Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 1 |
Tarih | : | 07 .01.2016 |
ERHAN USTA (Samsun) - Herhâlde o daha sonra okunacak ama ben yine de görüşümü beyan ederken onu da içerecek şekilde beyan edeceğim.
Şimdi, Sayın Bakanım, öncelikle ben de memnuniyetimi ifade etmek isterim asgari ücretin artırılmasıyla ilgili olarak. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz de seçim beyannamemizde 1.400 lira net asgari ücreti söylemiştik ve bunun bayağı bir hesabını kitabını yaparak beyannamemize de koymuştuk. Bireysel olarak ben de katıldığım hemen hemen bütün ulusal televizyon programlarında, seçim öncesinde bunun, ekonominin rekabet gücüne zarar vermeden bu işin nasıl "manage" edileceğine yönelik olarak da, kamuoyunun da... İşverenlerle de görüştük çünkü o dönem; bizi çağırdılar, İstanbul'a gittik; bir kısım yerlerle de görüştük. Yani, onları bu konuda ikna etme konusunda bir gayretimizin olduğunu da ifade etmek isterim.
Tabii, sizin seçim beyannameniz veya parti programınız açısından bu sıkıntıların biraz çekilmesinde belki şöyle bir etken oldu, sayın eski ekonomiden sorumlu bakanımızın şöyle bir ifadesi olmuştu 1 Kasım seçimleri öncesi: "Biz seçim beyannamesini baskıya göndereceğimiz son yarım saate kadar bu 1.300 lira meselesini tartıştık." Yani, orada, hani, şey hassasiyetini söylüyordu, yani "Bunu biz bayağı bir ciddi tartıştık, ettik." şeklinde söylüyordu ve "Bu şekilde, hani, karar verildi, baskıya o şekilde gönderildi."
Tabii, şimdi, sadece "Diğer muhalefet partileri asgari ücreti artırıyor, hadi, biz de asgari ücreti artıralım." şeklinde bir güdüyle böyle bir yola gidildiği zaman, tabii, aksaklıklar oluyor. Ondan sonra bir kısım, tabii, işveren direnciyle karşılaşılması normal. Bunun başlı başına, yani, sadece hiçbir şey yapılmaksızın asgari ücretin hakikaten bu şekilde artırılmasının ekonomi üzerinde, özellikle kısa dönemde, olumsuz etkilerinin olacağını öngörmek gerekiyordu.
Mesela, biz bununla ilgili olarak başka bir kısım vergilerde, özellikle işlem vergileriyle ilgili vergilerde, sosyal güvenlik prim yüklerinde bir kısım kolaylıklar sağlayarak buradan getirdiğimiz yükü telafi edeceğimizi ve bunun da bir makroekonomik, ekonomik model çerçevesinde hesabını kitabını da seçim beyannamemize koyduk, bir sürü detay vardı orada. Yani, Adalet ve Kalkınma Partisinin bunu en azından beyannamede yapmadığının o bakanımızın ağzından itirafını duymuş olduk. Sonra yapmıştır, yapmamıştır, onu bilemem. Onu da birazdan söyleyeceğim, geçici bütçe kanunu burada görüşülürken onun yapılmadığını da o gün anladık.
Şimdi, dolayısıyla, tabii, bu tür bir mesele, bu 30 milyar yük ekonominin geneli için, aniden bir maliyet şoku. Ekonominin bir anda bunu hazmedebilmesi çok kolay değil. Dolayısıyla, bunun, hakikaten başlangıçta düşünülüp bu yükü bir miktar dağıtmak ve ekonominin rekabet gücüne zarar vermeden bu işi yönetmek gerekiyordu, maalesef orada böyle yeteri kadar bir şey gösterilemedi.
