| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/280) ve 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/279) ile Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 07 .11.2025 |
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.
Ben de herkesi selamlıyorum.
Sayın Bakan, değerli bürokratlar; hoş geldiniz.
Bugün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2026 yılı bütçesi. Şimdi, Diyarbakır Milletvekili olarak bu bütçenin önceki yıllardan farklı olmadığını yani kadim medeniyetlerin beşiği olan kentimin su kaynaklarını, tarımını, tarihî ve kültürel mirasını önceki yıllardaki gibi yok etmeye dönük bir anlayışla hazırlandığını ifade etmek istiyorum çünkü bizzat tanık oldum geçen yıl.
Şimdi, 2026 bütçesi ne yazık ki geleceği değil, geçmişin maliyetli tercihlerini finanse etme kararlılığını sürdürüyor. Bu bütçe, ekolojik krizi sistematik olarak görmemiş esasında; enerji tekellerini ödüllendiren, halkın sırtına yüklenen sosyal ve ekonomik adaletsizliği perçinleyen bir anlayışla hazırlanmış. Önceliği ekoloji olmayan, halk olmayan, insan olmayan bir bütçe teklifiyle karşı karşıyayız.
Şimdi, iklim kriziyle mücadele etme söyleminiz sürüyor, az önce Sayın Ümit Özlale de bahsetti ama bütçe teklifindeki rakamlar tam tersini kanıtlamakta. 2025 yılında sürdürülebilir çevre, iklim değişikliğine ayrılan pay 19,4 milyar iken 2026 teklifinde bu tutar 18,9 milyar liraya gerilemiş yani genel bütçe artışına rağmen enflasyonu, enflasyon oranlarını da göz önüne aldığımız zaman yaklaşık yüzde 30 ila yüzde 35 oranında reel bir azalma söz konusu yani üçte 1 oranında bir azalmayı tercih etmiş bu bütçe teklifi. Bu, sadece bir maliye ve planlama hatası olarak değerlendirilemez. Bu tercih aslında hem çevreye, doğaya dair politik bir ihmali ve teklifin sosyal ve ekolojik adaleti tesis etmekten ne kadar uzak bir yaklaşımla hazırlandığını gösteriyor.
2026 bütçe teklifine dönecek olursak yine en büyük maliyetlerden ve israf kalemlerinden biri fosil yakıtlara, özellikle de yerli kömür santrallerine verilen garantilerde görünüyor. İktidar 2030 yılına kadar yerli kömürle çalışan santrallere dolar cinsinden devasa bir taahhüt vermiş yani toplam 8,7 milyar dolarlık alım garantisi. Bu taahhüt, ekonomik rasyonellikten tamamen uzak. Analizler, bu garantilerin piyasa fiyatlarından yüzde 12 daha yüksek bir fiyattan verildiğini gösteriyor. Daha pahalı ve daha kirli bir çevreye, doğaya yıkım getiren bir enerji kaynağının tüm yurttaşların vergileriyle sübvanse edilmesi anlamına gelen bir kalemden bahsediyorum. Bu teşvik mekanizması o kadar çarpık ki teşvik alan santraller elektrik üretmese bile desteklenmeye devam edecek.
