KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

Sayın Bakan ve değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; bütçe görüşmelerinin ilk alıştırma turunu yaptığımız bu toplantıdan sonra esas ağırlıklı 2016 bütçesiyle ilgili geniş bir çalışmanın önümüzdeki günlerde bütçe ilkelerine, ülke menfaatine, halkın bizden beklediği yasama ve yürütme ilkelerine uygun olarak gerçekleşmesini ve buradaki gerekçeyle ifade edilen bütçe kanununa bakış açısının yetersizliğinin de farkına vararak gerçek 2016 kesin bütçesi oluşturulurken o farkındalık içerisinde bütçe yapılmasını temenni ediyorum.

Öncelikle, siz Sayın Bakanım, hayırlı olsun. Uzun yıllar hem bürokratik kademe olarak önemli görevler yerine getirdiniz. Plan Bütçe Komisyonunda umut ediyorum ki yapılacak olan tüm çalışmalarda öncelikle siyasi değerlendirmeler değil, halkımızın bizden beklemiş olduğu ve bugün Türkiye ve dünya gerçeğindeki yapılması gerekenleri temel alarak bir çalışma sergileyeceğinizi ve bürokrat arkadaşlarımızla beraber ve yasamayı yerine getiren tüm üyelerle beraber bu anlayış içinde olabileceğimizi tahmin ediyorum.

Tabii, çoğunlukçu bakış açısının ilk yansımasını -bunu eleştireceğimi söylediğim için tekrar eleştiriyorum- Divan oluşumu içinde yaşadık. Çoğunlukçu bir bakış açısı ve demokratik bir temsilin Divan oluşumunda kendini demokratik olarak görememesi bizim ilk gerçekleştirdiğimiz toplantının aslında bu dönem için bize yaşattığı ilk olumsuz örnek olarak kendini gösterdi. Umut ediyorum, yaşanmışlar ve ondan sonraki temennilerimizle oluşacak olan süreç doğru ve -yine altını çizerek söylüyorum- yasama ve demokrasi ilkelerindeki o çoğulcu bakış açısını sağlayacak temelde gerçekleşir.

Ben öncelikle genel gerekçeden bakarak bütçe kanunuyla ilgili olarak ortaya konan teknik bakış açısını öteleyen değerlendirmeyi yine bütçelerin bazı ilkeleri ve fonksiyonlarıyla değerlendirmemiz gerektiğini vurgulamak isterim. Bütçelerin hem klasik olarak baktığınızda fonksiyonları vardır hem de çağdaş makroekonomik dengelerle bakıldığında çeşitli fonksiyonları vardır. Bunları görmezden gelerek sadece halk vergisini ödesin, biz de o toplanan vergilerle beraber siyaseten ortaya koyduğumuz tercihleri önceleyelim, ona göre de bu ülkedeki, hani hep denir ya yetim hakkı, onun hakkını koruyacak olan tercihleri, temel ilkeleri göz ardı ederek oluşturalım der isek eğer bunun çok doğru bir yaklaşım olmadığını beyan etmek isterim. Tabii, bütçelerin hem iktisadi ve mali fonksiyonları var hem hukuki fonksiyonları var, siyasi fonksiyonu da var ama onunla beraber denetim fonksiyonu da var. Yani, bunları öteleyerek, bunları dikkate almadan yapılabilecek olan bir yaklaşımın çok da doğru olacağına inanmıyorum.

