| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 01 .12.2025 |
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, çok değerli, kıymetli bürokratlar, değerli milletvekilleri; öncelikle Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen bütçe çalışmalarının son günü. Çok yoğun, meşakkatli bir maratondu. Bu vesileyle Komisyon Başkanına, Komisyon üyelerine, stenograflara, bizlere çay getiren görevlilere, bütün emeği geçen herkese çok teşekkür ediyoruz. Bugün son gün olması vesilesiyle de bu teşekkürü bir borç olarak biliyoruz. Önemli bir bütçe görüşülüyor; yürütmenin başının bütçesini görüşüyoruz. Buradan bundan önceki ve bundan sonraki bütçelerde de öyle gözüküyor ki biz yürütmenin başını bu bütçeyi savunurken görmeyeceğiz. Zira, 2018'den beri yani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtiğimiz günden beri biz Sayın Cumhurbaşkanının, yürütmenin başı olan, aslında bütçenin asli sahibi olan Cumhurbaşkanının bu bütçeyi sahiplenmek adına Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip bu görüşmelere katıldığına şahit olmadık; bu büyük bir eksikliktir, bize göre bu siyasi bir eksikliktir, hukuki bir eksikliktir, idari anlamda büyük bir eksikliktir, milletin bütçe hakkı anlamında da çok ama çok büyük bir eksikliktir. Devletin parasını kullanma yetkisini isteyen kişi tenezzül edip de buraya gelip kendini açıklama ihtiyacı bize göre duymalıdır. Zira bütçe namustur, bütçe çok ciddi bir konudur. Hem partinin Genel Başkanı hem de Cumhurbaşkanı; devlet işleri ve siyaset işlerinin birbirine girdiği bir ortamı da biz bu bütçe tartışmaları vesilesiyle görüşüyoruz. Bütçeyi kullanırken bütün siyasi faaliyetler yapılıyor, o zaman gelin de bu parayla, bu bütçeyle kalem kalem nasıl bir siyaset izleyeceğinizi bu millete açıklayın. Yürütmenin en üst makamının Meclis denetimi karşısında sorumluluğunu görünür kılan asgari demokratik gereklilik ortadan da kalkmış oluyor Cumhurbaşkanının bizzat gelmemesiyle. Tekrar söylüyorum, bütçe teknik bir mesele değildir; siyasal bir sorumluluk ve program hesabıdır. Beytülmala nasıl titizlenildiğini, milletin rızkına nasıl ve hangi seviyede sahip çıktığınızı göstermesi açısından da bu konu çok ama çok önemlidir, demokratik asgari bir yükümlülüktür.
Meşruiyet arıyorsunuz; meşruiyet arıyorsanız işte o meşruiyeti bulacağınız yer bu bütçe görüşmeleri, milletin bütçesini konuştuğunuz yerdir; bu meşruiyeti arayacağınız yer Trump'ın ya da Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Başkanının sözü değil, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bu görüşmeler ve bilfiil burada bulunmanızdır bu meşruiyeti millet nezdinde size verecek olan. Bütçeler siyasetin temel dokümanlarıdır; bir siyasi yapının, dünyaya, olaylara, memleket meselelerine nasıl baktığını gösteren, belki de siyasetin en önemli dokümanlarıdır bütçeler.
