| Komisyon Adı | : | KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğünün 2013 ve 2014 yıllarına ait bilanço ve netice hesaplarının görüşmeleri |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 06 .04.2016 |
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ben geneli üzerinde biraz konuşacağım.
Tabii, Devlet Malzeme Ofisi -demin dedik- ihale yöntemiyle devlet kamu kurum ve kuruluşlarının ihtiyacını karşılayan bir ofis dedik. Bunun yanında da bir üretim birimi var. Daha önce İstanbul'da yapıyordu ve devletin matbu evrakları ile birtakım ataş ve toplu iğne gibi malzemeleri üreten bir kurumdu. Şimdi, bu kurumun üretim çeşitliliğine baktığımızda ve üretim verimliliğine baktığımızda, makine performanslarına baktığımızda çok verimsiz çalıştığını görüyoruz. Tek tek saymayacağım ama yüzde 30 civarlarında bir verimlilikle çalıştığını, üretimin yapıldığını... Üretimin yüzde 30 verimlilikle yapıldığı hiçbir müessesenin kuruluşun, kâr etme şansı yok. Bu, özelde de olsa, devlette de olsa yüzde 30 kapasiteyle çalışıyorsanız bundan kâr edemezsiniz, mümkün değil. Hadi "Kâr amaçlı değiliz, devletin bir kurumuyuz." desek dahi yüzde 30 gerçekten kabul edilebilir bir rakam değil yani bir üretim işletmesi olarak düşündüğümüzde. Birim maliyetlerine bakıyorum, evet, birim maliyetleri... Bir ürün nasıl pazarlanır? Önce onun bir analizi yapılır, o ürünün maliyeti hesaplanır, hiç üretmeden maliyeti hesaplanır; işçilik vardır bunun içerisinde, elektriği vardır, suyu vardır, sabit masraflar dediğimiz masraflar vardır, devletin alacağı paylar vardır, ürünün hammaddesi vardır, ürünün yarı mamul varsa üretiminin üzerine koyacağı ilave maliyetler vardır ve bir maliyet çıkar, maliyeti hesapladıktan sonra da dersiniz ki: "Benim ürünümün üzerine yüzde 5-10 kâr koyarım veya hiç kar koymuyorum, şu fiyatla satacağım." Maalesef, Devlet Malzeme Ofisinde bu üretim kargatulumba yapılıyor ve ürün maliyetler tam olarak belirlenemiyor. Ürün maliyetlerini bugün günümüzde böyle oturup uzun saatler çalışıp manuel olarak belirlenmesi söz konusu değil çünkü bunlarla ilgili gerçekten dünyanın da kullandığı, Türkiye'de de yazılmış yazılımlar var ve bu yazılımların kullanılması gerekiyor.
Ben hemen buradan yine bu yazılım konusuna gireyim, ERP konusuna gireyim. ERP ne demek? Kurumsal kaynak planlaması demektir ERP yani İngilizce adı "Enterprise Resource Planning" diye bir adı var ve kurumsal kaynak planlaması. Kurumsal kaynak planlaması ne diyor? Bir üretim tesisi olabilirsiniz, hizmet pazarlayan bir firma olabilirsiniz ya da ihale yöntemiyle malı alıp yine malı pazarlayan... Yani, hangi kurum olursanız olun bütün iş süreçlerinizi içine alan bir yönetim tarzı. Bunun içerisinde üretim modelleri de var. Tam Devlet Malzeme Ofisi için, üretiyor ve pazarlıyor, aynı zamanda ihale yoluyla alıyor, yine müşterilerine veriyor. Bunların hepsinin planlandığı sistemler. Şimdi, biz devlette şöyle bir şey yapıyoruz arkadaşlar: Yazılım yerli olsun diye örneğin burada Meteksan firması. Tabii ki yerli olsun, ona kimse... Ama yerli firmalara baktığımızda ERP konusunda Meteksan'ın adı dahi geçmiyor. Kim var yerli firmalardan özel yazılım yapan? Örneğin Logo var, Netsis var. ERP programları yapmışlar, aynı Avrupa'daki... Dünyanın yüzde 25 kapasitesini bu konuda kullanan, pazarını elinde bulunduran SAP dediğimiz ERP programına Türkiye'de rakip olmuş, Netsis 17 ülkeye satış yapmış. Örneğin Logo 6 ülkede ofis açmış. Bu konuda yazılım şirketleri var ama bizim kurumlarımız belki İhale Kanunu'ndaki mantıktan, belki başka nedenlerden dolayı -Meteksan adı sanı duyulmuş bir firma da bu konuda uzman bir firma olmadığı için, sadece burada değil başka kurumlarda da görüyoruz- tümü yarım kalmış, tümü. Yerine getirilen ve uygulamaya geçen bir tane ERP programı yok devlette, yarım kalmış ve yarım kalınca da başka tedbirlerle, dışarıdan hizmet alımlarıyla bunu tamamlamaya çalışmışlar. Arkadaşlar, yazılımı dışarıdan, hizmet alımı farklı bir firmadan olmaz. Bunu baştan yapmak daha kolaydır, sıfırdan başlamak daha kolaydır. Böyle bir hataya düşülmüş. Sadece burası değil, dediğim gibi, devletin tüm kurumlarında bu var.