Diğer taraftan, çağdaş makroekonomik gerçekler açısından baktığınızda, bütçelerin bir de konjonktürel fonksiyonu var, ki o fonksiyon bugün içinde yaşadığımız ve dünya ve Türkiye gerçekleri açısından çok önemle altını çizmemizi gerektiren bir bakış açısını da beraberinde getiriyor. Diğer taraftan, kimisi telafi edici olarak bakar, kalkınma fonksiyonunu öne alarak bütçeye bakar, kaynakların tahsisi ve oluşumuyla ilgili olarak değerlendirme yapar, gelir dağılımı -ki biraz önce pek çok arkadaşımızın da dile getirdiği, örnekleriyle sunduğu- açısından etkisi vardır ve bütçelerin en önemli konularından, fonksiyonlarından biri de açıkçası istikrarın sağlanmasıdır. Bütün bunları göz ardı edip dar kalıplar içerisinde bir bütçeleme bakış açısı oluşturursak da zannederim, hizmet edeceği ve oluşturacağı gelecek, toplumsal paylaşım açısından son derece yetersiz ve kısıtlı kalır, hiçbirimiz bunun da gerçekleşmesini istemeyiz.

Şimdi, tabii, 2015 bütçesinden sonra bir geçici bütçe oluşturuyoruz. Bu geçici bütçeyi oluştururken 5018'deki birtakım tanımları dikkate alıyoruz ama bugün geldiğimizde Sayın Başbakanın da bir basın toplantısını seyrederek bu ikinci toplantıya geldik, orada da Sayın Başbakan bir eylem planı açıkladı. Eylem planının içerisinde bir aylık, üç aylık, altı aylık, bir yıllık hedefler var. Biz şimdi burada geçici bütçe yapıyoruz, Başbakan da orada bir eylem planı açıklıyor. Bu eylem planı ile bu geçici bütçe arasındaki yansıma, gerçekleşme, içerisinde var olanlar veya neye dayanak teşkil ederek bunlar hedefleniyor, ortaya konuyor, burada bir tutarsızlık kendini gösteriyor diye düşünüyorum açıkçası.

Diğer taraftan, şimdi, son olarak dış ilişkiler açısından işte bir Rusya gelişimi, oradaki ekonomik boyutlar... Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcımız kendine göre bir rakam verdi. Tabii, belli uluslararası kuruluşların değerlendirmelerinden, uluslararası bankaların değerlendirmelerinden birtakım rakamlar çıkıyor ama derler ya bir tane derdimiz olsa al baş üstüne koy. Yani, biz stratejik derinlik diye yola çıktık, derinlik oldu kara delik, etrafımızdaki bütün komşu ve ticari ilişki kurduğumuz ülkelerle karşımıza çıkan tabloda sürekli olarak Türkiye'ye birtakım faturalar çıkıyor. Bir taraftan Irak'la yıllar itibarıyla gelişen bir politika, şimdi karşımızda ekonomik faturası; Suriye, ona göre bir fatura; Mısır, ona göre bir fatura; işte Libya'dan gelen bir fatura; Avrupa ülkeleri... Şimdi, hani bir tek Rusya'yla olsa iş, tamamıyla baktığınızda toplamda karşımıza çıkan envanter oldukça yüklü. Burada çeşitli aktörler var, bunun içinde tabii, devletin, yürütmenin sorumluluğu ve yapması gerekenler var. Küreselleşen ekonomik yapı içerisinde farklı aktörler var, burada sorumluluk almış, fatura ödeyecek veya var olacak; bürokratik kademe var, siyasi aktörler var. Böyle bir süreçte "Ben yaptım, tek başıma böyle bakıyorum, böyle çözüyorum." yerine...

Şimdi, bakın, geçici bütçe, arkasından normal 2016 bütçesine gideceğiz. Ekonomik Sosyal Konsey diye bir konsey var bu ülkede, hem de 2010 yılında referandumu yapılarak Anayasa'da isimlendirilmiş, yazılmış bir Ekonomik Sosyal Konsey var. Ben mi duymadım arkadaşlar bilmiyorum, şu son bir yıl içinde toplandı mı bu Sosyal Konsey?

