| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 03 .12.2025 |
NEVROZ UYSAL ASLAN (Şırnak) - Teşekkürler.
Avukatlık mesleğinin tarihsel olarak ortaya çıkışından bugüne kadar şu an serbest ve bağımsızlık avukatlık üzerinden klasik bir avukat tanımlanması yapıyoruz ve bugün itibarıyla herkes şunda hemfikir: "Savunma olmadan yargı, avukat olmadan adalet olmaz." ve avukatlardan bahsedeceksek barolar üzerindeki baskılardan da bahsetmemiz gerekir. Bu konuya değinirken de elbette Diyarbakır Barosunun yıllardır üzerinde kurulan baskı hattından söz etmemek olmaz. Burada bir kez daha rahmetli Baro Başkanımız Tahir Elçi'nin Dört Ayaklı Minare önünde katledilmesini anıyor, bunu yalnızca görünür, sarsıcı, kırılma noktası olarak herkesin hafızasında yer edindiğini tekrar ifade ediyorum. Baro Başkanımız Tahir Elçi'nin Dört Ayaklı Minare önünde katledilmesi bunların her ne kadar en çarpıcı yönü olsa da cezasızlıkla mücadele eden, OHAL sonrası ağır hak ihlallerine, kayıplara faili meçhullere, CPT raporlarına, kayyum rejimini eleştiren açıklamalar nedeniyle Diyarbakır Barosu sürekli hedef gösterildi ve hakkında açılan birçok dava var. Baro Başkanlarımız ve yöneticileri hakkında ardı ardına açılan soruşturmalar ve onlarca avukat toplu operasyonlarla gözaltına alındı, ben de o de DTK operasyonları kapsamında hakkında dava açılan avukatlardan biriyim, her ne kadar sonrasında beraat etmiş olsam da avukatlar üzerinde siyasi, politik, ezilen, sömürülen kesimlerin avukatlığını yapmanın nasıl iktidar tarafından bir baskı aracı olarak yargı üzerinden kullanıldığının bizzat yaşayanlardan biriyim. Bugün hâlâ Diyarbakır'da ve diğer illerdeki barolar üzerinde yıllardır işlenen bu baskı hattının bir benzerini İstanbul Barosunun, özellikle İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ile yönetimi üzerinden kurulmaya çalışıldığını görüyoruz. İstanbul Barosunu resmî hesabından katledilen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'e ilişkin uluslararası hukuk hatırlatması yapılması nedeniyle Kaboğlu ve yönetimi hakkında soruşturma başlatıldığını ve yapılan yargısal süreci hepiniz hatırlıyorsunuz, tekrar altını çizip ayrıntılara boğmayacağım ancak mesele sadece bu değil, savunmayı daraltma girişiminin kurumsallaştığı geniş bir müdahale zinciri ve bunda ısrarla karşı karşıyayız. İstanbul Barosu yöneticilerin duruşma salonuna sürüklenmesi, mesleki faaliyetleri nedeniyle tutuklanmaları yine avukat Fırat Epözdemir'in yüz yirmi dört günü aşkın süre boyunca tutuklu kalması, sonrasında bu dosyaya dâhil edilmesi, baroların yaptığı her açıklamanın suç şüphesi şeklinde görülmesi topyekûn bir kuşatma işaretidir. Nitekim, İstanbul Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetiminin görevden alınmasına kadar varılabilecek yargısal adımlar atıldı. Savunmanın yani avukatlığın kurumsal bütünlüğünü hedef alan bu açık tasfiye politikasının parçası olan yargısal süreçler devam ediyor. 4 ve 9 Ocak, dört gün sürecek yargılama İstanbul Adliyesinde devam edecek. Umuyoruz ki bugün, avukatların sadece disiplin meseleleriyle değil, avukatların güvencesinin adaletin güvencesi, savunmanın güvencesinin de toplumun kendi hak arama hürriyetinin güvencesi olarak gözetilir ve bu yargılamada çıkacak kararla barolar üzerindeki baskıyı ortadan kaldıracak, savunmayı güçlendirecek yapısal düzenleme bakımından bir niyet gösterimi ortaya çıkar.
Yine, bugün, yürütülen sistemde adaletin üç ayağından biri olan avukatların, içerisinde bulunduğu ekonomik durum sürdürülemez durumda. Genç avukatlar, yakın zamanda Meclise de geldiler, gruplarla da bir görüşme yaptılar, buradaki diğer partilerin gruplarıyla görüştüğünü varsayıyorum ve bir talep dilekçesi, bir beyanat sundular bizlere. Buna göre, Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince baro tarafından görevlendirilen müdafi, vekillere ödenen ücretlerin yine avukatlık asgari ücret tarifesinden ayrı bir CMK ücret tarifesi olarak belirlendiğini ve CMK gereğince müdafi, vekillere görevlendirmeyle yapılacak ödemelerin usul, esaslarına ilişkin 8'inci maddesinin asgari ücretten ayrık olarak hazırlanmasına dair eleştirileri bulunuyor.
