| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2016 Yılı Merkezi Yönetim Geçici Bütçe Kanunu Tasarısı (1/317) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 10 .12.2015 |
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, aslında geçici bütçe tasarısının en önemli maddesi 1'inci madde. Bütün şeyler burada yer alıyor.
Öncelikle şunu söyleyeyim: Biz de mesela seçime giderken halkımıza "Şunları yapacağız, bunları yapacağız." diye bir sürü şeyi vadettiğimizde, bize bütün herkes "Kaynağın nerede? Kaynağın nerede?" diye sordu. Biz de muhalefette olmamıza rağmen detayıyla kaynaklarımızı açıkladık. Şimdi, geçici bütçe geldi, bunun kaynağı gelirler. Gelirle alakalı hiçbir belge, bilgi yok. 5018 sayılı Kanun'daki bir imaya sığınarak... Şimdi Hükûmettesiniz, bütçe ortada. Kaynak sadece bir madde ve bizim kaynakla ilgili hiçbir fikrimiz yok, harcamayla ilgili de aslında bir fikrimiz yok. Mesela, bu sizin şeyi çıkarttık biz, neler vadetmişsiniz diye. Vallahi, asgari ücret 1.300, BAĞ-KUR emeklilerine 1.200 lira. Yani, biz bunları destekliyoruz, biz geniş halk yığınlarına verilecek her hakkı destekliyoruz ama şunu da ciddi bir şekilde diyoruz ki: Mesela, bunların ilk üç ayda kaynakları ne kadar? Şu bütçede bu vaatlerinizin toplam kaynakları, her bir vaadinizin satır satır bir tablo hâlinde... "Asgari ücret 1.300 olacak, kaynağı şu kadar işte, şuraya koyduk. Bunu vereceğiz, kaynağı şu kadar, şuraya koyduk." diye bir ayrı tablo... Bir de hani biz de muhalefetteyken bile bu ciddiyette kurumlarız biz, kaynaklarımızı açıkladık. Sizin geliriniz olmayınca, bu geliri de 5018'teki bir imaya dayandırarak... Şu an bir bütçe görüşmüyoruz bence, bir gider bütçesi özeti konuşuyoruz biz. Bütçe geliriyle, gideriyle, borçlanmasıyla bir muhasebedir, öyle bir şey ortada yok.
Gelelim buradaki yapılan harcamalara. Vallahi, Cumhurbaşkanlığı bütçesini gördükçe, biz ne kadar haksızlığa uğradığımızı düşünüyoruz. Yani, Cumhurbaşkanının, seçim sürecinde... Kişisel olarak ben çok üzüldüm, moralim bozuldu çünkü tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı... Sanıyorum 400 milyon liraya yakın yıllık bütçe var, o 400 milyonun tamamı tarafsız olmayarak bize rakip olarak harcandı. Bu, haksız rekabet; bu, olmaması gereken bir şey. Onun için bu bütçeyi gördüğümüzde seçimde ne kadar haksızlığa uğradığımız aklıma geliyor benim.
Şimdi gelelim bu hizmet alımlarına. Hizmet alımı kabaca şu demek: Hizmet alımı taşeronluk demek. Eskiden kamu personeli eliyle güvenceli, sendikalı, yüksek ücretli yapılan işlerin taşeron aracılığıyla yapılmasının kamu maliyesindeki adı hizmet alımı. Burada yüzde 35'lik bir artış aslında taşeronlarda yüzde 35'lik bir artış anlamına geliyor. Sayın Bakan bunu şöyle açıkladı: İlk yıllar, ihale dönemi ilk aylar olduğu için de yani yüzde 35...
