| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 17 .11.2014 |
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, çok değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, kıymetli basın; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, burada tartışmalar son derece önemli boyutta cereyan ederken konunun tekrarından kaçınma adına ben de bir katkı sunma bağlamında bir başka perspektifte bakmaya çalışacağım.
Malumunuz, Atatürk'ün 1925 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisindeki "Bu Mecliste sadece Kürt, Türk, Arap bulunmamaktadır. Her şeyden ziyade, bu Mecliste anasırı İslamiye..." sözüne atıfta bulunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, aslında bu tartışmalar demokrasimiz açısından önemli fakat zaman zaman üslup hatası yapıp olayı bireyselleştirmediğimiz takdirde daha da önem kazanacağının altını çizmek istiyorum.
Çözüm süreciyle ilgili referans aldığımız o tarihî bağlamdaki "anasırı İslamiye" ifadesi çerçevesinde bir hadiseyi paylaşmak isterim. Peygamber Efendimiz Mekke'ye girerken yanında Bilal-i Habeşi'yle giriyor ve Bilal-i Habeşi köle ve zenci, Bilal-i Habeşi seçkin değil. Peygamber Efendimiz bir seçkinle girmiyor, Hazreti Ömer'le girmiyor, Hazreti Ali'yle de girmiyor, Hazreti Ebubekir'le de girmiyor.
ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Onlar seçkin mi oluyor?
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) - Bir yere geleceğim eğer müsaade ederseniz. Bakın, bütün tartışmalara bir virgül dahi girmedim. Aslında, burada birbirimize tahammül gösterirsek çok iyi olur diye düşünüyorum. Bir yere geleceğim.
Ve Mekke'ye girerken aslında o sıradan bir giriş de değildir, aslında o rastlantı değildir. Ona İslami tabirle tevafuk denilir, hiçbir şey rastlantı değildir ama o tarihî görevi veriyor Bilal-i Habeşi'ye, diyor ki: "İstersen Kâbe'nin üzerine çıkabilir ve oradan ezanı okuyabilirsin."
Değerli arkadaşlar, referans alacağımız yeri o tarihî, bin dört yüz-bin beş yüz yıl önceki bir başka hadiste bulmakta fayda var, öze dönüşte fayda var. İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe iman etmiş sayılmazsınız.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Bizi oralara götürerek malı götürdünüz vallahi.
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) - Evet, yıllarca, biraz önceki, benden önceki konuşmacıların birçoğunun konuyu sosyal boyuttan çıkarıp olayı sloganlaştıran anlayışının, Doğu ve Güneydoğu insanı tarafından ne kadar bilindiğini, onları yaşayan ve aynı zamanda bölgede bu konulara hassasiyet duyan bir arkadaşınızım. Sloganlaştırmadık bu hadiseleri. Biz çözüm sürecini tartışırken ve konuşurken "Cumhuriyet Halk Partisinin Kürt raporu var. Buyurun komisyona" dedik. Niçin Cumhuriyet Halk Partisi komisyonda olmadı, niçin komisyona üye vermedi? Çözüm sürecindeki toplumsal barış yollarının...
ADNAN KESKİN (Denizli) - Sen söyledin mi nasıl çözüm olacağını da gelmedik Hocam?
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) -...araştırılması ve çözüm sürecinin değerlendirilmesi komisyonunda bugünkü yapılan tartışmaların yapılmasını isterdim.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Çözüm sürecinin nasıl olduğunu sen biliyor musun, sana anlattılar mı, samimi söyle?
