KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi gecenin bu geç saatinde saygıyla selamlıyorum.

Ben sözlerime Sayın Berber'in konuşmasından, özellikle Türkçe hassasiyetiyle ilgili değerlendirmesi üzerinden başlamak istiyorum.

Sunumunuzu okuduğumuzda Sayın Bakanım, gerçekten İngilizce kelimeler olsa bile bunların birçoğunun, yani hepsinin Türkçe kelimelerle, okunuşlarıyla yazılmış olması gerçekten gurur verici. Bu hassasiyetinizden dolayı teşekkür ederek başlamak istiyorum.

Burada tabii sanat üzerine, sanatçı üzerine, kültür üzerine, turizm üzerine çok çeşitli değerlendirmeler yapıldı. Konuşan arkadaşlarımız bu değerlendirmelerinde... Sayın Sarı, belki bir polemik olsun diye de söylemiyorum, lütfen bunu polemik olarak algılamayın. Burada bilinçaltımızla ilgili birkaç şey söylediniz özellikle Sayın Mehmet Bey'in konuşması üzerine ve Kültür Bakanlığının cumhuriyet tarihinin üzerinde, işte İslam sentezinin, rehberinin yerleştirilmesiyle ilgili bir bilinçaltı olduğundan bahsettiniz.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - "İslam sentezi" demedim "İslami referanslar" dedim.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Yani "İslami referans" diyelim, "İslami referans" diyelim; evet. Yani bu bilinçaltı, böyle bir okumayı acaba tersten biz okursak bir İslam karşıtlığı olarak okumak doğru olur mu? Bu tersten okuma; böyle bir soru sorma ihtiyacı hissettim.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Şimdi bu söylediğinize cevap vermek lazım.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Yani bir polemik olsun diye söylemedim.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ama tam da öyle bir şey söylüyorsunuz. "İslam karşıtlığı" ne demek?

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Şimdi burada kültür ve turizmden bahsedilirken kitaptan en fazla bahseden Sayın Zozani oldu, bir de Sayın Serindağ biraz kısmi kütüphane ve kitaba değindi. Gerçekten Sayın Zozani'nin kitapla ilgili değerlendirmelerine katılmamak elde değil, ancak bunları değerlendirirken, bunun yanında, özellikle geçtiğimiz ay içerisinde yaşanan olaylar içerisinde Siirt'te, Diyarbakır'da, Varto'da, Muş'ta, Bitlis'te kütüphanelerin yakılması, müzelerin yakılması, kültür merkezlerinin yakılmasını nereye koymak gerekir? Bunu da Komisyon üyelerinin takdirlerine...

MEHMET YÜKSEL (Denizli) - Okulların yakılması...

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Okullar, tabii ama şey değil... Yani bunu birilerine polemik olsun diye söylemiyorum ama bu kitabı değerlendirirken kitap yakılmasının ki mesela...

VAHAP SEÇER (Mersin) - Vandalizmdir bu ya!

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Tabii, barbarlık, barbarlık.

BAŞKAN - Sayın Zozani ona karşı, ifade etti.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) - Karşı, karşı.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - "Kütüphanelerin yakılmasını kınıyorum." dedim.

BAŞKAN - Tabii, karşı.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Bakın, bunu söylemenizi gerçekten değerli buluyorum ben de.

BAŞKAN- Daha önce de söyledi.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Sayın Başkanım, lütfen sözümü kesmeyin.

BAŞKAN - Daha önce de söyledi Zozani yalnız, ben dinledim.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Burada kitabın yakılması, müzelerin yakılması gerçekten bir barbarlıktır. Tarihin çeşitli dönemlerinde bu barbarların her zaman ilk yaptıkları işlerden biri de kitap yakmak, kütüphane yakmak, müzeleri tahrip etmek... Ki burada da birçok kitap yakılmış -yüzlerce belki binlerce, sayısını tam olarak bilmiyorum- Diyarbakır Ziya Gökalp Müzesinden 20'nin üzerinde kitap götürülmüş. Yani bunlar önemli şeyler, bu toprakların, bu ülkenin çok tarihî değerleri, bunlara sahip çıkılmasının önemli olduğunu düşünüyorum.

