| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/694) (Alt Komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 31 .03.2016 |
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Ulaştırma Bakanı, uzun adıyla Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Binali Yıldırım; hoş geldiniz.
Bu konuyu uzun zamandan beri anlatmaya çalışıyorum ama konunun önemine binaen tekrar anlatmak zorundayım. Birincisi, şunu söyleyeyim: Bunu anlattıkça mutlu olmuyorum, yani bu konuyu sürekli konuşmak beni mutlu etmiyor ve elimden geldiğince de bu şeyi düşük dozda anlatmaya çalışacağım ama mevzu çok ağır.
Öncelikle şunu söyleyeyim: Birincisi, kamu yatırımının iki modeli var yapım anlamında, hukuki mevzuat anlamında: Birincisi, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamında devlet ihaleye çıkar, ihaleyi alan işi yapar, işi yaptıkça hak edişleri ödenir ve bu işlem tamamlanır.
İkincisi, yap-işlet-devret modelidir, ana başlıklar itibarıyla söylüyorum, yap-kiralalar, kamu-özel iş birlikleri falan gibi modelleri var ama bu konuya ilişkin ana modellerden bahsediyorum.
4734 sayılı Kanun 2002 yılında çıktı ve baştan aşağı bütün ihale süreçlerini tanımladı. Ekonomik, etkin, verimli ve yolsuzluk yapmayı zorlaştırıcı bir kanundu, bu toplamda 200'e yakın değişti, ama hâlâ yolsuzluk yapmayı çok engelliyor, çünkü kesin proje istiyor, şartnameleri belirli bir şekilde, yapım işleri belirlenmiş, ne yazık ki bu kanun terk edilmeye başlandı. Bu kanun yerine yap-işlet-devret modeli kullanılmaya başlandı ve bu yap-işlet-devret, genelde de hazine garantili ve finansman garantili olduğu için de gelecekte torunlarımızın başına çok büyük işler açacak nitelikte. Şu an itibarıyla 130 milyar doları geçti, şehir hastaneleri, enerji sektöründe yapılanlar, Ulaştırma Bakanlığında yapılanlar, diğer garantili işler, bunun çok çok ağır sonuçları olacak. Siz, ilk iktidara geldiğinizde hep Yuvacık Barajı'ndan bahsederdiniz, şimdi Yuvacık Barajı'nın 50 katı, 60 katı işle karşı karşıyayız ve Yuvacık Barajı'ndan çok daha tehlikeli işlerle karşı karşıyayız.
Tabii, yap-işlet-devret modelinin iktidarlar için faydası şudur: Ceplerinden 5 kuruş harcamadan kurdele keserler, o yap-işlet-devret işletmelerinin bedelleri yirmi beş yıl içinde, otuz yıl içinde ödenir, orada şöyle söylenir, denir ki: "Bu yap-işlet-devret için 5 kuruş cebimizden para harcamıyoruz." Bu büyük aldatmacadır çünkü kamu harcamalarının iki tane finansman biçimi vardır, bu finansman biçiminin birincisi vergilerle finanse edilir ve kamu yatırımı olarak bu harcanır, diğeri de dolaylı vergi niteliğindedir. Dolaylı vergi niteliği ne demektir? Hizmeti kullanıcı satın alır. Normalde bu bir kamu hizmetidir zaten, yap-işlet-devretler kamu hizmeti olmadan olmaz. Bunu hizmeti satın alan yapar. Mesela üçüncü hava limanında bu nasıl oluyor? Üçüncü hava limanında şöyle oluyor: 20 avro uluslararası yolculardan, 5 avro transit yolculardan, 3 avro yerli yolculardan, işte, o da onun vergisidir, normalde vergisiyle yapılması gereken, ama gelecektekiler ödeyecek bunu.
Onun için, bu mega projeler sizin değil, eğer önümüzdeki otuz yılda siz iktidar olursanız, evet, sizin hizmetiniz olur, ama otuz yılda iktidar olmazsanız, otuz yılda kim iktidar olacaksa onun hizmetidir, tıpkı Marmaray Projesi gibi.
Mesela Marmaray Projesi sizden öncekilerin işiydi, siz inşaatını yaptınız, ödemeyi üç yıl sonra başlamak üzere yıllar boyunca o dönemin hükûmetleri yapacak.
Bu projelerin başında bir hata var arkadaşlar. Başındaki hata şu: Bunun ihalesinin ne yazık ki fesat karıştırma suçuyla sakatlanmış olması.
Şimdi, bizim 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun 57 ve 58'inci maddeleri çok açık bir şekilde ihaleye yasaklama hükümlerini tanımlıyor. Diyor ki: "Bu kanunun 17'nci maddesinde belirtilen fiilleri işleyenler kamu ihalelerine katılmaktan yasaklanır." "Kamu ihaleleri" diyor, "4734 sayılı Kanun ihaleleri" demiyor. Kamu ihalesi demek, bütün kamu ihaleleri, özelleştirme, 2886, 4734. 17'nci maddede yasak fiilleri saymış. Bunun iki tane şeyi var, birincisi idare tarafından yasaklama, diğeri mahkemece yasaklama.
Hangi hâllerde oluyor? En önemli hâli, eğer, bir, potansiyel istekli kamu ihalelerine fesat karıştırmaktan, rüşvet vermekten, yasak fiilleri işlemekten yargılanıyorsa, kamu ihalelerine katılamıyor. Sadece o değil, onun ortak olduğu şirketler de katılamıyor.
Bunun da sebebi şu: Sadece bizim ülkemizde değil, biz bu kanunu Dünya Bankası, IMF, uluslararası uygulamalardan alıp getirdik 2002 yılında. Amacı da şu, diyor ki: "Vergi verenlerin vergileri, bu şekilde yolsuzluk yapmış, risk taşıyan insanlara kullandırılmamalıdır." Onun için dünyanın her tarafında bunlar yasaklanıyor. Yasaklılar listesine de "blacklist" diyor, uluslararası adı bu, "kara liste" de bizdeki adı. Kamu İhale Kurumunda tutuluyor.