Geçen sene bu konu gene konuşuldu, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanımız Sayın Erhan Usta da az önce gündeme getirdi; Diyanet Başkanı, Millî İstihbarat Başkanı ve İletişim başkanları geçen sene de yoktu, bu sene de yok, ondan önceki sene de yoklardı. Hesap vermeleri gereken Meclise gelmemeleri demokratik şuur ve zihniyetten de ne kadar yoksun olunduğunun bize göre bir göstergesi, millet iradesini ne kadar önemsediklerinin de net bir ifadesidir. Bu konuyu niye önemsiyoruz? Bakın, şöyle bir sorayım size, hepinize soruyorum: Mesela Cumhurbaşkanı deseydi ki Diyanet İşleri Başkanına "Ya, bir gel de şu bütçeyle ilgili birkaç başlığı görüşelim." Diyanet İşleri Başkanı Yardımcısını yollayabilir miydi? Ya da Cumhurbaşkanı Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanına deseydi ki "Ya, bir gel de şu konuyu konuşalım." "Sayın Cumhurbaşkanı, ben gelemiyorum, sana yardımcımı yollayacağım." diyebilir miydi, bunu yapabilir miydi? Cumhurbaşkanına bunu yapamayan, millete bunu reva görüyor. Cumhurbaşkanına bu cüreti gösteremeyenler, milletin bütçesinin görüldüğü bu bütçe görüşmelerinde rahatlıkla buraya gelmemekle bu tavrı gösteriyorlar; ondan sonra da biz "tek adam rejimi" deyince kızıyorsunuz. Cumhurbaşkanı saraya çağırdığında -buradaki herkes o cevabı verecektir- Diyanet İşleri Başkanına "Gel." dediğinde koşa koşa gider ama bütçesinin hesabını vermeye buraya gelmiyor. Kıymetli bürokratlar var, dinlerler, giderler, aktarırlar ama bu hem bizlere saygısızlıktır hem milleti yok saymaktır, bu, iradeyi tanımamak anlamına gelir. Önümüzdeki sene de aynı tavrın aynı inatla gösterileceğine ben eminim çünkü artık bu bir kafa tutmadır, bunun başka bir anlamı, izahı açıklaması bize göre yoktur.
Bu ülkeye ve bu millete karşı sorumlusunuz, bu konuları bu şekilde ele alma mecburiyetiniz var; bu üç kurumun Başkanına söylüyorum bunları. Aslında Cumhurbaşkanlığı bütçesi, birazdan detaylarına ineceğimiz bu bütçe bir zihniyeti, Türkiye'deki mevcut Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin de karakterini tam olarak yansıtması açısından manidardır. Zira, baktığınız zaman, genel bütçenin binde biri bile etmeyen bir rakamdan bahsediyoruz ama temsil ettiği kurum içerisindeki detaylar açısından da çok anlam ifade ediyor. Zira, bize göre baktığımız zaman, şeffaf olmayan, denetlenemeyen, hesap vermeyen, kamu ve STK'lerden çok kendi konfor ve itibarını düşünen, halktan kopuk, tutarsız bir yaklaşımın Cumhurbaşkanlığı bütçesinde tezahür ettiğine, samimiyetsizliğin, kendi koyduğu ilke ve kurallara, hedeflere uymayan, aynı Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi gibi bir kaos ve yetki karmaşasının olduğunu görüyoruz biz bu bütçede. Bunları neden söylüyorum birazdan detaylarıyla sizlerle paylaşacağım. Ancak bundan önce, burada bir hakkı da teslim etmek durumundayım. Zira, eleştiriyorsak zaman zaman memnun kaldığımız konularda da memnuniyetimizi ifade etmemiz eleştirilerimizin gücünün ve samimiyetinin ve tutarlılığının göstergesi açısından kıymetlidir, önemlidir. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı kendi konuşmasında da değindi, 1.426 soru önergesinin yaklaşık yüzde 90'ını cevaplamışlar ki bunun büyük bir kısmı on beş günlük süreden sonra cevaplanmış ama yüzde 90'ı cevaplanmış, geçen sene bu rakam da yüzde 88'di. Bakın, takdir etmiyorum, memnuniyetimi ifade ediyorum zira, bu bir anayasal zorunluluk. Memnuniyetimizin sebebi de şudur: Diğer bakanlıklarla kıyasladığınızda, burada başarılı bir ya da dikkate alınan, kale aldığını gösteren bir anlayışı biz görüyoruz. Hele de Adalet Bakanlığının, İçişleri Bakanlığının vermiş olduğumuz soru önergelerini cevaplama oranına baktığınız zaman, Cumhurbaşkanı Yardımcısının ve ekibinin göstermiş olduğu titizlik memnuniyetimizi ifade etme mecburiyetini de beraber getiriyor. Tekrar söylüyorum, bu bir takdir değil, zira, anayasal olarak bu her bakanlığın sorumluluğu. Ama öyle bir hâle geldik ki yüzde 5'i, yüzde 10'u cevaplamayan bakanlıkların olduğu yerde böyle bir performans, memnuniyeti de beraberinde ifade etmeyi getiriyor.