MUSA ÇAM (İzmir) - 2009'dan beri toplanmıyor.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Şimdi, diyoruz ki bütçenin içinde emekçinin sesi olsun, işte, yatırımcının sesi olsun, kadınların sesi olsun, gençlerin sesi olsun, güzel. Peki, bu ekonomik aktörlerin niye bir araya gelip bir arada değerlendireceği... Artık geçmişteki yaşananlardan tarih tekerrür etmediği zaman gerçek anlamda başarıyı elde etmiş oluruz. Tarihi tekerrür ettirmek yerine ders alarak tekerrür ettirmemek lazım. Ekonomik Sosyal Konseyin bir toplantısı, ki kanununu bile çıkaramadık Sevgili Başkan, hatırlarsanız, geçen dönem kanununu bile çıkaramadık.

BAŞKAN - Öncelikli işlerimizden.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Kadük oldu, kadük.

BAŞKAN - Yenileniyor, yenileniyor.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Ya, bu ülkede bir özel durum varsa, çözümler üretilecekse alacağınız işte enerjiyle ilgili veyahut yaşanan sosyal, siyasal her türlü olayla ilgili böyle bir toplantıya ve ona göre de bütçelemeye ihtiyaç var.

Diğer taraftan, orta vadeli program dediğinizde, orta vadeli program üç yıllık bir taahhütnamedir. Şimdi, üç yıllık taahhütnameyi eylülde, ekimde verdik. Şimdi, Değerli Bakan da söyledi, orta vadeli program ve mali planı değiştireceğiz, revize edeceğiz, tekrar bütçeyle ilgili süreç yaşanacak. İki ay, üç ay önce bir program hazırladık, o programın içerisinde üç yıllık taahhütnameyi verdik yani şunun şurasında kaç ay geçti ki taahhüdümüzde değişiklik yapıyoruz ve niye yapıyoruz? Yani, bu ihtiyaç nereden kendini hasıl olarak gösterdi ve bunu yapma ihtiyacı duyuyoruz? Zaten o orta vadeli programlar da bir yılan hikâyesidir. Yazılmış olan, işte son üç dört yıla bakın, mayıs, haziranda orta vadeli program ile mali planın gelmesi lazım, sonra bütçe yapılacak deriz. Bir bakarız, tam yumurta kapıya gelmiş, ekim ayında nasıl yetiştirilemiyorsa bunlar gelir ve arkasından bütçe çalışmaları süreci işletilir. Yani, biraz gerçekleri gerçek, reel çözümlerle ortaya koyacak bakış açısıyla değerlendirmemiz gerektiğine açıkçası inanıyorum.

Şimdi, tabii, bu yine satın alma gücü paritesine göre gayrisafi hasıla noktasındaki değerlendirmelere de yani o orta vadeli programdan bahsedip de değinmemek veya oradaki bakış açısını burada da konuşmamak elden gelmiyor açıkçası. Şimdi, bakınız, orta vadeli program dâhilinde satın alma gücü paritesine göre gayrisafi yurt içi hasıla hesabını gördük. Tamam, hadi sizin dediğiniz gibi, sizi mutlu edecekse ona göre çıksın millî gelir hesabı. Yani, siz o rakamı görünce kendinizi hani biraz daha kandırıyor gibi hissediyorsanız -halkı ne kadar ama- siz o rakamla mutlu oluyorsanız gelin sizin rakamınızla konuşalım ve ona göre şöyle bir değerlendirme yapalım ve bu satın alma gücü paritesine göre uluslararası kaynaklarda var olan rakamlarla Türkiye'nin bir karşılaştırmasını yapalım.

