KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar, değerli katılımcılar, değerli hazırun; şimdi, tabii, Sayın Bakanımız maddeyle ilgili su yolu tanımını gündeme getirirken bu tanımın genel açıdan bir tanım ihtiyacından kaynaklandığını, bunun Kanal İstanbul Projesi'yle bağlantısı olmadığını, onun da aynı çerçeve içerisinde yer aldığını söyledi. Şimdi, bizde, Kanunlar ve Kararlardan gelen ve Sayın Davutoğlu'nun imzası olan tasarı var ve bu tasarının da genel gerekçeleri var, tek tek genel gerekçeler sayılmış ve ilk gerekçe, ilk geldiği andaki adı olan 65 yaş ve üzeriyle ilgili düzenleme olduktan sonra direkt olarak ikinci genel gerekçe olarak Kanal İstanbul için yasal düzenlemenin yapılması amacıyla...

BAŞKAN - Sehven, sehven yazılmış.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Ben sehven yazanlara veya Sayın Başbakanın imzası olduğu için, Sayın Başbakanın imzası altında bir önem taşıdığını düşünerek bunu paylaşmak istedim. Şimdi, böyle olunca açık ki bu görüşülen üç madde, dört madde tamamen Kanal İstanbul'la ilgili yapılacak olan süreç idaresinin hukuki altyapısını oluşturmak üzere ortaya konmuş. Daha önce farklı dönemlerde gerek Kalkınma Bakanlığı gerek sizin tarafınızdan da bu projeyle ilgili yasal eksiklikler olduğu ve bunun tamamlanma ihtiyacının söz konusu olduğuna dair de beyanlar var. Tabii, bu çalışmalar sadece bu yasal düzenlemeyle de kalmadı, Bakanlık açısından ve özellikle, Çevre Bakanlığı açısından baktığımızda da İstanbul için var olan 1/100.000'lik planın ötesinde bir rezerv alan ilanıyla başlayan bir süreçti. Yani 2011 yılında adına "çılgın" koyarak dile getirilen proje ki bu ta Osmanlı'dan beri farklı farklı başlıklarda, farklı farklı yerlerde, farklı farklı amaçlarla ortaya konulmuş olan bir projenin yeni bir versiyonu olarak ortaya çıktı. Bu yeni versiyonla ilgili olarak akabinde, işte, hangi güzergâhta yer alacağı, güzergâhla ilgili spekülatif açıklamalar, onun ötesinde, o açıklamalardan kaynaklanan... Daha önce de dile getirmiştim, ben İstanbul üçüncü bölge milletvekiliyim ve bu güzergâhlarla ilgili söylenen her yön veya her bölge benim milletvekilliği yaptığım ana bölgeyle ilgili ve orası İstanbul'un köylerinin en çok olduğu bölgedir ve o köyler açısından baktığınızda da artık yeni, çok popüler bir meslek dalı oluştu, o da emlak komisyonculuğu. Yani ailelerin tamamına yakınının muhakkak bir ferdi emlak komisyoncusu olarak oradaki, o bölgesel olarak ortaya çıkan spekülasyonlara da dayalı olarak şekillenen, her dönemde farklı farklı beklentilerle ticari, işte, imar üzerinden veyahut emlak üzerinden birtakım beklentiler gündeme geldi. Şimdi, bu süreç devam ederken ve üzerinden yıllar geçerken baktığınızda bir yanda işte sanırım 40...38.500 hektar civarında bir alan rezerv alanı olarak yine aynı bölgede ilan edildi. Sonra, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı açısından baktığınızda Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığının iştiraki olan Boğaziçi İnşaat Müşavirlik AŞ -BİMTAŞ- bir protokol hazırladı ve bu protokolun içeriğinde de bu bölgenin yani rezerv alanı ilan edilen bu bölgenin imarla ilgili planlamasının bu şirket tarafından yapılacağına dair karar verilerek İstanbul Büyükşehire Bakanlıkça bu yetki devredildi. Şimdi, işte 1/100.000'lik veya işte 1/5.000'lik, 1/1000'lik uygulama planlarının hazırlanması aşamasında, yani bir yönden de bu yönüyle İstanbul açısından süreç devam ettirildi. Şimdi, bunun, tabii, finansman ve finansmandan sonra da uygulama açısından imar planlarının yapılacağı ve yine Mekânsal Tasarlama Genel Müdürlüğüyle ilgili yapılan protokolde finansmanın Bakanlıkça karşılanacağına dair de... Eğer hatam veya eksiğim varsa sizin tarafınızdan düzeltilmesini de rica ederim.

Bu planlar tamamlandıktan sonra da yapılan plan Bakanlığa teslim edilecek ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Ulaştırma ve Denizcilik Bakanlığı, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı ve Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı arasında bir iş birliği protokolü hazırlanarak imzalandı ve bu imzalanan protokolle beraber oradaki yapılaşmanın nasıl gerçekleşeceğine dair de planlar ortaya kondu.