Buna göre birkaç örnekle ifade edeceğim: CMK kapsamında atanan müdafi ile özel vekaletle dosyaya giren avukat arasında emek bakımından bir fark yok; dosyayı takip, nitelik, savunma yapma, sorumluluk bağlamında aynı risk, aynı ceza tehdidi fakat emek karşılığında ücrette dehşet bir uçurum var. 2025 rakamlarında sulh ceza hâkimliğinin soruşturma evresinde girilecek bir dosyada asgari ücret 22.500'ken CMK ücreti 3.209 TL, aradaki fark 19.291 TL. Yine, benzer şekilde çocuk mahkemeleri ile asliye ceza, ağır ceza ile çocuk ağır ceza arasındaki rakamlar, 38 bine kadar çıkan farklar var. Bu tablo, avukatların savunma ayağının ucuz emek üzerinden ayakta tutulmaya çalışıldığının bir göstergesi. Aynı dosyada aynı sorumluluğu üstlenen avukatlar arasında ortaya çıkan, hukuken ve siyaseten izahı mümkün olmayan bir meselenin sonlandırılması gerekir ve bizlerin de bunu konuşması gerekir. CMK ücret tarifesi her yıl Adalet ve Maliye Bakanlıkları tarafından hazırlanıyor, Türkiye Barolar Birliğinden sadece görüş isteniyor. Yani Barolar Birliği bu süreçte sadece görüşüne başvurulan bir kurum olarak, asli sorumluluğun bakanlıklarda ve hazinede olduğu, bu konuda artık meselenin zamana yayılmadan, özellikle işçi avukatlık ve son dönemlerdeki genç avukatların intiharlarıyla da gelmiş olduğu bir noktada artık hayati bir sorun olarak ele alınması gerekir.
Bir diğer sorun da CMK görevlendirilmesinde zorunlu yol giderlerine uygulanan vergi kesintileri. Çocuk mahkemesinde yüzde 10, asliye ve ağır cezalarda yüzde 20 oranında yapılan bu kesintiler; bu kalemler avukatlara gelir değil bir gider olarak yansıtılıyor. Avukat zorunlu olarak mahkemeye, karakola, hapishaneye gitmek istediğinde cebinden masrafları yapıyor. Zaten yapılan bu masraf, alınan ücretler, bir de üstüne vergi kesintisi; alınan rakam tamamen ortadan kaldırılıyor ve avukata yaratılan bu mağduriyetin yanında, bundan kamu hizmeti gören, toplumun adalete erişmesi için getirilen bu düzenlemelerde de topluma ve adalete erişmesini istediğimiz vatandaşlar açısından da bir dolaylı mağduriyete sebep oluyor. Bu nedenle, CMK ücretleri ödenmeden önce avukatlık serbest meslek makbuzu kesilmesi istenmesi de hakeza alınmadan KDV tahsilini zorunlu kılıyor. Savcılıklar ise bu ödemeleri çoğu zaman aylar sonra yapıyor yani eline geçmeyen üzerinden vergi ve bekletilmeye mahkûm bırakılıyor avukatlar. Avukatın vergi borcu, CMK ücreti avukata haber verilmeden doğrudan vergi dairesine aktarılabiliyor, bununla ilgili çoğu zaman ben kendim de dile getirdim ancak buna bir sonuç bulunamadı. Genç bir avukat için bu ne demek? Kirası, büro gideri, baro aidatı, personel masrafı derken tahsil edemediği ücretin vergisiyle boğuşmak demek. Yoksulluk, ekonomik kriz içerisinde bu durum avukatları nefessiz bırakıyor. Birçok genç avukat, işçi avukat pozisyonunda kendini gösteriyor. Hatta yapılan sözleşmelerin barolar ve yargılamada çıkardığı krizler var. "Bu noktada bizlere iş hukuku uygulansa daha yeridir." diyen avukat arkadaşlarımız var. Birkaç yıl deneyim kazanmak için başvurulan işçi avukatlık modeli, ekonomik kriz ve güvencesizlik nedeniyle artık mesleğin kalıcı bir yaşam biçimine maalesef dönüştü, bir çalışma biçimine dönüştü.
Burada sınav tabii ki konuşulabilir eksiklikleriyle ama asıl olan, var olan avukatların bu sorunlarını giderebilecek bir sistem kurmak, mesleğin onurunu koruyabilecek özel hükümler düzenlemek, gerekirse kanun değişiklikleri yapmak. Bu konuda bakanlıkların gözetiminde, özellikle avukat olan milletvekillerinin bu konuda daha hassas davranması... Avukatlara ilişkin bir düzenleme getirilecekse bunlarsız olmaz diyorum.
Teşekkürler.