Şimdi, daha sonrasında da olmadığını şuradan anlıyoruz: Burada, yanlış hatırlamıyorsam, 10 Aralıkta geçici bütçe yasası geldi. Maliye Bakanımız sizin oturduğunuz yerde oturuyordu. Üç ay için yaklaşık 158 milyar lira civarında bir ödenek talep ediliyordu. Bize bu talep edilen ödeneğin makroekonomik çerçevesine ilişkin, içerisindeki detaylara ilişkin hiçbir şey söylenmedi. Bunu arkadaşlar ezberledi, ben bu tutanakları sürekli okuyorum çünkü. Ama siz bu torbayı görüşürken -bu esnada söyleyeyim, bu arada söyleyeyim- 5'nci Bakansınız, yani, sürekli, her Bakanımıza bir "Hoş geldin." deyip bunları da bir anlatmak durumunda kalıyoruz ama o genel faslı Allah'tan size anlatmıyorum şimdi gecenin bu yarısında. Ancak, bu geçici bütçe yasası esnasında Maliye Bakanımıza -çünkü bunu sizin bilmeniz lazım- "Bu asgari ücret konusunda bir devlet katkısı olacak mı, olmayacak mı? Bu konuda bizim ve kamuoyunun bir fikir sahibi olması lazım. Bakın, bu uygulama 1 Ocak itibarıyla başlayacak. Şu anda bilmiyoruz, belki Hükûmet de bilmiyor ama Hükûmetin, bunun bir an evvel kararını verip buraya bugün bu bilgiyle gelmesi lazım.", sonra bir daha söylemişim Genel Kurulda. Tekrar, şimdi ben soruyorum: "Asgari ücret bu bütçeye nasıl yansıtıldı? İşverenlerin üzerindeki bu yükün bir kısmını devlet üstlenecek mi, üstlenmeyecek mi? Bu konuda bize bilgi verilmesi gerekir." diye biz bunları ikaz ettik. Eğer işimizi gücümüzü böyle, hani, zamanında düzgün bir şekilde, aslında, yapabilmiş olsak bu sıkıntıların hiçbirisi olmayacaktı. 30 Aralıktaki o sizin, İç Tüzük'e çok da uygun olmayacak şekilde, o önerge verme şeyi de, o duruma düşülmeden daha önceden bu iş hallolabilecekti aslında. Bu, muhalefetin en azından şurada söylediklerinin bir miktar dikkate alınması işlerimizi, hayatı daha da kolaylaştıracaktı. Fakat bunlar, maalesef, bu Parlamento ortamında bir türlü olmuyor; niye olmadığını da ben, aslında çok da fazla anlayamıyorum.
Şimdi, bizim burada genelini görüşürken -tabii, o zaman siz yoktunuz, bir başka bakanımız vardı- şöyle bir itirazımız oldu, itirazlarımızdan bir tanesi -şu anda o kısmen giderilmiş durumda, bunun da memnuniyet verici olduğunu ifade etmek istiyorum- biz dedik ki: Bizim ekonomimizde kayıt dışılık yüksek, denetimler yetersiz, bu çok belli, bunu herkes biliyor. Dolayısıyla, ayrıca, yani hiç kayda almadan çalıştırma olduğu gibi düşük ücretle göstererek bir kayıt dışılık da var.
Ben yanlış hatırlamıyorsam -yani, tabii, bunların teknik bilgileri, bir kısım rakamlar değişebiliyor- yüzde 55'iydi, bizim SSK'ya tabi beyannamelerimizin yüzde 55'i asgari ücrettendi bir ara. Sonradan belki rakam değişmiş olabilir ama bunun yüksek bir oran olduğunu biliyoruz. Asgari ücretten gösteriliyor. Bunların bir kısmı gerçekten asgari ücretli ama bir kısmı daha yüksek ücret alıp asgari ücrettendi. Şimdi, bizim denetleyemediğimiz bir alanda sadece asgari ücrete bu teşvikin verilmesi denetim gücümüzün de zayıf olduğunu düşündüğümüzde kayıt dışılığı teşvik edecek ve adaleti de zedeleyecek, tahrip edecek bir yanının olduğunu ifade etmiştik. Dolayısıyla, bütün ücretlerin bu kapsama alınması gerektiğini biz ifade etmiştik. Şimdi en azından orada, sayıda 2 milyon civarında bir artış oldu. Bu yönüyle aslında en azından bir miktar daha iyi ama yine de bütün ücretlerin kapsanması burada düşünülmesi gereken bir şeydir bana göre. Fakat, şimdi, tabii, Türkiye İşveren Sendikaları bile çok mutlu olduğuna göre, onların mutluluğunun üzerinde bir