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) - Bir başka konu daha ben söyleyeyim. Bu tartışmalar başlarken "kart kurt" denildi, bilim dünyası bunları yazdı. Kürt diye bir şey yoktu. Salondan çıkarken evlerimize nasıl gideceğimizi ve nereden fişleneceğimizi, hangi yargı, hangi mahkeme bizi nereye çektiğini unutmayalım ama bugün, şu anda son derece sağlıklı bir tartışma zemininde bunları tartışıyoruz. Hamdolsun, bunlar AK PARTİ iktidarlarının demokrasi anlamında bu ülkeye kazandırdıklarının ta kendisidir. Evet, eksiklerimiz var, evet, yapmamız gerekenler var, evet, bunları eksik bulabilir, "Biz de şunları şunları yaparız." diye ifade etmek gerekir. Önce çözüm süreci başlarken ne verildi, ne alındı, bölündü, parçalandı, pazarlık konusundan bugün bir yere doğru geldik. O kavram da kullanıldı, denildi ki: "Hayır, hiçbir şey yok, iş birliği süreci var." Arkadaşlar, yirmi beş sene, otuz sene bu ülkenin -ama kabul edin- adına "Kürt sorunu" deyin, adına "Türk sorunu" deyin, adına "Doğu-Güneydoğu sorunu" deyin yıllarca suni bir tartışmada birilerinin, resmî ideolojinin ortaya koymuş olduğu ama hepimizin arkasından gittiği, birisi "Kürt" dedi mi karşısında bir düşman, birisi "Türk" dedi mi arkasından farklı bir ideolojik yapı. Enerjimizi buna kaybettik ama öyle bir yere geldi ki artık bugün, soruna, yeniden ana muhalefetteki bir arkadaşım bizzat kullandı, dedi ki "Kürt sorunu." Ne var? Siz bu soruna "Kürt sorunu" deyin, "ekonomik sorun" deyin ama bunları hafızalarımıza alıp tartışmak ve konuşmak, gündeme getirmek, bir sonraki milletvekilliğinizden sonra hangi mahkemede ne şekilde yargılandığımızın boyutundan buraya kadar geldik. Peki, yirmi beş-otuz sene kendi insanımız, ne olursa olsun bu ülkenin insanı öldü. O gün o koşullarda, çatışmasızlık ortamında öyle veya böyle reçete yazanlar başarılı olamadı, acaba onlardan hesap sorulmasın mı? Acaba 25 bin-30 bin insan öldü, niçin öldü? "Bunların siyasi sorumluları nerededir?" diye niçin bir sorgu içerisine girmiyoruz? Son iki yıldır kan akmıyorsa, göz yaşı akmıyorsa, silaha, mermiye bir para gitmiyorsa, bunun ödüllendirilmesi gerekmez mi? Ama hayır, niçin böyle bir ortam? Bu, zaten akla da ziyandır.
Bir başka konu daha: Bazı araştırmacı arkadaşlarımızın ifade ettikleri rakamları kullanıyorum, net değil, Hasip Bey sordu, üniversitedeki araştırmacı arkadaşlarımızın ifadeleri, Doğu ve Güneydoğu'da bölgesel gelişme politikalarıyla yapmış oldukları araştırmalar. Kimilerine göre 500 milyar dolar, kimilerine göre 300 milyar dolar gibi bir bütçe harcandı. Bu bütçe harcanmasaydı silaha, teröre, çatışmaya kaç GAP yapardı, kaç DAP yapardı, kaç KOP yapardı? Acaba kişi başı gelir dağılımı şimdi nerede olurdu?
Peki, Kobani sürecinde oradan gelen bir avukatın ifadesini aktarmak istiyorum, aynen şunu söyledi: "Böyle bir ülke var, en fazla da Kürtler bu ülkenin kıymetini bilmeli. Böylesine bir devlet var böylesine bir Hükûmet var. Gidecek bir yerimiz var, hamdolsun geldik. Varsın yağmur altında kalalım, varsın şu anda hava soğuk olsun, varsın ihtiyaçlarımız olsun ama başımıza bomba yağmıyor, bu yeter bize." dediler. Biz bu ülkenin kıymetini bileceğiz. Biz topyekûn bu geminin içerisindeyiz ama bize bunu, Batı, âdeta enerjimizi burada, bunun üzerinde yoğunlaştıralım ve bu ülke kalkınmasın anlamında koydu.
