KOMİSYON KONUŞMASI

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli üyeler; ne yazık ki -izleyebildiğim kadar- son on yıllık yasalara baktığımda... Bir alana bir bedava vardır yani bir şeyi bir tane alırsınız, diğeri bedava gelir. Bu yasalar da bir alana bir bedava. "Bir iyiliğe bir kötülük, bir güzelliğe bir çirkinlik, bir yarara bir zarar." şeklinde giden bir kanunla karşı karşıyayız.

Asgari ücret düzenlemesini yetersiz bulsak da erlerin maaşlarını yetersiz bulsak da bunlar iyi düzenlemeler ama getirip bu yasanın içerisine Sayıştay gibi Türkiye'nin en hassas noktasında, yolsuzluklarla alakalı en hassaslaştığı noktada bir hükmü koymak, işte, tam bir alana bir bedava yasasıdır. Yani, temeline zarar verecek, demokratik toplumun, ahlakın, yetimin hakkına zarar verebilecek bir maddeyi getirdi, yine, ne yazık ki iktidar bu yasanın içine koydu. Madde ne? Madde, Sayıştayın Denetim Alanı başlıklı 4'üncü maddesine bir ek getiriyor. Bu ek diyor ki, öncelikle size maddeden okuyayım: "Kamu payı yüzde 50'den az olan Borsa İstanbul'da işlem gören şirketlere ilişkin ilgili mevzuat uyarınca düzenlenen bağımsız denetim raporları Sayıştaya gönderilir." Bildiğim kadarıyla, beyefendi, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda.

Şimdi, size, kısaca, şu "Bağımsız denetim nedir?" onu anlatayım. Bağımsız denetim biliyor musunuz? Pricewaterhousecoopers'dır, Arthur Anderson'dır. Nereden hatırlıyoruz biliyor musunuz? O Amerika'yı batıran Enron krizi vardı ya, işte onların altında bu bağımsız denetim şirketleri vardı. Hani siz geldiniz de "Banka 50 milyar dolar zarar etti." dediğinizde o batan bankaları denetleyenler de bağımsız denetim şirketleriydi. Bu bağımsız denetim şirketleri, uluslararası standartlara göre denetim yapıyor. Ben dünyada uluslararası standartların denetim belgesini Amerika'da, ana dilim Türkçe olmasına rağmen, İngilizce bir sınavda almış biri olarak konuşuyorum. Uluslararası denetim standartları, bu dünyada sermaye çevrelerini korumaya çalışan ve bu sermaye çevrelerinin mazlum halkları ezmesi için birtakım yolsuzluklarına kılıf olacak şekilde hazırlanmıştır. Ne yazık ki sonuç bu noktaya gelmiştir. "Uluslararası denetim standartları, raporu yazıyor." diyor beyefendi. Rapor şöyle der, der ki: "Biz en ağır şey yani yolsuzluktan batan bir kurum için biz bu kuruma görüş bildiremiyoruz." Hani size demiştim ya, "Hiç rapor gördünüz mü?" Bu anlamda söylemiştim. Asıl onların yönetim mektubu dedikleri bir şey vardır, "Management letter" denir buna. Bu yönetim mektubunda sadece yönetime der ki: "Şu, şu, şu eksiklikleri gördüm." Orada da çoğu zaman yolsuzluk denilen... Onların böyle teknik terimlerini veriyorum ki oradan takip edenler... Yoksa, hani İngilizce konuşmayı sevmiş bir adam değilim ama ne yazık ki o standartların birçoğu İngilizce olduğu için söylüyorum. O "fraud" dedikleri yolsuzluk işine de çok girmezler ve bunu sadece yönetime şey yaparlar. Yönetim kurulu isterse hissedarlara bu raporlar verilir. Şimdiye kadar, dünyadaki birçok ekonomik krizde, Türkiye'deki birçok ekonomik krizde görevini hakkıyla yapmayan bu bağımsız denetim şirketleri çoğun da o standartlara bile uymadığı için Türkiye'nin başı çok belaya girmiştir.

