KOMİSYON KONUŞMASI

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, konuşmamın başında "kuvvetler ayrılığı" dedim size: Yasama, yürütme, yargı. Siz yasamada bir komisyonun başkanısınız, yargının, en üst mahkemenin kararını yok sayıyorsunuz. "Anayasa Mahkemesinin norm koyma hakkı yoktur, Anayasa Mahkemesinin şu kararı yoktur." diyorsunuz. Milletvekillerini bilgilendireyim: Değerli arkadaşlar, bu tartışma mevzusu, Sayıştay Kanunu'yla ilgili madde daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş aynen Sayın Temizel'in dediği gibi.

Şimdi, Sayın Başkanım, anlat da... Anayasa Mahkemesi kararında 2 üyenin de muhalefet şerhi var, o muhalefet şerhini anlatıyor. Oysa, Anayasa Mahkemesinin hâkimleri çoğunlukla demiş ki: "Bu yasa maddesi Anayasa'ya aykırıdır. Onun için, ilk yapmamız gereken... Bu, bizim yetki alanımızda değil, orada bir Anayasa Mahkemesi var, Anayasa'yla kurulmuş ve bu madde "Anayasa'ya aykırıdır." diyor. Burada hani lafın belini kırarak, öyle diyerek, böyle diyerek bu hukuki durumu değiştiremiyoruz.

İkinci mesele: Değerli arkadaşlarım, Komisyon Başkanlığı belirler buradaki görüşme kalitesini. Bir hiyerarşik ilişki yok aramızda yani bizim amirimiz, üstümüz falan değil Komisyon Başkanı. Ayrıca, komisyonların görüşmelerine ilişkin özel hükümler yoksa Genel Kurul hükümleri uygulanıyor. Genel Kurulda hiçbir başkanın konuşmacı konuşurken sürekli ona müdahale ettiğini, sürekli laf attığını, sürekli açıklama yaptığını gördünüz mü? En başında da söyledim, dostane bir şekilde buna şimdiye kadar bir şey demiyoruz, olur, bazı şeyler olabilir. Ama, bu, bizim muhalefet hukukunu ortadan kaldıracak noktaya geldiği zamanlar oluyor, çoğu konuşmalar karşılıklı geçmeye başlıyor. Bu, doğru bir şey değil, bunu yöntem olarak belirlememek lazım.

Üçüncüsü: Bu Komisyona gelen her türlü belge eğer devlet sırrı, bilmem neyse zaten gelmez, bizlerin de görebileceği şekilde olmak durumunda ki nitelikli bir komisyon çalışması olsun. Parlamentonun şeffaflık mantığı budur. Demin, Bülent Bey anlattı, ben, kişisel olarak hani şöyle söylemek durumunda değilim ama ben buraya geldiğimde benim birtakım muhalefetten gelen haklarım var. Çünkü, ben bir milletvekiliyim, bir kitleyi temsil ediyorum ve bunların bana yüklediği bir sorumluluk var. Deminden beri, çok çok önemli şeyleri anlatmaya çalışıyoruz, Anayasa'ya aykırılığı anlatıyoruz, torba kanunu meselesini anlatıyoruz, üstelik sizin yöneticileriniz yani iktidar grubunun yöneticileriyle de tevsik ederek anlatmaya çalışıyoruz ama hiçbir şey değişmiyor. Bu demek değildir ki... Bakın, "Asgari ücret 1.800 lira olsun." desem ben, size anlatmaya çalışsam bir mutabakat sağlayabiliriz ama politik yetki sizde olduğu için "1.300" dersiniz, "1.400" dersiniz. Ama, bu anlattığımız şeyler usule yönelik işler, hukuka yönelik işler. Ya, zaten burada Türkiye'de bir tek muhalefet alanı şurası kalmış, Parlamentodaki demokratik muhalefet, hiçbir muhalefet alanı kalmamış. Ve bu da bir şekilde özellikle komisyon başkanının gerçekten insan şey yapıyor. Biz, Komisyona sorduk, Komisyon görüşemeyeceğini söyledi. Ya, Komisyon üyeleri burada oturuyor. O Komisyon Başkanı sadece Komisyonun kendisi değil ki, o Komisyonda görüştürmüyor. Bir de Sayın Başkanım, biraz da müstehzi bir ifadeyle Komisyonun görüşemeyeceğini söyledi. Ya, Sayın Başkan, bakın, bu doğru bir şey değil, demin dedik ya: "Etik sadece ahlak değildir, etik biraz da dürüstlüktür."

Şimdi, Komisyonun bir sürü partiden üyesi var. Başkanını çoğunluk seçiyor ki bir koordinasyon sağlansın. Ama, o onları yok hükmüne getirme, bir tek Komisyon Başkanı "Ben, hiçbir şey görüştürmüyorum." dese dört yıl boyunca böyle mi gidecek?

Şimdi, Meclis Genel Kurulundaki gündem nasıl belirleniyor? Danışma kurulları toplanıyor, bilmem ne oluyor, şu oluyor, bu oluyor. E, bu sefer ne olacak? Bütün komisyonlarda muhalefet... Bu, bir fiilî darbedir, bütün muhalefet yok ediliyor. Ve ondan sonra Türkiye sıkışıyor, Türkiye'deki gerilim artıyor. Çünkü, biz şu an itibarıyla burada demokratik bir kanal açmaya çalışıyoruz. Eğer şunu diyorsanız: "Ne yaparsanız yapın biz bildiğimizi yapacağız." biz de diyoruz ki o zaman: "Bizim direniş hakkımız çıkar." Burada demokratik haklarımız var, Anayasa'dan gelen haklarımız var. Siz hukuk içinde yönetmek durumundasınız, hiçbir hukuku tanımıyorsunuz. Anayasa Mahkemesinin beğenmediğimiz 100 tane kararı var, biz de takmayalım Anayasa Mahkemesi kararını, "Anayasa böyle karar veremez kardeşim, madde ortada." diyelim, biz de umursamayalım mahkeme kararlarını. Yani, o hukuk sadece bir düşman ceza hukuku mantığında vardır. Yani, hukuk sadece muhaliflere uygulanıyor, iktidara hukuk uygulanmıyor, bakın, bunun sonu çok tehlikedir. Çünkü, siz yönetim meşruiyetinizi Anayasa'dan alıyorsunuz, yasalardan alıyorsunuz. Siz eğer Anayasa'ya uymazsanız o zaman biz de uymayıveririz.