KOMİSYON KONUŞMASI

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Muhterem Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sibel Özdemir Hanımefendi dâhil, ondan önce konuşan bütün milletvekili arkadaşlarıma da açıklamaları için her birisine ayrı ayrı teşekkür ediyorum, gerçekten faydalı oldu.

Ve sadece bir açıklama olsun diye, yoksa hiçbirine cevap veya karşıt görüş değil. Millî Eğitim çok güzel bir alan -Sibel Hanım da söyledi- hepimizin ortak ister değeri ister sorunu, hepimizin üzerinde gerçekten titizlikle durmamız gereken bir şey. Çünkü bu alanda yaptığımız hata sadece bu nesli veya bizim yaşadığımız dönemi ilgilendirmiyor, bizden sonraki gelenlere de etkisi süren bir şey. Başka hiçbir sektörün böyle bir etkisi yoktur. Yani gelecek kuşakları da ipotek altına bir yer burası bir hata yapılırsa. Yani bir bina yaparsınız, hatalı oldu, yıkarsınız. Eğitimde böyle değil. Nesiller yetiştiriyorsunuz, "Her bir nesil yetiştirmek bir medeniyet inşa etmektir." diyoruz, yanlış yetiştirdiğinde onun geriye dönümü de yılları alıyor.

Onu diyorum, eğitimde, 1920'den 1950'ye kadar otuz yılda 25 Millî Eğitim Bakanı gelmiş. Yani gönül arzu ederdi ki -o dönemlerde de biliyorsunuz koalisyonlar da yok- Millî Eğitim Bakanı daha uzun bir dönem kalsın. Ama bu Türkiye'nin bir sorunu, onu demek istiyorum. 1920'den 1950'ye kadar otuz yıllık iktidar döneminde 25 Millî Eğitim Bakanı, 1950-1960 arası yine tek parti olmasına rağmen 8 tane Millî Eğitim Bakanı. Yani nedir, iki yıldan bile az. Yine en son diyelim ki, Hikmet Uluğbay, Metin Bostancıoğlu, Necdet Tekin hemen hemen üç yıl içerisinde üç yıla yakın 3 tane bakan veya işte iki yıldan çok az. Bizim son dönemde, bizim dönemde de 6 -arada birisi var ama 5 diyelim- on dört yılda 5 bakan olursa ortalama iki buçuk üç yıl. Yani Türkiye'deki genel uygulamadan biraz daha iyi, ama Türkiye'nin biz de dışında değiliz yani. Neden? Demek ki, burası büyük bir kuruluş, herkesin bildiği, herkesin üzerine söz söyleyeceği bir kuruluş. Dolayısıyla da evlatlarımız... Çünkü bizim en değerli şeyimiz evlatlarımız, geleceğimiz onlar. Herkes evlatları daha iyi okusun ister.

Göç de ondan dolayı, birçokları... Ben Türkiye'de en çok göç veren illerden birisinin vekiliyim, Sivaslıyım, Sivas hâlâ göç veriyor, Yozgat da göç veriyor, Tokat da göç veriyor. Ve göç edenlere soruyorsunuz, "Niye göç ediyorsunuz?", "Evlatlarımıza daha iyi bir gelecek hazırlamak için, biz burada bir şey göremiyoruz." diyorlar. Neden? İyi bir eğitim vermek istiyor, iyi bir hayat vermek istiyor ama iyi bir hayat vermenin temel şartı da iyi bir eğitimi sağlayabilmekte. Dolayısıyla eğitim ortak derdimiz.