İkincisi diyor ki: "Sayıştay kendisine sunulan bağımsız denetim raporlarını esas alarak hazırlayacağı raporu Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderir." Şimdi, bunu iktidar, muhalefet olarak düşünmeyin, bu Parlamento, bu halkın iradesi, seçerek bizi gönderdiler, burada halk var. Bize bu raporu gönderecek olan Sayıştay. Yahu Sayıştay Başkanının eline bir tane ihbar mektubu geldi, ekinde de belgeler var. Sayıştay Başkanı bunu incelettiremeyecek çünkü diyor ki "Bağımsız denetim raporu esas alınmak suretiyle." O bağımsız denetçi ne yazdıysa o kadar. Bağımsız denetçi olarak genelde kimi atayacaklar? Türkiye'de çok bilinen 5-10 tane yeminli mali müşaviri. Onun adına denetim şirketleri dediler. Çünkü gerçekten hakkını yapacak yeminli mali müşavirlere burada görev vermezler örnekleri var, onu söyleyebilirim, birkaç yeminli mali müşavirlik bürosu var, sürekli onlara gidiyor. O yeminli mali müşavirin raporu ne diyorsa onunla sınırlı kalacak. Sayıştay Başkanına bundan sonra böyle açık ihbar gelse, mesela, Sayıştay Başkanı sabah Hürriyet gazetesini, Yeni Şafak gazetesini açtı, "Şöyle büyük bir yolsuzluk var." dedi -az sonra anlatacağım kurumlarla ilgili- hiçbir şey yapamıyor. Sadece bizi, halkın iradesini o bağımsız denetçi raporuyla sınırlandırmış oluyor. Peki, bu bağımsız denetçileri kim seçecek? Yönetim seçecek. Yani, o kurumun, ad soyadını açıklayacağımız kurumların yöneticileri bağımsız denetim şirketine aktaracak. Parasını kim ödeyecek? O yönetim kurulu ödeyecek. Peki, bu sefer, bunun bağımsız olabileceği düşünülebilir mi? Yani, düşünün ki siz parasını veriyorsunuz, "Al sana 250 bin dolar, gel beni denetle." E, yarın öbür gün bu da raporuna yazdı, "Şöyle eksiklikler gördüm, böyle eksiklikler gördüm." Bir daha ona denetlettirirler mi? Demek ki ciddi bir bağımsızlık tartışması var. Bu zaten özel sektörde var. Şimdi -biz- bir de kamu malını, en büyük kurumlarımızı, yetimin hakkını, bu yasa maddesiyle halkın iradesini götürüp bağımsız denetim şirketlerine vereceksiniz. Tekrar hatırlatıyorum, Türkiye'deki batan bütün bankaların bağımsız denetim raporu vardı ve çoğu sorunsuz olduğunu söylüyordu. Çünkü, onların raporlarında bu işlemleri göremezsiniz ancak özel, gizli yönetim mektuplarında görebilirsiniz. Getirmek istediğiniz sistem bu.

Şimdi, hangi kurumları bu kurumun içine sokacağız biliyor musunuz? Kamu payı yüzde 49'un altına düşenler. Mesela, Türk Hava Yolları. Arkadaşlar, Türk Hava Yolları yüzde 51'di. Bir hülleyle yüzde 2'lik hissesi vakfa aktarıldı, yüzde 49'a payı düşürüldü ve Türk Hava Yolları olduğu gibi denetimin dışına çıkarıldı. Şimdi, hangi kurumu şeyden kaçırıyoruz biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı diye bir şirket var, EGYO. O şirket daha düne kadar KİT Komisyonunda denetleniyordu, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, yeni adıyla Sayıştay bunu denetliyordu, bir hülle işlemiyle kamu payı yüzde 49'a düşürüldü, Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı artık denetlenemez hâle geliyor bu madde sayesinde. Hangisi denetlenmeyecek biliyor musunuz? TELEKOM denetlenmeyecek mesela. TELEKOM'da Hazine payı vardır çünkü. Yarın öbür gün Halk Bankasının, Ziraat Bankasının payının da indirileceğini düşünüyoruz. Bunlar da denetlenemeyecek.

Şimdi, denetlenemeyen bir kurumdan size örnek vereyim arkadaşlar. Denetlenemeyen bir kurum TELEKOM'dur. Keşke Ulaştırma Bakanı burada olsaydı çünkü aslında bütün kabinenin burada olması lazım bu yasaya göre, maddeleri kabineyi ilgilendiriyor, şimdi, Savunma Bakanı ne kadar bu konuya teknik, vâkıf bilmiyorum ama.

