KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de öncelikle Bakan Bey'e yeni görevinde başarılar dilemek istiyorum ama Sayın Balbay'ın da değindiği gibi, bir transfer şekliyle geldiniz, hayırlı uğurlu olsun ama transfer edilen bakanlığın felsefesi ile şimdi bulunduğunuz bakanlığın felsefesi gerçekten oldukça çelişiyor Sayın Bakanım; hani, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığından gelmiş olsaydınız biraz daha mantıklı olabilirdi ama tabii, karar verici siz olmadığınız için bir şey söylemeyeceğim, sizin kısa zamanda bu konuları kavramınızı, millî savunma kılıfından sıyrılabilmenizi dileyerek sözlerime başlayacağım.

Aslında konuşmak istediğim şeylerin birçoğunu benden önceki konuşmacılar ifade ettiği için bir saptırma da yapacağım, hepinizden özür diliyorum, çünkü bugün, son yirmi dört saat itibarıyla içimde çok büyük bir ıstırap var, acı var, bunu burada paylaşmak istiyorum çünkü millî eğitimle ilgili bir konu. 8 sene önce rektörlüğünü yaptığım üniversitenin rektörlük seçimini 1'inci sırada kazandığım hâlde ve bilimsel dosyam açık ara çok güçlü olduğu hâlde bir rektör atandı Akdeniz Üniversitesine. O zamanki Cumhurbaşkanının bu konulardaki danışmanı Sayın Mustafa İsen'di, aramızda. Hepiniz biliyorsunuz ki bu rektör birkaç hafta önce burada dilim varmayacağı kadar ayıplı skandallar ve suçlardan dolayı da memuriyetten ayrıldı YÖK kararıyla, dün de Akdeniz Üniversitesinde rektörün eşi de dâhil, oğlu da dâhil olmak üzere 80 kişi gözaltına alındı; kimine göre 75, kimine göre 90. Burada bir kin duygusuyla bunu gündeme getirmiyorum ama neticede ben atansaydım bir dört yıl daha yapacaktım, gene aranızda rektör olarak bulunmayacaktım tabii ki ama o kadar ayıplı bir konu ki, bıraktığım üniversite Türkiye'nin sağlık bilimleri alanında başta olmak üzere en güzide akademik kurumlarından birisi, şu anda perişan olmuş durumda. Bu ayıpta katkısı olan insanların en azından kamuoyunun önünde bir özür dilemesini bekliyorum ve diyorum ki "Allah'ın sopası yok ki." lafı en çok burada geçerli.

Sayın Bakanım, lütfen, bilfiil bu üniversitenin içine el atın. Çünkü iddialara göre paralel yapı kaset skandalını gerekçe tutarak -belki haberiniz var bu konulardan, belki yok- 280 öğretim elemanının yedi buçuk yıl içinde üniversiteye atanmasına yol açıyor. Yani yarın bir gün bu tutuklamalar paralel yapı tutuklamalarına da dönecektir gibi düşünüyorum. Bu üniversite şimdi yeni bir rektör seçiminin, bir ay sonraki rektör seçiminin arifesinde Sayın Bakanım. Daha bu sekiz yıl içinde olmuş çok ciddi ayıplı işler de var ama eğer lütfeder, vakit ayırırsanız size onları da anlatırım. Daha fazla vaktinizi almayacağım. Bu kısa vakit çalmadan dolayı Sayın Başkan, özür diliyorum. Bu ıstırapları yaşamış bir Komisyon Başkanısınız, onu da biliyorum, Gaye Hanım da yaşamış bir arkadaşımızdır, siz de pekâlâ biliyorsunuz.

