KOMİSYON KONUŞMASI

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, değerli bürokratlarımız, sevgili basın mensubu arkadaşlarım; hepinize iyi akşamlar diliyorum.

Sayın Bakanım, size öncelikle teşekkür ediyoruz. Çok güzel bir konuşma metni ve pırıl pırıl kâğıda basılı bir kitapçık şeklinde önümüze gelmiş ve bir ilki de görüyoruz; konuşma metninin arasına da reklam alındığına tanıklık ettik.

BAŞKAN - Nasıl? Allah, Allah!

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Şaka maka etmiyorum, gerçekten reklam metni var burada, 5'inci sayfada.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Kahvenin altındaki mı?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Türk Hava Yollarının ve kahvenin reklamı da var, güzel de olmuş. Yani sunum metinlerinden para kazanmak iyi bir maharet.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Ülkenin tanıtımıyla ilgili bir şey.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Yani şey anlamında iyi olmuş diyelim Sayın Bakan.

BAŞKAN - Ben de bir marka var zannettim, kahve her yerde kahvedir.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Demin diyorlardı ya hani "Kültür Bakanlığının sivilleşmesi", doğru bir şey yani.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Yani bu sivilleşme midir, başka bir şey midir, onu bilmiyorum Ekrem Bey.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) - Tanıtma afişlerimizden bir tanesi.

BAŞKAN - Evet, daha çok varmış öyle.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Tanıtma afişinizde sizin isminiz yok, Bakanlığın ismi yok, Türk Hava Yolları ve kahve var.

BAŞKAN - Türkiye'yi tanıtıyor, Bakanlığı değil ki.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Ya, ben görüyorum, ben de okuyorum yani şimdi.

BAŞKAN - Hayır, "Bakanlığın niye ismi yok?" diyorsunuz da Bakanlığı tanıtma...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Lütfen Sayın Başkan, yani kendi konuşmamı kendim mi sabote ediyorum? Yani bu reklamdan giden süreydi, benim süremi lütfen yeniden başlatın.

BAŞKAN - Haklısınız, baştan başlattık Sayın Zozani.

Buyurun.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim.

Şimdi, sanatla uğraşan insanlar, kitap erbabı olan insanlar... Esasında bu "sayın" kavramı sadece siyaset dünyasına mahsus bir tanımlamadır, ifadedir; bir saltanat, sulta deyimidir. İşiyle meşgul olan, işiyle saygınlığını ifade eder. Dolayısıyla biz özellikle sanat ve yazım dünyamızın insanlarına isimleriyle hitap ettiğimizde onları küçültmüş olmuyoruz, tersine onların sanatlarına, değerlerine sahip çıkmış oluruz. O nedenle isimlerinizin önündeki "sayın" titrine de itiraz ediyorum. Yani bir insan kendi ismini yazarken "sayın ben" demez. Yani ona da itiraz ediyorum. Size haksızlık etmiş olmayayım, diğer bakanlıklarda da vardı ama onlara itiraz etsem de çok anlamlı olmayacaktı, size itiraz etsem anlamlı olur diye düşünüyorum.

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ÖMER ÇELİK (Adana) - Ben, kendim konuştuğum için o metinde dediğiniz doğru.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Şimdi, diğer önemli bir husus Bakanlıkla ilgili olarak: Sayın Bakan, arkadaşlar demin dedi daha konuşmaların başında "Biz niye bu kadar asabiyiz, niye bu kadar hoşgörüden uzak bir atmosferin içerisine giriyoruz?" Bence resmimize bakarsak anlarız. Bakın, resmimizde ne var? Türkiye'de kitap okuma oranı, Türkiye'de kişi başına düşen kitap sayısı, hemen bulayım, biraz önce araştırdım. Siz güncel rakamları da verirseniz sevinirim. Türkiye'de 12.089 kişiye 1 kitap düşüyor. Japonya'da 1 kişiye 25 kitap düşüyor. Fransa'da 1 kişiye 7 kitap düşüyor. Avrupa Birliği kitap okuma ortalaması yüzde 21, bizde on binde 1. Japonya'da 4 milyar 200 milyon adet kitap basılıyor yılda ve okunuyor. 4 milyar 200 milyon adet kitap basılıyor bir yılda. Bizde 23 milyon kitap...