Arkadaşlar, bu TELEKOM 1990'lı yılların başında neoliberal vahşi kapitalizm bizim ülkemize bir dayatmada bulundu. "Özelleştirme yapacaksınız, bu özelleştirme o kadar mükemmel bir şeydir ki özelleştirdikten sonra piyasaya rekabet gelecek. Rekabet fiyatları düşürecek, hizmet kalitesi artacak, istihdam artacak, her yer cennet olacak." diye. Bu özellikle 1980 sonrası Amerika'daki Reagan, İngiltere'deki Thatcher... Sadece Türkiye değil, Türkiye tipi müstemleke hâline getirilen ülkelerde daha çok oldu ama bütün dünyaya bir baskı oldu özelleştirme yapılsın diye. Bu furyada o zaman TELEKOM özelleştirmesine karşı çıkanlara şunu söylediler: "TELEKOM satılsaymış, o zaman dış borcun tamamı kapatılırmış. TELEKOM satılamadığı için de bu ülke bir dış borç yapmış ve batmış gitmiş." diye. Bunu söyleyenler, vahşi kapitalizmin yalanları öyledir ki arkadaşlar... Çok açık gerçekler vardır karşısında ama gerçekleri söyleyenlerin ses telleri her zaman kesilmiştir. Çünkü, ne yazık ki bütün kanallara, siyaset kanallarının hepsine egemen olmuşlardır. Bunu söyleyen bizlere, bana mesela "arkaik kafa" demişlerdir. Oysaki TÜRK TELEKOM'un mali tabloları aşağıdadır. TÜRK TELEKOM'un satılmasının düşünüldüğü 1990'lı yılların başından 2005 yılına kadar TÜRK TELEKOM her yıl 3-4 milyar dolar kâr etmiştir ve o kâr da kamuya kalmıştır. Ama, TÜRK TELEKOM 2005 yılında... Mesela, hep 2002'yi eleştiriyorsunuz ya, benim 2002'ye en ciddi eleştirim bu özelleştirmedir. 2002 yılına, 2002 yılı felsefesine en büyük eleştirilerimden biri bu özelleştirmelerdir. Siz hep 2002'yi milat kabul ediyorsunuz ya. Doğru noktalardan biri benim gözümle budur. 2005 yılında TELEKOM özelleştirmesi yapıldı değerli arkadaşlar. Bir özelleştirme yapılmadan önce ne yapılması lazım? Değerleme yapılması lazım, halkın bir varlığını satıyorsunuz ya. Mesela bir daire satacaksınız ya, daire ne kadar eder diye düşünüp emlakçıyı çağırıyorsunuz, o da bakıyor işte -200 metrekare, 5+1, 3+1 neyse- "Şu kadar ediyor." diyor ya işte onun adı değerlemedir. İşte, kamunun bir malvarlığı satılırken de bu değerlemenin yapılması gerekiyor. Bir sürü yöntemi var, İndirgenmiş nakit akım yöntemi diyorlar, yenisinin yapılması yöntemi diyorlar, gelecekteki kârlar diyorlar, yöntemleri de bilimsel olarak belli. Bir değerleme yapılması lazım. Kanun koyucu özelleştirmede demiş ki: Eğer bir kurumu satacaksan buranın değerlemesini yapıp bu değerleme raporunu özelleştirme işlemi tamamlandıktan sonra halka açıklayacaksın. Bunun da sebebi şu: O değerleme rakamı birtakım, bir nevi yaklaşık maliyet demek. Devletin malı, halkın malı ucuza mı gitti pahalıya mı gitti millet anlasın diye o değerleme raporunun yayınlanması bir kanuni zorunluluktur. Şimdi Sayın Hükûmet üyesine soru olarak soruyorum: Niye yayınlanmadı? TELEKOM'un değil sadece, Eti Madenin, TELEKOM'un ve diğer özelleştirilen... Yine söylüyorum, ben kendi seçmenim adına da konuşuyorum, özellikle bütün Türkiye'nin milletvekiliyim ama kendi temsil ettiğim... Çünkü, onlar, bu ülkenin o yüzde 25'i olan, vergi veren o insanlar o TELEKOM'un da atası, dedesi, sahibiydi, onların da hakkı satıldı. Ben şimdi Sayın Bakana soruyorum: Bu değerleme raporları neden açıklanmadı, özelleştirmenin değerleme raporları? Kanunen, çünkü bize ait bir malı sattı Hükûmetiniz, neden açıklanmadı?

Şimdi gelelim niye açıklanmadığına. Değerli arkadaşlar, özelleştirme yapıldığında birçok şirket, TELEKOM'a talip olacak birçok şirket... TELEKOM teknik bir iş, onun için her gelen TELEKOM'u satın alamaz. İş tecrübesi gerekiyor, bir sürü firma şartları gerekiyor, uluslararası tecrübe gerekiyor. Birçok firma şunu söyledi: "Bu şartname açık olmadığı için, bir sürü şey tanımlanmadığı için rekabetçi değildir, gelecekte ne olacağı belli değildir." diye TELEKOM ihalesine teklif vermekten vazgeçti. TELEKOM ihalesi ihale tarihinde olmayan bir şekilde -daha sonra kuruldu "Saudi Oger" diye bir şirket- hissedarları son derece şüpheli ve şaibeli bir gruba bu TELEKOM 11,5 milyar dolara satıldı. Değerli arkadaşlar ama ondan önce bir şey oldu. Bugün Avea diye bir şirket var. Biliyorsunuz "A" ve "A" şirketidir bu. Aslında bunun orijinali kamuya ait Aycell şirketi ile İş-TİM ortaklığına ait Aria şirketinin birleşmesiyle olmuştur ve bunlar 500'er milyon dolar ruhsat, lisans parası verdiler. Üzerine, Avea şirketi yani Aycell şirketi, bize ait, halka ait, kamuya ait, devlete ait Aycell şirketi korkunç yatırımlar yaptı ve piyasada bir baskı gücü olacaktı. Son derece sağlıklı bir şirket, borcu yok, bir sürü kamu kurumuyla anlaşma yapmış, alt yapısı sağlıklı bir şirket. Bu şirket batmış olan ARİA şirketiyle... O kimeydi? İş-TİM ortaklığıyla -Berlusconi meselesi var, onu anlatacağım biraz sonra- bu varlıklı şirket ortaklaştırıldı, batmış bir şirket ile devletin varlıklı bir şirketi ortaklaştırıldı ve sadece yüzde 40 hisse düştü Avea'ya, onun borçlarını alma karşılığında. TELEKOM'da ilk kazık böyle atıldı çünkü TELEKOM Aycell'in hissedarıydı. Ondan sonra geldi, TELEKOM özelleştirmesi yaparken yatırımcı hiçbir şeyi bilmiyor. En önemli şey ne? Yani, bir şirketi alınca şunu düşünmez misiniz: Gelecekte bu şirket ne kadar kazanacak? Ona göre para vermez misiniz? Peki, gelecekte ne kazanacağını nasıl belirlersiniz? Bir, rekabet olacak mı mesela. İki, mesela ne kadar vergi verecek? Üç, tarifeler ne kadar olacak? Çünkü tekel bu şirket, yani bundan başka sabit telefon hizmeti sağlayan yok. O zaman bize özelleştirme sırasında diyorlardı ki: "Bu tekel kırılacak, bir sürü sabit telefon işletmecisi gelecek, dünya şöyle güzel olacak. Sonra, onlar birbirleriyle rekabet ederken de acayip güzel olacak. Işık hızıyla konuşacağız, faturalar düşecek." İlk ne yapıldı arkadaşlar özelleştirme sonrasında? TELEKOM özelleştirmesine bir parantez daha açıyorum, yapılan bütün bu şaibeli işlemler kanun yoluyla yapılmıştır. Yani, normalde bir ihalenin şartnamesini değiştirmek ihaleye fesat karıştırma suçudur ama birçok değişiklik Telgraf Kanunu'ndaki değişikliklerle yapılmıştır.

