KOMİSYON KONUŞMASI

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Bakanım, Bakan Yardımcılarım, değerli bürokratlar, basınımızın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, kapsamlı sunumunuz için teşekkür ederiz; çok aydınlatıcı oldu. Biz de sizin biraz daha boş bıraktığınız yerleri tamamlayalım istiyoruz.

İlk önce, sanayi üretimimiz üç yıldır yerinde sayıyor ve bu yerinde saymanın da en önemli bileşenleri, sizin sunumunuzda sadece bir kez bahsettiğiniz tekstil, hazır giyim, hiç bahsetmediğiniz mobilya ve tarıma dayalı sanayi.

SANAYİ VE TEKNOLOJİ BAKANI MEHMET FATİH KACIR - Onlardan bahsettin Hocam.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Dolayısıyla, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak, doğal olarak, siz teknoloji politikalarından ve yüksek katma değerli sektörlerden bahsettiniz, oradaki yatırımlarınızı da kıymetli buluyorum fakat sanayimizin çok önemli birkaç tane problemi var; bunlardan bir tanesi şu: Sanayi Üretim Endeksi yerinde sayıyor üç yıldır. İkincisi, kapasite kullanım oranlarına baktığınız zaman, âdeta çökmüş durumdayız. Şimdi, bunu biz son büyüme verileriyle birleştirdiğimiz zaman, gelecek olan istihdam şokunun farkında olmamız gerekiyor. Bakınız, son büyümede, büyümenin yüzde 20'si stok artışlarından geldi ve kapasite kullanımı da düşüyor. Eğer firmalar stoklarını devasa bir şekilde artırıyorlarsa bunun iki sebebi olabilir; bunun bir sebebi, önümüzdeki dönem enflasyonun düşeceğine inanmamalarıdır, öbür sebebi de ürettikleri malı satamamalarıdır. Şimdi, bunu kapasite kullanım oranındaki düşmeyle birleştirdiğimiz zaman, bizim, istihdamı zedeleyici, sert bir daralma dönemine gireceğimiz açık.

Sunumunuzda bahsettiniz "Ekonomik yetkinliğimiz artıyor." diye, bunu Harvard Üniversitesinin Büyüme Laboratuvarı da doğruluyor. Fakat biraz daha detaylı baktığımız zaman, bu büyümenin bir kısmı da tekstil, hazır giyim, mobilya gibi sektörlerden neredeyse çıkmak üzere olduğumuzdan dolayıdır çünkü baktığınız zaman, aynı verilerde bizim önümüzde Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Vietnam ve hatta Suudi Arabistan gibi ülkelerin olduğunu görüyoruz. Doğrudur, ekonomik yetkinliğimiz artıyor fakat burada dikkat etmemiz gereken noktalardan bir tanesi de beyaz eşya ve otomotivde rekabet hâlinde olduğumuz Doğu Avrupa ülkelerinin ve yine tekstil, hazır giyim gibi sektörlerde rekabet hâlinde olduğumuz Asya ülkelerinin yetkinliklerinin bizden daha fazla artmasıdır, bu konuya da dikkat çekmek istiyoruz.

Büyümemize biraz bakmamız gerekiyor. Sağlıklı bir büyüme sizin de sunumunuzda ima ettiğiniz gibi verimlilikle olur yani bir ülkede büyümeyi sağlarken istihdamı artırmak ve enflasyonu düşürmenin tek bir tane mucizevi yolu vardır; verimliliği arttırmak. Bunu biz Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız Cevdet Yılmaz'a da gösterdik. Maalesef faktör verimliliği konusunda, toplam faktör verimliliği açısından Türkiye oldukça olumsuz bir noktada. Mesela, bizim rekabet hâlinde olduğumuz Polonya'da, özellikle beyaz eşya gibi alanlarda rekabet içinde olduğumuz Polonya'da biz bunun ciddi anlamda büyüdüğünü görüyoruz. O yüzden de burada bizim faktör verimliliğini arttıracak politikalara ihtiyacımız var. Peki, nasıl arttırabiliriz bunu? Sunumunuzda yoktu ama değerli bürokratlarınızın farkında olduğunu biliyorum. "Serverication" gibi imalat sanayisinde hizmetleştirmeyi arttıracak olan politikalarla toplam faktör verimliliğini artırmamız içten bile değil.