Bir iki rakam daha vereyim: Amerika Birleşik Devletleri'nde bir yılda 72 bin kitap basılıyor. Almanya'da 65 bin, İngiltere'de 48 bin, Fransa'da 39 bin, Brezilya'da 13 bin, Türkiye'de 6.031 kitap basılıyor bir yılda. Daha güncel rakamlar mutlaka Sayın Bakanda vardır, bize verir.

Bir Norveçli bizden 300 kat daha fazla kitap okumaya zaman ayırıyor; bir ABD'li 210 kat, bir İngiliz 87 kat, bir Japon 87 kat. Dünya ortalaması itibarıyla da- yani dünyadaki bütün insanların hepsinin ortalaması itibarıyla- dünyadaki herkes bizden 3 kat daha fazla kitap okumaya zaman ayırıyor.

BAŞKAN - Biz okuma-yazma öğrenmeden televizyona geçtik de onun için.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Okuma-yazma dediğiniz şeye de gelince, Türkiye'nin yüzde 30'u okuryazar bile değil, yaşayanların yüzde 39'u bakın, okuryazar bile değil. Sormuşlar tek tek, sokağa çıkmışlar, insanlara sormuşlar: "Günlük ihtiyacınızı sıralayın." demişler. Bizim insanımızın kaçıncı sırada kitap aklına gelmiş, ihtiyaç olarak aklına gelmiş, sokaktaki vatandaşımız?

BAŞKAN - Gelmiş gene değil mi aklına?

VAHAP SEÇER (Mersin) - Ya gelmeseydi?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Gelmiş de zor gelmiş, 235'inci sırada gelmiş. 235'inci sırada insanımızın aklına gelmiş yani "Kitap da almalıyım."

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - İlk sırada ne gelmiş Sayın Zozani?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - İlk sırada, zannederim, Ulaştırma Bakanlığının bütçesinde ifade ettim ilk sırada neyin aklına geldiğini.

Birleşmiş Milletler sıralamasında kitap okuma oranı itibarıyla 86'ncı sıradayız.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Anketi nerede yapmışlar, bir de onu söyle.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Şimdi, eminim Ankara'da yapılmış. Yani onu çok uzağa gitmeye gerek yok, anket şirketleri Hakkâri'ye gitmezler yoksa bu ortalama yüksek olurdu. Emin olun, Hakkâri'ye gitselerdi bu ortalama yüksekti.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Bitlis'te de yüksek.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Hiç abartmıyorum Hakkâri'de kitap okuma oranı Türkiye'nin en üst düzeyindedir, bunlar resmî veridir, onu söyleyeyim. Yanılıyorsam...

BAŞKAN - Sayın Zozani "Bitlis'te de yüksek." diyor.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Yüksektir evet, genelde yüksektir, onu ifade edeyim.

Bakın, bir veriyi daha sizinle paylaşayım. Kültürü değerlendiriyoruz, önemli bir şey, onu ben söyleyeyim.

BAŞKAN - Arkadaşlar, gerçekten çok önemli.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Ben bir veriyi daha sizinle paylaşayım müsaade ederseniz arkadaşlar. Bakın, Türkiye'nin 11 ilinde hiç kitapçı yok, 11 ilde hiç kitapçı yok.

BAŞKAN - Olur mu? Kırtasiye vardır. Sayın Zozani, kırtasiye vardır en azından, içinde kitap da var tabii.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Ders kitapları satıyor, orada bir şey yok. Yani iki konuşmacı -beni bağışlasınlar- demin, dünyaca ünlü bir yazarın isminden söz ettiler, ikisi de doğru telaffuz edemedi.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Hangisi?