İlk yapılan işlem şu oldu: TELEKOM satılırken vergi yüzde 30'du. Kurumlar vergisinin 1 numaraları şampiyonu TÜRK TELEKOM'dur. Şimdi, herkes şuna göre bir teklif verdi: Ben alacağım, bundan kâr edeceğim, yüzde 30 vergi vereceğim. Değil mi? Herkes buna göre teklif verdi. TÜRK TELEKOM satıldıktan yaklaşık sekiz, dokuz ay sonra kurumlar vergisi yüzde 30'dan yüzde 20'ye düşmüştür. Arkadaşlar, o zaman 4 milyar lira kârı vardı. Yüzde 10'u yani 10 puan vergi düştüğü için bir yılda cebine attığı para 400 trilyon. Bunu hesapladık biz, onu size söyleyeyim: Şimdiye kadar, kârları da sürekli düştüğü için 2 milyar lira zarar etmişiz yani bu 10 puan indirimden dolayı 2005-2015 arasında 2 milyar lira devletin cebine koyacağı vergi gitmiş Hariri ailesinin veya diğerlerinin cebinde kalmış. Bu hissedarlık oranlarına göre de söylüyorum: 2025 sonuna kadar da 4 milyara ulaşmasını bekliyoruz. Projeksiyon yaptık bu kârlar böyle giderse diye, pazar paylarını dikkate alarak. Peki, ne yapması gerekiyordu dürüst yöneticilerin? Demelilerdi ki: Ya, özelleştirme şartnamesine kanuni hüküm koyacaktı, özelleştirme sonrasında vergi oranları değişse dahi kurumlar vergisi TELEKOM için yüzde 30 diye bilirdi ya da diyebilirdi ki özelleştirme sırasında "Kardeşim biz bunu yüzde 20'ye düşüreceğiz." Çünkü, bunu yapacak Hükûmet altı ay sonrasını biliyor olması gerekirdi. Hiçbir teklif veren bunu bilmediği zaman bu piyango vurmuş gibi olur. Aslında bir piyango olmadığını biliriz, biz bu işlerin nasıl yapıldığını bildiğimiz için, bunun bir piyango olmadığını, bunun danışıklı dövüş olduğunu, hatta bu konuyla ilgili çok ciddi bir iddianın ortaya atıldığını ve iddianın da... Genelkurmay Başsavcılığına yazılan bir yazı var 2,5 milyar dolar rüşvetle alakalı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gidiyor o, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığındaysa yurt dışında istinabe yöntemiyle inceleme yapılamadığı için ve adli yardım anlaşması olmadığı için bu konu araştırılamıyor. Yani, bunların boşuna yapılmadığını tahmin ediyoruz. Şimdi, bakın, sadece 10 puan vergi indiriminin Türkiye'ye maliyeti 4 milyar lira ama ondan daha büyük şeyler oldu değerli arkadaşlar. Biliyorsunuz, demin anlattım, TÜRK TELEKOM'un gelirini belirleyen şey tarifeleridir. Yani, özellikle sabit telefon ücreti ne olacak, İnternet ücretleri ne olacak çok önemlidir çünkü bir tane sabit telefon hizmeti sağlayan şirket var, bir tanecik, başkasına bizim gitme şansımız yok ki. Mesela, Alakom diye bir şirket yok ki "Gel benim evime sen bağla." diyelim. Ona da diyecekler ki "800'lü hatlar var." onu da anlatacağım. TELEKOM özelleştirilirken hızla serbestleştirileceği konusunda bir perspektif açıklanmıştı. Her yıl yüzde 5 serbestleştirilecekti ki artarak da devam etmesi gerekiyordu, her yıl yüzde 5 sabit paydan aldık serbestleştirilmediği için. Mesela özelleştirmeden sonra her eve 20 lira sabit ücret konuldu arkadaşlar. 20 milyona yakın abonesi vardı. Bakın, haksız olarak, Danıştay iptal etti, geri geldi, tekrar şey oldu. Sabit ücret şartnamede yoktu. 20 milyon aileye 20 lira sabit ücretten 400 trilyon para eder değerli arkadaşlar ve bu, bu şirketi alanın cebine aktarıldı, devletin cebine gitmedi. Bunun sadece Hazineye düşen payı kadar devletin payına gitti. Zengin edildi bu insanlar. Biz bu serbestleşmeyle piyasadaki tekellik yapılarını da çıkararak arkadaşlar, şimdiye kadar 11 milyar lira, 11 katrilyon yapılan bu işlemlerle TELEKOM'a haksız kaynak aktarıldı, 11 milyar lira. Bunu geleceğe yönelik projeksiyon yaptığınızda, bu şekilde serbestleşme devam ederse, yani hâlâ tekel çünkü yüzde 80 küsur oranında sabit telefonda tekel, altyapıda tekel TÜRK TELEKOM şirketi, 20 milyar liraya ulaşmasını bekliyoruz bu şekilde giderse.

