KOMİSYON KONUŞMASI

GİZEM ÖZCAN (Muğla) - Değerli milletvekilleri, 20'nci maddeyle suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunda önemli değişiklikler öngörülüyor. Düzenlemeye göre bu suçu işleyen veya yönetenlere verilen ve şu an dört yıldan sekiz yıla kadar olan hapis cezası beş yıldan on yıla çıkarılıyor. Örgüte üye olanlara verilen cezanın üst sınırı da dört yıldan beş yıla yükseltiliyor.

Bu maddede yapılmak istenen değişikliği değerlendirmeden önce, tabii ki içinde bulunduğumuz siyasal bağlamın altını özellikle çizmek gerekir. Demokrasimizin ağır bir çürümeyle sarsıldığı, muhalefetin en sıradan faaliyetlerinin suç, demokratik muhalefetin kendisinin suç örgütü muamelesi gördüğü bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir ortamda hukuk devletinin sanki bütün kurumları işliyormuş gibi iktidar muhalefetin hemen her kesimine "örgüt" yaftası takarak soruşturma başlatmıyormuş gibi bu düzenlemeyi teknik bir iyileştirme olarak değerlendirmemiz ne yazık ki saflık olur. Bugün sokaktaki vatandaşa dahi sorsanız ceza sürelerinin artırılmasının muhalefeti sindirmeye yönelik bir gözdağı niteliği taşıdığını hepimize söyleyecektir. Bu, yalnızca politik bir yorum değildir, hukuki de bir tespittir. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında Türkiye'de örgüt ve örgütle iltisak, irtibat suçlamalarının öngörülebilir olmadığı ve somut kriterlerden yoksun olduğu da açıkça ifade edilmektedir. İktidarın bu tespitlere rağmen, gerekli hukuki düzeltmeleri yapmak yerine yalnızca ceza oranını arttırmaya yönelmesi bu düzenlemenin gerçek hedefini tüm açıklığıyla ortaya koymaktadır. Problem cezaların azlığı değil, tanımın muğlaklığı, uygulamanın keyfiliği ve yargının siyasallaşması eksenindedir.

Tabii, bu maddenin içinde bir de itiraz etmeyeceğimiz bir kısım var: Örgütlü suçlarda çocukları araç olarak kullanan örgüt yöneticisinin cezası yarıdan 1 katına kadar artırılacak. Çocukları tetikçi olarak kullanan çete yöneticilerinin cezasının artırılmasına elbette ki itiraz etmemiz mümkün değildir ancak yeterli de görmüyoruz. Hatta bu kısım başta izah ettiğim politik niyeti de aslında bu noktada perdeliyor.

Değerli milletvekilleri, herkesin malumu, suça sürüklenen çocuklar da kaygı verici bir artış yaşanıyor ülkemizde. TÜİK'in güvenlik birimine gelen veya getirilen çocuk istatistikleri bu tabloyu da ne yazık ki açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Sadece 2024 yılında güvenlik birimlerine gelen ya da getirilen çocukların karıştığı olay sayısı yüzde 9,8 artarak 12 bin 651'e yükseldi. Suça sürüklenen 202 bin çocuğun yüzde 40,4'ü yaralama, yüzde 16,6'sı hırsızlık, yüzde 8,2'si uyuşturucu kullanma, satma veya satın alma, yüzde 4,6'sı tehdit, yüzde 4,2'si genel tehlike yaratan suçlar ve yüzde 26'sı ise diğer suçlardan dolayı işlem görmekte. Çocukların bu denli ağır suç tiplerinin içinde yer alması sadece adli değil aynı zamanda sosyal de bir alarm yani bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Bu, aslında kadın cinayetleri noktasında da tam böyle çünkü bu, gelişmiş bütün ülkelerde, dünyada baktığımız zaman, öncelikle "Birinci olarak kadını önlemelisin." diyor; iki, "Korumalısın bunu önleyemiyorsan." diyor, en son cezalandırma. Yani biz cezalandırmayı bir sorun çözücü yöntem olarak gördüğümüz vakit aslında o politikanın işe yaramadığını ikrar etmiş oluyoruz, bütün buradaki sosyolojik nedenleri, politik nedenleri incelememiş oluyoruz. Biz bu açıdan da evet, cezalandırılmalı bu noktada, bu yapılan artırmaya destek veriyoruz fakat yetmez, bu konuda gerçekten ciddi anlamda bu verilen sosyal alarmı görmemizin ve bu konuda daha derin tedbirler alma gerekliliğinin de bir kez daha altını çizmek istiyorum. Dolayısıyla, çocukları tetikçi olarak kullanan çete yöneticilerinin cezasının artırılması yerindedir ancak bu yeterli değildir. Çocuk adalet sistemindeki çöküşü, yoksulluğun etkilerini, eğitimden kopuşu, sosyal destek mekanizmalarındaki zafiyeti görmeden cezayı artırmakla çözüm üretmiş olmayız diyorum.

Teşekkür ediyorum.