Şimdi, Cumhurbaşkanlığı bütçesi 21,2 milyar yani 18,9 trilyonluk genel toplam bütçenin içinde yüzde 0,11 yani binde bir, az önce de söyledim, büyüklüğünden çok, içeriği ve taşıdığı anlam ve toplumun verdiği mesaj açısından bu bütçenin kıymeti var. Aslında diğer bağlı kurumlara baktığınız zaman da toplam rakam yaklaşık 627 milyar TL'lere geliyor yani Cumhurbaşkanlığına bağlı diğer kurumları da eklediğinizde o zaman da toplam bütçenin yüzde 3,3'ü gibi bir büyüklüğe tekabül ettiğini görüyoruz. Şimdi, yüzde 25'lik bir artış olduğundan bahsediliyor. Tabii, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin bu yıl nasıl, hangi rakamla kapanacağını biz bilmiyoruz? Zira, onuncu aya, Ekim ayı sonu itibarıyla baktığımızda, 2025 yılı için vermiş olduğunuz bütçenin yüzde 72'sini kullanmışsınız. Tabii, orada aysal, mevsimsel etkiler de olabilir ama şöyle bir tuhaflık da var: İşte, 600 milyon, 700 milyon harcanıyor, harcanıyor, harcanıyor, bir anda Ekim ayında korkunç bir sıçrama var. Baktığınız zaman, şöyle bir hissiyata kapılıyorsunuz: Aman efendim, yıl sonu geliyor, biz bir an önce koyduğumuz bütçe rakamını kullanalım ki yıl sonunda herhangi bir şekilde kullanılmamış rakam dışarıda kalmasın. Böyle yapıyorsunuz demiyorum ama baktığınız zaman bize verdiği hissiyat budur. Bunu halletmenin, bunu bertaraf etmenin bir yolu var: Ya, burası Plan ve Bütçe Komisyonu, buraya Karayolları Trafik Kanunu geliyor, bilmiyorum sizin işiniz mi, Trafik Karayolları Kanunu buranın görüşmesi ama burası şunu görüşebilir: Üç ayda bir bu bütçelerin gerçekleşme ve bütçelenen rakam oranlarını Plan ve Bütçeye gönderebilirsiniz. Aylık verdiğiniz bütçelerin neden gerçekleştiğini, neden gerçekleşmediğini, nerede sapma olduğunu rahatlıkla bunu ifade edebilirsiniz. Plan ve Bütçe Komisyonu da asli fonksiyonunu bana göre tam olarak o anlamda yerine getirmiş olur.
Personelde öngörülen yüzde 61'lik bir artış var. Bu artış nedir? Yani ilave personel mi alacaksınız, yoksa personele yapacağınız zam mıdır? Eğer öyleyse keşke bütün kamu görevlileri, memurlar da böyle bir oranla, yüzde 61'le karşılansa ama görünen o ki yüzde 61 demek ki ilave bir personel alımından bahsediliyor. Bunun detaylarını merak ediyoruz, belki vardı, biz gözden kaçırdık ama cevaplanırsa da memnun olacağız.
Mal ve hizmet alımı 11,7 milyar olarak bütçelenmiş. Tabii, bunu kalem kalem görmek istiyor insanlar, bizler. Şöyle bir yaklaşım içerisine de girmeyeceğim: Yani toplam bütçeyi alıp 365'e bölüp ondan sonra dönüp size, yahu, Cumhurbaşkanlığının günlük harcama kalemi buymuş demiyorum ama bunu dedirttiriyorsunuz. Getirin 11,7 milyarı yani ejder meyvesi mi alıyorsunuz, ne yapıyorsunuz görsün millet bunu. Siz bu açıklığı, bu şeffaflığı göstermezseniz, e, o zaman da muhalefet bu netliği görmediği zaman bu tür çıkarımlar içerisine girer ve oradan da "İşte, sarayın günlük harcaması şu kadardır." gibi bir mantığa yönelebilir. Dolayısıyla bunları kalem kalem göstermek... Hiçbir kötü niyetiniz olmayabilir ama bu şeffaflığın, bu denetlenebilir bir yapının mevcudiyetinin de ülke kadar sizlere de sizlerin kendinizi ifade etmesi açısından da faydası olduğunu görüyoruz.