Bunun mega projelerle ve büyük özelleştirmelerle ilgisi şu: Bu Hanefi Avcı vardı, Ergenekon'dan içeri atıldı. O zaman "Ergenekoncu", "darbeci" deniliyordu, şimdi de "Paralelin mağduru" deniliyor ya. O, 2007 yılında bir soruşturma yaptı, Enerji Bakanlığında, işte, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünde, çeşitli bakanlıklarda; organize bir yolsuzluk çetesinin -böyle çok utanç verici rüşvet olayları var orada, detayına girmeyeyim ama, söylüyorsam bilin ki utanç vericidir- utanç verici rüşvet olaylarının içinde olduğu... İçinde kimler var bu soruşturmanın? Kazancı var, Nihat Özdemir var, Sezai Bacaksız var, bayağı ünlü iş adamları var. O bayağı ünlü iş adamının da bir kısmı havuzcu ve kamunun en önemli ihalelerini alıyorlar.
Yargılama başlayınca, normalde bunlar hakkında yasaklama kararı verilmesi gerekiyor. Kimin vermesi gerekiyor? İki makam. Birincisi bakanlıklar; hangi ihaleye fesat karıştırılmışsa o bakanlıklar, ikincisi de mahkeme. İkisi de bu kararı vermiyor. Bu kararı vermediği için yasaklı listesine girmiyor, ama fiilen, hukuken yasaklı. İşte, o şahıslardan biri Nihat Özdemir.
Hatırlıyorsanız üçüncü havalimanı ihalesinde konsorsiyum adına pey veren, yani bu sürekli yükseltiyordu ve 22 milyar 150 milyona biten ihaleye Nihat Özdemir katıldı. Bu şahıs fiilen ihaleye katıldığı için, ihalede yasaklı olması gerekirken, katılmaması gerekirken katıldığı için de Türk Ceza Kanunu şunu diyor: "İhaleye katılmaması gerekenleri katmak veya katılması gerekenleri katmamak ihaleye fesat karıştırmadır."
Bu yüzden, bu ihale, ilk başında ihaleye fesat karıştırma suçuyla sakatlanmıştır. İhalesi bugün olmazsa yarın, çünkü bugün çok ciddi başka bir iddia var ATV Sabah grubunun alınmasıyla ilgili, bu ihale iptal edilmesi gereken bir ihale ama bu yapılmadı.
Şimdi, gelelim bu yap-işlet-devret'lerin ne menem şeyler olduğuna. Şimdi, yap-işlet-devret'in mantığı şu: Finansmanını kendin bulacaksın, kendin riski alacaksın, işleteceksin, kârını ettin ettin, edemedin öngörülen süre sonunda devredeceksin. Yani üç tane şeyi var; finansmanı bulmak, işletmek ve devretmek.
İlk yapım işine gelelim. Ne diyorduk biz bunlara? "Kardeşim, sen bunu yapacaksın." diyorduk. Yapmak nedir? Gidip finansmanını kendisinin bulmasıdır.
Arkadaşlar, peki, nasıl oldu bu işlerde, en son biten üçüncü havalimanı ihalesinde? Uzun zaman gittiler proje için finansman aradılar, ama proje hem bu şekilde yolsuzluk riski altında olduğu için hem de bir çevre katili proje olduğu için, uluslararası kuruluşlar en yüksek faizlerle ve en garantili yöntemlerle bile para vermedi.
Peki, ne oldu bunun karşılığında? Kamu bankaları olan ve çiftçiyi desteklemesi gereken Ziraat Bankası, esnafı desteklemesi gereken Halk Bankası ve Vakıfbank, çok küçük olan özel sektör bankalarının talimatla sokulduğunu biliyorum, 4,6 milyar avro bu projenin finansmanına kredi koydu.
Şimdi, ne demiştik biz? "Kamu ihalesi yapılırsa, devlet gidip kamu kaynaklarından borçlanacak ve buradan yapılacak." demiştik.
Peki, bunu kim finanse etti? Kamu bankaları finanse etti. Kimin etmesi gerekiyordu? O 5'te havuzcu ekibin etmesi gerekiyordu. Etti mi? Etmedi.
Gelelim işletme kısmına. Şimdi, işletme kısmında riski kendi alması gerekiyor. Havalimanı, eğer iyi bir havalimanı olsaydı son derece kârlı bir iş. 6,3 milyar avro garanti verdik biz bunlara. 6,3 milyar avro. Eğer bu havalimanına kuş bile konmazsa, diyelim güvenlik riski oldu, diyelim rüzgâr riski oldu, diyelim başka şeyler oldu, bu CAT standartlarına uymadılar; 6,3 milyar avro ödemek zorundayız. 4,6 milyar avro da finansman garantisine verdik. Üstelik 4,6 milyar avroyu da hazine garantisi olarak vermedik, çünkü hazine garantisi olarak versek...
Şimdi, burada sürekli sizin bakanlar anlatıyor ya, bizim ekonomimiz şöyle iyi, böyle iyi. Biz bütçe görüştük arkadaşlar, siz 4,6 milyar avro finansman garantisini, 6,3 milyar avro garantiyi herhangi bir hesap kaleminde gördünüz mü?
MUSA ÇAM (İzmir) - Gizli hesapta.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hayır, hiçbir hesapta görmedik. Kamunun hiçbir hesabında bu garantiyi görmedik, bu bir koşullu yükümlülüktür. Diyecekler ki "Bunu Devlet Hava Meydanları İşletmeleri verdi." O hâle getirdiniz. Devlet Hava Meydanları İşletmeleri kime ait? Hazineye ait. Sermayesi ne kadar? 1,5 milyar lira. Verdiği garanti ne kadar? 11 milyar avro desek toplamda, kurla çarpsanız 40 katrilyon. Sermayesinin 30 katı garanti vermiş durumda.