Yine Sibel Hanım söyledi, "Yurt dışıyla ilgili, komisyonun üyesiyim, içindeyim ve yurt dışındaki hanımlar bizden eğitim istiyor." dedi. Frankfurt Kitap Fuarı vardı, Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül döneminde yapılan da, sadece Frankfurt'ta, Almanya'da değil, bütün Fransa'da, Belçika'da Hollanda'da, İngiltere'de olan sivil toplum kuruluşları dâhil, bunların içerisinde Cem Vakfı, Millî Görüş, Atatürkçü Düşünce Derneği -Caferîlerle ayrı- Pir Sultan Abdal, yani her grubu temsil eden kişiler geldi, dediler ki, Cumhurbaşkanımızdan şunu istediler. "Evlatlarımıza Türkçe öğretemiyoruz. Lütfen, lütfen, Türkçe öğretebilecek imkân verin." Biliyorsunuz, Almanya'da sıkıntı var, zaten "Yapmayın, ana dilde eğitim vermeyin." diyorlar. Dolayısıyla orada henüz bunu daha entegrasyona -kendileri öyle diyorlar- engel olarak görüyorlar, dolayısıyla ana dilde eğitime fırsat vermiyor. Ama devletin bunun yapması lazım. Bunun üzerine Cumhurbaşkanımız demişti ki: "Bakın, bu ihtiyaçtır, Yunus Emre Vakfını kuracağız." Yunus Emre Vakfıyla, hocam sizin dediğiniz o Dışişleri Bakanlığının binasını da biz acaba Yunus Emre'ye kazandırabilir miyiz diyerek...

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Çok güzel bir bina.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Tarihî de bir bina, ahşap da bir bina, epey baktık da. Dolayısıyla da bu bir ihtiyaç, vatandaşın ihtiyacı.

Yine bir başka arkadaşımız dedi ki: "Yurt içinde problemlerimiz varken yurt dışına çıkılır mı?" Eğer gerçekten yurt içindeki problemlerimizi bitirip de yurt dışına çıkacaksak hayatta biz hiç çıkamayız. Çünkü yurt içindeki problemler bitmez. Hayatın olduğu anda problem de vardır, mümkünatı yok. O hâlde ne yapmamız lazım? Doğru, yurt içinde problemlerimiz var, bunları bileceğiz, çözmeye gayret edeceğiz ama yurt dışındaki vatandaşlarımızın gerek kültürel ihtiyaçlarına, gerek eğitimle ilgili ihtiyaçlarına mutlaka dokunmak lazım, taleplerine cevap vermek lazım.

Hamdullah Suphi Tanrıöver'in dokuz ay bakanlık yaptığını, Şükrü Saraçoğlu'nun dört aydan az bakanlık yaptığını, 1980'den bu yana 18 tane Millî Eğitim Bakanı geldiğini ancak bunların yarısının hukukçu olduğunu ve daha önce de hem Millî Savunma Bakanlığı yapıp hem de Millî Eğitim Bakanı olan, geçen dönemde de Cumhuriyet Halk Partisinden de milletvekilliği de olan Turhan Tayan gibi, Nevzat Ayaz gibi milletvekillerimizin de olduğunu söylemek isterim.

Yine "maarif" ismi pek bize uymuyor gibi bir eleştiri oldu. 1923'le 1935 arasında bizim Bakanlığımızın adı Maarif Vekilliğiydi ve 1941-1946 arasında da yine bizim Bakanlığımızın adı Maarif Vekilliğiydi. Biz yaşayan Türkçeyi tercih ediyoruz, yani halkımızın diline hangisi uyuyorsa, hangisi tırmalamıyorsa, hangisi rahatsız etmiyorsa... Hatta "maarif" deyince bana sanki daha güzel bir tanımmış gibi geliyor, gerçekten. Dolayısıyla da bu geleneğe de...

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bakanlığın da adını değiştirelim o zaman, "Maarif Bakanlığı" diyelim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bakın, 1923-1935 arası öyleydi, Atatürk dönemi. Yani eğer siz önerge verirseniz ben desteklerim.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - "Maarif Bakanlığı"nı?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Canıgönülden, Aytuğ Bey, önerge sizden gelsin, inan ki ben doğru olacağını söylerim. Ne diyeyim yani?

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Ne diyeyim Başkanım?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - En azından o köklerimizle, 1923-1935 arasındaki bağımızı da kurmuş olabiliriz diye düşünüyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bakanlar Kurulunu da Divan-ı Hümayun diye değiştirin.