BAŞKAN - Asgari ücretteki artışları da öngördü herhâlde.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Asgari ücrette... Ben şunu söylüyorum, diyorum ki: Taşeronluk kendisi kötü bir şey, bütçede bile olmaması gereken bir şey. Yani, asgari ücretin artışı olsun, taşeron demek hizmet kölesi. Adamların bir sürü taşeronluk sorunu var. Yemek öncesi vakit almamak için girmiyorum ama şunu gördüğümde taşeronluğun ne kadar berbat bir şey olduğunu paket hâlinde hatırlıyorum, size de hatırlatıyorum, vakit almamak için girmiyorum.
Bütçede Karayolları meselesi, Ulaştırma Bakanlığı meselesi... Şimdi, bir sürü bakanlığınız var, aslan payını Ulaştırma Bakanlığı almış. Ben bunun hani dedikodusuna girmeyeceğim ama siyasi güç dengesini uzaktan bakıp görebilecek durumdayım. Şimdi, Sayın Bakan, bu Ulaştırma Bakanlığı ihalelerinde bu yüzde 75 ödenecek. Bu bütçe mantığı içinde bu anlattığınız gibi olmuyor çünkü ilgili yılında hak ediş alınıyorsa, onu avans hesabına alma yöntemleri var. Kışın kara yolu imalatı yapılmayacağını biliyoruz, teknik anlamda biliyoruz. Üstelik şunu da biliyoruz: Kara yolları ve demir yolu ihalelerinde eğer doğru dürüst Sayıştay raporları görseydik, detayıyla görebilirdik ama anlattığım her şeyi de Sayıştay raporlarıyla da yine delillendirmeye hazırım. Şimdi, şöyle bir şey yapılıyor kara yolları ihalesinde: Diyelim ki 500 milyonluk bir iş ihale ediliyor. Bu 500 milyonluk işte 50 tane iş kalemi var. Bunun 30 tanesine 10 katı fiyat yazılıyor. Mesela, nedir? Diyelim ki işte kum çekilecek, kazı yapılacak, dolgu yapılacak, demir yolunda sinyalizasyon yapılacak, 10 katı fiyat yazılıyor, kalan işlere de yüzde 1'i yazılıyor. Yanınızda oturan Sayıştay Başkanına, Sayıştay denetçilerine de söylüyorum, buna dikkat ederseniz bunu göreceksiniz. Ondan sonra, 10 katı yapılan işler yapılıyor. Ondan sonra diyor ki: "Ben bu işi yapamıyorum, tasfiye ediyorum." İş yarım kalıyor. Diyelim ki 1 milyarlık bir demir yolu projesinde veya kara yolu projesinde 500 milyonluk iş yapılıyor, kalan 500 milyon yeniden ihale ediliyor 1,5 milyar liraya. Ve başlangıç projesine, son projeye bakıyorsunuz, 1 milyarlık iş 4 milyar liraya çıkmış. Hızlı tren işlerinde bitirilememesinin temel sebepleri bu, kara yollarında ağırlıkla karşılaştığımız bu. Bu söylediklerimin hepsini de Devlet Demiryolları raporuyla ve diğer raporlarla tevsik etmeye hazırım. Eğer hani bu konuda şey yapmak isteyen varsa, belgelerini de kendilerine sunmaya hazırım. Hâl böyleyken... Bu kara yolları müteahhitleri nasıl insanlardır bilmiyorum, ben bürokrasideyken de bunlar her zaman en öncelikli alacaklılar olurdu. Hatta para yetmediğinde İşsizlik Fonu'ndan alındı. İşsizlik Fonu'ndan alınan para başka yerlere vadedildi ama kara yolları müteahhitleri aldı. Hazine Müsteşarlığındaki bürokratlar bilirler, Kamu Finansmanı