Peki, bu sermayesinin 30 katı garanti verenin bilançosunda bu yükü görebiliyor musunuz? Göremiyoruz. Burada "Biz kamuda borcu ödedik, şöyle indirdik." falan filan diyorsunuz ya, en basit, bu bir muhasebe hilesidir. Bu muhasebe hilesi küçük işletmelerde, vergi kaçıranlarda olur ama devlette ilk kez oluyor. Ağır bir durum normalde ama çok ağır durumla karşılaştığımız için bunları bilemiyorsunuz, bilemiyoruz da.
Şimdi, bu garantiler verildi.
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Geçmişte görev zararları da bütçe içerisinde oldu ama.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, geçmişte görev zararları...
Değerli AKP'liler, ben bu işleri bilirim, şimdi adını "gelir kaybı" koyup kandırmanın anlamı yok. Görev zararı her zaman var...
Hocam, ben görev zararlarını ödedim ya.
Görev zararı şu: Bir görev veriyorsunuz, zarar ederse onun parasını ödüyorsunuz. Adını "gelir kaybı" koyup... Ziraat Bankası çiftçiye verirken Hazineden para almıyor mu? Alıyor.
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - 2001 krizinde o görev zararları o kamu bankalarına ödenmediği için, 10 katrilyon nakit akışına...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Kriz sadece...
KADİM DURMAZ (Tokat) - Emsal teşkil etmez.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yo, emsal teşkil etmek değil arkadaşlar, bakın...
ERHAN USTA (Samsun) - Onlar temizlendi. Onlar kamu primlerinden, şunlardan bunlardan...
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Esnaf ve sanatkâra kullandırılan kredilerden, o aradaki fark, çiftçiye kullandırılan...
ERHAN USTA (Samsun) - Pamuk primlerinden, şunlardan bunlardan...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sevgili Başkan, bak, ben ne kadar anlayışlıyım. Mesela karşılıklı konuşma oluyor, diyorum ki "Bu, bunu zenginleştirir.", ama biz söylediğimizde "Konuşmacının insicamını bozmayın." falan filan diye...
BAŞKAN - Evet, Sayın Erdoğdu, lütfen siz devam edin.
ERHAN USTA (Samsun) - İlk yaptığımız iş onları temizlemek oldu, gözünüzü seveyim, yaşadık biz onları ya!
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - 97 tane görev zararı bulundu, lütfen...
BAŞKAN - Sayın Savaş, size de söz vereyim, lütfen...
Sayın Erdoğdu, siz devam edin.
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Kusura bakmayın.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Estağfurullah.
Yo, yo, ben kusura bakmam da bazen biz böyle şeyler söylediğimizde, siz...
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Ama, hayır, görev zararları olunca unutmadan söyleyeyim dedim.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Unutmadan söyle, ben de sana diyorum ki görev zararı...
ERHAN USTA (Samsun) - Ama yanlış bir şey söylüyorsun...
MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Hayır, doğru, bahse girerim.
BAŞKAN - Sayın Savaş, size de söz vereceğim, orada detaylı bir açıklama yapabilirsiniz.
Buyurun Sayın Aydoğdu.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bir parantez açayım, konuyu aydınlatmak durumundayım.
Görev zararı, bütün devletlerin katlandığı bir şeydir. Siz görev zararının adını "gelir kaybı" koydunuz.
Görev zararı, mesela bir örnek vereyim, fakir ailelere kömür dağıtılıyor ya, o bir görev zararıdır, çünkü ona bir görev veriyorsunuz, bedava kömür dağıtıyorsun, hazine onun parasını ödüyor, bunların adını gelir kaybı koymakla durum değişmiyor. Görev zararı da çok kötü bir şey değil, görev zararını kötüye kullanmak diye bir şey var. Yoksa Toprak Mahsullerinde çiftçiyi nasıl koruyacaksın görev zararı vermeden. Bir gün Toprak Mahsulleri gelsin, görev zararında ne yolsuzluklar yapıldı, orada anlatayım da şu yap-işlet-devret projelerinde kalmaya çalışıyorum.
Şimdi, 11 milyar avro buna verdik, bununla sınırlı mı? Hayır, üçüncü köprü var, 7,5 milyar dolar verdik, 2,5 milyar dolar da garanti verdik, 10 milyar dolar da orada var.
Gebze-İzmir otoyolu, körfez geçiş sistemi... Mesela biz bu otoyolu neden çok konuşmuyoruz? En azından diyoruz ki bir otoyol... Burada da büyük işler var, hazine garantisinin sonradan verilmesi falan filan, ama en azından bir otoyola ihtiyaç var. Niye bu projeler hakkında çok konuşuyoruz? Hem 100 milyar dolara yakın kaynak harcıyorsunuz hem de bir kentin nasıl mahvolduğunu anlatmaya çalışacağım.
Şimdi, nerede kaldık? İhalesi fesat ve garantileri üzerine konuşuyoruz. Şimdi, ihale yapıldı arkadaşlar. İhale şöyle bir şeydir: Mesela şöyle bir masa alacaksınız, tanımlarsınız; sarı, üzerinde komisyon üyeleri yazan, üzerinde mikrofon olan bir masa alacağım, değil mi? İnsanlar da o sarı renkte, üzerinde komisyon üyeleri yazan, üzerinde mikrofon olan şeye teklif verirler. Bunun için şartnamede iyice tanımlamanız lazım bu işleri. Bu riskleri de bildiği için kanun koyucu, Kamu İhale Kanunu'nda demiş ki: "Kesin proje olmadan ihaleye çıkma."