Yani, böyle genel bir değerlendirme yaptıktan sonra biraz Diyarbakır'dan bahsetmek istiyorum. Bizzat tanık olduğum birtakım işte maden ve diğer meselelerden HES... Dicle Nehri üzerinde kurulan, Diyarbakır'da kurulan 3 mini HES projesinden bahsetmek istiyorum. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan onaylanmış ve çalışmalara başlanmış ama ne yazık ki şehrimiz için çok büyük bir tehlike arz ediyor. İnşaat Mühendisleri Odası da belirtmiş üstelik, görüş bildirmiş. Daha önce inşa edilen barajlarla zaten hem nehrin akışı ve debisi tamamen durma noktasına gelmiş ama bu HES projeleriyle beraber can suyu bile yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Yanı sıra, nehrin çevresinde ekosistemi ve tarımsal faaliyeti doğrudan baltalayan 3 proje bu. Regülatörlerin kurulduğu alanlar klasik sulamayla tarım yapılan tarımsal nitelikli alanlar. Nehrin kuruması bu bölgelerde geçimini tarımla sağlayan insanları, vatandaşları, yurttaşları mağdur edecek, yaşam kaynaklarını tamamen yok edecek. Diyarbakır'da sivil toplum örgütlerinin yaptığı açıklamada "Bu projeler, kamu yararı gözetilmeden yerel yönetimlere ve kent dinamiklerine yapılan bir müdahaledir." demişler; ben de buna tamamen katıldığımı ifade etmek istiyorum, partimizin politikası da böyledir.
Bir diğer mesele, yine bu HES projeleri Dicle Vadisi'nin bir kısmının UNESCO Küresel Mirası Listesi'ne girme sürecinde olan surların sürecini olumsuz olarak etkileyebilir ve Dicle Vadisi'nin bir kısmının rezerv yapı alanı ilan edilmesini yine olumsuz etkileyebilir bir proje.
Bir diğer mesele, Kulp ilçemiz. Kulp'ta Arketin köyü ve Hesandin Yaylası'nda Kulp Madencilik ve Dış Ticaret Anonim Şirketi tarafından yürütülen maden arama faaliyetleri. Şimdi, bu faaliyetlerle yöre halkının hayvancılık, arıcılık, tarım gibi pek çok geçim kaynağı ve faaliyeti ne yazık ki yok ediliyor. Bu faaliyetler yalnızca insan yaşamını değil bölgenin hem bitki türünü hem endemik türleri hem su kaynaklarını da ne yazık ki yok etme konusunda bir tehdit yaratıyor. Hesandin Yaylası 6 mahalleye ve onlarca mezraya su sağlayan bir yayla. Köylüler olası siyanür kullanımıyla ilgili ne yazık ki endişe içerisindeler ve bununla ilgili tepkilerini de ifade ediyorlar. Diyarbakır Barosu bununla ilgili bir dava açtı. Şirket 2007 yılında aldığı "ÇED gerekli değildir." kararıyla beş yıl faaliyet yürütmeden beş yılın ardından aslında çalışmaya başlamış ama ne yazık ki beş yıl faaliyet yürütmemek aslında bunun hukuken düştüğünü gösteriyor ama yine de çalışmasını sürdürüyor. Diyarbakır Barosunun açtığı dava sonucunda da mahkeme Çevre Şehircilik İl Müdürlüğünden projenin detaylarını istedi. Burada aslında bir hukuk skandalı, bir idari skandal söz konusu çünkü İl Müdürlüğü verdiği yanıtta 2011 yılında taşıma sonrası zemin kattaki arşivin bir haftalık şiddetli yağmur nedeniyle sel basması sonucu bu "ÇED gerekli değildir."e kaynak olan proje tanıtım dosyasının kaybolduğunu, selde gittiğini söylemiş, yani tuhaf geliyor ama gerçekten böyle. Bu durumda Çevre Kanunu madde 15'e göre proje tanıtım dosyası yoksa, eğer hazırlanmamışsa yani ortadan kalkmışsa başlanan faaliyetler mahallin en büyük mülki idaresi tarafından süre verilmeksizin durdurulur. Buna rağmen şirket çalışmalarını sürdürüyor. Yani esasında hukuken yok hükmünde olduğu kabul edilen bir rapora dayalı olarak yapılan çalışmalar söz konusu.
