KOMİSYON KONUŞMASI

VAHAP SEÇER (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Turizm ve Kültür Bakanlığı, az önce Sayın Kuşoğlu da söyledi, yani Ömer Çelik'in kamuoyu tarafından- en azından ben de öyle düşünüyorum- algısı, mevcut iktidar içerisinde daha entelektüel bir yapısı olan, bu anlamda açıkçası bizlere daha güven veren bir imajınız var.

Şimdi, tabii, Türkiye'de, bu kadim topraklarda, Kültür Bakanlığı, Turizm Bakanlığı herhâlde bir başka coğrafyaya göre çok daha farklı, zengin olsa gerek. Bir anlamda hem zor hem de kolay olsa gerek. Çok farklı kültürlerin, çok farklı etnik yapıların, renklerin, inanç gruplarının olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. Aynı bölgenin insanlarıyız, Çukurova insanıyız. O bölgeden de çok yakinen bildiğimiz... Örneğin ben Tarsusluyum. Tarsus benim için Tanrı'ya dua ettiğim, iyi ki doğdum dediğim topraklar. O kadar muazzam, müstesna yerler. İşte, 8-10 bin yıllık tarihi var. Tanrı'nın bahşettiği her türlü güzelliğe sahip bölgeler.

Şimdi, peki bu kadar övgü dolu bir coğrafya üzerinde Türkiye'nin turizmi, Türkiye'nin kültür varlıkları, tarihî mirası, doğal mirası ne derece güvence altında, ne derece korunabiliyor, yönetilebiliyor, aslında bu Bakanlık bütçesi içerisinde bunları tartışıyoruz.

Şimdi, ben işin tabii ki biraz ekonomik yönünden başlayıp tekrar diğer kültür kısmına geçeceğim. Bizim aslında bu potansiyele göre dünya sıralamasında gelir açısından 10'uncu sırada olmamız çok övünülecek bir nokta değil. Burada tabii ki çetele var yani 2002-2010-2013 yılı bitimi olarak değerlendirmiş, 2014 yılı ilk dokuz ayı verileri var. Doğrudur. Çok istenmeyen oranlarda da olsa, az da olsa bir artış söz konusu ama bunlar yeterli değil. Mutlaka bu konuda tedbirler alıyorsunuzdur. 35 milyon değil, 50 milyon turist gelsin. Nihayetinde de 2023 hedefiniz var. Ne derece inandırıcı, ne derece gerçek, ben tabii ki takdirlere bırakıyorum. Şu anda mevcut 32 milyar dolar bir turizm gelirimiz var. Gerçekten bunlar düşündürücü, bence üzerinde de çok yoğun tartışma var.

Şimdi, örneğin, yine Mersin'e bir kıyas açısından tekrar gideceğim. Aynı konseptte bir Antalya'yla mukayese ediyorum, arada fersah fersah fark var. Baktım, rakamları aldım, son rakamlar: Mersin'de geçen yıl 231.633 yabancı, 195.482 yerli turist ağırlamışız. Antalya'ya bakıyorum, 11 milyon 120 bin 730 toplamda.

Şimdi, tabii ki o yöreye ilişkin önemli sorunlar var. Bunlardan bir tanesini çok yakından biliyorsunuz çünkü önemli bir yatırım, işte, Sahil Bandı Projesi var. Geçtiğimiz yıl bütçesinde de bu konuda sizden ricada bulunmuştum yani lütfen, işte, o bölgenin insanısınız, benim de seçim bölgem, buraya bir pozitif ayrımcılık yapalım, bizim için önemlidir, orada istihdam önemlidir, turizm yoğun emek bir sektördür, bacasız fabrikadır, biz önemsiyoruz. Yani Mersin'i şu açıdan da değerlendirmek lazım: Örneğin şimdi açılım süreci içerisinde birçok yorumlar yapıyorsunuz çünkü bu konuyla ilgileniyorsunuz hem bir Hükûmet üyesi olarak hem bu konuda çalışmalar yapmış bir insan olarak. Bu konuda birikimli, entelektüel anlamda da gerçekten görüşlerinize değer veren bir insan olarak söylüyorum. Biz Mersin olarak, bir kere, Türkiye'nin o bahsettiğimiz Kürt meselesi konusunda yıllar yılı Adana'yla beraber, Gaziantep'le beraber önemli sorunlarını absorbe etmişiz, almışız. O sosyolojik travmalarla o bölgeden gelen insanlar -bir yük olarak kabul etmiyorum- bize entegre olsun diye biz çaba göstermişiz, ekonomik anlamda çaba göstermişiz, sosyal anlamda çaba göstermişiz, kültürel anlamda çaba göstermişiz, asayiş anlamında çaba göstermişiz. Onun için önemsiyorum, onun için turizm anlamında da, turizm yatırımları anlamında da o bölgeye pozitif ayrımcılık istiyorum.