Zamana bakıyorum, tartışılacak çok şey var, ifade edilecek çok şey var. Aslında, yaptıklarımızı bir arkadaşım ifade etti. Geldiğimiz yer açısından bugün, eğer ki iki yılı aşkındır kan ve göz yaşı üzerinden siyaset alanı daraldıysa, yasaklar ortadan bir bir kaldırılıp siyasi mesaj ve sloganlaştırma dönemi yavaş yavaş sona eriyorsa bu bir kazanımdır ama bu tartışma içerisinde yeterli bulmazsınız, siz de yapıcı eleştirinizi yapar, biz de dinler, sayın bakanlarımız, Hükûmet dinler, bizim için yapıcı bir eleştiri olarak gündemimize alırız ama...
Sayın Bakanım, ben çözüm sürecini açıkçası şöyle anlıyorum: İki yıldır bir göz yaşı yok, iki yıldır bir şehit haberini almıyoruz...
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Allah Allah!
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) - ...iki yıldır son birtakım manipüle hadiseler hariç...
MEHMET GÜNAL (Antalya) - "Hiç almıyoruz." deme de "Azaldı." de bari ya!
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) - Sayın Bakanım, aynı zamanda bu bütçe son iki yıldır silaha, mermiye harcanmayan; uçakların havalanmasıyla olan o maliyetlere gitmeyen bu bütçenin acaba ülke kaynakları ve kalkınması noktasında bizi taşıdığı süreç açısından da bir değerlendirmede özellikle bulunmanızı istiyorum.
Değerli arkadaşlar, önce, çözüm süreci başlarken bir hainlikle itham olunduk, "Bir toprak verildi, bir bölünme oldu, her şey gitti gidiyor." ifadelerini iki yıl öncesinde gördük ama buradaki tartışmadan hoşuma giden bir şey, artık o ifadelerden vazgeçildiğini gördüm. Demokrasimiz açısından bu tartışmaları son derece olumlu buluyorum. Bu tartışmalar yıllar öncesinde yapılsaydı da, eğitim, sağlık ve savunma alanında bir yer hallolunmuş olsaydı da toplumun sosyal manadaki hastalıklarının tamamını halı altına süpürüp mikroplar birbirine karıştığı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gök, lütfen toparlar mısınız.
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) - Bitiriyorum, zamanı fazla kullanmayacağım.
Mikroplar halının altına süpürülüp o mikroplar birbirine karışıp daha sonra kendi içerisinde alengir bir meseleye dönüşmeseydi de, gününde o meseleler karşımıza bir bir çıksaydı da onları masaya yatırıp cesaretle halletseydik...
İZZET ÇETİN (Ankara) - "Halının altına süpürmeyin, kullanın." dediklerini hatırla!
ABDULKERİM GÖK (Şanlıurfa) - ...bugün, kalkınmayı, büyümeyi, küresel güçlerle mücadele etmeyi, kişi başına gelir dağılımının 10 bin değil, 25 bin olduğu bir ülkeyi konuşsaydık ama inşallah bunları da yakalayacağız.
Sayın Bakanım, bu tartışmalar eşiğinde bütçenizin ülkemize, huzura, kardeşliğe, sevgiye, büyümeye vesile olmasını Rab'bimden niyaz ediyorum. Şimdiden Bakanlık bütçesinin hayırlara vesile olmasını Rab'bimden niyaz ediyorum. Sizlerle beraber Kobani'deki olayı bir bir yerinde an ve an inceleyen bir Bakanımız olarak, yetkilileriniz olarak, orada kolluk kuvvetleri olarak göstermiş oldukları o hassasiyetten, insanlıktan, ev sahipliğinden, valiliklerimiz, kaymakamlıklarımız, tüm arkadaşlarınıza şahsınızda yürekten teşekkür ediyorum. Sağ olun, var olun.