Mesela, TELEKOM, satılırken dediler ki: "TÜRKSAT'ı TELEKOM'a vermeyelim, stratejik bir yerdir, TÜRKSAT bizde kalsın." TÜRKSAT TELEKOM'un içerisinden çıkarıldı değerli arkadaşlar. TÜRKSAT'ı kullanan her şirket TÜRKSAT'a para ödemesi gerekiyor. TÜRKSAT'ın Sayıştay raporlarını getireyim, onu yanıma almadım ben, TELEKOM TÜRKSAT şirketine para ödemiyor ve Sayıştay denetçileri diyor ki: Ya, bunu ödemesi gerekir çünkü TELEKOM onu ödeyecek, biz de alacağız Türkiye'deki gariban öğrencilere, memura, emekliye o parayı aktaracağız. Ödemediği para ne kadar biliyor musunuz? 1,7 katrilyon ve şimdi davalık olmuşlar. Niye davalık oldular? KİT Komisyonunda döneminde biz çok ısrar ettik, sorumluluktan çıkınız, dava açmışlar. Sen al hakkını o sana dava açsın ama almak istemiyor. TELEKOM'da para kalsın istiyor, TELEKOM'a gitsin, Hariri ailesine gitsin istiyor, halka gelsin istemiyor. Şimdi davalık olarak devam ediyor. Eğer bu şekilde devam ederse yine 2025 yılına kadar TÜRKSAT haklarından kaybımız 5,1 katrilyon lira para olacak. Siz düzenleyici etki analizi yapmıyorsunuz ya, ben size mesela TELEKOM için... Normalde yapılması gereken bir şey. Elimizden geldiğince, kendimize güvenerek yaptığımız verilerden bahsediyorum.

Arkadaşlar "Kablo TV" diye bir şirket vardı, kamuya bırakıldı. Kablo TV geliştirilmiyor, keşke Ulaştırma Bakanı olsa, onu diyordum. Çünkü, Kablo TV kamuya ait, geliştirilse TELEKOM'un işine engel olacak, özellikle iğdiş edilmiş, bırakılıyor.

Geçenlerde Fransa'da Telecom şirketinin özelleşmesi sonucunda 57 Fransız işçisinin intihar ettiğini Fransızlar tespit etmiş. Bizde böyle bir şey bile yapılmıyor. O kadar tahkir edildi ki, o kadar büyük hüzünler yaşandı ki, on binlerce TELEKOM çalışanı aileleriyle birlikte perişan edildi. Çünkü iş yerinin dağıtılması aynı milletvekilinin seçilememesi gibidir -yani en azından duygu ortaklaşması yaratmak için söylüyorum- aynen öyle bir şeydir. Her özelleştirmede bir iş gücü uyum projesi olmak zorunda. İş gücü uyum projesi şu demek: Özelleştirme sonrasında bunlar perişan edilecek ya, bunlara bir uyum şeyi çağıralım diye. Oysa, tıpkı böyle satılık hayvanlar gibi davrandı, çok özür dileyerek söylüyorum, durumu tespit etmek için, TELEKOM çalışanlarına yüreğim yanarak söylüyorum. Bir havuz oluşturuldu ve bu TELEKOM çalışanlarının hepsinin birikmiş hakları var ya, kıdem tazminatları, şunlar, bunlar, bunlar Hariri ailesinde olması gerekirken bu havuz üzerinden yine kamuya yüklendi.