Şimdi orada baktığınızda yapılaşma, yapılaşma imar, imarla ortaya çıkacak olan kamusal ortak alanlarla ilgili kullanım oralardaki pek çok başlıklı ekolojik denge, oşinografiyle ilgili ortayla çıkan riskler ve bunun ötesinde baktığınızda... İstanbul... Aslında İstanbul'u yaşamak başka, İstanbul'da yaşamak başka. Biz İstanbul'da yaşayıp maalesef İstanbul'daki yaşama duygusunu, İstanbul'u yaşama duygusunu ortaya konulan yönetsel ve yaşamsal şartlarla bir araya getirdiğimizde çok olumsuz başlıklarla karşılaşarak devam ettiriyoruz. Ben İstanbul'a belli bir yılda gelmedim, İstanbul'da doğan bir kişiyim ve İstanbul'da doğarak İstanbul'un her bölgesiyle ilgili de yaşanan sürece baktığımda İstanbul, her an itibarıyla, her gün itibarıyla yaşadığı zorlu şartlar açısından ve çözümler açısından bakıldığında da ortaya çıkan yanlış uygulamalarla problemlerini daha da artarak yaşayan bir şehir konumuna maalesef geldi. Yani bırakın ekonomik şartları İstanbul'da trafikle ilgili yaşanan bir süreç var ki arkadaşlarım ziyaretçi veya misafir olarak geldiklerinde bunu yaşıyorlar, bırakın ondan sonra ki süreci. Ne kadar uygun çözümler bulunduğu zaten bugünün, bu maddenin de konusu değil. Ama bir konusu var ki İstanbul'la ilgili yine böyle bir projeyle ortaya çıkacak sonuçların bundan sonraki yıllar itibarıyla yani geleceğe matuf olarak hangi sorunları da taşıyacağının hesabının bugünden iyi yapılarak bu tür projelerin ortaya konması lazım, bir stratejik bakış açısının olması lazım.

Bilinir ki, siz de yerel yöneticilikle belli yerlerde görev aldınız Sayın Bakan, bir stratejik planlama vardır şehirler açısından ve planlamanın gerçekleşmesi için de takibi yapılır bugün birçok şehir açısından bu yapılıyor ama ne getirip ne götürdüğü ve burada yaşananlarla karşımıza çıkacak sonuçların çok çok iyi irdelenmesi gerekiyor. İşte, doğal şartlar, denizler itibarıyla o şartlar ortaya kondu. İstanbul bir deprem şehri. Ben 99 depremini İstanbul'da yaşamış bir kişiyim ve bir deprem şehrinin alınması gereken tedbirleriyle bugünkü yapılan tercihlerin o deprem riskine karşı hangi korumacı veyahut tehlikeyi yaratacak sonuçları getirdiğini iyi görmek gerekiyor. Onun ötesinde, yine şehirleşme. Yani acaba yeni İstanbul eski İstanbul mu oluşturulmaya çalışılıyor ve bu yeni İstanbul eski İstanbul bakış açısı genel açıdan baktığınızda hangi farkları beraberinde getirecek? Bu oluşturulurken ortaya konulan tercihler veya imar düzenlemeleri kimlere, neyi, ne şekilde getirecek? Çünkü burada yine başrolde TOKİ'yi görüyoruz ve TOKİ'yle beraber Emlak Gayrimenkulle beraber imarla ilgili yapılan düzenlemeden sonra gelecekler, maalesef tarih tekerrürden ibarettir sonuçlarını bize yaşatırsa "Vay benim ülkemin hâline, vay benim vatandaşımın hâline." diye düşünmek zorunda kalıyorum.

Şimdi, Sayın Bakanım bu olayın bir de hukuki yönü var ve özellikle uluslararası hukuki yönüyle baktığınızda bunun araştırılıp ortaya konan tercihlerle ne getirip ne götürdüğünün de böyle bir çalışma dâhilinde sunulması, değerlendirilmesi gerekiyor. Yani 1936 yılında imzalanmış bir Montrö Sözleşmesi var ve bu Montrö Sözleşmesi'ne boğazlar açısından baktığınızda Türkiye'ye sağladığı önemli güvenlik hakları olduğu gibi bölgesel güvenlik açısından da önemli yetkileri beraberinde getiriyor. Yani gerek biz gerekse Karadeniz'de kıyısı olan ülkelerin Karadeniz'le ilgili... Karadeniz çok uzun... Belki bunu hukuki açıdan daha uzun bir süre paylaşabiliriz ama buradaki zamanı ve herkesin zamanını da bu şekilde kullanmak istemiyorum ama Montrö'yle beraber değerlendirdiğinizde, bölgesel ve Karadeniz Bölgesi açısından baktığınızda, Karadeniz'e kıyısı olan ülkeler ve hatta hatta Karadeniz'e yine su yolu nehirler noktasında gelen ülkelerin taşımacılığı açısından baktığınızda önemli kurallar zinciri var.