AHMET HAMDİ ÇAMLI (İstanbul) - İnşallah.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Bir başka hususu yine Mahmut Bey dile getirmiş olabilir. Bu kanunla alakalı değil ama bundan sonraki Komisyonun gündemine gelecek yine. Bak, disiplin kanunu getiriyorsunuz, bu disiplin kanununun öğretim üyelerinin bildirisiyle bir bağlantısı var diyerek. Bununla da bir bağlantı yok, gerçekten diyorum. Biz bir kanun çıkardık, o kanunu çıkarırken dedik ki: "657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'ndaki disiplin hükümleri çerçevesi içerisinde, dikkate alınarak disiplin yönetmelikle düzenlenir." Anayasa Mahkemesi dedi ki: "Disiplinle ilgili hususlar yönetmelikle düzenlenemez, kanuna koymanız gerekir." Bir iptal olduğundan dolayı böyle bir ihtiyaç ortaya çıktı. Ancak o Anayasa Mahkemesi kararında bir üyenin de şerhi var, "Anladık, suçta ve cezada kanunilik esastır. Hangi şeyi ihlal edersen ne ceza alacağını bileceksin, hukuk devleti olmanın gereği budur. Ancak disiplin o kadar da değildir." diyor. Dolayısıyla çerçevesini belirledikten sonra, nedir? 657 sayılı... Dolayısıyla bu da geçerli olabilirdi diye... Ama demek ki bu ihtiyaç Anayasa Mahkemesi iptalinde, Resmî Gazete'de yayınlandıktan dokuz ay sonra yürürlüğe girdi, nisanda yayınlandı, ocakta bitti; demek ki mutlaka yapabilmek lazım, bir ihtiyaçtan doğuyor.

Devlet ele geçirilecek bir organ değildir kesinlikle. Devlet, millete hizmet etme aracıdır ve bu "ele geçirdi" dediğiniz kim onu bilmiyorum ama millet demezse bir yere gelinemez, millet demezse bir yere gelinemez, gelenler de geri gider; demokrasinin de hukukun da gereği bu.

Yine bir başka arkadaşımız "Güvenimizi kaybettiniz, şüpheyle bakıyoruz." gibi bir şey söyledi ama daha yeni gördük ki millet "Size güveniyoruz." dedi.

Yine Sayın İsen söylemişti, gerçekten Yunus Emreyle ilgili kültür merkezi kurarken her ülkenin kendi mevzuatı var ve her ülkenin de Türkiye'ye bakışı farklı farklı. Kimisi "Kültür merkezi açabilirsin ama büyükelçilik çerçevesinde olursa açabilirsin." diyor, bağımsız bir Yunus Emre kurulmasına izin vermiyor. Birisi de, onu bizim büyükelçiliğimizin büyümesi, genişlemesi etkinliğini artırması şeklinde görüyor "Hayır, bir büyükelçilik bünyesinde kültür merkezi açman uygun olmaz -işte ona Goethe Enstitüsünü örnek verdiğimizde- "siz de bir bağımsız vakıf kurarsanız uygun olur." diyor. Biz bu Yunus Emre Vakfını kurarken de... Kültür sivil toplum işidir, devlet eliyle kültür olmaz. Devlet eliyle bir organı, hatta okulunu bile... Diyelim ki Türkiye'de bile, yani özel bir şey değil de, biraz çok uzak olsun diye, Yeni Zelenda burada bir ülke açsa, eğer siz evladınızı oraya gönderseniz, nereye gönderdiniz? Yeni Zelendalıların açmış olduğu okula diyelim, yakındaki başka ülkeleri versem yanlış anlaşılır da Yeni Zelenda'yla bir sıkıntı yok. Dolayısıyla da yani farklı bir şey algılama ortaya çıkar. Dolayısıyla da devletle bire bir bağı olmaktan ziyade devlet kontrolünde sivil toplum kuruluşlarının, işte bu vakıfların, olması daha uygun olur diye düşünüyorum.

