| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 26 .11.2025 |
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli Komisyon üyeleri, Sayın Bakan; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2026 yılında bütçeden savunmaya ayrılan pay 2 trilyon 155 milyar lira, 2025 yılında bu rakam 1 trilyon 608 milyar liraydı; savunma bütçesi yaklaşık yüzde 34 oranında artırılmış durumda. NATO ülkelerinde de savunma bütçeleri artıyor, 2035 yılına kadar, hatta on yıl boyunca üye devletlerin savunma harcamalarını, güvenlik altyapısını gayrisafi yurt içi hasılalarının yüzde 5'ine kadar çıkarmaları bekleniyor. Trump tarafından bu, Avrupa ve Batı medeniyeti için büyük bir zafer olarak nitelendirildi. Türkiye açısından baktığımızda, bu karar zaten kırılgan olan bir ekonomiye büyük bir yük getirecek gibi görünüyor. Toplam kamu gelirinin büyük bir bölümü savunmaya ayrılmak zorunda kalacak. Artık bir mecburiyet de doğmuş gibi de görünüyor. Sormak isterim tabii, bu bir mecburiyetlik mi? Türkiye bu karara uymak zorunda mı? Bu kararın bağlayıcılığı nedir Türkiye açısından? Uzmanlar bunun Türkiye'ye ağır bir maliyetinin olacağını söylüyorlar. İktisadi açıdan savunma harcamalarının artması, her zaman için eğitim ve sağlık harcamalarının azalması ve refah payının kısılması olarak değerlendiriliyor. Biliyorsunuz, asgari ücrete, emekli maaşlarına olması gerekenin çok altında bir zam yapıldı bu yıl, insanların alım gücü düştü, asgari ücret açlık sınırının neredeyse yarısına kadar gelmiş durumda.
"Savunma harcamalarının ekonomik büyümeye nasıl bir katkısı var?" diye de bakmışlar ve diğer kamu yatırımlarının payının azaldığı ortada ve buna dair birçok araştırma yapılmış ve bazı araştırmalar yapılırken beklenen yaşam süresi, teknoloji yoğun malların ihracatı, nüfus ve ekilebilir tarım arazisi miktarları gibi parametreler de göz önüne alınmış ve birçok araştırma savunma harcamalarında meydana gelen artışların büyümede azalışla sonuçlandığını gösteriyor. Yaklaşık olarak yüzde 1 oranında savunma maliyetinin artması yüzde 1-5 oranında büyüme de azalmaya neden olmakta. O yüzden askerî harcamalar ekonomik anlamda verimsiz olarak kabul ediliyor.
Güvenlik kaygısını artıran politikaların sahibi ülkelerin savaş sanayisindeki payının paralel olarak yüksek seyrettiğini de görüyoruz. SIPRI'nin silah ve askerî teçhizat satışıyla ilgili raporlarında ilk onda Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve Rusya var, Türkiye'de 11'inci sırada bulunuyor. Bugün Türkiye'de savunma sanayisi firma sayısı 3.500 civarında ve bu alanda çok hızlı bir büyüme olduğu da fark ediliyor. 7 milyar dolar civarında bir ihracat gerçekleşmiş, Avrupa ülkelerinden Ortadoğu'ya ve Afrika ülkelerine kadar bir ihracat söz konusu. Türkiye, -yine SIPRI'nin verileridir- 2019-2023 yılları arasında Sahraaltı Afrika'ya en çok silah tedarik eden 4'üncü ülke olmuş. Savaşlar, çatışma süreçleri şirketleri, şirketler ise savaşları besliyor görünüyor.
Türkiye'de savunma sanayisi projelerinin geleceği aslında iktidarınızla çok ilişkili. Türkiye Odalar Borsalar Birliği ve MÜSİAD gibi iktidarınıza yakın iş dünyası savunma sanayisi sektör meclisleri kurmuş, Anadolu'da organize sanayi bölgeleri kurularak KOBİ'lerin savunma sanayisine eklemlenmesi desteklenmiş, askerî endüstrinin bel kemiği olan ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN, TUSAŞ TSK kontrolündeyken Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı üzerinden 2018 yılında Cumhurbaşkanlığının kontrolüne geçmiş. Yine, Savunma Sanayi Destekleme Fonu'nun Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilen 2018 yılı itibarıyla bütçesinde olağanüstü artışın olduğunu da görüyoruz; 2017'de 5,8 milyar olan bütçe 2023 yılında 76 milyarlara, bugün ise 200 milyarların üzerinde. Tabii, son yıllarda TEKNOFEST gibi etkinliklerde, teknomilliyetçi söylemlerde de artış var ve millî gurur ve küresel güç gibi hamaset söylemleriyle de yaşanan bürokratik ve finansal dönüşümün devamına katkı sunulmaya çalışılıyor.
Şimdi, savunma yatırımlarının ekonomik açıdan verimsiz olduğu, büyümeye katkısının olmadığı birçok kesimlerce tespit edildiği hâlde savunma sanayisine, savaş endüstrisine bu kadar yatırım yapmak övünülecek bir durum mu gerçekten, kimin yararına, bir avuç şirketin böyle bir döngüden çıkarları için bütün bir toplumun refahını, geleceğini heba etmeye değer mi? Güvenlik kaygısını minimalize etmek için güvenlikçi politikaların dışında bir seçenek yok mu? Bunun için belki önce küresel anlamda barışa, demokrasiye yatırımların ve sağlığa, eğitime yatırımların bir etki analizini görmek lazım. SIPRI 2025 raporunda 2024'te dünya askerî harcamalarının 2 trilyon 700 milyar dolara ulaştığını söylüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Heval, teşekkür ederiz.
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Çok küçük bir paragraf, rica etsem...
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen, öyle söyleyiverin çünkü açmıyoruz, eski Komisyon üyemizsin...
HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Sayın Bakanım, Demokratik Gelişim Entitüsü Kürt sorunun Türkiye'ye maliyeti raporunda da yine bu belirtiliyor. Kırk yıllık çatışma süreci 4 trilyon dolara varmış durumda ki Cumhurbaşkanı da bir konuşmasında 2 trilyon dolarlardan bahsetti. Oysa, gerçekten barış politikalarında ısrar etmek bugün ekonomik büyüme açısından savaş endüstrisine yapılan yatırımdan daha katkı sunacaktır gibi duruyor.
Teşekkür ediyorum.