mutluluğu da ifade etmenin de çok da fazla bir gereği yok, anlaşılan onlar bu işe tamamen razı olmuşlar. Fakat mutlu olmayan bir kesim var, bizim önergemiz de tam da onunla ilgiliydi. Biz, tabii bu önergeyi kanun teklifinin önceki hâline göre, 3,67'e göre vermiştik. Bu, erken, daha önceden verilmiş bir önergeydi. Biz burada şunu ifade ediyoruz: Burada 4'inci maddenin (1)'inci fıkrasının (b) bendindekilere tabi olan sigortalılarda da, onların yükünde de bu kapsamda bir hafifletilme yapılmasının hem adalet anlayışı açısından hem de bunların, toplumun çok da varlıklı veya geliri çok yüksek kesimi olmayan bu kesimin de bir miktar rahatlatılmasının biz uygun olacağını, hatta gerekli olacağını, adalet açısından da, ekonominin geneli açısından da uygun olacağını düşünüyoruz. Hatta Sayın Bakanım, bizim formülasyonumuzda, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim formülasyonumuzda temelde sıkıştığımız kısım bu kesimdi. Yani, hani, diğer tarafı... Çünkü Türkiye'nin, bu ülkenin -bakın, yani, bu saate hani çok fazla bir şey de söylemek istiyorum ama bunu bir miktar da konuşmamız lazım- ücret üzerinden rekabet etmekten vazgeçmesi lazım. Bu bizi aslında çok sıkıştırdı. İşte, o yüzden bizim ihracatımızın sadece yüzde 3,5'u yüksek teknolojili ürünlerden ibaret. Yani, buraya geldik. Şimdi, burada gideceğimiz çok fazla bir alan yok. Çünkü burada şu hâliyle bile bizim asgari ücretimiz bazı Avrupa Birliği ülkelerinin üzerinde. Yani, eski hâliyle bile üzerindeydi. Şimdi, Çin, Hindistan -işte, ne bileyim ben- yeni gelişmekte olan ülkeler, Asya ülkelerinde falan... Yani, onlarla da buradan, ücret üzerinden rekabet edemeyiz. Bu, bizim hem üretimimizi, üretimimizin teknoloji seviyesini geliyor, düşürüyor, çok da gidilecek bir alan yok. O yüzden bizim esas itibarıyla biraz daha kamu kaynaklarımızı, ekonominin üretim seviyesini, üretim teknoloji seviyesini artırmaya yönelik -işte AR-GE'ye, yenilikçiliğe, bunların geliştirilmesine yönelik- iyi programlar dizayn edip buralara para harcamamız lazım ve buralara para harcayarak aslında bu yükü bence bu tür şeyi bile.. Tabii, bir yıllık düşünülüyor şimdi, gelecek yıl olup olmayacağı da belirsizlik ayrıca, o da ayrı bir şey. Olacak mı olmayacak mı, şimdi o da ayrı bir olay ama bu yükün aslında özellikle büyük firmalar açısından AR-GE yapabilecek nitelikteki firmalar açısından bence bu şekilde, onlara bu tür desteklerimizi vererek hafifletilmesi gerekirdi,
Bakın, yine, şimdi 10,5 milyar lira mı olacak Sayın Bakanım? Ne kadardı, 13 milyar mı yükümüz?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - 11, 4 milyar.
ERHAN USTA (Samsun) - 11, 4 milyar yükümüz olacak. Bu 11 milyar 400 milyon yükü -bakın, sakın sözlerim yanlış anlaşılmasın- daha iyi bir şekilde... Bu, tabii, önceden çalışılması lazım. Yani, formüle ederek, bu arada hakikaten Türkiye'nin üretimini ve ihracatını, niteliğini artırma yönünde bu parayı kullanarak, bu kadar para kullanmayla bu işi çok daha güzel halledebilirdik, maalesef bunu yapamadık.
Fakat, burada esas sıkışmış olanlar esnaf. Yani, şimdi, esnafa ne AR-GE'si yap diyeceksin? Yani, rekabet gücü bilmem ne zaten zor ayakta duruyor. İşte, hiç olmazsa kimseye yük olmuyor, kendi yağıyla kavruluyor veya işte BAĞ-KUR, çiftçi. Şimdi, bunlar da bir miktar bu anlamda devletin vereceği... Ben, buradan gelecek yükün farkındayım ama hem adalet duygusu hem de bu kesimin daha sıkıntılı olması açısından bunların da kapsanması gerektiğini biz düşünüyoruz.