Bütçede azalan tek rakam var, o da cari transferler. Şimdi, cari transferlerin detayına baktığımda da cari transferler genelde STK'ler için yani kamu yararına daha çok harcanan bir para gibi algılıyorum. Her rakam, her kalem artmış, STK'lere yapılacak yardımda yüzde 20 geçen seneye göre bir azalma olmuş. Yani buraya baktığınız zaman, kendi konforumuzdan, itibarımızdan bir tasarruf yok ama kamuya STK'lere yapılacak "cari transfer" diye tanımlanan kalemden yüzde 20 bir azalma var gibi görüyoruz biz; bunlar açıklamaya muhtaç kalemler. Tabii, itibarla tasarruf olmuyor arkadaşlar. Bakın, yanımda bir görsel getirdim, çok manidar bulduğum için sizlerle de paylaşmak istiyorum yani itibarı buralarda aramanın gereği yok. Bakın, şu Japon Başbakanının Donald Trump'ı karşıladığı oda, üstündeki de Japon İmparatorunun Donald Trumpı karşıladığı oda, sadece iki koltuk ve bir masa var. Yukarıdaki de Cumhurbaşkanının -öyle yabancı misyon falan değil ha- kendi ülkemizdeki yetkililerle yaptığı toplantı, bu sadece külliyeden bir kare. Bakın, Japonya'nın millî geliri 4 trilyon dolar, bizim millî gelirimiz 1,3 trilyon dolar. Japonya'da kişi başına düşen millî gelir 32.500 dolar, bizde 13.400 dolar. Japonya'nın ihracatı yaklaşık 700 milyar dolar, bizim ihracatımız 262 milyar dolar. Yani itibar saraylarda, görkemde, şatafatta değil. İtibar arıyorsak ülkemize, milletimize, devletimize, vatandaşımıza vereceğimiz en kıymetli itibar diğer ülkelerle kıyasladığımızda hem millî gelirin hem kişi başı millî gelirin hem ihracatımızın artacağı olması konusudur.
Şimdi, program sınıflandırmasına göre bütçe kalemlerine baktığımda benim gerçekten kafam karışıyor, hani diyorum ya bir kaos var diye. Sanayinin geliştirilmesi, üretim ve yatırımın desteklenmesi kalemi var, 965 milyon bir rakam konulmuş 2026 bütçesi için. E, bir de bizim bir Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız var değil mi? Yani geçen sene Sanayi Bakanını dinledik Mecliste. Dinlediğimizde de ben dedim ki: Hükûmet Sanayi Bakanını evde unutmuş çünkü konuşmasının yüzde 90'ı teknolojiyle alakalıydı. Yani ülkenin sanayisi bitmiş, ülkenin sanayisi yanıyor; ne tür tedbir alınacak, ne yapılacak hiçbir şey duymadık.
Şimdi, Sanayi Bakanlığının bütçesine baktığımız zaman da orada 89 milyar bir rakam var, bu da sanayinin geliştirilmesi, üretim ve yatırımın desteklenmesi için. Yani Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bünyesinde 89 milyarlık bir kalem ayrılmışken Cumhurbaşkanlığının gene aynı başlıkta, gene aynı program dâhilinde bir rakam ayırması, 900 milyonluk bir rakam ayırmasının anlamı nedir? Burada bir verimlilik var mıdır, bir yetki karmaşası yok mudur? Hem Bakanlık hem Cumhurbaşkanlığı aynı başlıkta niye bütçe ayırır? Hani çaktırmadan hem annesinden hem babasından harçlık alan evlat gibi bir durum burada hissediyorsunuz, bunun detayları önemli.
