KOMİSYON KONUŞMASI

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; Atatürk Orman Çiftliği gerçekten önemli bir konu. Biraz evvel Genel Müdür Vekili arkadaşımız Atatürk'ün bunu bağışlama gerekçesini veya kurma gerekçesini açıkladı. Türkiye'nin başka illerinde de bu faaliyetler yürütülmüş. İhtiyaç var mıydı o dönemde? Vardı ciddi anlamda, Türk tarımının geliştirilmesi, modernize edilmesi, teknolojinin geliştirilmesi konusunda çalışmalar yapılmıştır. Geçmiş tarihlerde zaman zaman çeşitli kanunlarla bu arazinin 22 bin dekarlık bölümü kamu kurum ve kuruluşlarına kararlarla, kanunlarla devredilmiş ve bugüne kadar gelmiştir.

Şunu söylemek istiyorum: Ben kiraları biraz incelediğimde, yine kamu kurum ve kuruluşlarına tahsisi yapılan, daha sonra özelleştirilen kuruluşların üzerinde bulunduğu arazilere baktığımda sanki şöyle bir mantık çıkıyor, bu mantık genelde kamuoyunda da çok fazladır "Devletin malı deniz, yemeyen keriz." mantığı çıkıyor. Ya, 2001'de açılan bir kira davası, -kirada da söz istemiştim ama yetiştiremedim size, şey yapmayayım dedim- kiracının tahliyesi davası, 2016 yılı itibarıyla, on beş yıldır sürüyor. Burada tabii, bunlar sürerken bir kiracı var -ki üretim de yapıyor üzerinde- bu kiracı zaman zaman... Kurum karar alıyor, tahliye kararı alınmış, kira şartlarını yerine getirmediği için tahliye kararı alınmış, mahkeme süreçleri var; oturulmuş, protokol yapılmış, süre uzatımı yapılmış; süre uzatımları sonunda bunların yerine getirilmediği ya da bir kısmını yerine getirmiş, çok düşük miktarlardaki arazi terkleri yapmış ama en son süre uzatımı herhâlde 2017 yılında doluyor ama karar alırken "kullanıcının, kiracının iyi niyeti" diye karar alınarak süre 2017'ye uzatılmış.

Şimdi, ev sahibiyiz, evimizi kiraya verdik, dedik ki: "Kardeşim çocuğumu evlendireceğim." Ya da "Sen kiraları ödemiyorsun, ben seni tahliye etmek istiyorum." Kiracı dedi ki: "Ya, çok sıkışığım, birkaç ay idare et beni." "Tamam, yıllarca bana kira parası ödedin, sıkıştın, ödeyemiyorsun, tahliye etmiyorsun." Bir daha gittin, uyardın; yine dedi ki: "Şu işlerim var, bu işlerim var; süre uzatımına gidelim. Bu şartları yerine getireceğim, hatta geçmişe dönük kira ücretlerini toptan ödeyeceğim." gibi taahhütlerde bulundu; yine izin verdiniz, yine izin verdiniz. Şimdi, ev sahibi olsanız, mülk kendinizin olsa nasıl davranırsınız çok merak ediyorum. Buradaki firmanın 2017'de de çıkarılacağını düşünmüyorum bu işlemlerden sonra, bu kadar şeyden sonra, en son 2017'ye uzatılmış ama. İdare bu konuda karar alırken şöyle diyor: "Kiracının iyi niyetine istinaden..." Ya, 2001'den 2016'ya, ev gitti, ev kiracının oldu, biz de diyeceğiz ki ev sahibi olarak: "Kiracının iyi niyetine istinaden haydi biraz daha kal." Bu doğru bir yöntem değil arkadaşlar. Şartlar ne olursa olsun bu aşamaya gelmiş... Belki başlangıçta kiracı -üretim yapan bir tesis çünkü burası- müsait olmayabilir, tesisi taşıyacak alanları olmayabilir ama tesis kurulmaya başlanmış. Benim bildiğim -ben Kocaeli'nden, sanayi kentinden geliyorum- bir özel teşebbüs yatırıma karar verdiğinde altı ay içerisinde bütün ruhsat işlemlerini falan hallediyor, en sonunda, bir sene içerisinde de fabrikasını kuruyor ve üretime geçiyor. Niye? Çünkü yatırımın bir an evvel karşılığını almak istiyor. E, burada buna göz yumulmuş ve idare de bu konuda biraz pasif davranıyor diye düşünüyorum. Yani bu kiracının artık tahliye etmesi konusunda gereken çabanın gösterilmesi gerektiğine inanıyorum. İyi niyeti de nerede bulduğunuzu sormak istiyorum yani bu kiracıdaki iyi niyet hangi konuda iyi niyet? Parasını ödemiyor, sizlerle yaptığı protokollere uymuyor, iyi niyet nerede, bunu merak ediyorum.