Genel Müdürlüğünün önünde sürekli bir kara yolu müteahhidi grubu vardır ödenek çıksın diye. Yol yapmak kötü bir şey değil, yol yapmak göreviniz. Yolu yapmak lüks de bir şey. Yol yapmak teknolojik de bir şey değil. Yani, ihalesini yaparsınız... İhale dediğiniz kâğıt evraktır. İlan veriyorsunuz, teklif veriyor, alıyor, metrajı belli. Geliyor, sanat yapısı, asfaltı döküyor, oluyor yol. Hani böyle "rocket science" değil. Aman böyle "Biz yol yaptık, yol yaptık..." Ya, yol yapılması gerekiyor. Mühim olan, bu yolun en düşük maliyetle en yüksek kalitede yapılabilmesi. Biz bundan emin değiliz ve elimizdeki karineler bunların en düşük maliyetle en yüksek kalitede yapılmadığı gibi, bu müteahhitlere haksız para aktarıldığı yönünde. Ve yine söylüyorum: Bu haksız para sizin de, bizim de paramız ve biz bundan endişelenmekte, bunun ihale belgelerinin... Mesela, şöyle bir şeyi Hükûmetten bekliyorum: Bu tip şeyler hiç olmasın, hiç bunlarla muhatap olmayın. Bütün ihale belgelerini İnternet'e koyun çünkü ihale şeffaf ya, ilanını İnternet'e koyuyorsunuz; sözleşmesini İnternet'e koyun, hak edişini İnternet'e koyun, faturasını İnternet'e koyun. Bunun küçük eksikleri olabilir, buna birisi "ticari sır" diyebilir ama bunun faydası bunun eksiğini çok aşar. Böyle olduğunda ne olur biliyor musunuz, bütün dedikodular sıfıra iner, herkes görür neyin ne olduğunu. Şimdi, ben bakıyorum, ağırlıklı olarak ihaleleriniz pazarlık usulü ihaleler. Pazarlık usulü ihale ne demek? Eğer deprem, yangın, sel, bilmem ne olursa... "Veya" diye bir şey koydunuz, "tehirinde mazarrat görünen hâller..." Ya, bu idare her şeyin tehirinde mazarrat görüyor. "Aman bu tehir olursa çok büyük mazarrat çıkar." diye ihale, açık ihale olması gereken işler -davetiye usulüydü eskiden- pazarlık usulü ihaleye dönüyor. Şimdi, açık ihale ile pazarlık usulü ihale arasında şöyle bir fark var: Açık ihalenin ilanını koyuyorsunuz. Tabii şartları açık ihalede firmayı tarif edemezsiniz, malı, şeyi tarif edemezsiniz. Koydun, 5 milyon lira ciron olacak, şu kadar iş tecrüben olacak. Gören geliyor, diyor ki: "Ben bu ihaleye girmek istiyorum." Böylece çok insan gelince daha düşük fiyatlarla daha kaliteli hizmet alıyorsunuz. Ama eğer diyelim ki kötü niyetli biri yolsuzluk yapacaksa ne yapıyor? Kendine 5 tane firma buluyor. Bu 5 firma Çankaya'da bir yerde. Sizden önce de böyleydi, hâlâ da böyle devam ediyor. 5 tane firmayı ayarlıyor. Bu 5 firma kendi arasında anlaşıyor, bu firmalara davetiye gidiyor sadece. Davetiye usulü bu, başka firmalar görülemiyor, ihale ilan edilmediği için başka firmalar ihaleyi görmüyor. Bu davetiyeler bu firmalara gidiyor. O firmalar da kuvvetle muhtemel kendi aralarında anlaşıyorlar ve 10 liralık işe 50 lira yazıyorlar, ona "çıkma parası" denir, ondan sonra ihaleyi kazanan firma diğerlerine çıkma parası ödüyor. Bunu nereden biliyorum? Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde, 7. Ağır Ceza Mahkemesinde, Sayıştay raporlarında onlarca örneği var. Peki, bu çıkma paraları, bu ihaleler, bu kirli ilişkiler kimin parası? Demin anlattım ya, hani "Muharrem" denen bir çocukcağızın cenazesi babasının sırtında köyüne doğru gönderiliyordu. Ayaz bebek öldü. İşte, bir sürü yoksul insanımız var. Hepimiz milletvekiliyiz. "İş istiyorum." diyor gencecik, üniversite mezunu çocuk, asgari ücretle temizlik firmasında bile çalışmaya hazır. Eğer bizim muhalefet partisine bir şekilde oy verdiği belliyse yani memleketi belliyse, başka bir şeyi belliyse, bu çocukların hakkı bu büyük büyük büyük müteahhitlere gidiyor. Demin konuşuyorduk ya "Bu memlekette bir gelir dağılımı adaletsizliği var, ölçemiyoruz." diye. Çünkü Türkiye'deki servet dağılımına yönelik elimizde bir veri yok, Hükûmet de bunu ölçmek istemiyor. Bir Gini katsayısı var, ben samimiyetine inanmıyorum, o Gini de aynı şekilde gidiyor. Gelir dağılımının adaletsizliğini bu işlemler, mesela pazarlık usulü ihale yaratıyor. İşte biz de Meclis olarak buna nasıl katkı sağlıyoruz? Hiç konuşmadan. Burada diyelim ki sizin o vaatlerinize kaynak aktarmanızı biz sizden daha çok istiyoruz. Emekliye vereceğiniz paraya kaynak aktarın, görelim. Biz hatta konuşma sürelerimizi kısaltalım. Çünkü bunlar bizim desteklediğimiz halkımızdır. Ama, Karayolları müteahhitlerine yüzde 75 de, niye Orman Bakanlığı müteahhitlerine değil? Niye diyelim ki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı müteahhitlerine değil de, Karayolları müteahhitlerine? Şimdi, bütçe böyle bir şey, bunu görmeliyiz. Mesela, bu diyelim aktarıldı ya, biz bütün milletvekilleri olarak şunu sorabilmeliyiz: Mesela Konya ile Karaman arasındaki yol müteahhidine mi vereceksin? Biz aynı zamanda bu bütçede şunu görebilmeliyiz: Diyarbakır ile Mardin arasında bir yol var, yüzde kaçı tamamlanmış, ne kadar ödenmiş, ne zaman tamamlanacak? O zaman bölge milletvekilleri o konuda müzakereye başlayacak, diyecek ki: "Bölgenin özelliği gereği Diyarbakır-Mardin'dense mesela Diyarbakır-Van arasındaki yola daha öncelik tanımalısınız." İşte parlamentolar demokrasiye böyle müdahale ederler çünkü demokrasinin temeli kaynak dağılımına... Demin sizler çok kızarken ben bunu anlatmaya çalışıyordum. Bu, sadece benim değil, buranın değil, iktidar milletvekillerinin de hakkını Sayın Bakana havale etmek demek, arkadaki bürokratlara havale etmek demek. Ama, o bürokratların veya Sayın Bakanın siyaseten kendisi belki bir partiye mensup olabilir ama teorik anlamda halka biz hesap veriyoruz. Bunlar olmadığı için halka hesap veremiyoruz. Ben, bu kara yolları işlerinde bu yüzde 75'in hangi projelere aktarılacağını bütün milletvekillerine detaylı bir tablo olarak verilmesini Sayın Bakandan rica ediyorum.