Şimdi, sizin sunumunuz ile orta vadeli program, kalkınma planı ve bütçeye baktığınız zaman bence birkaç tane aydınlatılması gereken konu var. Uzay ve havacılık alanına vurgu yaptınız, doğrudur, biz de bunu olumlu karşılıyoruz fakat Sayın Bakan, 2026-27'de Uzay ve Havacılık Programı'na ödenek ayrılma konusunda oldukça cimri davranmışız, eksi 2,90'lık yani Uzay ve Havacılık Programı'nda bir ödenek artışı değil, bir azalma öngörülüyor, ondan sonraki sene de bütçenin artışından daha az bir artış öngörülüyor.

Şimdi, en sağ tarafa bakalım, bölgesel kalkınmadan bahsettiniz, kalkınma sizin faaliyet alanlarınızdan bir tanesi ama şunu görüyoruz: Bölgesel kalkınmada üç sene boyunca yani üç dönem boyunca bizler bütçe artışının daha altında bir artış öngörüyoruz. Dolayısıyla sizin sunumunuzla bütçede size ayrılan payların birbiriyle çok fazla uyuştuğunu söylemek mümkün değil.

Şimdi, burada bazı milletvekillerinden farklı düşünüyorum; savunma sanayisindeki gelişmeleri çok olumlu buluyorum ben çünkü kalkınma tarihine baktığınız zaman savunma sanayisi ve havacılık sektöründe yatırım yapan ülkelerin doğru ve tamamlayıcı politikalarla beraber kalkınmasına savunma sanayisinin yardımcı olduğunu görüyoruz, bu bakımdan ben bunu olumlu buluyorum. Buradaki önemli üç tane önerim şu olacaktır: Bunlardan bir tanesi, savunma sanayimizde çok ciddi bir beyin göçü var. İkincisi, savunma sanayisinde ASELSAN, ROKETSAN, TUSAŞ gibi birkaç milyar dolarlık şirketlerimiz var. Bu şirketlere yönetici atamalarında liyakate dikkat etmemiz gerekiyor ama daha önemli bir konu var Sayın Bakanım, o da şu: Bizim 300 ila 500 milyar dolarlık ciro yapan orta ölçekli savunma sanayisi şirketlerinin, millî savunma sanayi şirketlerimizin daha fazla güçlendirilmeye ihtiyacı var ki daha sağlıklı bir ekosistem oluşturalım. Üçüncü nokta da ve benim en çok önem verdiğim konulardan bir tanesi de şudur: Savunma sanayisindeki bir teknolojiyi diğer sektörlere aktarabiliyor muyuz? Ben o yüzden savunma sanayisini olumlu buluyorum. Mesela, biz kendi insansız hava aracını ürettiğimiz zaman oradan tarımda çok işimize yarayacak olan, tarımda verimliliği artıracak "drone"ları üretebiliyor muyuz? Yani aslında bunun yapıldığı takdirde ben savunma sanayisindeki yatırımların çarpan etkisiyle ekonomiye ve kalkınmaya olumlu, pozitif etki yapacağını düşünüyorum. Mesela, tehlikeli iş yapan teknisyenlerin yine savunma sanayisindeki teknolojileri kullanarak üreteceğimiz "drone"larla beraber işlerini daha az tehlikeli yapıp onların verimliliğini artırabiliyor muyuz? Bunun yapılmışı var, daha öncesinde de sizlere bunu benim sunma fırsatım olmuştu. Mesela, İngiltere'de Catapult Programı böyle bir program. Farklı alanlardaki akademik iş birlikleriyle beraber bir sektördeki teknolojik iyileşmeyi diğer sektörlere de aktarabilen bir mekanizmadan bahsediyoruz. Ben bu tür bir yaklaşımın Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından benimsenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi, savunma sanayisini övdükten sonra tabii ki eleştirmemiz ve sert eleştirmemiz gereken birkaç tane yer var; bunlardan iki üç tanesini biraz önce söyledim. Tekstil, hazır giyim, mobilya ve tarıma dayalı sanayi; sunumunuzda neredeyse bunlara hiç değinmediniz ama burada neredeyse bir çökme meydana geliyor Sayın Bakanım. Bakın şimdi, sol tarafta, teknoloji düzeyine göre imalat sektöründe iş yeri sayısına baktığınız zaman on binlerce tekstil ve hazır giyim işletmesinin faaliyetine son verdiğini, konkordato ilan ettiğini, gidebilenlerin de -bakın, burası hakikaten kritik- Mısır'a gittiğini görüyorsunuz; sağ tarafa baktığınız zaman da buradaki istihdam kaybının yüz binlere ulaştığını görüyorsunuz. Dolayısıyla, tekstil ve hazır giyim ve buna mobilya ve tarıma dayalı sanayiyi eklediğiniz zaman burası için bir dönüşüm programınızın sizin sunumunuzda yer almasını beklerdik. İstihdam Koruma Programı'ndan geçen hafta torba yasayı tartışırken Sayın Bakan Yardımcınız bahsetti ama tekstil ve hazır giyim sektörü, mobilya sektörü sadece İstihdam Koruma Programı'yla bir nevi yüzdürülecek sektörler değil. Burada çok ciddi bir dönüşüme ihtiyaç var. İtalya gibi, İspanya gibi ülkeler tekstil ve hazır giyimden çıkmayıp bunu markalaştırırken, Amerika'da, Japonya'da tekstil, hazır giyim yatırımları artmışken, bizim Türkiye'deki tekstil ve hazır giyimden çıkma lüksümüz yok. Bunlar emek yoğun istihdam depoları ve bizim görece kalifiye olmayan emekçilerimizi istihdam ettiğimiz yerler. Dolayısıyla, burada sizden daha kapsamlı bir dönüşüm programı beklerdik.