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - İfade etmiyorum, isimlerini söylemiyorum. Bakın, dünyaca ünlü, ilkokul öğrencilerinin bile... Bu Komisyonda iki arkadaşımız ismini telaffuz etti, ikisi de doğru telaffuz edemedi. Yani yeni bir polemik açılsın istemiyorum.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Belki sen yanlış biliyorsundur.

BAŞKAN - Sayın Aydemir...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Kesinlikle, ben de yanlış biliyor olabilirim, onu söyleyeyim. Mutlaka yanlış biliyorum da o yüzden ana dilde eğitim şart diyoruz.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Demin Hasip Bey bir şey söyledi, bu padişahlarla ilgili var ya. Acaba -merak ediyorum- özellikle Osmanlılarda "Bilinmeyen Osmanlı" diye bir kitap var. Onu hiç karıştırabildiniz mi?

BAŞKAN - Sayın Çelebi, ek süre vermek durumunda kalacağız. Bitirsin, ondan sonra.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Onu okumamış olmamı benim eksikliğim olarak kabul edin lütfen Sayın Çelebi ama bulduğum ilk fırsatta onu okurum.

BAŞKAN - Sayın Çelebi, ondan bir tane hediye ederseniz... Okumamış.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Onu mutlaka okurum, okumamışsam büyük bir eksikliktir. Kitap almaya çok hevesliyim, okumaya da çok hevesliyim.

Şimdi, bütün bunları Sayın Bakanım niye ifade ettik? Kültür ve Turizm Bakanlığının sadece müzecilik yapmadığını, yapmaması gerektiğini ifade etmek için söylüyorum. Bu ülkenin kültürel mirasına yatırım yapması gerektiğini, kültürel mirasını açığa çıkarmasını ve yaşatmasını hatırlatmak için bunları yapıyoruz. Hiçbir Bakanlık bütçesi için "Son derece önemli bir bakanlık bütçesini konuşuyoruz." demedim ama gerçekten son derece önemli bir konuyu konuşuyoruz. Biz bunların hepsini doğru dürüst masaya yatırmazsak, üzerinde yoğunlaşmazsak arkanızda oturanların da bir kısmı sanatçıdır, televizyonlardan, ekranlardan izlediğimiz insanlardır, saygı duyduğumuz insanlardır, onlara haklarını veremeyiz.

BAŞKAN - Gençlik Spor Bakanlığı için de dediniz.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Emeklerinin karşılığını veremeyiz, onu söylemeye çalışıyorum. Ama bakın, bin Cumhurbaşkanının, bir tarihi eserin önsözüne birkaç kelam etmesi takdir edilebilecektir, eleştireceğim bir husus değildir ama aynı kitabın iki cildine aynı metni koyarsanız eleştiririm Sayın Bakan. Mükerrer baskı diyeyim yani. Aynı şeyi koyarsanız eleştiririm, doğru değildir derim çünkü birbirinin devamı iki kitap. İki cilt, aynı şeyi niye koyuyorsunuz? Koymayın. Bakın, birinci cümlemde diyorum ki: Yani bir tarihî esere bir kelam etmesini, onun adına buraya bir şey konulmuş olmasını takdir ederim.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Bizde bir kişi aynı kitabı iki sefer okumayacağı için.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Ya, sizin sayısal çoğunluğunuz var, siz ayrı ayrı okursunuz, biz hepsini birlikte okumak zorunda kalıyoruz. Uğur Bey, sayısal çoğunluğunuz var, ayrı ayrı okuma fırsatınız var ama benim hepsini birlikte okumam gerekiyor, o yüzden mükerrer okumaya girmemem lazım.

