| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/280) ve 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/279) ile Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 06 .11.2025 |
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bütçeler esasına bakıldığı zaman Sayın Bakanım, sizin de bildiğiniz gibi, bir tercihler manzumesidir. Yani, toplumun hangi kesimleri ne kadar vergi verecek, kaynaklar nerelere aktarılacak? Yani, vergiyi kimden ne kadar alacaksınız, nereye, kime harcayacaksınız? Peki, 2026 bütçesine bakıyoruz, vergi kimden alınacak? İşte, klasik, dolaysız vergilerin, gelir ve kazanç üzerinden alınan vergilerin payı yüzde 38; dolaylı vergiler yani harcamalar üzerinden, ÖTV, KDV'yle alınan vergilerin oranı yüzde 62. Olması gerekenin tam tersi bir tablo yıllardan beri devam ediyor. 2027-2028 bütçelerine bakıyoruz, tabloda herhangi bir değişiklik olmayacak, o gözüküyor. Vergi gelirlerine bakıyorsunuz, aslan payı gelir vergisinin, toplam vergi gelirlerinin yüzde 25,5'i ve bunun önemli bir kısmı da ücretlilerden alınmakta. Arkasından ÖTV, KDV, listenin sonlarında da kurumlar vergisi; kurumlar vergisinin oranı yüzde 11,7. 2025 bütçesinde yüzde 14 civarında olması bekleniyordu, tahsilat beklenenden çok çok az oldu. Burada enflasyon muhasebesi uygulamasından kaynaklandığı tahmin edilmekte, Cumhurbaşkanı Yardımcısı zaten bunu söyledi. Yapılan uygulamada öz sermayesi güçlü olan firmalara vergi avantajları sağlanmış oldu. Ancak şunu belirtmek lazım: Cevdet Yılmaz'ın beyanı gerçekten problemli yani buradaki hatanın, bürokrasiden, uzmanlardan kaynaklandığını söylemesi gerçekten de ciddi problem. Bu beyandan sonra "Eyvah eyvah!" demek geliyor insanın içinden.
Harcamalara bakalım: Personel giderlerinin harcama içindeki payı 2016'da yüzde 29,7'ymiş, 2026'da yüzde 29,1 olması öngörülüyor. Bu süre içerisinde personel sayısı neredeyse yüzde 50 artmış olmasına rağmen azalma görülmekte yani kamu personelinin, memurlarımızın millî gelirden aldığı pay azalacak gibi gözüküyor.
Tarımsal destekleme ödemelerine baktığımız zaman fecaat; 2016 yılında harcamaların yüzde 2'siymiş, 2026 yılında yüzde 1 bile değil, binde 9. 2026 yılında artış sadece yüzde 5 bir önceki yıla göre. Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılan transferler çok enteresan; 2016 yılında yüzde 18,3; 2026 yılında yüzde 12,3. Tabii bu kadar azalmasındaki sebep, işte daha henüz kanunlaşmayan bir torba kanun var biliyorsunuz -oradaki yasalaşırsa şayet- oradaki gelir arttırıcı düzenlemelere güveniliyor büyük ihtimalle. Emekli sayısı yüzde 30 artmış olmasına rağmen -EYT'yle beraber- emeklilerin millî gelirden aldığı payın azaldığını görmekteyiz. Başka, yatırımlar azalmakta; başka, sosyal yardımlar yıllar içerisinde azalmakta. Yani sosyal yardım alan hane sayısı 3,5 milyondan, 4 milyon 600 bine ulaşmış ancak millî gelirden aldığı pay artmıyor, azalıyor. Mesela, yoksul kız çocuklarına şartlı eğitim desteği veriliyor. Bu destek geçen sene 100 liraydı, bu sene de 100 lira. Yani bu destekle bir kız çocuğumuzun okul kantininden bir tost, bir ayran alması, bir öğün bile beslenmesi imkânsız. Yani ne oluyor? Pastadan aldıkları pay azalmış oluyor.