Şimdi, biz "Cumhuriyet tarihinin en büyük ihalesi." diye büyük büyük laflarla anlattığımız şeyin kesin projesi yok. Ekinde bir projesi var ve o projeye teklif etmek isteyen Türkiye'nin büyük şirketleri var.
Bu projede en önemli şey, havalimanının yüksekliği, kotu, denizden yüksekliği. Onu alt komisyonda olan arkadaşlar anlatırlar, onu anlattım ben. Uçak şöyle iniyor, böyle çıkıyor, bir tane koni oluşuyor ya, ona "uçuş konisi" diyorlar. Onun için havalimanını ne kadar yükseğe yaparsanız o kadar iyi bir şey, yani çok tekniğine girmeden söylüyorum. Onun için de demişler ki: "90 metrede başlayacak, 105 metrede bitecek bir şey." Vallahi, bu gülünen şey 2,5 milyon avroluk bir mesele olduğu için, ben anlatayım siz yine gülün sayın komutan.
Bu, 90 metre olarak ihaleye çıkılıyor. O zaman soruyorlar -özel sorulduğunu da biliyorum- "Bu kot düşecek mi?" diye, çünkü 90 metre kotu yaptığınızda 2,5 milyar metreküp hafriyat lazım. O yapılacak arazide tepeler var, göletler var, bu madencilerin açtığı göletler var. O zaman ben ihaleyi yakından takip ettiğim için, bütün bu şeyleri takip ediyordum zaten, şikâyetler de geliyordu bana, çok ciddi şikâyetler alıyordum, hatta size yakın iş adamlarından alıyordum.
İhale 90 metreden çıktı ve birçok insan teklif veremedi. İhale 90 metreye çıktıktan sonra havalimanının kotu 90 metreden 60 metreye düşürüldü? Havalimanı ne kadar yer biliyor musunuz? Kabaca hesapladık, bizim Şişli ilçemiz var, benim seçim bölgem, bütün mahalleleriyle o kadar bir yer. Şimdi, o Şişli ilçesinin 30 metre yükseğe çıkarılması işini düşünün, o bir anda iptal edildi. Sadece onunla kalmadı; havalimanının terminallerinin yerleri, pistlerin yerleri, uzunluklar, genişlikler, bütün bunların hepsi değiştirildi.
Kabaca ben buna 2,5 milyar avro diyorum, daha da çok olabilir, çünkü yapılması teknik olarak neredeyse imkânsız bir işti, ama böyle ihaleye çıkıldı. Eğer bu 60 metreyle çıksaydı, 22 milyar 150 milyon avro değil, 35 milyar avro teklif edilirdi. "Net present value" diyorlar, yani otuz beş yıl sonraki değerlerin bugünkü değerlerine baktığınızda, o 35 milyar avro da kira teklif edilebilirdi. 60 metreye düşürüldü bu kot, bununla kalmadı.
Şimdi, ne dedik biz buna? Yap-işlet-devret. İşletme ne demek arkadaşlar? İşletme, belirli bir süreyle işletme. Kaç yıllığına işletecekler? Yirmi beş yıllığına işletecekler. Peki, siz diyelim bir evinizi kiraya veriyorsunuz, anahtarı verdiğiniz ay kirayı başlatır mısınız? Başlatırsınız.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) - Yok.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Varsa öyle bir ev, ben oturayım.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) - Bu anlaşmanıza bağlı, iki yıl tamir, bakım, yenileme...
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Vermezsiniz siz öyle.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) - Ama o örnek, doğru örnek değil.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben anlatayım o anlaşmanıza bağlı kısmı şartnamedir ve sözleşmedir.
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) - Şartnamede inşaat süresi hariç.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Kırk iki ay inşaat süresi vardır.
ERHAN USTA (Samsun) - "İnşaat" derken kirayı vermeyi düşünüyor, sen onu düşünemiyorsun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hayır, bunların hepsi...
Dünyada ilk yap-işlet-devret'i biz yapmıyoruz. Kırk iki ay ilk fazı, elli yedi ay olmak üzere ikinci fazı olmak üzere süreleri var.
Şimdi, ne zaman başlar bu süreler? İhaleyi yaparsınız, makul bir süresi vardır, Bakan Bey biraz bakar, düşünür, onaylar, bir ay. Bir ay, bir buçuk ay sonra götürürsünüz, sözleşme yapılır, yer teslimi yapılır. Yer teslimi yapıldıktan sonra da yirmi beş yıl süresi işlemeye başlar.
Peki, değerli arkadaşlar, 2013'ün 3 Mayısında yapılan ihalenin yer teslimi ne zaman yapılmıştır? Ne zaman yapılır? 2013'ün Mayıs ayında yapılmışsa haziran ayı ortasında yapılır; iki yıl sonra yapıldı. İki yıl sonra. Bu iki yıl içerisinde... Niye iki yıl sonra yapıldığını sorduğunuzda "Orman Bakanlığından izin alamadık." deniyor. Nasıl bir devlet ki bu kadar büyük bir ihale yaparken kendi Bakanlığından izin almıyor. Aslında izin almayacak bir şey yok da süre uzatılsın diye alınmamış gösteriliyor. Yazışmaları okudum ben, şirket ne yazıyor, Devlet Hava Meydanları vermek istiyor, onlar kabul etmiyor. Hatta devlete güvenmiyor "Bana orman izninin aslını göster." falan diye şirket yazı yazmış. Yani şirketin, işte bu Cengiz'in, Limak'ın, Mapa'nın, Kalyon'un olduğu şirket. İki yıl geç başlaması ne demek biliyor musunuz? Kabaca yıllık 1 milyar avro kira varsa, 2 milyar avro haksız yere cebine para koyması demek.
HAMZA DAĞ (İzmir) - İşletti mi orayı?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Süre uzuyor ya. Yani yirmi yedi yıl oldu şu an. Buna ne diyeceksin, onu da çok merak ediyorum. Neyse, bir şey deme, ben devam edeyim.
