| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/280) ve 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/279) ile Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 04 .11.2025 |
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sizleri ve bütün Komisyon üyelerini saygıyla selamlıyorum.
Bugünkü konuşmamı daha çok beyin göçü, akademik özerklik, bilimsel özgürlük ve üniversiteler üzerine kurgulamayı planlıyorum. Az önce Genel Kuruldan geldim, YENİ YOL Grubunun vermiş olduğu önerge de tam da bu konuyla ilgiliydi, beyin göçüyle ilgiliydi ve orada bütün partiler aslında detaylı bir şekilde beyin göçünün sebeplerini aktardılar. Aslında, yeni bütçeyi hazırlarken bunların önüne geçmek isteyen yani bilimsel özerkliğin, beyin göçünün önüne geçmek isteyen bir iktidarın o konuşmalara, tartışmalara bakarak çok rahat bir bütçe oluşturabileceğini ve yeni dönemin bütçesinin aslında hem bilimsel özgürlüğü hem üniversitelerin özgürlüğünü hem akademik özgürlüğü hem de beyin göçünü engelleyebilecek yeterli nüveye sahip olduğunu düşünüyorum fakat bugün bu bütçeyi incelerken de aslında bir kez daha görüyoruz ki böyle bir derdimiz yok çünkü böyle bir derdimiz olsa aslında bu bütçenin tam olarak nasıl bir toplum tahayyül ettiğimizi, nasıl bilimsel bir ekol yaratmak istediğimizin göstergesi olduğunu görürdük. Bugün Türkiye'de bilimsel özgürlük, akademik özerklik sistematik bir şekilde ortadan kaldırılırken fikrî denetim yaşamın her yerinde kendini gösteriyor. Ne yazık ki Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının bütçesi de böyle bir bütçe. Toplumsal özgürlüğün ve ilerlemenin en temel araçlarından olan bilimsel üretim iktidarın ideolojik tahakkümü altına girerek maalesef ki varlık nedeninden uzaklaşmış durumda. TÜBA ise bilgi üretimi üzerindeki denetim aygıtına bilimsel meşruiyetin iktidar eliyle dağıtıldığı bir vitrin konumuna ne yazık ki dönüştürülmüş ve TÜBA'nın artık bilgi üreten değil bilgiyi tasdik eden bir kurum hâline geldiğini bir kez daha ifade etmek gerekiyor. Bilimsel özerkliğin yitimi üniversitelerde kayyum rejimiyle tamamlanmış, eleştirel düşünceye imkân tanımayan her alan sadakat sınavına tabi tutulmuştur. Bugün bilimsel araştırma değil biat ödüllendirilmektedir. Teknoparklar, teknokentler akademilerdeki kamusal bilginin özelleştirilmesiyle, sermayenin ihtiyacı ve talebi doğrultusunda yönlendirilmesiyle kolektif sermaye çıkarını gözeten, piyasa taleplerine göre şekillenen bir şirket üniversite anlayışını güçlendirmektedir. Aynı zamanda, askerî endüstriyel birer kompleks hâline gelmiş durumdadır. Kamu kaynakları, vergi muafiyetleri ve hazine arazileriyle desteklenen bu yapılar, bilimi toplumsal faydadan koparıp savaş ekonomisinin hizmetine sunmaktadır. Savunma sanayisinin kalkınma modeli olarak sunulduğu bu düzende bilim insanları artık inovasyonun değil militarizmin bir parçası hâline getirilmek istenmektedir. Bugün Türkiye'de bilim insanı değil devletin teknisyeni makbuldür. Bakanlığın desteklediği AR-GE fonlarının çoğu toplumsal ihtiyaçlara değil güvenlik rejiminin taleplerine göre yönlendirilmektedir, bu da beyin göçünün en temel nedenlerinden biridir. TÜİK verilerine göre, yurt dışına göç eden her 2 kişiden biri genç, bilişim, mühendislik ve doğa bilimleri gibi alanlarda beyin göçü oranı her geçen yıl artmaktadır ve ne yazık ki beyin göçü yalnızca yurt dışına yönlü değildir, içte de çok ciddi bir beyin göçüyle karşı karşıya olduğumuzu ifade etmek gerekir çünkü bu ülkede bir savaş var ve yüzyıllık savaşın gençleri bizatihi savaşın öznesi, savaşın tarafı hâline getiren bu mekanizma beyin göçünün de aslında en önemli sebebidir. Bu ülkenin gençleri yüzyılı aşkın süredir savaşın gölgesinde yaşamaktadır ve ya kayıp gitmektedirler bu savaşın ortasında ya toprağa düşmektedirler ya da siyasi operasyonlarla hedeflenerek cezaevlerine girmektedirler ve aynı zamanda göç yollarına düşmek zorunda kalıyorlar diyebiliriz. Savaşın etkisinin her alana yayıldığını hesap edecek olursak da elbette beyin göçünün en önemli nedenlerinin başına da savaşı eklememiz tesadüf olmayacaktır.
Oysa bizler bilimi yeniden toplumun özgürleşme aracına dönüştürmek zorundayız. Bilim, sermayenin değil halkların, kadınların, doğanın ve gençlerin hizmetinde olmalıdır. Kürt illerinde neredeyse hiç teknopark olmaması bu politikanın merkezî perifer eşitsizliğinin nasıl derinleştirildiğinin açık bir göstergesidir. DEM PARTİ olarak biz bilimin iktidarın denetiminde değil toplumsal özgürlük için olduğu bir anlayışla akademik özgürlüğü, toplumsal eşitliği, demokratik bir yaşamı ve toplumsal barışı birbirinden ayrı düşünmüyoruz. Eğer bir bütçe hazırlanacaksa bu bilimin de üniversitelerin de gençlerin de hayatını barışa kanalize edecek, barışın olanaklarını arttıracak, akademik özgürlüğün olanaklarını arttıracak bir bütçelemeyle mümkün olacağını ancak gençlerin ve aydınlık beyinlerin bu şekilde bu ülkede kalacağını vurgulamak istiyoruz.
Teşekkür ederim.