KOMİSYON KONUŞMASI

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Sayın Bakan, değerli milletvekilleri ve değerli bürokratlar; hepinizi DEM PARTİ adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Evet, konuşmakta olduğumuz konu aslında sadece bir Bakanlığın bütçesi meselesi değil, aynı zamanda Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığının Türkiye'deki sosyal, toplumsal, yaşamsal ve insan haklarıyla ilgili ve iklimin geleceğiyle ilgili ve birlikte yaşadığımız küresel problemlerin çözülmesiyle ilgili önemli bir konuyu konuştuğumuzu ifade etmek isterim. Çünkü Bakanlık aynı zamanda Türkiye'nin geleceğinin planlanması konusunda ciddi bir görevle karşı karşıya ve bu görevi yerine getirme konusunda bizim açımızdan karşılıklı iş birlikleri, kolektif hayat, ortak irade yaratılması konusu maalesef gerçekleşmemiş diye düşünüyorum.

Türkiye 2026'ya girerken çevresel, sosyal, ekonomik kırılganlıkların iç içe girdiği bir dönemden geçiyor. Deprem riski, su krizi, kırılganlık, tarımsal gerileme, hava kirliliği, maden faciaları -doğal yaşamın hayatı- ve aynı zamanda son zamanlarda yaşadığımız ciddi bir insan kaybımız yani farklı farklı konulara bağlı olarak zehirlenme başta olmak üzere yaşıyor. Böylesine kırılgan bir dönemde yaşarken bizim geçmiş dönemdeki rutin politikalarımızı tekrar etmemizin doğru olmadığını, bu tarihsel önemde ciddi bir süreçle karşı karşıya kaldığımızın bilinciyle yeni dönemin siyasetinin de kurulması gerektiğini düşünüyoruz.

(Uğultular)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli milletvekilleri, bakın, hatip konuşuyor. Sayın Bakanın dinlemesini engellemeyelim lütfen.

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Ben de, vallahi bu koşullarda konuşamıyorum Sayın Bakan, size bakmak istiyorum ama arkadaşlar maalesef sizinle meşgul oluyorlar.

Değerli milletvekilleri ve Sayın Bakan, COP30'la ilgili bir başlangıç yaparak sizinle görüşmek istiyorum. COP30, biliyorsunuz, Brezilya'nın Belem kentinde yapıldı. Biz Türkiye'den 5 kişilik heyette gittik, bizim dışımızda sanırım giden olmamıştı, en azından muhalefet açısından. Bakanlığınızın alanında olması ve Türkiye'nin ve dünyanın geleceğiyle ilgili olması sebebiyle hem Bakanlık bütçesi hem de Komisyon açısından Türkiye'nin talip olduğu, COP31'e talip olduğu bir yerde, kolektif olarak buna sahip çıkma, değerlendirme, ne yapılabileceğini konuşma bakımından yapılmış olan bir ortaklık olmaması bizim açımızdan sorunludur. Hem talip olacaksınız hem de bununla ilgili bu Meclisin üyelerini, Komisyon üyelerini dâhil etmeyeceksiniz; bu bir çelişkidir ve aynı zamanda şöyle bir gerçeklikle karşı karşıya kaldığımızı söylemek isterim: Orada hem resmî zirveye katıldım hem de halkların zirvesine katıldım. Her iki zirvenin toplumsal olarak ortaya çıkarttığı değerler açısından bakıldığında orada ciddi kararlar alındı ve Türkiye maalesef bazı kararlara şerh koydu ve imza atmadı. Örneğin, adil geçiş meselesi çok önemli bir konudur dünya açısından bakıldığında, fosil gelecek meselesi çok önemlidir, "iklim borcu" diye bir kavramla bakıldığında çok önemlidir. Türkiye'nin başka ülkelerde olduğu gibi gerçekten bu sorunun çözülmesi bakımından daha ciddi bir adım atması lazım. Ancak maalesef, bu konuyla ilgili Türkiye'nin imza koymadığı bazı şeyleri sizlerle paylaşmak isterim. Örneğin, Türkiye, yeşil sanayileşmeyi imzalamadı ya da Tropikal Ormanların Sürekli Korunması Merkezine karşı mesafe konuldu. Yoksulluk ve sosyal koruma politikalarına uzak duruldu ve bilgi bütünlüğü, bilgilendirme bakımından yani şeffaf iletişim açısından da buna uzak duruldu ve şöyle bir durum burada gerçekleşiyor: Gerçekten Türkiye'de iklim mücadelesi sürdüren insanlar ciddi sıkıntı ve zor koşullarda yaşıyorlar. Örneğin, iklim mücadelesini sürdüren bir gazeteci arkadaşımız Hakan Tosun, maalesef, gecenin bir yarısında katledildi ve bunu kimin katlettiğini hâlâ biz tespit etme konusunda zorluk yaşıyoruz, arkasındaki güçlerin açığa çıkarılması konusunda mücadelemizi sürdürüyoruz ancak buradan şunu söylemek isterim: Türkiye'de gerçek anlamda toplumsal hareketlerin kendi haklarını savunması, toprağını, havasını, suyunu savunması konusunda yaşadığı sorun çok yüksektir. Bu çok yüksek konu karşısında Bakanlığınızın daha duyarlı olması gerektiğini düşünüyorum.