Değerli arkadaşlar, bütün bu yolsuzluklara, bütün bu göz yummalara, Hazinenin orada hissesi... Çok önemli siyasiler vardır denetim kurulunda, çok önemli siyasi görevler yapan insanlar vardır. Ve ben Hazinedeydim, birçok bürokrat imzalamak istemedi bu işleri, Ulaştırma Bakanlığıyla imzaladılar. Bütün bu yolsuzluklara, kayırmalara rağmen bu güzelim TELEKOM, cumhuriyetin en güzide kurumu -kurtuluş savaşlarındaki telgraf hatları, "Telgrafçı Akif" diye Ahmet Kaya'nın şarkısı bile var, bizim kültürümüzün bir parçasıdır TELEKOM- on yılda 114 milyar lira ciro elde etti ve 20 milyar lira kâr etti, bütün bunlara rağmen. On yılda 114 milyar lira bizim halkımız TELEKOM'a para ödedi ve 20 milyar lira kâr etti. Ama ne oldu biliyor musunuz? Şirketin şu an içi bomboş, şirket borç batağında. 10 milyar lira borçları artmış, alındığı günden itibaren 10 milyar TL TELEKOM'un şu an borçları artmış. 5 milyar TL böyle bir şirkete faiz ödetilmiş, 5 kuruş faiz ödemezdi, sürekli faiz geliri olurdu, 5 milyar TL TELEKOM özelleştikten sonra faiz ödemiş. Ve Oger Telecom'un kendi borçlarını da koyarsanız -TELEKOM hisselerini rehin göstererek- şu an itibarıyla bizim kabaca hesapladığımız 20 milyar TL borcu var ve TELEKOM neredeyse iflasın eşiğinde.

Bunu kurtarmak için... Mesela, bu, 4+4 yasası var ya laik eğitimi bertaraf eden ve kötülükleri şimdi ortaya çıkan. Oradaki o okullara İnternet götürülmesi falan filan hep TELEKOM a kaynak aktarma amacıydı, o zaman da konuştuk, eskiden Mecliste olmayanlar bilmezler. Ve toplamda baktığınızda değerli arkadaşlar, bütün bu şeyleri özetlediğimizde, 97,8 milyar lira potansiyel bir zarar oluştu, bunun 35 milyar lirası gerçekleşti, kalan da gelecekte gerçekleşecek demin anlattığım şekilde.

Hani, "Türkiye'nin kaynağı var mı, yok mu, biz küçük bir ülke miyiz?" Ya, bunlar üst üste geldiğinde küçük ülke oluyoruz. Bu hesaplara itiraz edenler olabilir, keşke gelseler, bunları bir televizyon kanalında karşılıklı konuşabilsek. Tek alanımız kaldı. Burada da zaten bunu yazsalar editörleri hemen silecekler. Yani ben burada Hükûmete 97,8 milyar lira zararın -potansiyel zararla birlikte- nasıl olduğunu ana başlıklarıyla anlatmaya çalıştım ve ne yazık ki bu ülkede bu duyulmayacak biliyor musunuz? Duyulamayacak.

Ve önemli bir şey söylediğimi düşünüyorum, ben ciddi bir adamım, Türkiye'nin ana muhalefet partisini temsil ediyorum ciddi bir şey söylüyorum. 97,8 milyar lira zarar edilmiş bir özelleştirme işleminden sonra bugün getirdiğiniz yasa düzenlemesi bu TELEKOM'u denetleyemeyecek ve bunu özel bir şirkete, bir yeminli mali müşavire, adına bağımsız denetim şirketi denen birine havale edeceksiniz.

O, bizim tarihimiz, benim atam, dedem, savaşta, barışta, yemedi içmedi vergi ödedi ve o TELEKOM, o güzide kurum oluştu. Hani "Cumhuriyet neyi yapmış?" diyorsunuz ya, cumhuriyet işte bunları yapmış. Eğer TELEKOM değerinde satılmış olsaydı yaklaşık 40 milyar dolar değeri vardı. Hani otoyollarla çok övünüyoruz ya, toplam 8-10 milyar dolardan daha fazla değildir otoyol yatırımları. Bir TELEKOM ya, bir TELEKOM gerçek değeri budur. Eti Madenden tutun ta nerelere...

Hani o hep kızdığınız cumhuriyet, onlar ne hâllerle yaptılar bunları ve bugün geldiğimiz hâle bakın, TELEKOM'un içi boşaltılmış ve bugün TELEKOM'u biz satmadık. Çünkü, niye satılmaz biliyor musunuz? TELEKOM bir imtiyazdır. İmtiyaz vatan olmanın bir parçasıdır. İmtiyazlar satılamaz, Anayasa son anda ona kiralama izni verdi. Şimdi, kiralanmış bir varlık düşünün, gayrimenkulleri çatır çatır satılıyor. Kaç defa uyardık. Değerli arkadaşlar, bu gayrimenkuller halka aittir, satılamaz. Çünkü 2025 yılında altyapısıyla birlikte devlete dönecek ama hepsi satıldı.

