KOMİSYON KONUŞMASI

ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - Teşekkürler Sayın Başkan.

1990'lı yıllarda başlayan özelleştirme furyası dünyanın her tarafında belli bir ilgi bulmuştu. Ama sonra ülkeler gördüler ki bu özelleştirmelerle oluşan yapının kendi varlıklarına zarar verici boyutları var. O nedenle, bazı stratejik ürünlerde kendilerini korumaya aldılar. Şeker pancarı üretimi de böylesi bir koruma gerekli görülen ürünlerden çünkü binlerce çiftçiyi direkt etkiliyor. Tarımından şeker üretimine gelinceye kadar da ekonomik önemli bir yapı.

Şimdi, dünyada şeker üretiminin önemli bölümü -bildiğimiz gibi- şeker kamışından. Bunun yanında, nişasta kökenli, mısır ağırlıklı üretim de giderek yaygınlaşıyor. Varlığında şeker pancarı şu anda çiftçinin ektiğinde satacağını bildiği ender ürünlerimizden. Yani, ne patates gibi ne diğer ürünler gibi, çiftçi "Bu yıl ektim, seneye ne olacağım?" diye düşünmüyor. Çünkü verilen kota dâhilinde ürettiği üründen alacağını biliyor. Yani, üretim alanında da çiftçiyi koruyan bir yöntem. Özünde tarım politikamızın tümünün bu şekilde planlanması bence ihtiyaç. Bu bağlamda, pancar çiftçisini koruyan ve pancar üretiminin yanında, şekeri de kendi iç piyasamızda ayakta tutan bir mekanizma. O nedenle, özelleştirme mantığıyla bu ürüne bakmamak gerekiyor. Özelleştirme anlayışından burada vazgeçmek gerekiyor. Çünkü yaşanacak bir gerçek var. Modelleri irdelediğimiz ve incelediğimizde göreceğimiz gibi, Türkiye'de bazı ürünler üretimleriyle birlikte korunması gerekirken korunmadı, dışa bağımlılığımız arttı ve bu ürün de eğer özelleştirmeyle devre dışı bırakılırsa, biliniz ki bir on-on beş yıl sonra Türkiye tamamen dışarıdan şeker alan, şeker üretiminin bittiği bir ülke durumuna gelir. Rekabet şansınız yok özellikle nişasta kökenli üretimin de, mısır ve benzeri ürünlerden de şeker üretilmesiyle. Bunun yanında, tabii, tatlandırıcıların piyasaya girmesi, raf ömrü uzun bu ürünlerin de varlığı ayrıca karşıda ileriye dönük bir tehlikeyi oluşturuyor.

Tabii, 1926'da ilk fabrika kurulmuş. O günden bu yana geliş süreci içinde süreci takip ettiğimizde, ülkemizde şekerin varlığını sağlayan önemli bir sanayi geliştirilmiş devlet eliyle. Ne yazık ki on dört yıllık özelleştirme süreci içinde, fabrikaların yapısında önemli bir tıkanma meydana geldi. Burada benim kaygıyla raporda gördüğüm bir olay var, şeker üretiminde hijyene uygun olmayan koşullara doğru gidildiğine vurgu yapılıyor. Önemli olan, her fabrikanın başlıca talebi olan buhar kazanı, su hazırlama, soğutma kulesi, fabrika ve rafine otomasyonu, atık su gideri ve çamursuzlaştırma, pancar kesme makineleri, filtre ve santrifüj değiştirme istekleri ile bunun dışında, krom metal aksamlarında meydana gelen korozyona karşı önlem almak. Ancak, bizim orada da fabrikamız var, şeker fabrikamız. Oraya da ben gittiğim zaman gördüm, bu konuda yatırım gerekiyor ve fabrikaların desteklenmesi, geliştirilmesi gerekiyor.