Şimdi, döneceğimiz, bakacağımız yer IMF'nin Dünya Ekonomik Görünüm veri seti. O veri setine baktığınızda, ki 1980 yılı itibarıyla başlıyor, orada 2015'e kadar da karşılaştırmaları, ölçümleri yapmışlar ve gayrisafi yurt içi hasılamızın dünyadaki -o satın alma gücü pariteleriyle karşılaştırıldığında- gayrisafi hasıla içindeki payını çıkarmışlar. Türkiye bu payda neredeymiş? Hani, "Biz büyüdük.", "Biz şöyle değiştik.", "Şöyle başarılar elde ettik." E, haydi bir karşılaştıralım, neymiş durum yani diğer ülkelerdeki neymiş? Yine aynı rakamlarla baktığımızda, 1990'lı yıllarda Türkiye 15'inci sıraya kadar yükselmiş, 80'lerde 20'ymiş, 15'inci sıraya kadar yükselmiş. Yani satın alma gücü paritesine göre genel gayrisafi yurt içi hasıla rakamlarında, bugün geldiğimiz nokta 18'inci sıra. Yani ister satın alma gücü paritesi ister farklı bir şeyle karşılaştırın ortada bir gerçek: Bizim ligimizde veya farklı, uluslararası rekabette olan ülkeler, biz 1990'lardan sonraki süreçte onların gerisinde kalmışız, yani bizim nefesimiz yetmemiş. Bu gerçeği çok doğru görmek lazım. Ben sizin verdiğiniz rakamla karşılaştırarak söylüyorum. Diğer taraftan da yine satın alma gücü paritesinin, ona bağlı olarak gayrisafi yurt içi hasıla büyüklüklerinin ülkeler açısından karşılaştırmasına da baktığımızda, yine 15'inci sıralardan 18'inci sıralara düşmüş olan bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Şimdi, bu böyleyken, birtakım doğruları... Çünkü biraz önce bütçelemenin ilkelerini ortaya koyarken, fonksiyonlarını söyleyip ilkelerini dile getirdiğimizde... En önemli ilkelerinden birisi de samimiyet ilkesi. Bu samimiyet ilkesi de tahminlerle uygulama sonuçlarının birbirine yakın olmasını ifade ediyor. O yüzden, samimiyetten sonraki ikinci ilkesi de doğruluk ilkesi, yine bütçe ilkeleri arasında. O da tahminlerin ve kullanılacak tekniklerin doğruluğunu ve tutarlılığını gerektiriyor. Yapılacak çalışmaların, ortaya konulan tercihlerin aynı paralelde, bu paralelde gerçekleşmesini temenni etmek ve onu gerçekleştirmek şart oluyor.