Sayın Bakanım, iki yılı geçkin bir süredir dezenflasyon sürecinden bahsediyorsunuz ancak ortada bir başarı ne yazık ki yok, neredeyse başladığımız noktadayız. Ekim ayı yıllık enflasyon yüzde 32,87, Orta Vadeli Plan'da bugünkü sunumunuzda da yıl sonu beklentisi yüzde 28,5. Ancak en son ekim ayı enflasyon rakamlarına baktığımız zaman bunun tutma şansı yok, tutması imkânsız. Piyasa katılımcılarının enflasyon beklentisinde ciddi bir artış söz konusu. Onlara göre yıl sonunda yüzde 32 öngörülmekte. 12 ay sonra yüzde 23,2; 24 ay -iki yıl- sonra da yüzde 17,36; sizin 2026 hedefiniz yüzde 16. Hane halklarına baktığınız zaman beklentiler daha da kötü, daha da bozuk yani esasında programınıza güven yok.
En son Merkez Bankası açıkladı ve açıklamasında çok dikkat çeken ifadeler vardı: Enflasyon sürecinin devam edeceğini gözlemlediklerini belirttiler. Dezenflasyon sürecini üzerindeki risklerin devam ettiğinden bahsetmekteler ve fiyatlama davranışlarındaki bozulmaya dikkat çekiyorlar; bunlar ilerisi için önemli kelimeler. PMI raporuna bakıyoruz, orada da çok ciddi bir manzara var. İstihdamdaki azalmaya dikkat ediyorlar, maliyetlerin artışından ve buna bağlı olarak da fiyatların artmaya başladığından bahsediyor.
Yani özetlersek, yani güven yok, maliyetler artıyor ve biz daha uzun bir süre enflasyonla yaşayacağız, yaşamak zorundayız. Peki, bu enflasyon en çok kimi etkiliyor? Şimdi, herkesin enflasyonu farklı, hatta TÜİK bir ara bundan üç dört sene önce "benim enflasyonum" diye bir uygulama yapacaktı, yapmadı. Yani benim enflasyonumla sizin enflasyonunuz, emeklinin enflasyonu, hissettiği enflasyon farklı. Ben oturdum bir çalışma yaptım, gene TÜİK verileriyle bu derlemeyi yaptım, harcama gruplarının ağırlıklarını TÜİK veriyor, ortalaması var; emeklinin ayrı, işte cari transferlerle, sosyal yardımlarla geçirenlerin ayrı, millî gelirden en az payı alan yüzde 20'lik kesimin de ayrı. Buna göre, emekli enflasyonu yüzde 37,65 yani açıklanan enflasyondan 5 puan daha fazla. Cari transferlerle, sosyal yardımlarla geçinen insanların enflasyonu açıklanandan 6 puan fazla; yüzde 38,5. Millî gelirden en az payı alan yüzde 20'lik kesim, benim hesabıma göre yüzde 36; açıklanandan 3 puan daha fazla. Yani toplumun en kırılgan kesimleri, emeklileri, sosyal yardımla ayakta durmaya çalışan insanlar bu enflasyondan herkesten daha fazla etkilenmekte.
Özetlememiz gerekirse yani "2026 yılında ne olacak?" diye merak eden insanlar var. Emekliler, ücretliler, esnaflar, çiftçiler, öğrenciler; çok uzatmadan onlara bir cevap vermek istiyorum ben. Çok hoşuma gitti, belki sizin de hoşunuza gider, bilmiyorum, gitmez de. Mesela sosyal medyada şöyle bir şey gördük 2026'nın nasıl olacağına ilişkin yani şunu çok rahatlıkla söyleyebiliriz bu bütçe rakamlarına baktığımız zaman: Bir kere vergide adaletsizlik devam edecek, gelir dağılımı daha da bozulacak, emekliler 2025 yılında ne yaşıyorlarsa 2026 yılında daha zor günlerle mücadele etmek zorunda kalacaklar, açlık sınırının altında yaşamak durumunda kalacaklar. Çiftçiler şu anda iflasın eşiğinde ve 2026 yılında birçok çiftçimiz iflas edecek, anneler çocuklarının beslenme çantasına 2026 yılında belki 2025 yılındakinden daha az yemek koyabilecekler. Öğrenciler, yine aynı kalabalık sınıflarda okuyacak, tuvaletleri ve sınıfları temizlemek velilere düşecek, öyle gözükmekte ve iflaslar devam edecek; çok ciddi problemler olduğunu görmekteyiz.