Yine bir başka sayın vekilimiz dedi ki: "2002'ye kadar yurt dışında ne kadar okulumuz vardı, şimdi ne kadar okulumuz oldu?" 2002 yılında 8 ülkede 27 okul hizmet vermekteyken, bugün yani 2002'den sonra bugüne kadar 38 yeni okul daha açıldı, 65 okulumuz var.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Sayın Bakanım, özür dilerim, cemaat okulu mu bunlar?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yok, yok, bizim Bakanlığımızın okulu, Millî Eğitim Bakanlığı. İşte Azerbaycan'da ziyaret edebilmek mümkün, Riyad'da ziyaret edebilmek... İsimlerini de vereyim: Afganistan, Mezar-ı Şerif'te; Azerbaycan, Bakü'de; İran, Tahran'da; Katar, Doha'da; Kırgızistan, Bişkek'te; Kuveyt'te; Moldova, Kişinev'de; Özbekistan, Taşkent'te; Romanya, Bükreş'te; Tacikistan, Duşanbe'de; Türkmenistan, Aşkabat'ta; Avusturya, Viyana'da; Belçika, Brüksel'de; Danimarka, Kopenhag'da. Bunlardan bazıları da STK tarafından kurulmuş, çünkü bazı ülkeler onu daha makul görüyor ve devletimiz Millî Eğitim Bakanlığı tarafından da destekleniyor.

Biz kesinlikle bu vakıfla -eğer orada bir şey varsa işte ortak akılla da bunu çok açıklığa da kavuşturabiliriz- Türkiye'de bir okul açma filan düşünmüyoruz. Dolayısıyla okul açma düşüncesi de bazı arkadaşlarımızın "Millî Eğitim Bakanlığı varken bunu niye koydunuz?" demesi...

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - "Türkiye" kelimesi...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Efendim, ona bir bakalım, şudur: Şimdi, yurt dışındaki bu okulların kitap ihtiyacı olacak, kitabını Türkiye'de bastıralım.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - O olsun, hiç fark etmez.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Dolayısıyla da ona bir bakalım, uygun kelime nasıl olacaksa. Yurt dışına göndereceğimiz öğretmenleri... Ee, burada nereye göndereceğiz? Diyelim ki Zimbabve'ye göndereceğiz veya Burkina Faso'ya göndereceğiz. Acaba o ülkeye gitmeden önce bir uyumlaştırma, hazırlık kılma kursu versek, dili versek, özel yerleri varsa oranın kültürüyle ilgili bir tanıtım yapsak -buradan gidecek- bu gibi şeyleri burada yapalım diye. Yoksa bu vakfın esas gayesi yurt dışındaki vatandaşlarımıza... Sadece vatandaşlarımıza mı? Hayır. Eğer bir ülke diyorsa ki, gelin, lütfen...

Şimdi, bir de şunu söyleyeyim: Bizim gerçekten eğitim sistemimizde eksiğimiz var mı? Var. Ama inanın çok şey yaptık. Nedir eksiğimiz? Yaptıklarımızı söyleyemiyoruz. Eğer biz üreten bir ekonomiye geçmeseydik 36 milyar dolar ihracattan 145-150 milyar dolar ihracata gelemezdik. Eğer biz biraz daha iyi eğitim sistemine geçmeseydik kişi başına düşen geliri 3 bin dolardan 9 bin dolara, 10 bin dolara artıramazdık. AR-GE harcamalarımız daha iyi bir durumda olmasaydı millî gelirin -dediği gibi- yüzde 1'in altındayken şimdi 1'in üzerine geçemezdik. Dolayısıyla eğitimde gerçekten çok iyi şeyler yaptık.

Bakın, ben İstanbul Haydarpaşa Lisesinde 78 kişilik sınıfta okudum. Ee, şimdi 78 kişilik sınıf var mı? Ama yine benim dönemimde birçok... Ama bak, Sivas'ta da ikili...