(Uğultular)

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Arkadaşlar, lütfen...

Şimdi, ülkemiz, özellikle, son çıkan iki yasayla beraber çok ciddi sıkıntı yaşamakla beraber, özellikle, fosil yakıt üretimine bağlı olarak enerji politikalarının sürdürülmesi konusu bizim açımızdan kritik bir öneme sahiptir ve Cop31 meselesini kısaca Türkiye'nin özellikle Avustralya'yla çatışmalı ve tartışmalı bir süreç sonrası almış olması kıymetlidir ancak şunu söylemek isterim ki: Özellikle bu tür COP'ların genellikle önce Azerbaycan'da, Birleşik Arap Emirlikleri'nde ve Avustralya'da yapılmış olması onların iyi oldukları anlamına gelmiyor Sayın Bakan ve bu ülkeler genellikle dünyada en fazla fosil yakıt üretimi yaparak enerji üreten ülkeler, Avustralya bunun başında geliyor, Türkiye bunun içerisinde ve Birleşik Arap Emirlikleri de aynı şekilde bunun içerisinde. Ama bu ülkelerde bu tartışma sonrası mesela Brezilya'daki tartışma sonrası muhalefetin de iktidarın da daha güçlü bir şekilde duyarlı hâle gelmesine bağlı olarak bizim arzumuz şudur: Türkiye buradan bir sonuç üretmeli ve COP31 Antalya'da yapılacak, hem Avustralya'yla iş birliği içerisinde yapılacak ancak bizim derdimiz buradan bir toplumsal bilincin artması ve genellikle Türkiye'nin iklim konusundaki yaşadığı krizin çözülmesi konusunda bir mesafe katetmesinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz, buna fayda sağlaması gerektiğini düşünüyoruz. Aksi takdirde, daha önce verilen sözler bakımından değerlendirildiğinde, maalesef, uygun değil. Bir rakamı paylaşmak istiyorum sizinle, sizin de verdiğiniz sözler var: Geçmiş dönemde verilen sözlere rağmen, 2035 yılına kadar fosil yakıt tüketimine bağlı olarak enerji üretileceği konusunda bir artış var. Bu artıştan kısmen geri çekilmeye çalışıyorsunuz ama 2023'e göre, 2024'e göre yüzde 16 artış yapacağınızı da söylüyorsunuz; bu, aynı zamanda bizim açımızdan bir tutarsızlık. Hem ciddi bir iklim krizinin olduğunu söyleyeceksiniz hem de bu konuda yükselen bir fosil yakıt tüketimini devam ettireceksiniz ve bunun en somut örneklerinden bir tanesini, şunu söylemek isterim: Türkiye'de gerçek anlamında geçmiş dönemde çıkarılmış olan yasalar bunu sürekli teşvik eden bir durumdadır. Özellikle geçen dönemde yapmış olduğumuz 7554 sayılı Yasa, İklim Kanunu, bunun önlenmesini değil, tabiri caizse, teşvik edilmesini sağlayan bir süreç hâline gelmiştir; bunu kabul etmemiz mümkün değil. Bu, sadece insanların kömür ve fosil yakıt sonrası yaşadığı durumu ortaya çıkarmıyor. Bir örnek vermek isterim size: Temiz Hava Hakkı Platformu'nun ortaya çıkardığı bir değer var. Bu değer Türkiye'de 2024 yılında 62.644 kişinin ölümüne sebep olmuş durumda. Bunun toplumsal maliyeti var Sayın Bakan ve 138 milyar dolarlık bir maliyet olduğunu Temiz Hava Hakkı Platformunu tespit etmiş durumda ve COP 31'in ev sahipliği yapılırken bütün bunlar değerlendirildiğinde biz şunu söylemek istiyoruz: İklim savunucularının güvenliği bakımından, barışçıl toplumsal hakkın değerlendirilmesi ve savunulması bakımından, katılımcı özgürlüğünün garantisi bakımından önümüzdeki dönemin, COP31'in Türkiye'de sağlanması gerektiğini düşünüyoruz ve bu konuda iklim meselesini ciddiye alan her türlü platformla ortak bir çalışma yapmayı, alternatif iklim zirvesinin de gerçekleştirmesi konusunda elimizden geleni yapacağımızı burada ifade etmek istiyorum.