Ben şunu sormak istiyorum: Şimdi, kamu ihale rakamlarına baktığımız zaman, kamunun yapmış olduğu ihalelere baktığımız zaman insanın içinden "Soygun var!" diye bağırması geliyor. Öyle memleket düşünün, yapılan kamu ihalelerinin yüzde 14'ü istisna yani Kamu İhale Kanunu'ndan istisna tutulmuş bu oran yüzde 14; bu hakikaten de olacak bir şey değil. Ve yapılan ihalelerin yüzde 43'ü pazarlık usulüyle yapılmakta ve bunun da yüzde 96'sı 21(b)'yle yapılıyor. Bakın, kamu ihalelerinde böyle bir tablosu olan devlet -açık söyleyeyim, acıdır- soyuluyordur arkadaşlar. Böyle bir tablo olmaz, olmaması gerekir yani açık ihaleler yüzde 50'lerde kalmış, diğer ihale tipleri de yüzde 50'de.
Şimdi, hazır sizi bulmuşken bir şey sormak istiyorum Sayın Bakanım: Şimdi, bir genelge yayınlandı, buna göre büyükşehirlerdeki basit usuldeki mükellefler artık kalkacak, gelir vergisine tabi olacak. Kaç mükellef etkilenecek? Bizim 550 bin mükellefin etkileneceğini tahmin ediyoruz. Ve ayrıca başka bir soru: Gelir vergisinde ne kadarlık bir artış olacağını öngörüyorsunuz? Yani bütçeyi yaptınız, bunu da göz önünde bulundurmuşsunuzdur, bu 550 bin mükellef gelir vergisine tabi olduktan sonra ne kadar gelir hesap ediyorsunuz? Ve iddia ediyorum, birçok küçük esnaf bu uygulamadan sonra kepenk kapatacaktır. Yani özellikle kırsalda yaşayan, şehrin çeperlerinde yaşayan ve...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bitti, bir dakika veriyorum.
Buyurun.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Peki, tamam.
Birçok esnafımız kepenk indirmek zorunda kalacak. Maliyetleri hesapladım yani -önümüzdeki sene maliyetler daha da artacak, yeniden değerleme oranı da giriyor çünkü- bugün için aylık 10 bin liraya yakın bir maliyetle karşı karşıya kalacak. İnanın, bakın, büyükşehir denildiği zaman her yer metropol değil, bu büyükşehirlerin kırsal mahalleleri var, çeperleri var, köyleri var, kasabaları var. Burada kahvecilik yapan, burada büfe işleten yani günde bir yevmiyeyi zor çıkartan insanlar var efendim. Ya, bu insanlar eğer bu uygulamaya girerse kapatmak durumunda kalacak ve bu beraberinde sosyal patlamayı da getirebilir. Yani şu an için köylerde zaten nüfus kalmamış, bir tane kahve, bir tane bakkal, o da zorla ayakta duruyor ve biz "Arkadaşım, sen bunu kapat!" diyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Teşekkür ediyorum.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Peki, kırsalda yaşayan insanlar nasıl sosyalleşecek, nasıl ihtiyaçlarını giderecek? Benzer durum şehirlerin çeperlerinde de geçerli. Bunun mutlaka ve mutlaka bir kere daha gözden geçirilmesi ve geri alınması gerekir.
Teşekkür ederim.