Şimdi, değerli milletvekilleri, aslında önümüzdeki tasarının niye geldiğini ben de kavramakta güçlük çekiyorum. Bazı arkadaşlarım haklı olarak bunun yurt dışındaki paralel yapıya ait olan eğitim kurumlarına müdahale anlamı taşıdığından kuşku belirttiler ve iktidar partisi temsilcilerinden özür diliyorum, biz muhalefetiz, tabii kuşkucu olacağız, kuşku belirteceğiz daima yani çok kaba tabiriyle öküzün altında buzağı arayacağız, bundan dolayı bizi affedin, bunun hiç üzülecek tarafı yok. Sanki, benim içimde de bir kuşku var, şu hani bir kereden bir şey olmaz vakıflarının Millî Eğitim Bakanlığını güç duruma düşürmesinden kaynaklanan bir şey de var mı bunun içinde diye. Çünkü biliyorsunuz, ilk ve ortaöğretim kurumlarında yasaya göre herhangi bir vakıf, bir kurum konaklayacak bir tesis açamaz. Bunlar açıldı, bu ayıplar yaşandı ve bunun bütün sorumluluğu da sizden önceki Millî Eğitim Bakanına aittir. Herhâlde böyle bir kaçamakla bunun düzeltilmesine de çalışılıyor gibi bir kuşku var benim içimde, diğer arkadaşlarımın değindiği yurt dışı kuşkulara ilaveten. Durum böyleyse Millî Eğitim Bakanlığı niye buna bir vakıf eliyle el atıyor, bunu da anlamakta güçlük çekiyorum yani Millî Eğitim Bakanlığı kendi inisiyatifinde, isterse kendi kontrolünde kendi memur atamalarıyla 657'ye tabi olarak bu işleri yapabilir. Her neyse, gelelim bu konunun içeriğine.

Bir kere, şunu tavsiye etmek isterim Komisyona: Bu kesinlikle aceleye getirilecek bir tasarı değildir, yani buna burada bugün karar vermek durumunda değiliz. Yani ben isterim ki Sayın Komisyon Başkanımız yurt dışındaki okullarla ilgili bir envanter çıkarsın, önümüze bilgiler gelsin. Hangi kurumlar, mesela özel sektörün de var yurt dışında okulları, Bahçeşehir Üniversitesi bu işi gayet iyi yapıyor, buradaki vakfın amaçlarını benim bildiğim kadarıyla. Biz bunları burada tartışalım, bunların içine girelim. Acaba Yunus Emre Vakfı hakikaten bu işleri yapamaz mı? Bakın, Sayın Mustafa İsen çok güzel bir şey söyledi ama farkına vararak mı söyledi emin değilim, dedi ki Yunus Emre Vakfını överken "Siyasi yapılanmaya gitmeyen bir yapı." Çok önemli bir şey söyledi. Çünkü dünyada eğer vakıflar siyasi bir yapılanma izlenimi verirse, hele dünya sathında da görevleri varsa kesinlikle başarısız olurlar. Yani yurt dışındaki hiçbir aklı başında uygar devlet siyasi bir yapılanmayı sezdiği vakfa kolay kolay kapılarını açmaz arkadaşlar. Şimdi, bakıyoruz buradaki tasarıya a'dan z'ye kadar bütün üyeler siyasi. Cumhurbaşkanımız, hepimizin bildiği gibi, zaten siyasi, 4 kişiyi Cumhurbaşkanımız atıyor, geri kalanların hepsi siyasi; içinde hiçbir özerk kurum yok. Sayın Gaye Usluer çok güzel ifade etti, ben de soruyorum: 1981'de kurulan Millî Eğitim Vakfından niye yararlanmıyoruz? Bakıyorum o vakfın kuruluşuna, hani şu askerlerin, faşist cunta idaresinin kurduğu vakfın yüzde 60'ı özerk kurumlar. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu o zaman özerkti, şimdi değil ama, arkasına TOBB var, Halk Bankası, Ziraat Bankası, İş Bankası, Yapı Kredi Bankası var. Eğer kuruluş senedinde bu anlamda özerk kurumlar olursa, mesela TÜSİAD olursa, mesela eğitim sendikaları olursa belki o zaman çok daha inandırıcı olabilir değerli arkadaşlar bu vakfın senedi. Bunun dışında şu anda çok da bir şey ifade etmiyor. Bu kuruluş yapısıyla da, inanın, yarın yeni bir iktidar değişikliği olur, bu vakfın hiçbir hükmü kalmaz. Bakın, öbür vakıf gene otuz sene yaşamış, bildiğim kadarıyla hâlen de faal bir vakıf, otuz seneyi geçmiş ama bu vakıf iki sene sonra yok olabilir ve Millî Eğitim Bakanlığının kendi tasarruflarından aktardığı bütçeler de heba olabilir.