BAŞKAN - Evet, siz devam edin Sayın Erdoğdu.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hayır, ben bir şey demiyorum ki kendi diyor.
BAŞKAN - Biliyorum.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, iki yıl süre uzadı mı, 2 milyar avro da oradan haksız geldi mi? Daha üzücü olanı ne? Bu iki yıl içerisinde, normalde yer teslimi yapılmamış olsa oraya şirketin bir tane aracı giremez. Bu sürede bütün orayı kapattılar ben giremiyorum, ben bölge Milletvekiliyim, Yunan sınırı gibi, içeri beni sokmuyorlar. Peki, ne oluyor? O sırada binalar kuruldu, şantiyeler kuruldu, yollar yapıldı, inşaat devam ediyor, sondajlar vuruluyor bilmem ne oluyor. Ama ondan daha kötü bir şey oldu arkadaşlar; Cumhurbaşkanlığı seçimi. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı adayı.
HAMZA DAĞ (İzmir) - 17 ve 25 Aralık oldu, Gezi oldu, her şey oldu yani işte.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yapmasaydınız kardeşim.
Şimdi, şöyle bir şey, tamam mı: Tayyip Bey buraya temel attı. Arkadaşlar, şimdi burada bir sürü insan var, yer teslimi yapılmamış bir projenin temeli atılır mı? Ama, şimdi tabii bizim elimizde medya yok ya, ATV, Sabah arkamızda değil ki. Bu kadar önemli bir bilgi için de hepsi korkar patronlarından, yazamazlar. Cumhurbaşkanı yer teslimi yapılmamış bir yerin temelini attı, kameralar orada: Vay "dünya lideri", "süper güç olduk", "büyüyen Türkiye". "Hele bu CHP döneminde dikili ağaç var mıydı? Yok. Biz geldik, çadır devletiydi bunlar..."
Şimdi, bakın, ben önemli bir şey söylüyorum. Yer teslimi yapılmamış bir projenin temeli atıldı diyorum arkadaşlar. Merak etmeyin, hiç kimsenin panik olmasına gerek yok, bu salondan çıkmayacak bu, aramızda konuşuyoruz. Ya öyle, ben bunu 50 kere anlattım, bu skandal bir şey, kimse yazmıyor, vallahi emin olun. Kimseyi de tutuklamayın, kimsenin yazacak bir şeyi de kalmadı. Yazsa da bir şey olmaz, merak etmeyin.
Şimdi, bu yer teslimi yapılmış projenin de temeli atıldı ya, hüzün verici bu. Ama beni hüzünlendiren bu 100 milyar dolar olsa da ceketimizi satar kazanırız ama başka bir dert var arkadaşlar. Şimdi, bir yere havalimanı yapıyorsanız, havalimanı yapmak öyle gökdelen, kule, otoyol yapmaya benzemez çünkü oraya Lufthansa'nın da uçağı inecek, bilmem ne de inecek ve uçak... Ben uçaktan da çok korkuyorum bu arada. Bu havalimanı ve uçak bilgim de uçak korkumdan geliyor.
Şimdi, bir yerde havalimanı yapacaksanız beş yıl rüzgâr ölçmeniz lazım. Niye? Çünkü, bir uçuşta en tehlikeli iş rüzgârdır. Uçak rüzgârı burnundan almaya çalışır, eğer burundan alıyorum diye iner de birden döner, rüzgârla karşılaşırsa, Allah göstermesin, kanadı sürter pert olursun. Burada rüzgâr ölçümü yapıldı mı beş yıl? Yok. Nerede yapıldı?
ULAŞTIRMA, DENİZCİLİK VE HABERLEŞME BAKANI BİNALİ YILDIRIM (İzmir) - Yüz yıldır yapılıyor İstanbul'da.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, var, yapılıyor da havalimanı yerinde yapılmıyor. Hakkâri'de de var, biliyorum, rüzgâr ölçüm istasyonu, bizim o aşağıdaki yerde var. Havalimanının yerinde rüzgâr ölçmen lazım ki rüzgâr haritası çıkarasın. Şimdi, bizim rüzgâr haritası çıktı ama havalimanının yerinde değil. Bir rüzgâr haritası var, İstanbul'da rüzgâr istasyonları var, yıllardır var. Yani, sizden önce 2002'de, çok daha iyi oldu ama 2002'den önce de varmış. Şimdi, şöyle bir şey, rüzgâr ölçümü yok.
İkinci mesele, en güvenli işler kuşlar. Şimdi, ben kuşlar deyince işte bu çevreci kafalar, bu Gezici zihniyet 4 tane kuş yüzünden koskoca havalimanını iptal edecek, öyle değil.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ispartalılar da öyle demişti Burdur'da havaalanı olurken.
(Oturum Başkalığına Başkan Süreyya Sadi Bilgiç geçti)
BAŞKAN - Burdur'da değil, Isparta Havaalanını biz yaparken. O havaalanı Isparta'nın havaalanı.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, bir tane cevap vereyim de. Şu "Havalimanını biz yaptık." hikâyesi var ya, toplayın bütün havalimanlarınızı, maliyetini üst üste koyun, Atatürk Havalimanını koyun bir de cumhuriyetin yaptığı ile sizin yaptığınız arasındaki farkı görürsünüz yani. 200 milyon lira ortalamadan bugün Atatürk Havalimanının yapım maliyetini bir düşünün, ondan sonra. Hani, kendinden öncekini bu kadar küçük düşürürken... Mesela "Korkunç kara yolu yaptık." diyorsunuz ya, TELEKOM'un gerçek satış maliyetini koysak kara yollarımızı 8 şeritli de yapardınız da bunu tabii yine söylüyorum, yine aramızda, hiç panik olacak bir şey yok ama o cumhuriyet de iyi şeyler yapmış.