Sayın Bakana soru olarak da soruyorum -bir de Sayın Başkan, sorularımıza cevap gelmiyor- TÜRK TELEKOM'un satılmış gayrimenkulleri kimlere satıldı? Ayrıca, onun fiyatlarının bir listesini rica ediyorum. Değerli arkadaşlar, işte, bu TELEKOM bu yasa maddesiyle artık denetlenemeyecek.

İkinci kurumdan bahsedeceğim. Maddelerde daha az konuşacağım için genelini biraz uzun tutmak zorundayım. Çünkü önemli şeylerde bilgilendirmeye çalışıyorum.

Denetimden çıkarılacak olan ikinci kurum, Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı. Eskiden bir Emlak Bankası vardı ve tasarruflar artsın diye Tasarrufları Teşvik Fonu kurulmuştu. Bu tasarrufları teşvik çalışanlardan toplanan paralarla da bir sürü arsalar alındı. Emlak Bankası battı, ondan sonra da bu arsalar tasfiye hâlinde Emlak Bankasına geçti, yaklaşık 1998 fiyatıyla bu arsaların değeri 330 milyon TL'ydi, o zamanın parasıyla 330 trilyondu. Yani memurlara, çalışanlara aitti bu arsaların tamamı.

Sonuçta, bir "EGYO", "Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı" diye bir şirket kuruldu ve bu arsalar yüzde 66 çalışanlarına ait olmak üzere, onun da temsilcisi olarak TOKİ'ye ait olmak üzere bir şirket kuruldu. Bu arsalar İzmir'in Karşıyaka'sında, İstanbul'un Ataşehir'inde, İstanbul'un Ataköy'ünde büyük kentlerin en güzel yerlerinde en kıymetli arsalardı değerli arkadaşlar ve iktidar çalışanlara hiç sormadan buralarda kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle bu arsalara konut yapmaya başladı. Kat karşılığı inşaat sözleşmesinin ismi de "arsa karşılığı gelir ortaklığı modeli" süper bir şey diye anlaşıldı. Yani sanki yeni bir finansman modeli, AKGO modeli diyorlardı buna, arsa karşılığı gelir ortaklığı, ya basit bir inşaat sözleşmesi. Arsa karşılığı inşaat sözleşmesiydi. Neydi biliyor musunuz?

Burada iki tane şey var: Devletin arsası var, üzerine müteahhit yapı yapacak, ondan sonra da bu satışlardan bölüşecekler müteahhitle devlet. Peki neye göre bölüşecekler? Burada belirleyici iki şey vardı: Birincisi, arsanın değeri, arsan ne kadar kıymetliyse, yeri ne kadar güzelse, ne kadar talep görüyorsa devletin payı o kadar yüksek olur. Bir de inşaatın maliyeti. Ne kadar iyi bir inşaat yapıyorsa müteahhidin payı o kadar yüksek olur değil mi?

Şimdi, burada ne yapıldı biliyor musunuz arkadaşlar? Bu söyleneceklerim, diğer söylediklerim gibi hepsi belgelidir, Sayıştay raporundan anlatıyorum. Arsaların değerleri düşürüldü. Nasıl yapıldı? Mesela 57 milyon dolar olan bir arsanın değeri yeni bir değerleme yapılarak 25 milyon dolara düşürüldü ve inşaat maliyetleri şişirildi. İnşaat maliyetlerinin içinde yüzde 25 müteahhit kârı vardır, mesela mükerrer müteahhit kârları koyuldu, fahiş malzeme fiyatları koyuldu ve devletin payı düşürülürken müteahhidin payı yükseltildi. Bunun sonucunda Sayıştay sadece 7 projeyi inceledi, 2005 yılında 7 tane projeyi incelediğinde dedi ki: "Yapılan bu işlemlerde 7 projede zarar 774 milyon TL'dir." Böyle 100'ün üzerinde proje yapıldı, 7 projede edilen zarar 774 milyon TL. Bunun karşılığında Başbakanlık Teftiş Kurulunda soruşturmalar yapıldı -biz o zamanlar bürokrasideyiz- ne denildi biliyor musunuz? Bu değerlemeyi yapan uzmanların belgesi iptal edildi. "Çok ayıp etmişsiniz, sizin belgenizi iptal ediyoruz, bir daha değerleme yapmayın." Bir de TOKİ'ye uyarı cezası verdiler, "Çok ayıp, ne kadar ayıp, bakın, 774..." Başka hiçbir şey yapılmadı. Ne işlemler geri çevrildi ne geri alındı. Ve bu işlemlerin sonucunda yüzde 25'le, yüzde 27'le, yüzde 28'le, yüzde 30'la, yüzde 35'le İstanbul'da Ataşehir'de, Ataköy'de, İzmir'de Mavişehir'de, Karşıyaka'da arsalar verildi. Benim bugün Ataköy'de arsam olsa yüzde 70'ten kuruş aşağı vermem, hele deniz meniz görüyorsa yüzde 80'den veririm, benim kendi arsam olsa. Hiç mi vicdan sızlamaz, yüzde 35'le, yüzde 40'la verilir mi arkadaşlar ya? Düşünün ki, böyle 100 bin tane konut yapıldı, yüzde 30 devlet zarar etse 30 bin tane konut ediyor ve bunlar, bu anlattığım şeyler yapıldı.