Şimdi, tabii, bir bütçenin 2016 bütçesi olarak bu zaman diliminde çıkması, bizim ayrı bir kesin hesap komisyonu talep etmemiz ve onun gerçekleşmesiyle beraber, yine söylüyorum, bizim üzerimizde tabii ki bir hak var. Bu hakkı, ki "bütçe hakkı" dediğimizde... Aslında kul hakkının en fazla yansıdığı yer bütçe hakkı. Bize milyonlarca insan gelirine göre veya gelirinin üstünde, katkısına göre adaletli, adaletsiz vergi ödüyor, bu ülkeye vergi ödüyor ve diyor ki: "Al bu vergiyi, bu vergiyi hakka uygun olarak kullanımının kararını ver, sonra da kullanılıp kullanılmadığını denetle." diyor. Şimdi, denetleme aşamasına geldiğinde Sayıştay raporları muamma oldu, muamma oldu. Sayıştay raporlarını incelemek muamma oldu, saklanıp gizlemek, ötelemek... Arkasından, haydi bu sene bir Sayıştay denetim raporları çıktı, onları bir incelemek... Ki, bu, herhâlde önümüzdeki günlerde çok daha etkin olarak gündemimizde olmaya devam edecek. Sayıştay raporlarına bakıyorum, yani bunu ben söylemiyorum, raporun İnternet sayfasına girin, hepimiz de görürüz. Diyor ki: "Muhasebe kayıtları tutmuyor.", "Tahakkuklar yapılmıyor.", "Ödenekler ve ödenecekler takip edilmiyor.", "Kayıp işlem ve hatalar oluşuyor." ve "142 kamu idaresinden 104'ünde bütçe hedef ve gerçekleşmeleri arasında meydana gelen sapmaların nedenleri hakkında açıklama alamıyoruz." Yani şimdi, kesin hesap komisyonu kurulup o bütçenin kesin hesap açısından incelenmesinin çok önemli bir görevi var hepimize yani bunun iktidara da var, muhalefete de var. İktidar da yaptığı işin doğrusunu, yanlışını görecek; halk açısından da baktığınızda, bize halkın hakkını helal etmesini sağlayacak, bize verdiği hukuki görevini de layıkıyla yerine getirecek olan bir tercihi dile getiriyoruz. Ha, bunu getirip günlük siyasette grup toplantılarında "Vay işte, efendim, muhalefet bunu kabul etti, etmedi." söylemine taşımanın da ben yeni başlayan ve böylesine bir Türkiye'de, yani bir taraftan güvenlik, terör, dış çevrede yaşanan sorunlar, uluslararası ilişkilerde her gün birilerinin çıkıp söylediği birtakım başlıklar ve böyle bir gündemde bu kadar dar kalıplı bakarak siyaset yapmanın da zaten başlangıçtan en büyük hata olarak kendini gösterdiğini görmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Diğer taraftan baktığınızda, G20 toplantılarında Türkiye geldi, ev sahipliği yaptı. Ne güzel, dünya liderleri geldi. Kimi nerede kaldı, nerede kalmadı, ne yaptı, ne etti; onları geçtik. G20 toplantılarının ana hedefi büyüme, sağlıklı büyüme. Peki, biz ev sahibi ülke olarak, sonuçlara baktığınızda rakamsal değerlerle hedeflerin neresindeyiz? Yaptığımız veya yapacağımız ekonomik hedeflendirmelerle bu rakamlarla... Yani biz ev sahibiyiz, kırılganlıkta ilk 3, işte, borçlanmada, riskte ilk 5, yani böyle birtakım rakamlarla ve sıralamada da riskin getirdiği gerilemeyi yaşayan bir sonuçtayız.

Şimdi, Türkiye'yi ve önümüzdeki 2016'yı hep beraber çok doğru okuyarak, doğru kararlar vererek, "ben" demeden kararları uygulayacak yöne getirmeliyiz tedbirlerin alınması konusunda.

Şimdi, "Reformlar yapacağız." Sayın Bakan da "reformlar", "reformlar", diyor, hayretlere düşüyorum yani ben diyorum ki: Acaba Adalet ve Kalkınma Partisi bambaşka bir parti olarak mı bu seçimlerde seçildi, geldi, Hükûmeti kurdu? "Hedefler" diyor ortaya konulan, haydi kamu maliyesi, haydi maliye, Maliye Bakanlığı, burada bütçe görüşüyoruz "Kamu maliyesinde reform yapacağız." On üç yıldır neredeydiniz Sevgili Bakanım? Siz de müsteşardınız yani, o reformlarda elinizi kim tuttu yapmamanız için?

MUSA ÇAM (İzmir) - Yerleri dardı!