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - İkili sınıflar var Bakanım hâlâ, birleştirilmiş sınıflar var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yok, dediğim gibi, eskiye kıyasla daha iyi olduğumuzu söyledim. Doğru olabilir ama bilin ki biz geldiğimizde birleştirilmiş sınıfların sayısını eğer yüzlerceyse şimdi bizden... Daha dün işte arkadaşlardan bilgi aldım, herhâlde 100'e yakın okulda -İstanbul da dâhil- ikili eğitim var. Ama geçmişten demek ki var mı? Var. Geçmişte bu belki 100 değildi de 500'dü. Dolayısıyla da var problemimiz, doğrudur, kabul ediyoruz ama bu hepimizin ortak değeridir. Lütfen destek olun, hep beraber çözelim. Türkiye'nin iyiliğinden... Türk milleti 78 milyon, 79 milyon hiçbir ayrım yapmaksızın, dini, dili, etnik kimliği ne olursa olsun... Çünkü çok net olarak söylüyorum, Çanakkale'de savaşırken kimsenin ne dilini sorduk ne dinini sorduk ne mezhebini sorduk. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı yeterlidir, bizim için gurur duyulacak, onur duyulacak budur ve de insanların hayırlısı insanlara faydalı olanıdır.

Bir de öğretmen yetiştirme sorusu muhterem bir başka hocamın şeyiydi. Bu yerelden seçilen, istihdam edilen, görevlendirilen öğretmenlerde... Diyelim ki işte Myanmar'a bir okul açtık, öğretmen olacak, o öğretmeni orada seçtik. Ama acaba öğretmenlik eğitimini orada mı verelim, burada mı? Buraya çağırabiliriz de "Gel buraya." diyerek.

Ana gayeyi söylüyorum: Bununla ilgili her türlü düzeltmeye de hazırız eğer bir yanlış veya kafalarda bir soru varsa. Bu vakfın amacı yurt dışında eğitimle ilgili hizmettir. Öncelik vatandaşımızadır, sonra da talep eden kardeşlere, ülkeleredir.

Müfredat ve öğretmen yetiştirme, bulundukları ülke müfredat eğitim sistemi ve kültürüne uygun müfredat ve program geliştirecek. Denklik açısından da bu önemlidir. Aksi hâlde yani "İstediğiniz gibi yapın." derseniz -Hocam da bilir, Mustafa Akaydın Hocam- YÖK'e geldiğinizde işte denklik vermezler. Çünkü burada anaokulundan başlayıp üniversite de dâhil olmak üzere her okulu bu vakıf aracılığıyla kurabilmek var. Denklik açısından da Türkiye'deki eş değer eğitim kademelerindeki asgari eğitim olacak ve bu da Talim Terbiye Kurulunun onaylı programlarından geçecek.

Yine bir başka sayın vekilimiz yabancı okullarla ilgili sordu. Türkiye'de eğitim öğretim faaliyeti yürüten 12 tane yabancı okul bulunmaktadır. Yabancı okullar yabancılar tarafından açılmış okullardır, bu okulların dayanağı da Lozan, yani Lozan Antlaşması'yla azınlıklara tanınan... Yabancı okullarda görevlendirmede Türkçeden başka dille eğitim yapan ve yabancılar tarafından açılmış bulunan okulların kurucuları ile müdürleri Türkiye Cumhuriyeti uyruklu, Türkçe veya Türkçe kültür dersleri öğretmenliği yapma niteliğini taşıyan ve öğretim dilini bilenlerden birini Türk müdür yardımcısı olarak çalışma iznini düzenlemek üzere valiliğe öneriyor, valilikçe uygun görülmesi hâlinde çalışma izni düzenleniyor. Yine okullarda görevlendirilecek diğer yönetici ve öğretmenler diğer okullarda yöneticilik ve öğretmenlik yapma şartını taşıyanlar arasından seçilir ki denklik olsun.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın Bakanım, affedersiniz...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Estağfurullah, buyurun.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Şimdi, Dame de Sion veyahut da Robert Koleji azınlık okulu mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yani aslında şeydir... Yok, bu Lozan'la 12 tane dedim, diğerlerini söylemedim.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın Bakanım, onların Lozan'la alakası yok, onlar misyoner okullarıdır. Bakın, bir şey söyleyeceğim: Şimdi, bunların, bu ülkelerin finansmanıyla yürütülüyor bunlar, yani Amerika'nın finansmanıyla yürütülüyor Robert Koleji. Şimdi, Robert Koleji... Nasıl burada Amerika okul açıyorsa mütekabiliyetle biz orada okul açamaz mıyız?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Açarız, açarız.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Bakın, mütekabiliyetten bahsediyorum, vakıftan bahsetmiyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Açarız.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Devlet olarak da, onu anlatıyorum. Lozan'la alakası yok, mütekabiliyetten bahsediyorum.