BAŞKAN - Sayın Zozani...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - İkinci bir şey, müsaade ederseniz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Tabii, buyurun.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - İkinci bir şey: Ya, Sayın Bakan, her şeye... Sayın Cumhurbaşkanının ifadesi olduğu için, ben böyle enteresan ifadeler kullanıldığı zaman üzerine yoğunlaşırım, gider bulur, araştırım. Bu sebep asabiyyet, nesep asabiyyet kavramlarını... İtiraf edeyim, ben de Sayın Erdoğan'dan sonra gittim özellikle Mukaddime'de o maddeyi buldum, okudum, araştırdım biraz üzerinde ve ne demek istiyor, orada araştırdım. Sebep asabiyyete vurgu yaptığını düşündüm, yani kan bağı dışındaki akrabalık ilişkisine atıfta bulunduğunu düşündüm ve ben esasında ilk kendisinden duyduğumda takdir ettim Sayın Cumhurbaşkanını; o zaman Başbakandı, bunu ifade ederken. Ama burada nesep asabiyyete gitmiş hem de Ali Emiri'n kitabında. Eminim kendisi yazmamıştır ama kim adına, bu metni düzenlemişse, ben öyle inanmak istiyorum ki Sayın Cumhurbaşkanının düşüncelerini ifade edememiş. Kaçıncı paragrafta? Dördüncü paragrafta. "İslam ve Türk tarihinden süzülüp gelen kültürel birikim bizim için büyük bir zenginlik kaynağıdır." Bu kitapla hiçbir alakası yok. Ali Emiri, sadece İslam ve Türk kültürünü yazan biriydi evet; Türkçe yazan, Osmanlıca yazan bütün şairleri şu ya da bu şekilde tercüme etmiştir, nakletmiştir. Ama bu kitap Diyarbakır ulema ve eşrafıyla ilgili bir kitaptır. Hasip Bey'in belki kızdığı için kendini ifade edemediği nokta burasıydı, itirazı bunaydı, aynı kitapta bakın.

BAŞKAN - Sayın Zozani, toparlarsanız, üçüncü defa söz veriyorum.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Kendi kaleminden yani sizin baskınıza göre 28'inci sayfada Melaye Cizirî'den, İsmail El Cizirî'den, aynı çağda yaşamış insanlardan söz ediyor ve onların biyografilerini buraya çıkarıyor. Dolayısıyla, her şeyi getirip nesep asabiyyetle bağlantılandırıp tarif etmeniz haksızlık olur. Bunu lütfen yapmayın.

Şimdi her yıl tekrarladığım bir şeyi burada da tekrarlayacağım. Bir buçuk dakikam kaldı, bu süre içerisinde bitireceğim.

BAŞKAN - Üçüncü bir buçuk dakika.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan, bu akşam çok hoşgörülüsünüz, teşekkür ederim.

BAŞKAN - Estağfurullah. Kültürümüzün gereği.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Her şeyi getirip bu neseple bağlantılandırmayın, yazık oluyor. Sizin metninizde de var, sizin metninizde de nesep asabiyyet var. Ya bu coğrafyayı her şey Türk... Bakın, bunları biz söylerken bu kültüre karşıymışız gibi, alerji duyuyormuşuz gibi bir algı oluşuyor. O nedenle isim olarak ifade etmemeye çalışıyorum, zikretmemeye çalışıyorum ama bu kadar tekleştirici bir resmî politika olmaz. Bunun dışına çıkalım.

Şimdi, esasında ben araştırdım, dedim keşke o resmi de koymuş olsaydınız. Hasankeyf'i Sayın Bakanın sunuş metni içerisinde yerinde bir bakışla son bir kez görmüş olurduk derdim. Ama Hasankeyf yok burada. Kültür Bakanı Hasankeyf'e sahip çıktığı zaman Kültür Bakanlığıdır. Dört yıldır burada ifade ediyorum. Dört yıldır diyor ki: Hakkâri Mir Kalesi'ni geri alacak mısınız, almayacak mısınız? Bana göre, eğer Kültür Bakanı Hakkâri Mir Kalesi'ni asker ve polis işgaliyesinden kurtaramıyor ise ben orada noktayı koyarım.

Teşekkür ederim.