Şimdi devam ediyorum.
İkinci mesele kuş meselesi dedik ya burası kuşların geçiş yolu üzerinde. Şimdi, kuşların geçiş yolu mantığı ne biliyor musunuz? Şimdi böyle devam ediyoruz ya. Avrupa'dan gelen kuşlar... Uçaktan önce de bir şey söyleyeyim, ekolojik hayat için arılar ve kuşlar çok önemlidir. Kuşlar burada konaklıyor çünkü kent olduğu için, başka yer de yok. Kuşlar burada konaklamaya devam ederse uçak kalkıp da kuş girdiğinde ne dediğimi anlarsınız, Allah kimseye onu vermesin. Bir tane "kuş, uçak" yazın, İnternet'te görürsünüz neler olduğunu yani uçuşa büyük risk teşkil ediyor.
Kuşların konmaması için ne yapmanız lazım? Kuşların sulanacağı, besleneceği küçük meyvelerin, küçükleri göletlerin tamamını kurutmanız gerekiyor. Havalimanını oraya yaptınız ya tabii orman bitti. Hani ormanın etrafını tutalım diye bir şeyin olması çok mümkün olmuyor. Şimdi oraya geldiğimizde, ben gittim oradaki kesilen ağaçları gördüm, içim yandı. İçim yandı çünkü ben kendim ağaç beslemeye çalışıyorum, benim kendi diktiğim 1.500 tane ağaç var. Ellerimle diktim, gider ara ara severim ağaçlarımı da. Mesela oğlumun boyuyla ölçerim falan filan ne kadar oldular diye. Şimdi, bu ormanlar, bu Kuzey Marmara Otoyolu'yla birlikte, şeyle birlikte yok oldu ya, hani bana inanmayacaksınız, ben hep söylüyorum, sizin İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yaptığı iyi bir çalışma var, 1/100.000'lik İstanbul Çevre Planı. Bu 1/100.000'lik İstanbul Çevre Planı İstanbul'un anayasası demek. Yani bütün imar izinleri, ruhsatlar, yerleşmeler, şehrin gelişme aksı geleceğe yönelik hepsi burada ve buna 180 milyon lira harcandı, bütün ilçe belediyeleri, sayın bakanların bürokratları, saygın bilim adamları, akademisyenler... Ben takdir ediyorum, hiç beklenmeyecek şekilde demokratik bir şekilde hazırlandı İstanbul Çevre Planı ve harika bir plan çıktı. Benim hâlâ eleştirilerim var, o ayrı mesele. O plana da küçük eleştirilerim var ama ana hatlarıyla harika bir plan çıktı. O plan şunu söylüyor: "Bu kent Marmara kıyılarında doğu-batı hattında gelişecek. Her şeyi buna göre planladık. Bu kentin kuzeyinde ormanlık ve tarım alanları vardır. Buraya dokunmak felakettir. Buraya dokunduğunuz an İstanbul'un can damarlarını kesersiniz." Şöyle yazacaksınız: "İstanbul Çevre Planı..." Öyle bir de şey, o İstanbul Çevre Planı'nı da -Belediye indirmeyelim diye- kaydedemiyoruz, kaydetsek bir tane print alacaktım, beş yıldır uğraşıyorum ne kaydediliyor ne print ediliyor. Ekran resmi alabiliyoruz sadece. O çevre planını açtıktan sonra -telefonla da yaparsanız- "kuzey" yazın, search yapın o kuzey ormanlarıyla ilgili bölümlerini göreceksiniz. O Çevre Planı'nda bir de "havaalanı" yazın, diyor ki: "İstanbul için Çorlu Havalimanının geliştirilmesi, İstanbul'da Atatürk Havalimanının geliştirilmesi -İstanbul Atatürk Havalimanının geliştirilmesi yaklaşık 1,5 milyar dolar- kapasitesinin artırılması..." Dünya Ticaret Merkezinin tıraşlanması gerekiyormuş -benim Devlet Hava Meydanlarından öğrendiğim- bir pistin de uzatılması gerekiyormuş. "Eğer bu olmazsa, tahminen 2025-2030 yıllarında..." Silivri Gazipaşa'da havalimanının yeri belli. Bu plan belirlemiş, en doğru yer... Bu 400 bilim insanı, bütün belediyeler "Silivri Gazipaşa'da bu havalimanı yapılmalı" demiş. Şimdi biz nereye yapıyoruz? Kuzey ormanlarına. Peki, biz kuzey ormanlarına Kuzey Marmara Otoyolu, Üçüncü Köprü, Üçüncü Havalimanı, kanalı niye yapıyoruz? Ya, orada kuşlar var, kaplumbağalar var, insan yok yani. Bunlar oltanın ucundaki yemler. Bunlar, bu mega projeler bir kamu yatırımı projesi değil. Bunlar emlak projesinin değerini artıran projeler. Emlak projesiyle kastımız ne? Oralara 1'er milyonluk konut yapılacak ve devasa bir şehir olacak. Bu niye yapılıyor? Çünkü arsa karşılığı gelir ortaklığı modeli var ya, TOKİ boyutuyla, onun tadını aldınız. Arsa karşılığı gelir ortaklığı şu: Devletin bir arsası var, ona sizin müteahhitler konut yapıyor, sonra beraberce satıyorlar, devletle müteahhit bölüşüyor. Ne güzel değil mi? Bir parantez açıyorum, şurada Next Level binası var, o Next Level binasının bütün etrafındaki arsalar yüzde 55-60'la veriliyor. Sizin partinizin MKYK üyesi Asuman Erdoğan'ın eşi Fatih Erdoğan var, o TOKİ'den yüzde 30'la aldı. Ataşehir'i yüzde 35'le verdiniz. Öbür taraf yüzde 38'le gitti. Bunların hepsi yüzde 60'lık yani korkunç para var. Bir soruşturma yapıldı orada, onu da anlatmayayım. Bunu gördüğümüz için, buradaki güzellikler... Buradakilerin hepsi orman arazisi. Orman arazisi olduğu için sıfır maliyet, devlete ait orman arazisi. Şimdi bu Mera Kanunu değiştiriliyor ya, o Mera Kanunu değiştirilerek orman arazisi imara açılacak ve burada konutlar yapılacak.