Başarılı bir dönüşüm programı tabii ki insan kaynağıyla oluyor; Türkiye'nin de en büyük hazinesi insanı fakat baktığımız zaman, şimdi, burada, tersine beyin göçünden de biraz bahsetmenizi beklerdim. Şimdi, mezuniyet dönemlerine göre beyin göçü oranına baktığınız zaman, ama özellikle sağ tarafta kimlerin dışarıya göç ettiğine baktığımız zaman burada çok ciddi bir problemle karşılaşıyoruz. Bakın, moleküler biyoloji ve genetik mühendisliğinden mezunların yüzde 15'i dışarıya gidiyor. Bize yapay zekâdan bahsettiniz, sonuna kadar destekliyorum ama yapay zekâda çığır açacak olan bizdeki üniversite mezunlarının yüzde 10'u ki bunlar iyi mezunlar dışarıya gidiyor ve mutlaka bizim bu beyin göçünü tersine çevirmemiz gerekiyor. Peki, nasıl tersine çevirebiliriz? Niye bu insanlar dışarıya gidiyor? Daha iyi bir hayat, daha iyi bir ücret buldukları için. Peki, bizim ülkemizde nasıl bir problem var? Ben hep şu cümleyi kullanıyorum: Bizim asgari ücretten daha derin bir ücret problemimiz var. Ve, şimdi sol tarafa bakın, sol tarafa baktığınız zaman, çok değil on sene önce yüksek vasıflı bir çalışan asgari ücretli bir çalışanın 3,2 katını alıyormuş, orta vasıflı bir çalışansa 2,68 katını alıyormuş, düştü. Türkiye'nin asgari ücretten daha derin bir problemi var, Türkiye'nin vasıflı elemanlarının ücretleri giderek asgari ücrete yakınsıyor ve çok ciddi bir gelir problemi, bir yaşam problemi içerisindeler ve gidebilenler de bu yüzden dışarıya gidiyorlar. O bakımdan, artık şirketlerimizin rekabet gücünü ücretleri baskılamak üzerinden kurmayacağı bir dönüşümü başlatmamız gerekiyor. Sol taraf bana göre, asgari ücret yani açlık sınırının altında kalan asgari ücretten daha derin bir problemi söylüyor.

