| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 04 .12.2025 |
NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) - 16'ncı madde düzenlemesine dair fikirlerimizi söyleyelim. Dokuzuncu yargı paketinde getirildiği zaman hakaret suçunun bazı fiiller yönünden kapsama alınması meselesini Anayasa Mahkemesi iptal etti ve Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği hususun çok farklı bir versiyonunun, doğrudan uyuşmayan bir hâlinin getirildiğini biz düşünüyoruz. Çünkü 16'ncı maddedeki bu düzenleme Türkiye'deki ifade özgürlüğünün sınırlarını, kamu gücünün eleştiriye tahammülünü, insan onurunu, eşitlik ilkesini doğrudan etkileyen bir düzenleme. Hakaret suçunun ön ödeme kapsamına alınmasını, bireyin ceza tehdidi altından kurtulması, yargı yükünün azaltılması öngörülmüş diye anlıyoruz biz. İlkesel olarak, ceza hukukunun minimalizminin bir gereğidir, doğru ancak dünyanın pek çok ülkesinde hakaret artık bir ceza hukuku alanından çıkarılma trendine ya da yaklaşımına doğru gidiyor. Avrupa Konseyi, AGİT, BM'nin insan hakları organları, ifade özgürlüğünü ilgilendiren hakaret davalarına cezai yaptırımın son çare olmasını ve son çare olmasından öte şu an Türkiye'deki gibi var olan tablonun da değiştirilebilecek farklı versiyonlarının tartışılmasını bekliyor. Biz de hakaret suçu özel hukuk alanına bırakılmalı "ceza tehdidi daraltılmalı" anlayışına biz katılıyoruz ancak burada getirilen bu olumlu adımın kamu görevlisi istisnasıyla bozulduğunu düşünüyoruz. Bu noktada, eşitlik ilkesiyle beraber Anayasa Mahkemesi kararlarına tam uyum üzerindeki 153'üncü Anayasa maddesinin de burada ihlal edildiğini tekrar ifade etmek gerekir. Burada diyeceksiniz: "Kamu görevlisi politikacı değil, politikacılar kamuya mal olmuş kişilerdir." Demokratik çoğulculuk açısından tahammül edilmesi, ağır eleştirilere de tahammülü gerektirir. Rahatsız edici olsa da katlanma yükümlülüğü vardır. Bu nedenle, politikacılar ile kamuoyuna mal olmuş kişilerin daha geniş bir eleştiriye tahammül alanı vardır. Doğru, kamu görevlileri bakımından ise kamu, daha kabul edilebilir eleştiri sınırının, siyasetçiler için kabul edilen eleştiri sınırından daha geniş yorumlanmaması gerektiğine biz de katılıyoruz. Çünkü kamu görevlilerinin görevlerini layıkıyla yerine getirebilmesi için kamu güvenine sahip olmaları gerektiğini, bunun da kamu görevlilerine asılsız suçlamalara karşı bir koruma sağlanması amacını da görüyoruz. Ancak, kamu gücü kullanan kişiler toplum adına yetki icra ettikleri için yurttaştan daha ağır eleştirilere de katlanmak zorundadır. Bu da işin doğasından kaynaklı olan bir sonuçtur. Buradaki temel kriter, asıl sorun, bizce, özellikle Türkiye'deki uygulama bakımından ağır eleştiri ile hakaret arasındaki ayrımın artık kaybolmuş olması meselesidir. Türkiye'de bu ayırım işlemiyor, yıllardır işlemiyor. Siyasallaşmış yargı pratiğinin rahatsız edici her sözü hakaret, sorgulayıcı her cümleyi saldırı, hesap soran her yurttaşın yapmış olduğu söylemi de suç faili olarak gördüğünü biz düşünüyoruz ve bugüne kadarki pratik, özellikle son yıllarda bu şekilde gelişti. Bu koşullar altında kamu görevlisini istisna tutan her düzenleme ifade özgürlüğünü daraltan pratikle hukuki anlamda bir baskı aracına dönüşeceğini biz düşünüyoruz. Eleştiri ve hakaret ayrımı çökmüşken kamu görevlilerine özel ceza korunması getirmek, eşitlik ilkesi ve -Anayasa 153'ü de geçtim- ifade özgürlüğünü tamamen boğacağı tablosu önümüzde duruyor. Bu artık bir risk ve tehlike değil, açıkça bir karine. AYM kararı da bunu söylemesine rağmen tersi gerçekleştirilmiş. Türkiye'deki hakaret suçu doğru tanımlanmıyor, eleştiriler ağır cezalandırılıyor. Yargı uygulaması da kişiye göre değişiyor. Bununla ilgili Cumhurbaşkanına hakaret davaları çokça ifade edildi. Bunun farklı versiyonları da maalesef ki var. Özellikle politik davalarda hakaret suçu, eleştiriyi bastırma aracına dönüşmüş durumda. Bu tabloda kamu görevlisine ön ödeme dışının getirilmesini biz kabul etmiyoruz. Bunun şu demek olduğunu düşünüyoruz: Kamu gücünü kullanan kişiler, eleştiriden azade olsun. Böyle bir baskı aracına dönüşeceğini düşünüyoruz. Oysaki kamu görevlisi kamu adına hareket eder. Bu da eleştiriye açık olmayı, demokratik hesap verilebilmenin de zorunlu bir unsuru olarak gelir. Hepsini geçtim, özellikle bizzat bu yaşadığımız dönemde Türkiye'deki neredeyse kamu görevlisi