Tabii, burada değerlendirmeler yapılırken "Kültürel hayatta ideolojik baskı var". "Özel yaşama müdahale", "kendi yaşantını sanata dayatma", "kendi dünya görüşüne göre sanat üretme", "ya bendensin ya değilsin", "sindirme politikası", "kültür ve sanata yönelik ötekileştirme", "sanatçı fikrini belirtsin" gibi belki çok değişik ifadeler kullanıldı ve bu ifadeler kullanılırken de çeşitli isimler verildi; işte, Fazıl Say, Mehmet Ali Alabora veya falan falan, birçok isim verildi. Buradan şunu söylemek gerektiğini de düşünüyorum: Yani, şimdi, bir kısım sanatçılar -bu ses sanatçısı olabilir, tiyatro sanatçısı olabilir, sinema sanatçısı olabilir, yazar, kitap sanatçısı olabilir- Sayın Cumhurbaşkanının Vizyon Belgesi toplantısına katılıyor veya onunla birlikte bir programa katılıyor veya farklı bir şeye katılıyor, bugün -adını da vereceğim- Sözcü gazetesi veya Cumhuriyet gazetesinde lince tabi tutuluyor. Eğer burada söylenen ifadeler sadece ideolojik mahallerimizdeki kişilere yönelikse bunu anlayışla karşılamak mümkün değil, eğer söylediğimiz şeyler sanatın tümünü kapsıyorsa o zaman doğru bir tarafta duruyoruz demektir.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Tümünü kapsamalı zaten.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Tabii, tümünü kapsamalıdır yani sadece birini, sadece "Ya, işte, benim ideolojik mahallemde buna karşı yapılan tutum sanata karşı yapılmış bir tutum" gibi değerlendirirsek veya Cumhurbaşkanının yanında veya Başbakanın yanında veya bir bakanın yanında bulunmayı... Bugün bir ses sanatçısının açıklaması var. Zerrin Özer -ismini de vereyim- az önce basına düşmüş, orada görüyorum, diyor ki: "Sırf Tayyip Erdoğan'ı sevdiğim için kendi kültürdaşlarımdan görmediğim hakaret kalmadı." "Kültürdaşlarım" derken bir mezhebi ifade ediyor, orada ayrıntısını söylüyor; bu, bir haber sitesinde var, oradan bakabilir arkadaşlarımız. Yani burada değerlendirme yaparken sadece kendi mahallemizdeki kişilere yapılanı doğru, onun dışındaki yapılanlara da yanlıştır diye bakmak gerçekten sanata ve sanatçıya yapılan en büyük haksızlıktır diye düşünüyorum.

Tabii, burada, bununla birlikte -isim de verildi- Fazıl Say'la ilgili birçok şey söylendi. Bakın, sanat veya sanatçı yaptığı sanatla değerlidir. Eğer yaptığı sanatın önüne geçen sözleri, ifadeleri, eylemleri varsa o zaman onun sanatından ve sanatçılığından bahsetmek -bu benim şahsi fikrimdir- söz konusu olmaz. Sanat ve sanatçı değerli olabilir, sanat ve sanatçının ideolojisi de olabilir ama ideolojisi sanatının önüne geçiyorsa o zaman o sanatçı benim gözümde değerli değildir, benim gözümde Fazıl Say da değerli değildir, sizin gözünüzde değerli olabilir. Burada, işte, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'ndan eserleri çıkarılıyormuş. Baktım, İnternet'ten bir araştırdım, önüme bir doküman çıkardım. Bakıyorum, bu beş yıl içerisinde 13 tane eseri programa alınmış, 3'ü Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nda seslendirilmiş. En son 2013-2014 yılı...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Printer varsa biz de zaman zaman çıkaralım.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Printer olarak içeriden çıkardım, az önce içeri gidip gelirken çıkarıyorum. İnternet'ten çıkarmak çok zor bir şey değil. Yani buradan bakıyorum, buluyorum. İçerideki bilgisayarlardan istifade edebilirsiniz Sayın Zozani, çok zor bir şey değil.