Burada benim önerim şu: Bakın, çok uluslu şirketler bunu yapıyorlar. Client server uygulamaları vardır. Ana merkezlerinde, neresiyle ana merkez ülkesi -bu Japonya olabilir, Kore olabilir, Çin olabilir, Amerika olabilir, Almanya olabilir- serverleri vardır, bir de client uygulamaları diğer ülkelerde vardır. 68-70 ülkeyle bilişim anlamında iletişim hâlindedir ama bütün bilgilerini ana serverde tutarlar bulunduğu ülkede. Yani, ben şöyle düşünüyorum devleti: Devletin bir bilişim kurumu olsa, bununla ilgili tahsis edilmiş veya yapılandırılmış, altyapı, yazılım konusunda ve bütün kurumlara ERP'den başlayarak hizmet verse ve client hâle getirilse kurumlar -bu bakanlıklar olabilir, belediyeler olabilir, bu şekildeki iştirakler olabilir- bir noktadan yönetilir. Bütün veri burada olur, bu verinin korunması "backup"lanması... Bu arada tırnak içinde söylüyorum, Sayıştaya teşekkür ediyorum, ilk defa bilişim konusunda bu kadar detaylı, güzel bir rapor hazırlamış bir arkadaş, raporun içerisinde de var, herkesin okumasını tavsiye ederim. Bu, Sayıştayın eksikliği, bir arkadaş hazırlamış ama diğer kurumlarda bu yok. Sayıştaydaki arkadaşlarımız alınmasınlar, onların uzmanlık alanı gözüyle bir bilişimin denetlenmesi bir kurumda yapılamaz zaten, mümkün değil. Bakın, bugün de 50 milyon verimizin çalındığından bahsediliyor, piyasada dolaştığından bahsediliyor. Muhtemelen uzantısı olarak nüfus müdürlüğünün verileri çalındı, çok önemli. Onun için de tek merkezden ama ağaç dalları gibi dallanan, bütün kurumlara hizmet eden ve bunların danışmanlıkları, bunların geliştirilmesi için de her şirkette -Millî Piyango biraz sonra söyleyecek görüşürken, diyecek ki: "9 elaman eğittik, 7'si ayrıldı." Gerektiğinde iyi ücretler vererek ama kuracağımız bir genel müdürlük olabilir, bir bilişim bakanlığı olabilir, onun altında olabilir- bunun geliştirilmesi ve tek merkezden yönetim. Bu ne demektir biliyor musunuz tek merkezden yönetim "clinet" ve server mantığı? Başbakan düğmeye bastığında, o andaki kurumların tüm gelir-giderlerini görebilir, o anda devletteki bütün personeli görebilir düğmeye bastığında, Devlet Malzeme Ofisinin ne kadar alım yaptığını, ne kadar satış yaptığını görebilir. Yani, arkadaşlar, bunlara açık olmalıyız, bunları biz buradan önerebilmeliyiz. Çünkü, bu zafiyet var şu anda. Bu iktidarın zafiyeti olarak algılamayın bunu, ben bunu söylüyorum da sizin zafiyetiniz değil. Teknoloji gelişiyor, teknolojiye ayak uydurmamız lazım. Sadece yazılım konusunda değil, biraz evvel söyledim. Bilgisayar alıyoruz. Bakın, uluslararası şirketler, kurumlar "certificate" şirketlerle HP'yle Sonny'le bir başka bilgisayar üreten şirketlerle anlaşmalar yapıyorlar ve kendilerini dışarıdan bir saldırıyı önleyecek şekilde dizayn ettiriyorlar bilgisayarlarını, işletim sistemlerini buna göre yaptırıyorlar, buna "certificate" diyorlar ve onayladıktan sonra bütün kurumlarında başka bir model giremiyor oraya. Bu iki tane avantaj sağlar. Hem siber saldırılarda hem de kurumun uğrayacağı saldırılara karşı tedbir, bir de Devlet Malzeme Ofisi eliyle bunu yaptığında, yüklü bir miktarda alım yaptığında devletin sağlayacağı kazancı düşünmek lazım burada. Şimdi, buralarda bizim görevimiz bu eksikliği görmek, bu eksikliği ilgili kuruma bildirmek. Bir araştırma komisyonu kurmuştuk bilişimle ilgili ve çocuk kullanımıyla ilgili, orada bir şey çıkmıştı, bilişim bakanlığı. Aslında Türkiye'nin ihtiyacı olan şu anda bir bilişim bakanlığı. Bilişim hizmetlerinin, altyapı hizmetlerinin, yazılım hizmetlerinin veya başka anlamdaki diğer hizmetlerin, iletişim hizmetlerinin Ulaştırma Bakanlığına veya Sanayi ve Teknoloji Bakanlığında parça parça yürütülmesi doğru değil arkadaşlar. Onun için de bu konuda biz KİT Komisyonu olarak bunları görürsek bu tavsiyelerde bulunabiliriz diyorum.
Yine şeyi de arkadaşım sordu, İstanbul'dan Kocaeli'ne taşıdık, Gebze'ye taşıdık. Gebze Belediyesiyle problemleri olduğu söyleniyor, çok geç kalındı depolar konusunda ama Devlet Malzeme Ofisinin birçok ilde depoları bulunuyor. İstanbul'daki arazi nasıl değerlendirildi? Evet çok önemli. Ama bu depolar bir üretim amaçlı kullanmak da planlanıyor yani yapılacak tesisler. Bence artık üretimde çıkmalı Devlet Malzeme Ofisi. Diyeceksiniz ki: "Devletçi bir yapıyı savunan bir anlayışın böyle söylemesi..."
HASAN TURAN (İstanbul) - Özelleştirmeye geçti.
HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Bunun özelleştirilecek bir tarafı yok. Baktığınız zaman, raporu incelediğiniz zaman, doğru hesaplanamayan birim fiyatlara göre özelden aldıkları -her şeyi de özelden almışlar aslında- ürettiklerinin bir o kadarını veya daha fazlasını özelden almışlar, daha düşük maliyetlerde almışlar, daha düşük. Bu konuda sektör girişi... Eskiden belki ataş üretemiyordu özel sektör, eskiden toplu iğne yapamıyordu, zarf, "continuous form" dediğimiz sürekli form üretemiyordu belki ama şimdi bunların hepsi yapılabiliyor. Bana göre rekabet şansı yok maliyetler açısından. Bana göre, makinalara tekrar bir yatırım planlaması yapılması lazım, yenilenmesi lazım, teknolojiye ayak uydurması lazım. Bence bu alandan çekilmeli ve bunu zaten özel sektörden de alabilir. Özel sektör arasında rekabet edebilecek yapı var, tek bir özel sektörden alınmayacak sayısız firma var artık bu konuda, bunu çok rahatlıkla alabilir diye düşünüyorum arkadaşlar.
Evet, bir kez daha söylüyorum: Devlet Malzeme Ofisinin güçlendirilmesi lazım, destek sağlamamız lazım. Öncelikle tüm kamu kurum ve kuruluşları serbest bırakan bu yasanın Devlet Malzeme Ofisinin tespit edeceği nitelikteki malzemelerle zorunlu hâle getirilmesi gerektiğini düşünüyorum tekrar. Tüm alanlarda demiyorum ama bir kısım malzemenin zorunlu hâle getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. İki: Entegre bir sistem veya birbirine senkronize bir sistem belediyelerle, kamu kuruluşlarıyla kurulması gerektiğini düşünüyorum. Bunları yaparsak hem oranı artırmış oluruz hem de müthiş bir tasarruf sağlamış oluruz devlette diyorum.
Teşekkür ediyorum.