Şimdi başka bir konu: Gerçekten, bu konuyla ilgili önemli bir durum olduğunu düşünüyorum ve şöyle bir durum var: İklim konusunun yanı sıra, dünyadaki gelişen fosil yakıt tüketimi giderek artıyor ve enerji politikaları bakımından da sorun yaşandığını düşünüyoruz. Burada sizin değerlendirmeniz var ve bu değerlendirmeye bağlı olarak Bakanlığınızın bütçesi şeyinde yapılmış durumda ve bu, gerçekten de rakam olarak da ciddi bir rakam olduğunu gösteriyor. Ben, 7554 sayılı Yasa'dan sonra çok yaygın bir şekilde ruhsat verildiğini, ÇED olumlu raporu verildiğini ifade etmek istiyorum ve gerçekten de bunun önemli olduğunu düşünüyorum ve bu ÇED meselesi ülkemiz açısından artık kolayca ruhsat verilen, kontrolsüz bir şekilde her türlü madenciliğin ve enerji politikalarının yapıldığı bir durum ortaya çıkartıyor. Bununla ilgili şöyle bir rakam var, bu korkunç bir rakam var Sayın Bakan. Madencilik ruhsatı Türkiye'nin yüz ölçümünün yüzde 58'ini şu anda işgal ediyor ve dolayısıyla Türkiye'nin neredeyse yüzde 74'üne denk geliyor genel coğrafyası açısından bakıldığında. Bu OECD ülkeleri açısından bakıldığında gerçek anlamda bizim ülkemizle kıyasla 5 kat daha yüksek olduğu gösteriliyor yani Türkiye neredeyse her türlü madenciliğin saldırısı altında ve doğayı koruyamaz hâle gelmiş durumdayız.

Yine, başka bir konuyla ilgili sizlerle...

Zamanımız kalmadı gözüküyor.

Rezerv alanı konusunda ciddi sorunlar var. Gittiğim iki yerden biri İskenderun Hatay, -Hatay'da da çok ciddi çalışmalar yaptık- diğeri de Malatya. Her iki yerde gittiğimizde rezerv alan mağdurları bize geldi, Mecliste de görüştük bunlarla, bana dosya verdiler, ben size soru önergesi verdim, bu dosyaları şu anda yanımda, size şimdi birazdan uygun bir zamanda vermek istiyorum ve bununla ilgili bu yurttaşımız acil çözüm istiyor ve bu çözümün gerçekten gerçekleştirmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Diğer taraftan, madencilik dışında yaşadığımız durum, şöyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız: Gerçekten, özellikle deprem bölgesi açısından bakıldığında siz büyük ölçüde özellikle konut meselesine değindiniz. Ben de şunu söylemek isterim: Deprem bölgesinde, Hatay'da özellikle gerçekten deprem sonrası yaşanan durum depremin yarattığı tahribatlar kadar fazla. Ben hem AKP milletvekili hem CHP milletvekiliyle görüştüm, Hatay'da konut sırasında inanılmaz bir kirlilik hâli var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Akın, bir dakika veriyorum.

Toparlayın.

İBRAHİM AKIN (İzmir) - 99 tane beton santrali kurulmuş durumda ve bu korkunç bir şekilde oradaki insanların neredeyse deprem sonrası kalmasını da ortadan kaldıracak bir sonuç üretiyor. Her iki milletvekili de bunu çözüm konusunda destekleyeceklerini söylemişlerdi. Bunu özellikle tekrar buradan ifade etmek isterim.

Diğer bir konu, ben İzmir'le ilgili söylemek isterim. Kentler arasında özellikle iktidarla muhalefet arasındaki yaşanan durum bence ülkeyi mahvediyor. Mesela, İzmir Körfezi'yle ilgili sizin ceza keserek sorun çözme şansınız yok. Bir Gediz Nehri var, Gediz Nehri -Uşaklıyım ben- Uşak'tan başlayarak 4 tane ilin kirliliğini körfeze akıtıyor. Bu, bence sadece yerel yönetimin sorumluluğunda değil, aynı zamanda bir iş birliği gerekiyor, o kirliliğin oraya akmaması gerekiyor. Keza, konut meselesiyle ilgili yüzde 20; neyse yüzde 20'lik orada konuşmanızı yaptınız. Türkiye'de konut meselesi, aynı zamanda kooperatifler yapılacak, bu konuyla ilgili eski belediye başkanının yürüttüğü çalışmalar vardı ancak şimdi cezalandırılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Oysa bizim İzmir'de konut meselesi kooperatiflerle çok daha başarılı bir şekilde çözülebilecek. 600 bin tane konut var depreme karşı aynı zamanda sorun olan Bakan.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bitti, Sayın Akın, bitti.

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Gerçekten son yapılan çalışmalarda...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Saki bekliyor Sayın Akın.

Verdim bir dakika daha verdim.

İBRAHİM AKIN (İzmir) - Bir saniye... Bir saniye...

Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum, İzmir gerçekten deprem bölgesi, 600 bin konutu yerinde dönüştürme yapmadan o sorunu çözmek mümkün değil burada Sayın Bakan.