Şimdi, Montrö'nün belli noktalarda geçişleri, yani özellikle Karadeniz'de kıyısı olmayan ülkelerle ilgili Karadeniz'de kalma süresi dâhil olmak üzere belirlediği yaptırımlar ve bize de yetkileri var. Yani zamanında Gürcistan olayı olduğu zaman yine Karadeniz'de kıyısı olmayan bir devlet oraya hastane gemisi göndermeye kalktı ve Türkiye tonaj olarak uygun olmadığı için geçişine izin vermedi yine elinde bulundurduğu bu yetkiler dâhilinde. Şimdi, dünyanın stratejik olarak uluslararası diplomasi ve politika açısından ve ulusların birbiriyle güç gösterisinin yoğun olarak yaşandığı bir dönemde böyle bir su yolunun oluşturulması ve mevcut Montrö'yle beraber elde edilmiş diplomatik uluslararası ilişkiler açısından ortaya çıkmış olan haklar bazında veyahut bakıldığında o hakların kullanılıp kullanılıp Montrö'yle ilgili gelişmeleri nereye taşıyacağı açısından detaylı bir araştırmanın var olup olmadığını gerçekten ben merak ediyorum çünkü bu noktada Türkiye açısından risklerin ortaya çıkabileceği birtakım bölgesel güvenlik problemleriyle ilgili de şüphelerim var benim şahsımda. Bununla beraber, işte, süresi ne olur, belki altı yıldır belki yedi yıldır, bu projesin gerçekleşmesi... Bu projenin gerçekleşmesi için finansman modeli olarak ortaya konan ne olacaktır? Yani Türkiye'nin bugüne kadar bizim kullandığımız bu özellikle yap-işlet-devret veyahut işte şehir hastanelerinde gündeme gelen finansman modellerinin ve bu modellerin ileriki vadelerde bu ülkenin üzerine, hazinesine, şimdi, torunlarınız, Allah bağışlasın, sağlıkla büyüsünler, onların üzerine bırakmış olduğu finansal yükleriyle beraber baktığınızda neleri getirip neleri götüreceğinin hesabının iyi yapılması lazım. Proje finansmanı, proje finansmanında ortaya konan bedel, bedelin daha da artabileceği ve finansman kaynaklarıyla beraber oluşturacağı risklerin ne olduğunun bu stratejik bakış açısında çok önemli yer tutması lazım. Şimdi bütün bunlarla beraber değerlendirdiğimizde bir projenin, bir ülkenin... Yani şunu merak ediyorum: Yeni ayrı bir kanal açıldığı zaman, önümüzdeki on, yirmi yıl içerisinde... Biraz önce arkadaşlarım Doğu Akdeniz işte taşımacılık falan filan dedi. Ben olaya sadece parasal ve parasal niteliklerle karşılanacak getirileriyle bakmak istemiyorum ve onunla da sorgulamak istemiyorum. Burada işte İstanbul'un yapısal, ekolojik, doğal, tarımla ilgili her türlü riski Marmara Denizi ve Karadeniz açısından yaşanacak riskler ve bugün yok olan balıkçılıkla beraber karşımıza çıkacak olan daha da kötü tablolar, bunlarla beraber benim için önemli olan noktalardan biri, böyle bir kanal açılmasıyla beraber, bizim karşı karşıya kalacağımız artı gelir ve menfaat ne? Bu gelir ve menfaatin uğruna feda edilen veya ortaya konulan riskler ne?

Bir kitap okumuştum yıllar önce, 2004 yılındaydı herhâlde, "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" diye bir kitaptı bu kitap. Ve bu kişi Amerika'da belli bir kuruluş adına dünyada bütün çalışmaları organize etmiş ekibin içinde olan biriydi. "Biz, gelişmekte olan ülkeleri yatırım yapmaları için teşvik ederiz, yollar, köprüler, her türlü teşviki gerçekleştiririz, ama sonra parası ve borcu oluştuğu zaman, bunun bedelini ödemek için çok önemli, onlar üzerinden kazancı kendimize oluştururuz." diye bir uluslararası bakış açısıyla bunu yaşamış birinin itirafı olarak yazmıştı. Onun için, bu tür tetikçi yapıların da bu tür projelerle etkin ve hâkim olamayacağı bir bakış açısıyla bir stratejinin var olduğunu görmek gerekiyor, ama maalesef bugünkü proje her yönüyle İstanbul için ve Türkiye için çılgınlıkla gelebilecek bir olumsuzluğu beraberinde getiriyor.

Teşekkür ederim.