Aynı durum Şehircilik ve Risk Odaklı Bütünleşik Afet Yönetim Programı'nda da var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığında aynı başlıkta bir kalem var ki 30 milyar 2026 için bütçelenmiş, Cumhurbaşkanlığı da demiş ki: "Ya, ben de koyuyorum aynı başlıkla 800 milyonluk bir ödenek buraya ayırıyoruz." diye.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI CEVDET YILMAZ - Aynı şeyler değil Değerli Vekilim, sadece farklı gösterimi.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Aynı şeyler olmayabilir ama başlıklar aynı. Yani burada işte Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin yani bir bakanlıkların, bir de işte başkanlıkların, ofislerin vesairelerin olduğu yerde aynı konuda, aynı bütçe rakamları bizim gibi herkesin kafasında soru işareti oluşturuyor. Elbette ki ayrı konulardır, başlıklar aynı; açıklamasını yaparsanız da memnun olursunuz.
Bir de dış politika kalemi var. Tabii, neye göre, nasıl yapılıyor? Bakın, 2024 yılında 4,3 milyar bir bütçe öngörülmüş. Ne kadar harcamışsınız biliyor musunuz bu kaleme? 18 milyon harcanmış, sonra yıl sonunda bu 4 milyar Cumhurbaşkanlığına eklenmiş, Cumhurbaşkanlığı 4 milyar daha fazla harcamış, Dışişleri için koyduğunuz 4 milyar kullanılmamış, toplamda bütçenin içinde kalmışsınız ama bütçe içindeki kalemlerde ciddi savrulma var. Baktığınız zaman ya, bu kadar savrulma olur mu diyorsunuz yani 4,3 milyar deyip 18 milyon harcama nasıl yapılabilir? Aynı manzarayı bu sene de görüyoruz. Yaklaşık 6,2 milyar TL'lik bir bütçe konulmuş, ekim ayı sonu itibarıyla henüz 900 milyonluk bir harcama olmuş. Tahminen tabii, bunlar bir öngörüyle yapılıyor ama öngörülerin de ne kadar tutmadığının, saptığının bir göstergesi.
Bütçeye hazırlanırken ben bunlara baktığımda şöyle hissediyorum, deniyorum ki, belli ki birileri şöyle yapmış: "Yani biz bunları şöyle koyalım, buraya atalım da yıl sonu geldiğinde oranın ihtiyacı olur, buranın ihtiyacı olur, oradan alır bu tarafa kaydırırız." Kurumlar arasındaki bu bütçe kaymalarıyla ilgili daha önce de bu Komisyonda konuşulmuş bu. Bu kuralın çok açık, net konuşulması lazım. Zira bu aktarımlar farklı soru işaretlerini de beraberinde getiriyor.
Yani sistemin, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin o kadar falsosu var ki yani bütçe kalemlerinde de görüyorsunuz. Bu falsonun, kaosun yarattığı karışıklıklar da var. Bakın, bir Adalet Bakanı var, bir de Adalet Bakanı gibi hareket eden bir Cumhurbaşkanı Başdanışmanı var. Türkiye'deki hukuki gündemi o Cumhurbaşkanı Başdanışmanı belirliyor adaletle ilgili konularda, biz oradan öğreniyoruz. İnşallah, Adalet Bakanı da kendisinden öğrenmiyordur ne olup biteceğini hukukla ilgili. Her konuda, her meselede bir içtihat yaratıyormuş gibi Türkiye'de hukuk denilince herkesin açıp yorumlarını okuduğu ve tahminlerini beklediği bir isim hâline gelmiş bu danışman. Peki, o zaman Adalet Bakanını ne yapacağız? Yani sistemdeki karışıklığı, sistemdeki kaosu anlatmak için bu örnekleri sizlerle paylaşıyorum.
Başka iddialar var. İşte, Sayın Veli Ağbaba İstanbul Büyükşehir Belediyesiyle ilgili konuya değindi. Bütün bunların olduğu yerlerde, olduğu bir ortamda İstanbul Başsavcısının doğrudan Cumhurbaşkanıyla temasta olduğu ve Adalet Bakanının da tamamen bu sürecin dışında olduğuna dair iddialar da peşinden tabii ki, elbette ki geliyor çünkü netlik yok. Herkes, danışman bir şey söylüyor, Bakan bir şey söylüyor, biri ötekinin yerini alır hâle geliyor yani bir kurumsal sorun yumağı biz görüyoruz.