Yine, başka firmalar var kiralar konusunda, bunların bir an evvel sonlandırılması gerekiyor. Yani kimdir, nedir bilmem, firma odur, budur, siyasi düşüncesi filan hiç önemli değil, eğer gereğini yapmıyorsa, herkesin hakkı olan bir devlet malını kullanıyor ve karşılığını ödemiyorsa bu kiracıların bir şekilde tahliye edilmesi gerekir ki...

Şimdi, davalar açılıyor, bu davaları okuyorum arkadaşlar, yargıyı da bir düzenlemek ve düzeltmek lazım ya. Yani yargıya sadece cemaattir, şudur, budur anlamında bakmamak lazım, o kadar olumsuz şeyler var ki. Yani bir kurum 2001'den beri veya dört beş yıl süren davalarla kiracısını tahliye edemiyorsa veya bu kiracı veya üzerinde bulunan, bu araziyi kullanan insanlar her seferinde başka bir yöntem bulup dava açabiliyorsa bizim yargı sistemimizde veya kanunlarımızda bir gariplik var demektir. Birbirini tamamlamayan, birbirinin arkasından dolanarak farklı alanlarda kullanılabilecek kanunlarımız var demek, bunların acilen düzeltilmesi gerekiyor, en çok da kamu zarar görüyor bu işten; belki özelde görülen zarar bu kadar yansımıyor ama kamu zarar görüyor.

Bir de özelleştirme sonucu verilen araziler var, "Özelleştirme Yüksek Kurulu ayak diriyor." dedi Sayıştay. Böyle bir şey olamaz. Bakın, başka alanlarda da var yine bu özelleştirdiğimiz devlet kurumlarının arazilerinin kullanılması, binalarının kullanılması, hatta kendi envanterlerine geçirmesi gibi şeyler söz konusu. Buraların da bir an evvel döndürülmesi gerekiyor.

Yani, Atatürk Orman Çiftliğiyle ilgili en büyük problemli kuruluş Ankara Büyükşehir Belediyesi arkadaşlar, hiçbir taahhüdünü yerine getirmemiş, "Yol geçireceğim." demiş, "Köprü yapacağım." demiş, bir imar değişikliği mevzuatıyla, bir kanunla da biz yetki verdik, bu Orman Bakanlığı ve Ankara Büyükşehir Belediyesinin plan yapabilmesi konusunda bir kanun çıkartıldı ama bu yetkiler verilmiş olmasına rağmen, yol için, viyadük için yerler verilmiş olmasına rağmen ve Ankara Büyükşehir Belediyesinin bu araziler karşısında taahhütleri olmasına rağmen taahhütlerinin hiçbirini yerine getirmemiş. Ankara Büyükşehir Belediyesi sadece bu kurumları böyle kullanmıyor. Ankara Doğalgaz vardı, artık bitti o, görüşmeyeceğiz, belki görüşseydik, sizler de orada olsaydınız, görürdünüz, Doğalgaza ne büyük bir kazık attığını, nasıl içini boşalttığını görürdünüz yani özelleştirildikten sonra satışının bir kısmının nasıl Ankara Büyükşehire aktarıldığını görürdünüz, hep alan tarafta, onu söylemeye çalışıyorum. Ankara Büyükşehir Belediyesiyle yapacağınız protokollere dikkat etmeniz gerektiğini söylüyorum. Özellikle de yürütmeyi durdurma kararları verilmiş olmasına rağmen yönetim olarak birtakım protokoller yapıyorsunuz. Yürütmeyi durdurma kararları, o planlar konusunda açılan tüm davalar kaybedilmiş, Ankara Büyükşehir Belediyesi bu planları, bu davaları görmezlikten geliyor ama kurum da gelmiyor. Eğer biz hukuk devletiysek ve yargıya güveniyorsak, inanıyorsak öyle veya böyle, eğer siz inanmazsanız, bir başkası inanmazsa, belediye bu kararlara uymazsa, kurum bu kararlara uymazsa vatandaşların da bu yargı kararlarına uymasını bekleyemeyiz arkadaşlar. Böyle bir usul yok yani devlet uymayacak, kurumlar uymayacak, özel sektör... Benim kentimde çok var yürütmeyi durdurma kararları liman dolgu alanlarıyla ilgili, onlar da sallamış, uymuyor çünkü kimse uymuyor kararlara. Nasıl bir devlet olacağız biz? Devlet mantığı nerede? Nasıl hukuk devleti olacağız? Bu mantık nerede?

Onun için, çok rica ediyorum, Ankara Büyükşehir Belediyesiyle yargı kararları aleyhinde protokoller yapmayın ve sonradan bu plan nasıl olsa... "2011'de yargıya müracaat edilmiş, yargı 2014'te karar veriyor, biz bu aradaki boşluktan yararlanalım, bu protokolü yapalım, işlem bitsin, tesis hazırlansın, sonra da gelsin gücü yeten yıksın." gibi bir mantık geliştirildi son zamanlarda. Maalesef, bu iyi bir yönetim tarzı değil arkadaşlar, bunların bir an evvel giderilmesi gerekiyor.

Teşekkür ediyorum Başkanım.