Yapay zekâdan bahsettiniz ve TÜBİTAK'ın içerisinde Yapay Zekâ Enstitüsünü de çok kıymetli buluyorum. Burada TÜBİTAK Başkanımızdan da bu konuyla ilgili daha detaylı bilgi almak istiyoruz. Ben ödeneklerden Yapay Zekâ Enstitümüzün artışını bulamadım ama Linkedin ile OECD'nin bir çalışması var, orada dikkat etmemiz gereken bir durum var. Bizim yapay zekâ becerisi olan iş gücümüz yurt dışına gidiyor; verisi bulunan 48 ülke arasında sondan 4'üncüyüz yani yapay zekâyla ilgili beceri geliştirebilmiş insan kaynağını bizler hızla kaybediyoruz. Yapay zekâ alanında başka bir anlayışa da ihtiyacımız var; bu, bana göre sizin Bakanlığınızın ev sahipliğini yapacağı ama bakanlıklarüstü bir yaklaşım olmalı. Sağlık Bakanlığında da, BDDK'da da, diğer bakanlıklarda da bizim yapay zekâ çözümlerine ihtiyacımız var fakat bunun için ilk önce Sayın Bakanım, bizim bir veri politikasına ihtiyacımız olması lazım. Bizim bir veri politikamız yok. Bunu geçen hafta Hazine ve Maliye Bakan Yardımcımızla konuştum, kendisi de bunu doğruladı. Bizim acilen uluslararası standartlarda bir regülasyona ihtiyacımız var, veri politikasına ihtiyacımız var. Şunu hep sorgulamamız gerekiyor: Neden "server" yatırımcıları yani mesela bu servis sağlayıcılar da Microsoft, Google Suudi Arabistan'a yatırım yaparken bize yapmıyor? Bunun tek sebebi enerji maliyetleri değil. Mutlaka regülasyonlarda sizin Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığıyla beraber çalışıp Türkiye'yi dünya standartlarında bir veri regülasyonuna ulaştırmanız gerekiyor.

Çok hevesli ve bizim de sevindiğimiz projelerden bahsettiniz ama yine bütçeye baktığımız zaman, AR-GE harcaması yapmamız gerekirken geldiğimiz durum kamu harcamaları içerisinde bütçede AR-GE hizmetlerinin payının düşmüş olması. Dolayısıyla, sizler bunu söylüyorsunuz, bizler de Türkiye'yi geliştirecek her türlü AR-GE harcamasının altına imzamızı atarız fakat görünen o ki bütçede AR-GE harcaması sizin sunumunuzda bahsettiğiniz kadar fazla önem taşımıyor. Çok basit bir hesaplama yaptık, bizlerin yüksek gelirli ülkeler ortalamasını yakalamak için AR-GE'de geçen sene 14,5 milyar dolar daha fazla AR-GE harcaması yapmamız gerekiyordu; dolayısıyla, yapmamız gereken AR-GE harcamasının çok altındayız.

Peki, burada nasıl bir AR-GE harcaması yapmamız gerektiği konusunda da benim birkaç tane fikrim var. Şimdi, sizler biraz önce büyük dil modellerinden bahsettiniz, kendi yapay zekâ programımızla Kumru'yu ima ettiniz, ben bunları kıymetli buluyorum yani Türkiye'nin kendi yapay zekâ çözümlerini oluşturmasını kıymetli buluyorum fakat kalkınma tarihine baktığımız zaman, başarılı büyüyen ve kalkınan ülkelere baktığımız zaman üç tane süreç vardır; birincisi, yatırım ve sermaye çekmektir. Doğrudan yabancı yatırımlarda ve sermaye birikiminde çok gerideyiz şu anda, son birkaç senede yani doğrudan yabancı yatırımların kalitesine baktığımız zaman neredeyse hiç yapay zekâ konusunda yatırım çekmiyoruz. İki: Bu slaytla ilgili, teknolojiye uyumdur. Yani sizler yatırımı çektikten sonra dışarıdan çektiğiniz yatırım ve teknolojiyle beraber şirketlerinizin teknolojiye uyum sağlamasını sağlarsınız. Üçüncüsü de inovasyondur. Mesela, Polonya'nın neden yüksek gelirli bir ülke olduğuna baktığınız zaman, doğrudan yabancı yatırımı çekmiştir ama daha sonrasında şirketlerinin teknolojiye uyum sağlamasını olanaklı kılmıştır. Bizim orada bir hatamız var, bu konuda da şuraya baktığınız zaman görüyorsunuz, şirketlerimiz kısıtlı öz sermayeyle hangi teknolojiyi kullanmaları gerektiğini tam bilmiyorlar. Bunun da çözümü var, KOSGEB'in içerisine ayrı bir birim kurabilirsiniz ya da ayrı bir başkanlık kurabilirsiniz ve şirketlere teknoloji danışmanlığı yapabilirsiniz. Sizinle olan ikili sohbetlerimizde de bu konunun öneminden bahsetmiştik ama şirketlerimize paradan daha çok aslında mentorlük yapabilecek, onlara teknoloji danışmanlığı yapabilecek bir mekanizmaya ihtiyaç var; o mekanizma olmadığı sürece, bizim milyarlarca lira aktardığımız zaman şirketler kendisini kalkındıracak, kendisini büyütecek hangi teknolojiyi kullandığını bilmiyorlarsa eğer o teşvikler boşa gidebiliyor. O bakımdan, ben bunu bir kez daha sizin dikkatinize sunmak istiyorum.