MUSTAFA İSEN (Sakarya) - Yusuf Bey, Robert Kolejle Amerikan devletinin dolaylı alakası var ama direkt alakası yok, o bir vakıf aracılığıyla.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Direkt alakası var, müdür çünkü Amerikalı.

MUSTAFA İSEN (Sakarya) - Tabii Amerikalı, çünkü bir Amerikalı vakıf tarafından yönetiliyor.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Ama vakfı kuran bir misyoner.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Efendim yine bir başka bilgi olarak söylüyorum, arkadaşlar tarafından iletilen bir bilgi olarak: Türk Medeni Kanunu'nun 113'üncü maddesinde vakıfların amacı ve mallarının değiştirilmesi maddesi, yine 112'de yönetimin değiştirilmesi şartlarını düzenliyor. Kaldı ki, mahkeme kararıyla kurulan vakıflarda mahkeme kararıyla değiştirilebiliyor. Ancak mahkeme kurucu iradeye, yani kuruluş amacına uygun olmasını arıyor. Çok iyi de bildiğimiz gibi, bir örnek vereyim: İşte diyelim ki Bulgar hastanesi, bir vakıf işletiyor, Bulgar vatandaşı... Ama diyelim ki Bulgar vatandaşı hiç kalmamışsa o zaman ne olacak? İşte bir benzeştirme, yakınlaştırma gibi oluyor. Kaldı ki biz Yunus Emre Vakfı Kanunu'nda da... TİKA o zaman yoktu veya "Bu kadar etkin değildi." diyelim, daha sonra TİKA'yı da etkileyecek, bazı bölümlerde değişiklik yapıldı. Dolayısıyla vakıfların mütevelli heyetinde de yapılabilir.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın Bakanım, Millî Eğitimde bakın...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yok, anlıyorum, söylediğiniz aynı.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Ama burada adam 92 yaşına gelmiş, artık belki beyni de çalışmıyor, hâlâ vakıf mütevelli heyetinde yer alacak. Yani, bu, hep problem olmuştur bütün vakıflarda şimdiye kadar, Osmanlı döneminde de problem olmuştur. Hazır böyle bir şey koyarken bunun yolunun açılması doğru olmaz mı "belli bir yaşa kadar" diye?

BAŞKAN - Sayın Bakanım...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Efendim.

BAŞKAN - Genel Kurula yetişecek arkadaşlarımız, onun için...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Tamam.

Yine, bir başka arkadaşımız "Ya, bunu on dört yıldır yapmadınız, peki şimdi niye yapıyorsunuz?" diyor. İyi de, yani bir iktidar veya bir yönetim, bütün ihtiyaçların, bütün taleplerin hepsini bir dönemde değil ki... Yani, doğrudur yapmadık, o hâlde bunun çözümü bir on dört yıl daha yapmamak mı, yoksa on dört yıl önce yapmadık ama şimdi yapalım mı? Dolayısıyla da mutlaka, yapılamayanı da bu dönemde yapmak gereklidir.

"Türkler midir, yabancılar mıdır?" diye soruldu. Hem Türkler hem yabancılardır. İşte Hocam güzel örnek verdi, 1914'lerde Türkiye'de aynı statüde bizim devlet okullarından daha fazla yabancı okul var, devlet okullarından daha fazla bu okullara giden öğrenciler var.