Şimdi, bu oşinografik meseleleri burada uzun uzun anlattılar, nelere yol açacağını anlattılar. Ben şunu söylüyorum: Bu gittiğiniz yolun, bu tuttuğunuz yolun sonu ekonomik bir çöküş. Çünkü bu da kolay bir şey değil...
Ya, ben isterseniz susayım, arkadaşlar siz kendi aranızda sohbet edin. Böyle bir şey yok ki ama ya!
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen biraz sessizlik.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Beyler, ayıp oluyor ama, ben bunu hep kısa... Olur böyle sohbetler ama anlattığım şeyler de bütün şeyi de ilgilendiren bir şey.
BAŞKAN - Ben dinliyorum yani genel olarak dinliyoruz.
Buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bu projeye, bu kadar, 100 milyar dolar kaynağı harcadığınız projeye niye ihtiyaç duydunuz? Çünkü sizin getirdiğiniz ekonomik modelde üretemiyorsunuz. Sürekli tüketiyor ve borçlanıyorsunuz. Buna uzun zaman varlık sattınız, cumhuriyetin o beğenmediğiniz varlıkları satıldı, ağır da borçlandınız. Bu ağır borçlanmayı da şirketler ve halk yaptı, ağır borçlandı.
SAMİ ÇAKIR (Kocaeli) - Biz "bilememezlik" gibi bir ifadede bulunmadık.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Doksan yıllık cumhuriyet tarihinde yapılmamış yolları yapan...
HAMZA DAĞ (İzmir) - Daha fazlasını yaptık işte ya.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Tabii, demir ağlarla ördünüz. Ya, bir şey demiyorum, tamam.
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen müdahale etmeyin, bu tartışmaya gerek yok.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Kanal İstanbul'a gelecek misiniz yoksa...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya tamamıyla Kanal İstanbul'u anlatıyorum, onun ekonomik mantığını anlatıyorum. Bu iyi bir analiz, bence sen dinle.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Yapmayın ya!
BAŞKAN - Sayın Dağ...
Pardon, buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, buna ihtiyaç duydunuz onu söyleyeyim. Ekonomik modelinizi anlatacağım şimdi bir de. Bir şey üretemiyorsunuz, üreten tesisler kapalı, Çin'den ithal ediyorsunuz sürekli. Bunu ithal ederken finansman biçiminizi söyledim, varlık satışı, aşırı borçlanma. Bunun sonuna geldiniz.
Şimdi, kronik bir cari açığınız var. Bu kronik cari açığınızı kapatmak için yüksek teknolojili ihracat yapacak durumda olmadığınız için bir ihraç kalemi bulmanız gerekiyor, o da vatan toprakları. Yabancıya toprak satışıyla bir miktar gittiniz... Vallahi, gülümsüyorsunuz... Ben anlatayım, eğer şey değilse gülersiniz ağlanacak hâlinize.
Şimdi bir düzenlemenin peşindesiniz, diyorsunuz ki "Yabancıya konut satışı ihracat sayılır." Yabancı konut alınca buna konut satan bir ihracatçıya dönecek. Bu ne demek? Ben 200 bin liraya ev alıyorsam, bu hazırlanmış Arap yatırımcılar var, hazırlanmış, onları da söyleyeyim, bildiğimi bilin en azından. Dünyanın birtakım kara ve gri paraları vardır, mazlum Orta Doğu halklarını sömüren yöneticilerin paralarıdır, onlar dünyada kendilerine yer ararlar ama bu paradan kimseye hayır gelmez. Parantezi kapatıyorum.
Bunlar bu ülkeye gelip komple siteler, projeler ve şeyler almaya başlayacaklar. Bir süre sonra... Çünkü bizim 400 milyar dolarlık konut, iş hanı, rezidans, AVM alacak bir fonumuz var mı Türkiye'de? Yok. Zaten borçlanıyoruz. Ve siz bununla cari açığı kapatmaya devam etmeyi düşünüyorsunuz. İkincisi, bununla da kalacağınızı sanmıyorum, kıyılarımıza göz diktiğinizi de tahmin ediyorum. Bunun ekonomik modelinin altında bu var.
Sayın Bakan, şimdi, siz bu partinin güçlü bir ismisiniz. Ben kişisel olarak nezaketinizi falan takdir ederim, size tarihî bir şeyi anlatıyorum ben. Bunun sonu çok kötü. Bakın, dünyada ve tarihte hiçbir şekilde bir, iki, üç suç hatırlanmaz ama bu kadar, bu anlattığım sistematiğin tamamı bir örgütlü suç. Bu benim gözümde, sizi şey yapmıyorum. Benim gözümde bu böyle. Ve tarihi okumuş biri olarak söylüyorum. Bu size çok ağır sonuçlara mal olacak çünkü bu finansman modelinin altında benim gördüğüm kadarıyla, işte görünmez işlemlerden gelen kara para ve gri para var ve biz bu dünyada yalnız değiliz. Bu Reza Zarraf'ın tutuklanması başımıza korkunç işler açabilir. Böyle bir risk var. Açılmaması için biz de mücadele edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti'nin...
HAMZA DAĞ (İzmir) - Öyle bir şey yok ya, bir şey olmaz, merak etmeyin.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hamza Bey, bak, senin o konuda hiçbir bilgin yok. Ben uluslararası...