Şimdi, Sayın Bakan, az önce bir sanatçı tartışması oldu. Benim gözümde, bir kere, "sanatçı" dediğiniz zaman protesttir yani ben iktidar olsam bir sanatçı benim için ağza alınmayacak sözler söylese oturur saygıyla dinlerim, bunda bir doğruluk payı var derim.

Şimdi, Fazıl Say'ı konuşuyoruz. Niçin konuşuyoruz? Niçin bu kadar bu insanla uğraşıyoruz? Bu insanın mevcut iktidara karşı illaki olumlu birtakım tespitler yapması, görüşler mi ortaya koyması gerekiyor? Hayır, sizin yönetiminizi beğenmeyebilir, anlayışınızı, ideolojinizi, yaşam biçiminizi beğenmeyebilir. Sanata bakış açınızı beğenmeyebilir, oturmanızı beğenmeyebilir, kalkışınızı, yürüyüşünüzü beğenmeyebilir. Şimdi, bakıyorum, bunun üzerinden belli polemikler, spekülasyonlar ve gerçekten bir sanatçı tek başına bir yerde, bir Hükûmet, koca bir Hükûmet...

NURETTİN DEMİR (Muğla) - Devlet.

VAHAP SEÇER (Mersin) - "Devlet" diyemeyiz, Hükûmet.

Ve bununla uğraşılıyor. İşte ben gazete haberlerine de itibar etmiyorum. Efendim, zaten yalanlıyorsunuz, işte, sansür konmuş ya da konmamış. Ben orada değilim, böyle bir iddiam da yok ama bu tartışmaların artık bitmesi lazım.

Şimdi, Sayın Badak...

SADIK BADAK (Antalya) - Siz açtınız.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Lütfen, lütfen... Rica ediyorum.

Bir belediye başkanıyla diyaloğunu... Tabii, bunun öncesine de bakmak lazım. Bu, şuna benzer: Bir paragraf içerisinden bir cümleyi alırsınız. Aslında o paragrafın bütününde o paragrafın anlamı farklıdır ama o cümleyi cımbızladığınız zaman farklı anlam çıkar. Şimdi Sayın Badak'ın verdiği örnek de bu. Bu sohbeti burada bitiriyorum.

SADIK BADAK (Antalya) - Hayır, neyi cımbızlamışız söyleyin, olmaz böyle. Söylediği ifade tam, yalın olarak bu. Tam bir partizanca ifade.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Hangi hâl ve şart olursa olsun, Sayın Bakan, Türkiye'de tüm cenahların, tüm ideolojik yerlerin, anlayışların sanatçılarına siz sahip çıkmak durumundasınız, bu tartışmasız. Yoksa Karacaoğlan Karacaoğlan olmazdı, yani egemene eğer ki dikçe durmasaydı Dadaloğlu Dadaloğlu olmazdı, Yaşar Kemal olmazdı, Nazım Hikmet olmazdı, Pir Sultan olmazdı. Dolayısıyla hepsine eşit mesafede yaklaşmak durumundayız.

BAŞKAN - Necip Fazıl da olmazdı.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Şimdi, bir önemli konu var...

BAŞKAN - Onu da söyleyecek diye bekledim, söylemeyince...

MUSA ÇAM (İzmir) - Necip Fazıl da olmazdı, doğru.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Onu da size bıraktık.

VAHAP SEÇER (Mersin) - ...özgürlükler, insan hakları, bunlar "ileri demokrasi" kavramı içerisinde, o ileri demokrasinin altını doldurduğumuz, hepimizin kulağına hoş gelen kavramlar.

Şimdi, ben size çocukluk yıllarımdan bir anekdot anlatacağım, bir film karesi. Bizim Tarsus ilçesinde Saint Paul Kilisesi var, İsa'nın 12 havarisinden biri. Gerçekten Hristiyan dünyasında da çok saygın bir dinî figür. Saint Paul kuyusu var. Benim bir arkadaşım vardı ortaokul yıllarında. Ortaokulda okuyorum, bir çocuk geldi, son derece de tabii bize göre, bizim lehçeye, şiveye göre kibar konuşan. Kimdir bu? "Garnizon komutanının çocuğu" dediler. Biz onlarla arkadaş olduk, evine gidip gelmeye başladık. Ev neresiydi biliyor musunuz? Saint Paul Kilisesinin üzerinde derme çatma iki odalı bir yer. Albay o dönemde orada oturuyordu. O kilisenin içini biz top oynadığımız bir alan olarak kullanıyorduk. İçinde tarihî eserler vardı. Şimdi, o günden bugüne çok şey değişti. Bizim Mersin'den iki kültür bakanı çıktı, gerçekten orada güzel, takdire şayan işler yaptılar.