"İsraf haramdır." Kesinlikle aynı fikirdeyiz. İşte ondan dolayı da diyoruz ki, kuralım. Peki, Yunus Emre Vakfı Kanunu'yla bu yapılabilir mi? Yapılamaz.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Millî Eğitim Vakfı var elimizin altında onu niye...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yapılamaz, durun şimdi onu da söyleyeceğim, yok onu da söyleyeceğim. Yapılamaz neden? Bir Kültür Bakanlığı var, bir de Millî Eğitim Bakanlığı var. Şimdi nasıl... İkisi farklı bölümlere bakar, onu da çok net olarak söyleyeyim.

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Farklı ülkelerin bakanlıkları mı efendim? Bunlar da öyle, yani Millî Eğitim Vakfını biz biraz daha geliştirsek ikinci bir bakanlığı...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - "Mütevelli heyet" dediği gibi, bugün Sayın Cumhurbaşkanımız Cumhurbaşkanlığı makamında, yarın bir başkası olabilir; dolayısıyla da bunlar çok normaldir, devleti temsil eden birimlerin... Anayasa Mahkemesine üye atıyor mu? Atıyor. Danıştaya üye atıyor mu? Atıyor. İşte, bütün kararnameleri imzayla atıyor mu? Atıyor. Dolayısıyla da burada mütevelli heyetine atanması çok doğrudur, yerindedir, hiçbir farklılık görmüyoruz diye düşünüyoruz.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Ne kadar süreyle?

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Süresiz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Efendim, süresiz değildir, boşalır ondan sonra... Kaldı ki, atayan makam...

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Ama Sayın Bakan...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Lütfen, efendim atayan makam pekâlâ geri de alabilir ondan hiç şüpheniz olmasın.

Yine, Millî Eğitim Vakfıyla ilgili olarak... Millî Eğitim Vakfı, 16 tane okulu, 478 idaresi ve öğretmeni olan, 125 destek personeli ve

4.460 öğrencisi olan ancak bu vakıf 1981'de Millî Eğitim Bakanlığı Vakfı olarak kurulmuş, 1986'da mahkeme kararıyla "Millî Eğitim Bakanlığı" kelimesi çıkarılmış Millî Eğitim Vakfı olarak değiştirilmiş ve yurt dışında okul açmak amacıyla da kurulmamış. Ancak Bakanlığımızın Millî Eğitim Vakfıyla çok iyi bir diyaloğu var, ilişkisi var. Eğer şimdi biz bu Millî Eğitim Vakfını yurt dışında okulları alır şeklinde yapsaydık "Millî Eğitim Vakfına el konuluyor." denilebilirdi. Yok eğer ki "Aynı olsun biz kaynak aktaralım." denilseydi, bu sefer de "Devlet imkânları bir başka yere farklı şekilde veriliyor." denebilirdi. Dolayısıyla devlet desteğiyle bir vakıf tarafından yurt dışındaki okullarımızın şey olması doğrudur, makuldür.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, kusura bakmayın, öğleden sonra zaten oturumumuz devam edecek.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Efendim, sadece bir şey...

BAŞKAN - Ara vereceğiz çünkü Genel Kurula yetişemeyiz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Aytuğ Atıcı'nın, Sayın Hocamızın, Mersin'deki olayla ilgili bir protokol imzalanmış, Akdeniz'deki bu protokolde işte bir gönüllülük esasına göre ve veli izni koşuluyla getirilmiş bir ziyaret yapılıyor dönemde yani tabiri de şuymuş: "Minik yürekler kardeşlik bilincinin farkında." diyerek. Ancak "Veli izin belgesi mutlaka olması gerekiyor." denilmiş. Uygun değilse...

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Nasıl bir vakıf olduğunu hepimiz biliyoruz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Yok, tartışılır. Uygun değilse bu da yapılmaz. Efendim önerilerinize... Bunda inanın ki...

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Çocukları ayrıştırırsınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Başka getireceğimiz kanunlardaki bütün her şeyde eksiklik artılık bulur ama maarif vakfında ben bütün Komisyon üyelerimizin eksiksiz desteğini bekliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.