BAŞKAN - Yok.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - İşte, üretim açısından baktığınızda, "yeni, reformist yeni bir sanayi üretimi" diyoruz. Ya, bir gerçek, yıllardır bağırıyoruz "Bu ülke orta gelir tuzağına düştü, bunun getirdiği ana göstergeler var. Orta gelir tuzağına düşen ülkelerde tasarruflar geriye gider, imalat sanayisi geriye gider.", "Sanayide çeşitleme ihtiyacı vardır, bunu yapmalısınız.", "İş gücü piyasasını düzenlemelisiniz." diyoruz. Yani şimdi, iş gelmiş sadece -kurtarıcı- satın alma gücü paritesine göre millî gelire kadar gelmişiz, bu sefer aklımıza dank etmiş ki biz bu millî gelir ve büyüme hesaplarında ve hedeflerinde, ekonomik olarak kurduğumuz makroekonomik hedeflerde yanlış yapıyormuşuz, haydi her şeyi değiştirelim. Şimdi, bu gerçekleri doğru görmek... Çünkü diğer arkadaşlarım da tasarruf oranlarını söyledi, neden gerilediğini söyledi, beyefendi faizlerle karşılaştırdı; ya, ortada bir gerçek var: Biz müsrif olarak, her yönüyle müsrif bir ülke hâline geldik, tasarruf edemiyoruz. Biz bundan önce... Yani hepimiz tasarrufun ne olduğunu öğrenciliğimizden bilirdik ama artık üreticisi de vatandaşı da esnafı da... İmkânı da kalmadı tasarruf yapmaya ve ondan sonra, borçlanma, borçlanma rakamları... Şimdi, artık eski günler bitti, o saadet günleri bitti; dünyada para boldu, Türkiye'ye geliyordu, o paranın bolluğunda isteyen istediği gibi harcayıp onun içinde o müsriflerini de götürüp farklı şeylerle karşılıyordu. Artık bu iş bitti. Yani dünyada paraya sahip olmak, aldığınız borçları geri ödemek, döndürmek öyle çok kolay değil.

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Nüfusumuz genç, harcıyor efendim.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Bu gerçekleri de görerek bir planlama, bir program yapmanın şart olduğunu söylemek istiyorum. Hesap verebilirlik ve şeffaf olmanın şart olduğunu söylemek istiyorum ve kesin hesap konusunda yoğun bir takip içerisinde Sayıştay raporlarıyla beraber bunun takibi içinde olacağımızı söylemek istiyorum. Ve sevgili milletvekilimizi de tebrik ediyorum, ben geçen senelerde görmüştüm, cinsiyet ayrımcılığına karşı olarak toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde Maliye Bakanlığının bir proje uygulayacağını, işte, Maliye Bakanlığı bünyesi içerisinde, bilmiyorum öyle bir şeyler vardı değil mi? Toplumsal cinsiyet eşitliğiyle ilgili siz kendi içinizde Maliye Bakanlığı olarak, özellikle bütün bütçeye de yansıması ve Türkiye'deki toplumsal cinsiyet eşitliğini ortadan kaldıran yaklaşımları engelleyecek bir anlayış ortaya koyacağınızı Maliye Bakanlığı olarak beyan etmiştiniz ya iki sene önce ya üç sene önce.

BAŞKAN - Sözlerinin arkasındalar efendim.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Vallahi, şimdi, aynı şeyleri ben de paylaştım. Gördüğüm zaman, yani nerede, nerede!.. Keşke olsa. Yani düşünsenize, Türkiye Büyük Millet Meclisi ilk araştırma komisyonunu kuruyor kadına şiddet ve boşanmalarla ilgili. Gelin, onun bir de ekonomik yönünü düşünün bakalım bütçe yaparken. Ne oluyor, neden bu olaylar yaşanıyor? O yüzden, umut ediyorum ve diliyorum ki bugünün hassasiyeti ve yine bu geçici bütçe kapsamında gelir kaleminin ihmal edildiğinin de ben de altını çizerek söylemek istiyorum. Harcadığınızda yiğitlik, harcamalarda yiğitlik gelire göre olur, gelirin ötesine gitmemesi gerekir.

Bir; bu harcama demişken de, Vergi Harcamaları Raporu'nu 2007 yılından beri niye çıkartmıyoruz? Sevgili Bakanım, siz madem maliye kökenlisiniz, ondan da çok büyük mutluluk duyduk. Bu saydamlık ve hesap verebilmek ilkeleri gereği sizin de bu dönem bunu başlatacağınızı ve vergi harcamalarının hangi sosyal ve ekonomik gruplara destek olunduğunu gösteren kamuoyuyla paylaşacak Vergi Harcamaları Raporu'nu çıkartacağınızı umut ediyor ve diliyorum.

Çok teşekkür ediyorum, daha sonra maddeler üzerinde görüşmeye devam ederiz.