Şimdi, bakıyorum, 2013-2014 sezonunda 3 tane eseri programa alınmış, 2'si seslendirilmiş. 16 Mayıs 2014'te yapacağı, kendisinin de bizatihi katılacağı Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'ndaki seslendirme Soma'da yaşanan o elim kaza dolayısıyla iptal edilmiş. Şimdi, eğer bunu, bu iptali tutup "Ya, işte, bu kişi programlardan uzaklaştırılıyor, eserleri çıkarılıyor." diye basına verirsek bu yanlış bir tutum. Bir kişi eğer gündeme gelmek istiyorsa sanatıyla gündeme gelsin, bir kişi gündeme gelmek istiyorsa yaptığı işle gündeme gelsin, bir kişi sadece iktidar karşıtlığıyla, AK PARTİ karşıtlığıyla gündeme geliyorsa o kişinin sanatçılığından herkesin şüphe duyması gerekir.

Şimdi, bir diğer husus; Ankara Resim ve Heykel Müzesinden 300'ün üzerinde eserin çalındığı ve bir kısmının taklitleriyle değiştirildiği yönünde basına yansıyan konular, durum söz konusu oldu; bunların 17'si sizlerin de gayretiyle bulundu, bu eserleri çalanlar yakalandı. Bu eserler çok çok ciddi değerlere sahip, bu 17 eser milyon dolarlarla ifade edilen değerlere sahip ve bunlar tekrar ilgili yerlere iade edildi. Burada şu çok önemlidir: Yani bu 300'ün üzerinde eserin kaybolması veya çalınmasında muhakkak içeriden veya dışarıdan bir bağlantı söz konusu olabilir. Bu içeriden bir bağlantı söz konusuysa da Bakanlığımızın bu hususta kesinlikle "Kol kırılır, yen içinde kalır." misali bir tutum içerisinde olmaması gerektiği ve kime kadar dayanıyorsa da gitmesi gerektiği yönünde fikrimi beyan etmek istiyorum.

Son olarak da -zaman noktasında, sıkıştırıyorum- Adana'yla ilgili birkaç hususa değinmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Bu hafta sonu sizler de gezdiniz, Kozan ilçemizde Anavarza Antik Kenti'ni, "Nazarbos" diye adlandırılan, belki Farsça karşılığı sizlerin de ifade ettiği gibi "yenilmez" olan bir kenti ziyaret ettiniz. O kentte de Anadolu'nun, Türkiye'nin en büyük amfi tiyatrosu ve olimpiyat stadı var, en eski duble yol var yaklaşık 2,5-3 kilometre uzunluğunda, meclisi, kale burçlarıyla gerçekten çok değer ifade eden bir yer. Bunun tanıtımının belki Türkiye'nin değişik yerlerindeki benzer yerler kadar önemli olduğunu düşünüyorum. Bir Efes kadar, belki ondan daha... Yani "daha önemli" derken burada kendi şehrimi kayırmak anlamında söylemiyorum. Gerçekten burada o bölgenin en büyük yapılarının olması ve çok eski tarihlerde sadece Roma değil daha önceki, işte, Osmanlı, Selçuklu ve diğer devletlerin de tarihini yansıtması sebebiyle değerli olduğunu düşünüyorum. Bunun biraz daha fazla tanıtımında Türkiye açısından faydalı bir yön olduğunu düşünüyorum.

Bir de son olarak bir teşekkürü ifade etmekte fayda olduğunu belirtmek istiyorum. Adana'mıza kazandırmakta olduğunuz bölgenin veya Türkiye'nin en büyük bölgesel müze kompleksi var. Sayın Türeli de İzmir için böyle bir talepte bulundu ama inşallah birlikte de orayı görmek nasip olur, önümüzdeki yıl inşallah tamamlanıp hizmete girmesi gibi bir çalışma söz konusu.Yaklaşık 70 bin metrekare alan üzerine kurulu yaşayan bir mekân olması olarak değerlendirilen ve içerisinde birçok müzenin de yer aldığı bir kompleks çalışması var. Bunu Adana'ya kazandırma noktasındaki gayretinizden dolayı da teşekkür ediyor, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.