Ve bizim problemimiz sadece AR-GE değil. Bakın, şimdi yeşil dönüşümden bahsettiniz, sonuna kadar destekliyoruz. Peki, Türkiye hangi durumda? Şöyle söyleyelim: Son üç yılda kendi karbon emisyonlarını izleyen firmaların yüzdesi Türkiye'de 7,7; düşük gelirli bir ülke kadar bile maalesef değiliz. Emisyonlarını, karbon emisyonunu azaltmak için önlem alan firmaların oranı yüzde 13,3; düşük gelirli ülkelerde bu daha fazla. İnovatif süreçlerde bulunanların oranı 6,3. Dolayısıyla, bütün bunlara baktığımız zaman, inovasyon, yeşil dönüşüm maalesef üzülerek söylüyorum, Dünya Bankası Girişim Anketi'dir bu, Türkiye, şu anda düşük gelirli ülke seviyesinde. O bakımdan da sizin bu programlarınızın bir an önce hayata geçmesini ve bizim şirketlerimizin hem yeşil dönüşümü hem de inovasyon süreçlerini tamamlamasını istiyoruz.

Bölgesel kalkınma sizde ve biliyorsunuz, Meclisimizde de kurulan bir Komisyon var ve bu Komisyon bizim millî dayanışmamızı, birliğimizi, kardeşliğimizi geliştirmek üzere kurulan bir Komisyon. Çok net ve bir kalkınma ekonomisti olarak söyleyeyim ki bu tabloyu tersine çevirmeden o Komisyonun tam anlamıyla başarıya ulaşması mümkün değil. Bu, Ankara Sanayi Odası ile TEPAV'ın illerin teknoloji gelişmişliği üzerine yaptıkları bir endeks çalışması ve şuraya baktığınız zaman zaten Türkiye'nin çok ciddi bir bölgesel kalkınma problemi olduğunu, Güneydoğu Anadolu'yla beraber diğer bölgelerde de teknoloji gelişmişlik seviyesinin çok aşağıda olduğunu görüyorsunuz. O bakımdan da biz gerçekten sürdürülebilir ve bütünlükçü bir büyüme, kalkınma yakalayacaksak eğer bu endeksin sonuçlarına daha dikkatli bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Burayla ilgili bir teknoloji hamleniz var mı, buranın kalkınma stratejisi nedir; sizlerden bununla ilgili daha detaylı bilgi almak isteriz.

Bakın, bölgesel kalkınma farklarının azalması yerine daha da arttığını görüyoruz; Türkiye sadece İstanbul ve doğu Marmara, onun dışında biraz Ankara ve çevresi, Eskişehir ve İzmir'den ibaret oluşuyor ve ben sizin sunumunuzda şunu görmeyi çok isterdim: Bizler nasıl eşitlikçi, bu refahı bütün bölgelere yayabilen ve bölgesel kalkınmayı başarabilecek olan bir strateji planına nasıl imza atıyoruz; bunu sizlerden ben daha fazla duymak isterdim.

Mesela, ülkeler ne yapmışlar Sayın Bakanım? Ülkeler şunu yapıyorlar: Mikro temelli sanayi politikaları izliyorlar. Mesela Polonya örneği bunun için çok iyi bir örnektir. Burada da ne yapmışlar, biliyor musunuz? Mikro temelli sanayi politikalarını izlerlerken yerel yönetimlerden destek almışlar yani merkezî hükûmet, yerel yönetimler, kalkınma ajansı beraber yapıyorlar. Bunun için aslında bizim yapmamız gereken şeyler şu: Merkezi hükûmet ile yerel yönetimlerin arasını siyasi olarak açmak ve onların ödeneklerini kesmek değil... Çünkü kendi bölgelerindeki kalkınmayla ilgili neler yapılması gerektiğini en iyi yerel yönetimler biliyor. Dolayısıyla, burada oluşturacağınız bir bölgesel kalkınma stratejisinin mutlaka bir yerel yönetim, bir belediye ayağı olması gerekiyor. Bunu yaparsanız eğer Polonya'daki gibi doğru, olumlu sonuçlar alabilirsiniz. Nerede yanlış yaptılar, Polonya nerede yanlış yaptı? Bunun olumlu sonuçlarını gördükten sonra, bu sefer yerel yönetimleri aynı şimdi bizdeki gibi bastırmaya çalıştı, büyüme durmaya başladı. Dolayısıyla, katılımcı bir demokrasiyi bölgesel kalkınma anlayışıyla birleştirebilirsek eğer o zaman o sizin sunumunuzda belirttiğiniz yüksek hedeflere ulaşabiliriz.