olarak tanımlayabileceğimiz bir kamu görevlisi alanı da kalmadı doğrusu. Bugün nereye yüzümüzü dönsek, hangi Bakanlığa, yerel, merkezi idareye dönsek, kamu görevlisi sıfatı veya koltuğunda oturan ama iktidar yanlısı parti üyeleri gibi, partili gibi çalışan, siyasetçiden daha ağır siyaset yapan kamu görevlilerini görüyoruz. Bunu özellikle seçim zamanları çok yaşadık. Şırnak'taki durumu ben kürsüden de Kuruldan da her defasında söyledim. Şırnak özelinde, seçim döneminde siyasi parti temsilcileriyle halkın arasına karışıp siyasi faaliyet yürüten valiler, kaymakamlar, jandarma komutan müdürlükleri, yerel Millî Eğitim müdürlükleri, şube başkanları nereye isterseniz en öne, en yakını seçim zamanında yaşadığımız bir durum. Yine, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinde Kars Milletvekili ifade etmişti: Kars Susuz ilçesinde görev yapan bir öğretmenin aynı zamanda AKP Kadın Kolları İlçe Başkanı olabilmesinin, bu konuda ki durumun aynı zamanda kantin işletmecisi, öğretmen, kantinci, partili iç içe karışık. Bizler, Sayın Erdoğan'ın hem partili hem de Cumhurbaşkanı olması gibi şimdi de eleştiriyi hakaret kabul edip durmadan on binlerce yurttaş ve genç hakkında açılan davalarda bir parti genel başkanına mı yöneltilmiş bu eleştiri, yoksa Cumhurbaşkanının kendisini mi eleştirmiştir, hakaret midir arasındaki gözaltı ve tutuklamalara kadar gittiğini biliyoruz. Bugüne kadar kaç rakamdı, kaç kişi dava edildi, rakamlar üzerinden tartışıyoruz ama kaçı kamu görevlisine hakaret diye açıldı, kaçı Cumhurbaşkanına hakaret diye, bunun rakamları paylaşılmıyor. AKP rozeti taşıyan, masasına beyaz Toros yerleştiren hâkim, savcılardan tutalım, sosyal medyada açıklama yapan kamu görevlilerine kadar bu liste uzayıp gider. Kamu görevlisi sorunu yaratılmış bir ülkede sormak isteriz: Siz kimi korumak istiyorsunuz bu maddeyle? Korumak istenen, gerçekten kamu görevlisi, kamu gücü mü, yoksa siyasi parti faaliyetleri içerisinde bulunan, iç içe geçmiş siyasi partilerin kendisi mi? Kamu görevlilerine bu kadar korumacı yaklaşan iktidar, kamu görevlisini, kamu memurunu bu kadar önemsiyormuş gibi görünen bu maddeyle, kamu görevi yapan on binlerce kişiyi bir gecede KHK'yle hiçbir yargı kararı olmadan, hiçbir suç isnadı olmadan görevinden, işinden, ekmeğinden koparmadı mı? On binlerce insan haksız yere suç ithamlarına maruz kalıp "terörist" "ajan" ile yaftalanıp toplum önünde sistematik hakaretlere ve itibarsızlaştırmaya uğratılıp hiçbir yargı güvencesi olmadan hedef hâline getirilmedi mi? Bu nasıl bir çelişkidir? Şimdi sormak lazım size: Bu ağır hakaretlerin kaçında mağdurun yanında yer aldınız, kaçında resen soruşturma açtınız, kaçında onur hakkını koruma konusunda bir adım atıldı? Hiçbirinde. Kendi yarattığınız mağduriyetlere hiç bakmıyor, bugün "Kamu görevlisine yönelik ön ödeme uygulanmaz, doğrudan dava açarım." diyorsunuz, bunun da gerekçesini davaların azaltılması üzerinden bir gerekçeyle bize getiriyorsunuz. Bundan siyasi önceliklerin çalıştığını, eşitlik ilkesinin yok sayıldığını düşünüyoruz. Bu nedenle, 16'ncı maddeye itirazımız yalnızca hukuki değil, ahlaki bir itirazı da barındırdığının altını çizmek istiyorum.
Son olarak, kişilik hakkını unvanla, makamla ölçen anlayışı düzenlemeye yansıttığınızı söylemeliyiz. Biraz daha açıp sözlerime son vereceğim, sabrınız için teşekkürler. Kısaca yurttaşın ifadelerini "Piyasa içinde çözülür, parasını öder, yoluna bakar." derken kamu görevlisine yönelen sözlerde birden bire devletin tüm ceza gücünü devreye sokuyorsunuz. Bu nedenle, hakaret suçu konusunda hiyerarşik bir değer rejimini inşa etmeye yol açacağını biz düşünüyoruz. Bu nedenle, yurttaşın onuru, kamu görevlisinin onurunu korumaya layık değil mi diye soruyorum. Yani "Bir yurttaşa yönelen hakaret ön ödemeyle idare edilebilir." derken kamu gücünü, hele ki kamu gücüyle siyasi pozisyonun bu kadar iç içe ve karıştığı bir noktada eleştiriyi doğrudan devlet meselesi sayan yaklaşımı kabul etmiyoruz. Aslında siz, size bağlı, siyasallaştırıldığından emin olduğunuz taraflı kamu görevlilerini, bunun içerisinden valisi, kaymakamı, emniyet müdürlükleri il, ilçe şube başkanları, hangi birini sayarsanız o da kabul, siyasi ayrıcalığın korunmasını yasal hâle getiriyor, bir zırha bürünüyorsunuz. Bu nedenle, bu düzenlemenin bu hâliyle yetersiz ve Anayasa'ya aykırı olduğunu düşünüyoruz.
Teşekkürler.