HAMZA DAĞ (İzmir) - Ya yapma, gözünü seveyim, öyle demeyin.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ya, ben bunun uzmanıyım. Bir tane örnek ver, de ki: "Şu suçlardan dünyada şöyle bir soruşturmada şu..." Bir tane örnek soruşturma söyler misiniz?
HAMZA DAĞ (İzmir) - Yani Rıza Sarraf'ın durumu, oraya mı geleceksiniz yani? Bu Rıza Sarraf...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama bak müdahale ediyorsun ve müdahalenin içi dolu olsa bir şey söyleyeceğim. Sadece müdahale ediyorsun.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Sıkıntı yok.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bir tane örnek verir misin, Reza Zarraf gibi yapılan dünyada soruşturma, bir tane örnek istiyorum senden?
HAMZA DAĞ (İzmir) - Niye, sen beni sorguya mı çekiyorsun?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - E bilmiyorsun.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Ne alakası var, Reza Sarraf...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - E, kesiyorsun. Bir de hani bak... Zaten toparlamakta zorlanıyorum, lütfen.
BAŞKAN - Ama arkadaşlar, bakın, ben tasarıyı saat yedide bitirmeye çalışıyorum, siz...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Bakın, ben örnek olaylardan...
HAMZA DAĞ (İzmir) - Anayasa Mahkemesinin bir tane kararını göster.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Hangisini?
HAMZA DAĞ (İzmir) - Sen finansçısın, ben hukukçuyum. Ben de sana hukuki bir şey sorayım.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama ben sana müdahale etmiyorum ki senin bildiğin bir alanda; tamam, biraz sonra et.
HAMZA DAĞ (İzmir) - Korkmaktan bahsediyorsunuz da biz korkmuyoruz.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Dur bitireyim, hadi gözünü seveyim, dur bitireyim yani nezaketsizlik etmeyeyim sana.
Bunun bir tane örneği mesela HSBC soruşturmasıdır, BNP Paribas soruşturmasıdır, Mercedes soruşturmasıdır, Siemens soruşturmasıdır. Milyarlarca dolar ceza kesiliyor ve bu milyarlarca doları da ödemek zorunda bırakılıyoruz. Şimdi, Halk Bankasında hiç para kazanamadık ya bu işten, şimdi bununla finanse etmeye çalışıyorduk ya. Bu da insanların parası, gelip gelip gidiyordu. Yani 300 kilo altınla 20 milyar doları çevirdik ya biz, bunun bir faturası çıkacak, bu finansman kaynakları kesilecek. Ali Babacan bir şey diyordu: "Sert düşüş, yumuşak iniş.", "sudden stop" dedikleri şey. Bunlar başımıza geldiğinde sadece sizin başınız ağrımayacak. Şimdi kararları hiçbir şey sormadan alıyorsunuz ya, faturayı beraber ödeyeceğiz, bütün bu riski...
Olmaz bunların hiçbiri, diyelim ki ben bir masal anlattım ama lütfen aklınızda bulunsun ve bize düşen bir görev varsa ben şunu samimiyetle... Ben bütün yolsuzluk yapanların cezalandırılmasını istiyorum ama halkımın, devletimin, milletimin cezalandırılmasını istemiyorum. Bu konuda elimizden gelen bir şey varsa, sizin uluslararası ilişkilerde tıkandığınız bir nokta varsa, Türkiye Cumhuriyeti'ne, en azından halkımıza destek verecek bir şey varsa başımız gözümüz üstüne.
Son söz şu: Hiçbir yatırıma karşı değiliz çünkü bu yatırım yapan şirketlerin adamlarının olduğunu... Bizim kardeşimize, bacımıza, kadın milletvekilimize olmadık hakaretleri ediyorlar. Biz bu hakaretleri duydukça daha bileniyoruz, o hakaretleri... O trollerin başındakileri de biliyoruz. Talimat verin, şahsa yönelik, anneme falan küfretmesinler çünkü dün geceden beri bu üzüntüyle uyuyamıyorum, bu bende bir birikim yapıyor. Benim resmimi koyup "İşte, Alman ajanı." diye... Ben bu anlattığım sebeplerden karşıyım ya. Bu 630 milyon dolar rüşvetle kurulduğu iddia edilen şeyde benim resmimi koydular, "İşte, Alman ajanı." dediler bana, o alçaklıktır. Öyle bir Alman ajanı olduğuma yönelik en ufak bir belge varsa kimsenin elinde koymuyorsa da namerttir. Ben bir yurtseverim. Bu söylediğim şeylerle başıma neler gelebileceğini de hep tahmin eden bir adamım çünkü milyarlarca avro çıkar üzerine konuşuyorum, bir tek de halkıma güveniyorum, beni halkım korur diyorum. Ama bu şekilde, anneme, eşime, kız kardeşime küfredilmesi... Bunu üç sene sonra, beş sene sonra da göreceğiz, o zaman da biz yine gelip diyeceğiz ki: "Biz anlattık, birçoğu kötü niyetli değildi."
BAŞKAN - Böyle şeyleri kabul edebilmek mümkün değil tabii ki.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ama oluyor.
Yani buna kimin gücü yetiyorsa onu durdursun, küfretmemeyi öğretmek... Biz de hep söylüyoruz, kimseye hakaret edilmemeli; hele anneye, babaya, eşe, çocuğa... Dünden beri kızcağıza ne hakaretler edildi ya.
Kanal İstanbul'a karşı bu kadar sebebiniz varsa herkes karşı olmalı, çok namuslu bir şekilde karşıyız. Başka bir projeniz... İzmir'de otoyolda bir sürü sıkıntı var, ağzımızı açmamaya çalışıyoruz. Ama anlattım arkadaşlar, bu anlattığım şeyleri de böyle müphem bir şeyler üzerinden anlatmıyorum, ciddi şüpheler üzerinden anlatıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.