Sadece bununla kalmadı biliyor musunuz. Bir iş vardı hatırlıyor musunuz? Ben bu Komisyonda anlattım, kavga çıktı, sonra Erdoğan Bayraktar "Aykut Bey haklı, biz bu işte dolandırıldık." dedi. Yani bu Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığının da içinde olduğu bir işte tapuları satma hakkı vermişler, o da gitmiş tapuları Denizbanka, bu Denizbank da, hani Bankacılık Kanunu'na çok dokunmadan şey yapıyorum... Nelere girdiler nelere diyeyim ve devlet 106 milyon lira zarar ettirildi. Sonra bu zararı kurtarmak için ne yaptılar biliyor musunuz? O, devleti 106 milyon dolandıran şirketin ortaklarına yeni bir şirket kurdular. O şirkete -Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı, işte, bu şekilden sonra denetim dışına çıkaracağınız şirket üzerinden- İstanbul Finans Merkezi var ya, işte onun inşaatı verildi, Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı üzerinden, şimdi onu yapıyor, kazanırsa para ödeyecek ama Erdoğan Bayraktar gitti, nasıl alacaklar onu çok bilmiyorum. Yani değerli arkadaşlar, bu Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığından iki tane, üç tane örnek vermeye çalıştım.

Bakın, şunlar Sayıştay raporları. Hani, kendi partinize bir şey demiyorsunuz, şunları alın bir bakın, içi ağzına kadar yolsuzluk dolu, ağzına kadar yolsuzluk dolu. Bu Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı var ya, bu TOKİ'nin Truva atıdır. TOKİ'nin giremediği birtakım işleri şimdi sürekli Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı görecek, göreceksiniz.

Şimdi, bu kıyıların yağmalanmasının planlandığını düşünüyorum, İstanbul'un kuzey ormanlarının konut yapımıyla yağmalanacağını düşünüyorum ve tamamında, şu an elimde raporları görülen emlak gayrimenkul yatırım ortaklığı olacak. Denetimden bu yüzden çıkarılıyor.

Sayın Komisyon Başkanı, şimdi, vicdanınızla oturun düşünün, bütün bunların sonucunda Türkiye milyarlarca dolar yolsuzluğa uğrayacak, milyarlarca dolar yetim hakkı ne yazık ki bazı şirketlere aktarılmış olacak ve bu bir gün ortaya çıktığında, siz "darbe" dediğinizde biz diyeceğiz ki "Ben, bunu, şu anlattıklarımı KİT Komisyonunda dört sene boyunca anlattım, kimse beni dinlemedi." En sonunda, bu anlattıklarımın günlük cirosu sadece insanların evinde çıktı, günlük cirosu çünkü konuştuğumuz şeyler yüz milyarlarca dolarla ifade edilen rakamlardır bütün bu yolsuzluk ekonomisinin şeyi ve siz "darbe" dediniz. Bugün yaptığınız bu düzenlemeyle darbeye yol açıyorsunuz.

İnşallah bu kanun yasalaşmaz, inşallah vicdanlar buna şey yapar ve bu yolsuzluklara yol vermezsiniz ve temiz vicdanları da kirli vicdanların yanında kirletmezsiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

(Oturum Başkanlığına Başkan Vekili İbrahim Mustafa Turhan geçti)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Erdoğdu, müsaade ederseniz teknik bir açıklama yapacağım konuşmanızla ilgili, hani sadece kayıtlar açısından.

Belki de sehven bilemiyorum, yönetim kurulunun seçtiğini söylediniz bağımsız denetçiyi. Bildiğiniz gibi, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre bağımsız denetçiyi seçmek genel kurulun devredilmez yetkilerindendir. Bunun yapılması da, tam da sizin isabetle kaydettiğiniz gibi o 2000 yıllarının başında gerçekleşen krizlerden sonra yatırımcıların yani hisse sahiplerinin haklarını ve menfaatlerini korumak için getirilmiş kurumsal yönetim düzenlemelerinden birisidir.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Genel kurulu kim domine eder hissedarlık olarak?

BAŞKAN - Bu hususu sadece bir izah edeyim istedim.

Bir de tabii, bildiğiniz gibi, bu halka açık şirketlerden bahsediyoruz. Siz, eminim, kurumsal yönetim ilkelerini benden çok daha iyi biliyorsunuzdur. Ben, bunu, sadece kayıtlar için, teknik bir bilgi olduğu için sizlerle paylaşmak istedim.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Genel Kurulu yönetim kurulu domine ettiği için söyleyeyim ben de. Fiilen de yönetim kurulları seçerler yani bu fiilî durumu genel kurul da zaten hissedarlık ilişkisiyle oluşacağı için bu da kayıtlara geçsin diye söylüyorum.