Şimdi, bir de son olarak, biliyorum acıktınız ama bitiriyorum, önemli bir şey olduğu için, bilgilendirmek için konuşuyorum. Enerji ve tabii kaynaklar bütçesi tertibinin yüzde 100'ü, aslında ödenek çok yüksek değil, 30-40 milyon lira civarında bir şey. Ama, bizim önümüzde büyük bir problem var, hepimizin büyük bir problemi var. Yıllar yılı anlatmaya çalıştık, dedik ki: "Bakın, bu doğal gaz alım anlaşmalarında bir sürü şaibeli iş var." Ona girmiyorum, onu Enerji Bakanı geldiğinde anlatacağım. Ama, şunu söyledik, dedik ki: "Stratejik olarak bizim bir veya iki ülkeye bu kadar bağlanmamız çok tehlikeli bir şey. Bugün o tehlike gerçekleşiyor, nasıl gerçekleşiyor? Şöyle ki: Millî çıkarlarımız, ekonomi dezavantajlarımız dolayısıyla tartışmalı bir hâle geliyor. Oysa biz Rusya ve İran'a bu kadar bağlanmamış olsaydık, özellikle tarihî rekabet içerisinde olduğumuz... Yani, tarihimiz boyunca, elbette ki dost yaşamalıyız, biz barıştan yana bir partiyiz ama tarihe baktığınızda Ruslar ile Türkler arasında genelde bir rekabet olmuştur. Böyle bir durum varken bu ülkeye bu kadar bağlanmayı, hatta bu ülkeye bu kadar bağlanırken de uluslararası anlaşmaların bile birtakım şirketlere göre yapıldığı, onu da detaylandırmayacağım vakit kaybetmeyelim diye... Şimdi, şu noktaya geldik: Biz hem doğal gazda hem petrolde iki ülkeye şu an bağımlı durumdayız. Sanayimiz de buna bağımlı durumda, konut, tekstil sektörümüz de buna bağımlı durumda. Eğer burada bu çatışma daha da ileri boyutlara... Çünkü Rusya'nın bu gazı kesmesi uluslararası hukuka aykırıdır, bizimle anlaşma yaptı, şartlar ne olursa olsun Ruslar ve İranlılar bu gazı kesmemelidir. Çünkü keserse başka alıcı ülkelere de yanlış mesajlar vermiş olurlar. Yani, elbette ki aramızda inişli çıkışlı ilişkiler olacaktır ama bunun uluslararası hukuk çerçevesinde, uluslararası meşruiyet çerçevesinde kullanılmaması gerekmektedir. Ama, eğer kullanılma şeyi olursa, uluslararası hukuku bu ülke ihlal ederse bizim de hazırlıklı olmamız gerekiyor. Onun için buraya daha fazla ödenek koyulması gerekebilir. Bu da şu amaçla gerekebilir: Belki Enerji Bakanlığıyla bu gece görüşmeniz gerekebilir. Doğal gaz kesildiğinde biliyorsunuz çevrim santrallerinde doğrudan başka bir enerji biçimine dönüşebiliyor. Doğal gazın kesilme senaryosunda elektrik tüketimi son derece artacak. Belki LNG ithalatındaki şeylere özel önlemler devlet tarafından alınması gerekebilir yani doğal gaz kesildi. Bir de arkadaşlar bizim bu hâle düşmemizin en önemli sebebi kendimiziz. Biz eğer doğal gaz depolama tesislerini yapabilseydik, bugün elimiz daha güçlü olacaktı. Doğal gaz depolama tesislerinin yeri Tuz Gölü'ydü. Yani, tuz domları vardır orada, orada biz yaklaşık 5-6 milyar metreküp doğal gaz depolayabilecektik. Bunun için Dünya Bankasından 300 milyon dolar kredi aldık. Ama, ne yazık ki "Tuz Gölü Çetesi" diye yargılanıyorlar şimdi ve Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde hüküm de giydiler. Bu yolsuzluklar yüzünden ki çok yüz kızartıcı şeyler var, detayına... Bugün bizim Tuz Gölü depolama tesislerimiz yok. Bu depolama tesislerimiz yolsuzluklar yüzünden yapılamadı. İşte yolsuzluk sadece para kaybettirmiyor, bazen can alıyor, bazen millî çıkarlarımız elden gidiyor. Bugün yeniden "Biz doğal gaz depolama tesisleri yapacağız." diye gazetelerde haber görüyorum, minimum beş yıl. Keşke onu 2005 yılında -onun detayını Enerji Bakanına da anlatacağım- yapmış olabilseydik, bugün elimiz daha güçlüydü.
Selam ve saygılarımı sunuyorum.