Şu anda Niğde Bor Şeker Fabrikasında işçiler iki saat fazla çalışma eyleminde bulunuyorlar. Bunun gerekçesi şu: Yıllardır fabrikada kadro olmadığı için, asli işini yapacak yerlerde elemanlar emekli oldu mu sıkıntılı biçimde yerine yenisi konmuyor. Yerine yenisi gelmedikçe de sorunlar büyüyor. Bir an önce, yıllardır orada çalışan, kadro almayan işçilerin kadrolara alınması gerekliliğine inanıyorum.

Burada Bor Şeker Fabrikasına baktığım zaman, 136 saatlik bir duruş meydana gelmiş fabrika arızaları nedeniyle ve bir yıl öncesine göre 2 kat artmış fabrikanın arızaları. Keza, kömür kullanımı devam ettiğinden, orada da doğal gaza geçilmemesi nedeniyle oluşan bir sorundan söz ediliyor, bu da ihale kapsamında oluşan bir sorun. Ama meydana gelen 9 adet iş kazası var. Şimdi, bizim orada 40 bine yakın çiftçi bundan yararlanıyor, çalışanların dışında. O bölge için çok önemli. Yani, bırakın özelleştirmeyi, geliştirilmesi, güçlendirilmesi gereken bir fabrika. Çünkü özelleştirme mantığıyla... Gidin bakın, çoğu yerde acayip bir yapı görüyorsunuz. Benim vicdanım sızlar Taşucu SEKA Fabrikasının yerine gidince. Oradaki harabe yapı denizin kenarında Türkiye'nin bir utanç anıtı gibi duruyor. Bizim oralarda da bu yollarla fabrikalar özelleştirmeye gidilirse iş alanı kalmaz, çiftçilik ölür, sıkıntı büyür. Bakın, patatesten para kazanamadığı için -bu sene gittiğimde gördüm- pancar ekimine başlayan çiftçiler var. Çünkü niye? Ektiğinin alınacağını biliyor. O anlamda da ona yönelip oradan bir gelir sağlıyor.

Kendi ülkemiz insanını korumak zorundayız. Eğer tarım politikaları bu şekilde giderse tıkanmanın büyüyeceğini düşünüyorum. O anlamda, kesinlikle özelleştirme mantığından uzaklaşıp fabrikaların modernize edilmesi, o anlamda daha verimli kılınması... Üretim kayıplarına neden olan alanlar belli, raporda hepsi tek tek geçiyor. Laboratuvardaki teknik elemandan tutun da uygulama da kantarına kadar Sayıştay bunları irdelemiş, incelemiş. Bunların hepsi kurumun yöneticilerinin de bilgisi dâhilindedir. Önemli olan, bu kurumları geliştirmektir.

Geçmiş örnekleri iyi inceleyelim, iyi bakalım. Göreceğimiz şu: "Özelleştirirken ben bu fabrikayı geliştireceğim." mantığı var. Özelleştirmenin ana mantığı ne? Daha iyi, kaliteli ürün elde edilebileceği, daha seri ürün elde edilebileceği, pazarda da rekabet şartının oluşacağı. Ama öyle olmamış. Adamın fabrikası var; fabrikayı kapalı tutmuş, yurt dışından ithal ürün getirip onu satmış. Bunların hepsi belgeli, görülen olaylar. Bu nedenle, ben şeker fabrikalarının özelleştirme kapsamından çıkarılıp kotalardaki uygulama alanları da kontrol altında tutularak ülkenin stratejik bir ürünü olarak yaşamasının gereğine inanıyorum çünkü eğer bunlar özelleştirilirse yurt dışından giren şeker ile Türkiye'de şeker fabrikalarıyla birlikte, şeker üretimi yapan pancar çiftçisinin de, işçinin de, hepsinin sonu gelir. Bunu da kayıtlara düşmesi için söylüyorum çünkü bu daha önce de mutlaka dile getirilmiş bir konudur. Bu açıdan buraya bakılmasının yararlı olacağını düşünüyorum.

Teşekkür ederim.