Şimdi, bir başka gene bu sistemin getirdiği bana göre abukluk: Irak'taki bölgesel yönetimden şu anda aktif olarak bir statüsü olmayan, hiçbir statüsü yok resmî olarak Mesud Barzani Türkiye'ye geldi ve devlet protokolüyle karşılandı. Bakıyorsunuz, korumaları askerî üniforma giymiş, ellerinde uzun namlulu silahlar, akılları sıra buraya bir güç gösterisi yapıyorlar, daha dün kırmızı pasaport alabilmek için bu devletin kapısını çalıyordu bunlar, bu isimler. Peki, ne oldu sonra? Bir başka Cumhurbaşkanı danışmanı daha var, bu sefer o çıktı sahneye ve dedi ki... Tabii, kim danışman, kim başdanışman onu da sayamıyoruz biz, bu yapı, bu sistem içinde. Sayın Mustafa Akış, bu Mesut Barzani'nin ziyaretiyle ilgili şunları söylüyor bakın: "Davet edilmiş Mesut Barzani ve misafir edilmiş, misafirperver bir millet olarak bize düşen hoş geldiniz demektir fakat Türkiye Cumhuriyeti devletinin misafirlerine uyguladığı birtakım protokoller var..."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - "... Mesut Barzani'nin şu an, Kuzey Irak yönetiminde de Irak Merkezi Hükûmetinde de herhangi bir görevi yok. Yani Abdullah Gül'e, Ahmet Necdet Sezer'e veya Binali Yıldırım'a yurt dışında uygulanan protokol neyse aşağı yukarı Sayın Barzani'ye de uygulanması gereken protokol odur." diyor, Cumhurbaşkanı danışmanı söylüyor bunu. "Ayrıca, bırakın eski bir devlet görevlisini, ülkemize bir devlet başkanı dahi gelse tören subayı, yaveri dışında korumaları asla askerî üniforma giyemez ve tabanca dışında uzun namlulu silah ile görevini ifa edemez. Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti misafirini Şırnak'ta koruyacak kudrete de güce de kuvvete de sahiptir." İşte, çok övünülen Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin daha dün, hep beraber seyrettiğimiz, ortaya çıkardığı resim ve sonunda da Şırnak Valiliğini etiketleyerek "Bu yaptığınız görüntüler uygun düşmemiş." diye yazı yazıyor, sistemin sorunu da işte bize göre bu zaten. Valiler parti il başkanı gibi hareket edip kendine paye çıkarırsa, başdanışmanlar görüş bildirip siyasi bir çıkış noktası arayışına girerse ortaya "Tek parti görüntüsünün altında da o zaman acaba bir saray entrikası mı var?" dersiniz, demek durumunda kalırsınız, bugün olan da budur.
Geçen sene bir sunum yaptınız, sunumunuzu ben okudum. O sunumda siber güvenlikle ilgili çok önemli bir başlık açmıştınız ki haklısınız. Zira, yaşadığımız rezaletler siber güvenlik konusunda ciddi tedbir almamız gerektiğini bize söylüyor. İşte, e-devletteki verilerin dışarıya sızdığı, birilerinin eline geçtiği iddiaları, daha biz bunları konuşurken bir de üstüne sahte diplomalar, gene...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Kavuncu, bitti.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Bitiriyorum.
Son, selamlayıp bitiriyorum.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Buyurun, selamlayın.
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Peki.
Önemli bir başlıktır ve Siber Güvenlik Başkanlığını da 2025 ekim ayında yani geçtiğimiz ay itibarıyla açtınız yani konuşmanızda yaklaşık dokuz on ay geçmiş. İnşallah, şöyle bir şey olmamıştır: "Ya, biz bunu geçen sene söyledik, şimdi bize sorarlar, biz bunu apar topar açıyoruz, ekim ayında kurdelesini keselim." Bu konuda da bu verilerle ilgili nasıl bir güvenlik tedbiri alacaksınız, neler yapılacak? Zira, anayasal olarak bu devletin sorumluluğundadır, sizlerin verilerini korumak, onları kurtarmak, başkalarının eline geçmemesi de sizlerin yükümlülüğündedir.
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Kısacık...
MEHMET SATUK BUĞRA KAVUNCU (İstanbul) - Bitiriyorum.
Çok teşekkür ediyorum. Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.