Şimdi, diğer bir husus da Sayın Bakanım, dikkat ederseniz hem ücretlerin tamamı açısından hem de BAĞ-KUR'luların mesela kapsama alınması veya en azından eskiye göre daha kapsamın genişletilmesi açısından şeyimizi ifade ettik. Yani, kapsam genişletici bir kısım şeyler söyledim. Ancak, burada şu endişemi paylaşmak istiyorum: Şimdi, yeni önergede -yanlış anlamadıysam ben- yeni açılacak iş yerlerinde hem ücret açısından hem de tabii daha önceden eleman olmadığı için sayı açısından herhangi bir sınır yok.
Şimdi, bizim burada temel amacımız, var olan istihdamı mı korumak yoksa yeni istihdamı teşvik etmek mi? Şimdi, yeni istihdamı teşvik etmek, yani asgari ücreti artırarak istihdamı teşvik etmek çok şey gelmiyor en azından. İstihdamı korumaksa, buralarda zaten bir istihdam yok. Yeni açılan firmalar artık yeni çerçeve içerisinde, yeni maliyetler içerisinde kararını verip esasında bir firma açıp açmamaya karar verecek. Hele hele de yani bu bir yıl mı olacak, bir yıldan fazla uzatılacak mı, o belirsizlik içerisinde bence bu yeni istihdamı bu yönüyle teşvik edecek bir şey değil. Bunu verdiğimiz zaman piyango olur. Ha, piyango olsun, Türkiye'de yeni bir üretim yapacak veya ticaretle uğraşacak bir kesime destek verelim. Ancak, Sayın Bakanım yine şunu kabul etmemiz lazım ki: Bizim denetim kapasitemizin sınırlı olması ve çoğu zaman da siyasi güdülerle yeteri kadar denetlememiz nedeniyle bir kısım hususlarda sıkıntıya düşüyoruz. Burada tedbir alınmaya çalışılmış, 2'nci fıkrada, işte "...başka unvan altında açılırsa..." şeklinde. Bu, inanın çok zor. Bakın, bunu 36 ilin -5084 kapsamında- daha sonra 13 ilaveyle 49 il teşvikinde biz yaşadık. Burada dürüst firmaları cezalandıran -adam yapmadı işte, alıp oradan o 36 il veya 49 il kapsama taşımadı- ama daha hileye açık olan, hile yapan firmaları da ödüllendiren bir sonuçla karşılaştık. Sizin Bakanlığınızda da bu bilgiler vardır -belki sorulmamış olabilir, yeni bakan olmanız nedeniyle- hem de Maliye Bakanlığı da buna ilişkin tecrübelerini söyleyeceklerdir bence.
Burada, ben, hani, daraltıcı yönde bir şey teklif ettiğimin farkındayım. Bir siyasetçi olarak çok doğrudur, yanlıştır ama burada bir siyasetçi gibi davranmaktan, popülizmden ziyade ülkenin menfaatleri ve dürüstlük, doğruluk adına şey yapmak istiyorum. Dolayısıyla, (b) alt bendi, bu yeni iş yerleriyle ilgili hususu bir miktar gözden geçirmemizin ben yararlı olacağını düşünüyorum. Buradaki hilenin, hile yapmak isteyen insanların, firmaların önüne geçemeyeceğimizi veya çok azının ancak önüne geçebiliriz, çok bildik, tanıdık firmalar olursa, böyle çok göz önündeki firmalar yaparsa onlar ancak olabilir ama diğerlerinin olmayacağını... Çünkü firma açmak kolay, bakın, bir de o var. Yani, hemen bunun başka şekillerde de hep yapıldığını biliyoruz, firma açmak kolay. Onu nasıl iddia edeceksiniz? Adam "Ben bu işi kapattım kardeşim, başka bir şekilde başka bir iş açtım." diyebilir. Bir sürü niza da çıkacaktır ve temel olarak yine başlangıçtaki şeyimi söylüyorum: Bizim burada temel amacımızın istihdamı artırmaktan ziyade, mevcut istihdamı bu gelen şok nedeniyle orada bir tahribat olmasın, onu korumaya yönelik bir şey olduğu için bunun kapsamın dışına çıkartılmasının sanki daha uygun olacağını düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.