Şimdi, sunumunuzda benim dikkatimi çeken ve eksik kalan şeylerden bir tanesi de şu: Bizim küresel imalat katma değerinden aldığımız pay yükseliyor, doğrudur. Bunun için bunu bir başarı olarak görmemiz lazım fakat o da ne? Üst orta ülkelerin imalat katma değerinden aldığı payda o kadar iyi değiliz. Bunun bir sebebi var Sayın Bakanım: Çin. Ve ben sizin sunumunuzda Çin ve Hindistan'dan daha fazla bahsetmenizi beklerdim. Çin, on beş yılda bütün dünyadaki küresel katma değerin yarısını oluşturmuş, tam yarısını. Şimdi soru şu: Bizim Çin'e olan bağımlılığımız artıyor; sadece bizim değil, bütün ülkelerin artıyor ana pazarlarımıza baktığınız zaman. Peki, Sayın Bakanım, yarın bunun aynısını Ticaret Bakanına da soracağım, bizim bir Çin stratejimiz var mı? Dünyadaki en inovatif 10 şirketten 5'ini kendi bünyesinde barındıran, dünyadaki en inovatif üniversiteler arasında ilk 10'a neredeyse 3 tane üniversiteyi sokan Çin'le ilgili bizim bir stratejimiz var mı? BYD yatırımları dışında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Hocam, buyurun, iki dakika daha ekliyorum.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Biz Çin'den gelecek olan tehditlere karşı kendi sanayicimizi nasıl koruyacağız? Çin'in bu büyümesini bir fırsat olarak nasıl değerlendireceğiz? Bununla ilgili sizin sunumunuzda daha fazla detaylı bilgi almak isterdim.

Önümüzdeki dönem... Nasıl başlamıştınız sunumunuza; bu sunuma tarife savaşlarıyla beraber başlamıştınız. Bu tarife savaşlarında Türkiye nasıl bir rol almalı? Çünkü bir başka problem daha var, o da Hindistan.

Bakınız, Çin ve Hindistan dünya nüfusunun yüzde 40'ını, dünya ekonomisinin de yaklaşık o kadarını oluşturuyor. Hindistan Avrupa Birliğiyle bir serbest ticaret anlaşması imzalarsa bizim tekstil, hazır giyim başta olmak üzere birçok sektörümüz bir daha hiç başını kaldırmamak üzere çökebilir. Neden? Çünkü bizim çok kötü yazılmış bir serbest ticaret anlaşmamız var. Avrupa Birliği Hindistan'la STA imzaladığı zaman biz otomatikman ona dâhil oluyoruz ama mesela Hindistan bizimle STA imzalayıp bizim mallarımızı gümrüksüz almak zorunda değil.

Bunu neden anlatıyorum? Aslında bu, yarın Ticaret Bakanlığımızın bütçesinde konuşmamız gereken bir konu. Yani aslında ihracat sizin alanınız değil ama bu da bizi ve beni sunumumun son noktasına getiriyor; o da şu: Bizim kötü bir idari yapımız var. Dünyadaki bütün gelişmiş ülkeler sanayi ile ihracatı beraber büyütürler. Japonya mucizesine bakın, MITI yani "Ministry of International Trade and Industry"dir. Yani sizler sanayi ve dış ticaret politikasını beraber yürütürsünüz. Artık öyle bir döneme geliyoruz ki, veri merkezlerinden bahsettiniz, onu Enerji Bakanlığı ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığından ayrı düşünemezsiniz, kalkınmadan bahsediyoruz, onu yatırım ofisinden ayrı düşünemezsiniz. Bizim şu anda yanlış bir idari yapımız var, bunun bir an önce düzenlenmesi lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Hocam, teşekkür ediyorum.

ÜMİT ÖZLALE (İzmir) - Yılda sadece 8 ya da 9 defa toplanan Ekonomi Koordinasyon Kuruluyla bu kadar girift hâle gelmiş ekonomik ilişkileri toparlamamızın çok zor olduğunu düşünüyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.