Bir diğer mesele, Diyarbakır'ın yine Kulp ilçesinde Eski Ağaçlı köyü için hazırlanan ÇED başvuru dosyasında projenin yerini gösteren fotoğrafın gerçek proje yeriyle hiçbir ilgisi olmayan başka bir fotoğrafla değiştirilmiş olması; bunu göstereceğim size çünkü burada da çalışma sürdürülüyor. Esasında projenin ÇED raporunda şu fotoğraf kullanılmış yani çorak bir toprak gösterilmiş ve daha sonra nihai raporda da buranın bu fotoğraf üzerinden nihai ÇED raporu çıkmış ama asıl yer şurası, şu; şuraya ÇED raporu verilmiş. Şu anda mahkemeyle ilgili süreç devam ediyor. Dolayısıyla, idarenin yanıltıldığı bir durum söz konusu. Bununla ilgili olarak da yani "ÇED olumlu." işleminin dayanağı alenen yanıltılarak oluşturulmuş. Yani bunu sormak zorundayım Sayın Bakan, bu tahribat ve bu hukuksuzluk kimin çıkarına hizmet etmekte? Oradaki halkın çıkarına hizmet etmiyor çünkü burada ne yazık ki bitki örtüsü, gölet, geçim kaynaklarının tamamen yok edilmesi söz konusu. O nedenle bunun da derhâl iptal edilmesi gerekiyor.
Bir diğer krizli konu, aslında bütün bölgenin krizi, Diyarbakır'ın da en önemli kriz meselelerinden biri tabii ki dağıtım. Evet, bu konuyla ilgili hani iki üç cümleyle geçeceğim çünkü oldukça önemli ama yaşamı felç eden, özellikle de tarım faaliyetlerini, insanların, öğrencilerin eğitimini, esnafın ticaretini, yani her şeyi etkileyen bir hususa dönüşmüş durumda elektrik kesintileri. Bu konuyla ilgili ilgili biriminizin bu şirketin denetimini ne zaman layıkıyla yapacağını sormak istiyoruz. Ya, hakkıyla, layıkıyla bu şirket ne zaman denetlenecek, ne zaman bu zulüm sona erecek diye ben sormak istiyorum. Diyarbakır halkının elektrik hizmetine kesintisiz ve güvenli bir şekilde erişim hakkını ilgili birim ne zaman sağlayacak? Onu da söyleyeyim.
Son olarak, bize sunulan bu bütçe teklifinin Türkiye'yi maliyetli, ne yazık ki kirli bir çevreye ve adaletsiz bir geleceğe sürükleyeceği kesin yani siz de bunu biliyorsunuz ve biz DEM PARTİ olarak ekolojik ve demokratik ilkelerimiz doğrultusunda enerji dönüşümü için uygulanabilir, adil, rasyonel ve etkili bir program bekliyoruz sizden. Bunun için de öncelikle enerji sektörü merkezileşmiş tekellerin elinden alınmalı ve yerel yönetimlere devredilmelidir. Partimiz, bu dönüşümün motoru olarak da yenilenebilir enerji kooperatiflerinin desteklenmesini önermektedir.
Bir diğer önerimiz, enerji yoksulluğunun giderilmesidir, temel insan haklarının teminat altına alınmasıdır; yoksul halkın zorunlu elektrik ve yakıt ihtiyacı kamu tarafından ücretsiz ve kesintisiz bir şekilde sağlanmalıdır, enerji tarifeleri vatandaşın geliri ve maaşları gözetilerek ödeyebileceği makul seviyelerde tutulmalıdır.
Sayın Bakan ve değerli Komisyon üyeleri; bu hâliyle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2026 yılı bütçesi ülkenin en büyük maliyetlerini ve en büyük gelecek potansiyelini barındırmakta ama biz bu önümüze sunulan teklifle bütün bu potansiyelin heba edildiğini düşünüyoruz. Buna karşı sunduğumuz öneriler sadece daha ucuz, daha güvenli bir enerji sistemi sunmakla kalmaz, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının ve Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmesi'nin gerektirdiği sosyal ve ekolojik adaleti tesis eder diyorum ve hepinizi selamlıyorum.
Çok teşekkür ederim.