Şimdi, vakfın kanun tasarısına bakıyoruz: Millî Eğitim Bakanlığının asli görevleri var bunun içinde. Değerli arkadaşlar, müfredat oluşturmak, müfredata yönelik araştırma yapmak özellikle yurt dışında faaliyet göstermesi beklenen bir vakfın niye görevi olsun? Millî Eğitim Bakanlığının bu konuda gerekli kurulları yok mu? Var. Doğru dürüst bu görevleri yapamıyorlar ama var. Efendim, üniversitelerin asli görev alanlarına giriyor. Diyor ki: "Eğitmenlik, okutmanlık, danışmanlık, akademisyenlik gibi görevler üstlenecek." Üniversite kuruyorsanız tamam, yani vakıf üniversitesi kuralım, bu vakfı kurmayalım. Bunların hepsi zaten bizim üniversitelerimizin asli görevleri. Onun için, değerli arkadaşlar, son derece çelişkili burada ifadeler var.

Sadece bir iki şeye daha değinip sözümü bitireceğim: Sayın Halaçoğlu dedi ki: "Niye üyeler sabit, daimî?" Vakfın üyeleri, Sayın Halaçoğlu, sabit olur zaten, değişmez.

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Biliyorum ama orada özel bir hukuk aslında.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Değişmez, değişmez yani kimler vakfettiyse onlar sabit olur ama ileride bir mahkeme kararıyla birçok değişiklik de yapılabilir tabii yani onun için sabit olmasında...

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Ben de onun farkındayım ama...

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Tamam neyse, ben sizi...

YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - ...burada Cumhurbaşkanı atıyor ve Bakanlar Kurulu atıyor, niye sabit?

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - O sıkıntıyı ben de yaşıyorum.

Sayın Millî Eğitim Bakanım, sık sık karşı karşıya gelemeyebiliriz diye konunun gene dışına saparak sözlerimi bitireceğim.

Lütfen şu kuruldan, farklı partilerden bir komisyon kuralım, küçük bir komisyon, gidelim bizim okullarımızdaki öğrencilerimizin eğitim kalitesi ne durumda -bakın ben şeye de girmiyorum PISA'ya falan, faciayız da- gidelim kapılarını çalalım Türkiye'nin dört bir tarafında, şöyle 4'üncü, 5'inci sınıf öğrencilerine bir Türkçe metin verelim okuyabiliyorlar mı, okuduklarını anlayabiliyorlar mı, matematikte dört işlemi yapabiliyorlar mı? Benim sizden tek ricam bu. Çok facia bir bakanlığı aldınız ve inanın bence eğer şu anda Türkiye'nin temel sorunu terör olmasaydı, temel sorunu adalet sorunları olmasaydı en önemli bakanlığı siz temsil ediyor olacaktınız ama maalesef, başka bakanlıklar öne geçti. Şimdi sizden ricam "Ne istediniz de yapmadık?" dediğiniz insanları elimine ederken, şu yaptığınız geçmişteki... Hani PKK'ya da zaten "Ne istediniz de yapmadık?" dediniz bir anlamda üç sene önce. Bunları gözden geçirin, bundan sonra hata yapmayın. Daha güzel bir gelecek çocuklarımız için sağlamak sorumluluğu sizin; yapacağınız her türlü hata onlarca yıl boyunca bu topluma mal edilecektir Sayın Bakanım.

Saygılar sunuyorum.