Şimdi, bir başka sorum var: Bu Kültür Bakanlığına bağlı bir müze, bu statüde. Oysaki orası bir kilise. Mersin merkezde de var, İtalyan Katolik kilisesi var, Arap Ortodoks Kilisesi var. Onlar kendi cemaatleri tarafından bakılan, yönetilen kiliseler. Orada ayinlerini yapabiliyorlar, ibadetlerini yapabiliyorlar ama Hristiyan âleminin çok talebi olmasına rağmen, biz bir türlü burayı müze statüsünden çıkaralım, bu cemaatlere verelim, kendileri diledikleri zaman burada ayinlerini yapsınlar, o kilisenin bakımını yapsınlar gibi bir çalışma görmedim. Hep bunlar konuşulur; oysaki empati yapalım, binlerce cami vardır Avrupa'da, Balkanlarda. Aynı uygulama bize yapılmış olsa nasıl bir tepki ortaya koyardık, bunu da sizin takdirlerinize bırakıyorum.

BAŞKAN - Üzülüyoruz nitekim. Selanik'e gidiyoruz; şu anda hiçbir tane cami kalmamış.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Elin kilisesini müze yapıyorsunuz!

BAŞKAN - Nasıl?

VAHAP SEÇER (Mersin) - Bu olayı gazete haberlerinden öğrendim, şimdi anlatacağım ve gerçekten çok ilgimi çekti. Bunu bir soru olarak size yönelteceğim Devlet Resim ve Heykel Müzesi'ndeki hırsızlık olayı. Oradan çalınan eserler ve taklitlerinin yerine konulması. Bu konuda bir açıklama isteyeceğim ama burada, tabii ki doğruysa, bu olayı anlatan gizli tanık diyor ki: "Ben bu olayı önce Güzel Sanatlar Genel Müdürüne anlattım, daha sonra kendisi dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'a anlattı. Bakan Günay bana 'yardımcı olacağını' söyleyerek..." Şimdi benim anlayamadığım burada, işte Hüseyin Çapkın'a telefon ediyor, dönemin Emniyet Müdürüne vesaire. Bu eserler size ait değil mi? Ee, peki Ertuğrul Günay direkt bu işle niye ilgilenmiyor da bunu, bu insanı, yani bu ihbarı yapan insanı Emniyet Müdürüne yönlendiriyor? Bu, bir haber. Yani ben bunu çözemedim, İzzet Bey'e sordum "Ben de bir şey anlayamadım." dedi. O zaman bunu Sayın Bakandan öğrenelim ve bu eserlerin de akıbetini öğrenelim istedik.

MUSA ÇAM (İzmir) - Bir de Badak'a sorsaydınız!

VAHAP SEÇER (Mersin) - Şimdi, Sayın Bakan, gazete haberi diyor ki: "Zeugma'ya ayakkabılarıyla girdiler." Bunu yapan kim? Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Fatma Şahin, eski Bakan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VAHAP SEÇER (Mersin) - Orada, Zeugma çalışmalarını, kazı çalışmalarını yürüten hocayla beraber 3 yeni mozaik bulunmuş, basına orada bir sunum olmuş ve işte, ayaklarında ayakkabılarıyla, sivri topuklu ayakkabılarıyla... Tabii ki ben arkeoloji uzmanı değilim ya da arkeolog değilim ama bilim açısından son derece sakıncalı bu hareketi, tavrı siz Bakan olarak eğer bu doğruysa nasıl karşılıyorsunuz?

Bir de arkeologlardan bize çok mesaj geliyor Sayın Bakan, atanmaları konusunda. Yılda 2.850 arkeolog fakültelerden mezun oluyormuş. Yani bu nasıl bir şey? Atanamayan öğretmenler ayrı bir sorun, diğer taraftan veteriner hekimler, ziraat mühendisleri, su ürünleri mühendisleri. Yani biz bu insanlara çalışma alanı yaratamıyorsak, istihdam alanı yaratamıyorsak -bildiğim kadarıyla en son 176 üniversite var, devlet üniversitesi, vakıf üniversitesi- niçin bu bölümleri açarız, bunu anlamakta zorlanıyorum.

Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum.