KOMİSYON KONUŞMASI

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım, değerli bürokratlar, basınımızın emekçileri, çalışanları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, aslında ilk slaytımız Sayın Şimşek'le de aynıydı, Sayın Şimşek haklı, en az vergi geliri olan OECD ülkelerinden bir tanesiyiz, doğru. Biz de bu slaytla başlamıştık ama hemen arkasından da şu geliyor: Kime göre, neye göre? Yani evet, vergi gelirimizin millî gelire oranı düşük ve baktığınız zaman bu ülkelerde, İrlanda'nın kendi özel bir durumu var ama Kolombiya, Şili, Meksika gibi makroekonomik taraftan problemli ülkelerle aynı ligdeyiz. Bu bakımdan, vergi gelirlerimizin millî gelire oranı düşük ama bir konuda da çok yüksek, mal ve hizmetlerden alınan vergilerin yani dolaylı vergilerin toplam vergilerdeki payına baktığınız zaman bunun çok ama çok yüksek olduğunu görüyorsunuz.

Şimdi, maliye politikası siyasetin ta kendisidir. Neden? Çünkü kimden ne kadar vergi alacağınızı ve kime ne kadar hizmet edeceğinizi söylersiniz. Dolayısıyla siyasetin bütün bütçede esas olarak kendisini gösterdiği yer maliye politikasıdır. Şimdi, 2026'ya, 2027'ye, 2028'e yani orta vadeli programlara baktığımız zaman, bu vergi kompozisyonunda bir değişim öngörülmüyor. İşte, burada yani hâlâ aslında vergi gelirlerinde planlanan artışın yarısından çoğunun hane halkı tarafından, bizler tarafından karşılanması öngörülüyor. O açıdan, siyasi tercihte yani bizim burada dert yandığımız, vatandaşın derdini anlattığımız siyasi tercihlerde bir değişiklik yok. Bir de daha iki hafta önce bir torba yasayı tartıştık sizinle beraber, torba yasada da o tercihlerin belki vatandaşın aleyhine daha da sertleştiğini gördük. İşte, burada daha öncesinde değerli milletvekilleri bahsetti, kurumlar vergisinde enflasyon muhasebesinden, düzeltmesinden dolayı istediğiniz tahsilatı yapamadığınız için ek bir vergi tahsilatı ihtiyacı doğdu. Peki, kimden karşıladınız? Yerel yönetimlerden ve vatandaşlardan. Yani dolayısıyla maliye politikası siyasetin ta kendisi ise ve kurumlar vergisinde hesap ettiğiniz, hesapladığınız, hedeflediğiniz vergiyi elde edemiyorsanız bunun ceremesini, faturasını yerel yönetimlere ve vatandaşlara çıkarmamanız gerekiyor.

Devam edelim: Benim bu maliye politikasında en çok önem verdiğim şeylerden bir tanesi şu: Eyvallah, daha fazla vergi verelim, tamam. Peki, bu verginin sonucunda bizler vatandaşlar olarak çok daha nitelikli kamu hizmeti istiyoruz. Şimdi, bugün TÜİK'in -aramızda Sayın Başkan da var- anketlerinden kamu hizmetlerinden duyulan memnuniyete bakalım: Asayiş aşağıya gidiyor, sosyal güvenlik aşağıya gidiyor, adalet hepimizin malumu, ulaşım, sağlık, eğitim, bütün bunlarda kamu hizmetlerinden duyulan memnuniyet giderek düşüyor. Dolayısıyla verdiğimiz vergilerin bize daha nitelikli bir kamu hizmeti olarak döndüğünü söylemek de güç. Bakın, bugün dar gelirli, yoksul vatandaşlarımız gerçekten bir yaşam mücadelesi veriyor ama bu vergi yükünün en fazla üzerinde olduğu gelir grubu, orta gelirli ve üst orta gelirli, şehirlerde yaşayan iyi eğitimli beyaz yakalılardır ve onlar yani bu orta ve orta üst gelirli aslında demokrasinin direğidir. İktidarlar da değişse güçlü bir orta direk, şehirde yaşayan güçlü bir burjuvazi aslında demokrasinin teminatıdır. Bugün, en fazla ayağından zemin kayan kesim de bunlardır. Neden? Çünkü bugün orta üst gelirli birisi eğitimden duyulan memnuniyetsizlikten dolayı çocuğunu özel okula vermek zorunda kalıyor ve özel okullar da devasa bir zam yapıyorlar. Özel sağlık sigortası alıyor, özel hastanelere gidiyor, sosyal güvenliğe güvenmediği için bireysel sağlık, bireysel emeklilik sigortası alıyor. Mahalleleri asayişten dolayı güvenli bulmadığı için sitelere oturuyor. Yani normalde aslında kamunun vermesi gereken hizmeti tamamıyla kamu, özel sektöre taşere ettiği için bu politikalar sonucunda orta ve orta üst gelirlinin çok büyük bir sıkışmışlığı var. Belki bizler dolayısıyla yaşam mücadelesi veren dar ve orta gelirliden bahsediyoruz ama orta ve orta üst gelirli şehirde yaşayan bu insanları düşünmemiz lazım.

Şimdi bana "Servet transferinin grafiğini çizebilir misiniz?" derseniz 2021'den itibaren kur korumalı mevduat sistemiyle bunu çizebiliriz. Ne zaman kura karşı garantili bir sistem uygulanmaya başladı sadece Merkez Bankası iki senede 820 milyar TL zarar etti. Bu sene faize giden para 2 trilyonun üstünde. Önümüzdeki sene, enflasyonun yüzde 16 olmasının hedeflendiği sene faiz harcamalarındaki artışımız yüzde 35; 4,7 trilyon da orada. İnanın bize, son dört sene içerisinde izlenen yanlış ekonomi politikalarının maliyeti depremin, hepimizin içini yakan depremin 2 katı. Dolayısıyla ekonomi politikasında o kadar büyük bir hata yapıldı ki depremin maliyetinin 2 katı kadar bu toplum gerçekten borçlandı, bu toplum zarar gördü.

Şimdi, enflasyon konusunda Sayın Şimşek'le ayrı düştüğümüz noktalardan bir tanesi de şudur: Sayın Şimşek yumuşak geçişten bahsediyor, ben de çok basit yani iktisada giriş dersi mantığıyla bir şey hazırladım sizlere: Dezenflasyonun hızı. Biz neden enflasyonu hızlı düşürmeliyiz? Bakın, 2001-2005 ile 2021-2025 arasında karşılaştırıyorum, 100 liradan başlıyoruz. Bakın, 2000-2001 enflasyonu 2021-2022 enflasyonuyla neredeyse aynı fakat sonra sadece üç sene yüksek enflasyon 2022-2025 arası olduğu için burada 100 lira olan fiyat seviyesi 300 liraya çıktı ama 2021-2025 arası 100 lira olan fiyat 600 liraya çıktı. Arkadaşlar, enflasyon fiyat seviyesi değildir; enflasyon fiyat seviyesindeki artış hızıdır. Dolayısıyla yumuşak geçiş çok doğru bir şey değil. Kiraya bakın, yine, 2000-2001 arasındaki kira artış oranları 2021-2022 arasındaki kira artış oranlarından daha fazla ama sonrasında, burada sadece üç sene enflasyonu siz 2002-2005 arası kontrol edebildiğiniz için 100 liranın fiyat seviyesi 323 olmuş 2001-2005 arası ama günümüzde 100 liranın fiyat seviyesi 1.443 olmuş. Çok basit, biz enflasyonu fiyat seviyesi olarak görmeyelim, fiyat seviyesindeki artış olarak gördüğümüz zaman burada yumuşak geçişin neden kötü bir tercih olduğunu görebiliriz.

Şimdi, enflasyonda katılık var, artık bunun sonuna geldik ve yapısal reformlar içeren adımları tarımda atmadığımız zaman, ticaretin o zincirindeki oligopolistik yapıyı kırmadan bizim enflasyonda sadece kuru baskılayarak, rezerv biriktirerek bir başarı sağlamamız çok kolay değil. Bunu artık rezerv biriktirip döviz baskılama ve yüksek faiz önererek aşamayacağımız kesin ve kurla düşürebileceğimiz enflasyonun sonuna geldik artık. Peki, neden enflasyon beklentileri istediğimiz gibi düşmüyor? Bizim Sayın Bakanla on seneyi aşkın bir tanışıklığımız vardır; ben akademisyenken, Sayın Bakan da görevdeyken panellerde yer aldık. Ben kendisinin liyakatine hakikaten inanırım; yardımcılarının, bürokratlarının da liyakatine inanırım, gerçekten orada çok kaliteli bürokratlar var. Peki, o zaman mesela, FED Başkanı Powell bir açıklama yaptığı zaman enflasyon beklentileri düşüyor ya da Avrupa Merkez Bankası Başkanı Lagarde bir açıklama yaptığı zaman beklenti düşüyordu da Sayın Şimşek ya da Sayın Karahan bir açıklama yaptığı zaman enflasyonun neden bizim ülkemizde düşmüyor? Bunun sebebi bu.

Bakınız arkadaşlar, şimdi, bugün 6 Kasım 2025, beş sene önceye gidelim. 6 Kasım 2020 ila 6 Kasım 2025 arasında 4'üncü Maliye Bakanımız, 5'inci Merkez Bankası Başkanımız. Sayın Albayrak'ın daha öncesinde bir Bakanlık tecrübesi vardı ve Sayın Cumhurbaşkanına yakındı "Allah sonumuzu hayretsin." dedi, ayrıldı. Sonrasında Lütfi Bey Sayın Cumhurbaşkanının istemediği politikaları izledi, affını istedi. Nurettin Bey tamamıyla istediği politikaları izledi, affını istedi. Şimdi Sayın Şimşek var. Merkez Bankası Başkanına bakalım: Murat Bey Berat Bey'le beraber gitti. Naci Bey başarılı bir bürokrattı, Sayın Cumhurbaşkanının benimsemediği politikaları izledi, tam enflasyon düşecekken affını istedi. Sonrasında BDDK Başkanımız Şahap Bey geldi, ne istediyse yaptı, affını istedi. Ondan sonrasında Hafize Gaye Erkan'ı Amerika'dan ithal ettik, affını istedi. 5'inci Merkez Bankası Başkanımız var, Fatih Karahan. Şimdi, soruyorsunuz ya "Enflasyon beklentileri neden düşmüyor?" diye. Arkadaşlar, son beş sene içerisinde 4 Maliye Bakanı, 5 Merkez Bankası Başkanının değiştiği yerde kimse değişene bakmaz, değiştirene bakar. Değiştirene baktığınız zaman da enflasyonun düşeceğine dair, bu ülkenin düze çıkacağına dair beklentileri yönetmeniz o kadar kolay değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Son bir dakika.

Buyurun.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Neden on yıllık devlet tahvili faizi yüzde 40'tan oluşuyor? Önümüzdeki dönem enflasyon hedefimiz yüzde 16, biz neden yüzde 40'la borçlanıyoruz? Çünkü herkesin bildiği bir şey var ki 2026'nın sonundan itibaren Sayın Cumhurbaşkanı siyasi ikbaline ters düşmeyecek şekilde bir politika izlenmesini isteyecek ve eğer sizler bürokratlar olarak izlemezseniz sizler de affınızı isteyeceksiniz. Dolayısıyla mesele sizin kredibiliteniz değil -ben sizin liyakatinizi biliyorum- mesele, sistemin ve o sistemin başında sizi değiştirenin kredibilitesi. Portföy hareketlerinde 19 Mart sonrasına bakacak olursak, 19 Mart sonrasında yabancı yatırımcılar üç ayda 57 milyar dolar rezerv yakan ve kuru tutan bir Merkez Bankası ve ekonomi yönetimi bundan sonrasında da kuru tutmaya devam eder dedi ve 19 Mart sonrasında Türkiye dünyanın "carry trade" açısından maalesef en cazip yeri oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Sayın Başkanın, otuz saniye daha var, lütfen, rica ederim.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Toparlayın.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - TÜİK Başkanımız -yani giyimde hiçbir şey olmasa da kesin bir şeyler oldu- bunu bana açıklayabilirseniz, ikisi de sizin endeksiniz; birisi TÜFE'nin giyim endeksi, birisi perakende giyim, ciro/satış. Arkadaşlar, bu kadar ayrışım olmaz yani ikisini de TÜİK hazırlıyor. Yani bu kadar büyük fark olabilir mi giyim deflatöründe? Daha sonra, şimdi biz bu TÜİK'i dikkate alarak asgari ücreti nasıl hesaplayacağız diyorum.

Son olarak -son otuz saniye- burada SPK Başkanımıza bir şey sormak istiyorum: 4 tane hisse senedi aldım. 4 tane hisse senedinde gerçekten hayatın akışına aykırı olan volatilite manipülasyon var. Bakın, yüksek enflasyon ve dar gelirle beraber yatırımcı, küçük yatırımcı Telegram sayfalarından sahte tüyolar alarak, sosyal medya hesaplarından kandırılarak belli hisse senetlerine yönlendiriliyor ve yeni bir servet transferi de oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Bakın, bir örnek vereyim: İzmir'de sadece taş ocağı işleten bir şirket halka arz edildikten sonra değeri 24 milyara çıkıyor. Hisse senedi 850 liradan işlem gördü, şimdi 130'larda.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Özlale, teşekkür ederim.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Son saniye, kusura bakmayın. Biliyorsunuz, fazla zaman almam.

Onu halka arz eden şirketin yatırım holdingi 2025 yılının başından itibaren yüzde 2.850 değer kazandı, yüzde 2.850 Sayın Bakan; 28,5 kat. Bakın, bunlara 8 milyon ceza vererek, bu insanları bir süreliğine hisse senedi işleminden men ederek bu sorunu çözemezsiniz. 8 milyonu onlar bir günde kazanır.

Küçük yatırımcıyı burada hisse senedi piyasası üzerinden daha fazla üzmememiz ve bu manipülatif hareketlere karşı hepimizin çok daha dikkatli olması gerekir diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.