KOMİSYON KONUŞMASI

HÜSMEN KIRKPINAR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, kıymetli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, 2026 yılı bütçenize baktığımızda tablo çok açık, 804,9 milyar lira yani toplamın yüzde 97,8'i ulusal savunma ve güvenlik programına ayrılmış. Elbette savunma kapasitesini artırmak önemlidir ancak diğer programların bütçe içindeki paylarının neredeyse yok denecek kadar düşük olması ciddi bir yönetim sorunu değil midir? Dış politika programı yüzde 9,99 artışla 1 milyar 271 milyon TL'ye çıkmış ama toplamda sadece binde 15 pay alıyor. Türkiye'nin çevresinde artan jeopolitik riskler ortadayken askerî diplomasiye bu kadar sınırlı kaynak ayırmak nasıl açıklanabilir? Asıl vahim tablo ise şehit yakını ve gaziler programında; yüzde 19,73 artış görünmesine rağmen bütçedeki payı binde 3'tür yani neredeyse yok hükmünde. Terörle mücadelede binlerce şehit vermiş, sınır ötesinde operasyonlar yürütmüş, bir ülkenin en ağır bedeli ödeyen ailelere bu kadar düşük bir pay ayırması siyasi ve ahlaki açıdan nasıl savunulabilir? Üstelik gerekçenizde bu program için tek bir performans hedefi, tek bir faaliyet, tek bir ölçüt yok. "Amaç, desteklemek." diyorsunuz ama nasıl araçlarla, hangi göstergelerle, boş bırakılmış bir sayfayla şehit yakınları ve gazilere sahip çıkıldığını iddia edebilirsiniz ?Almanya'da, Fransa'da, İngiltere'de gazilere yönelik rehabilitasyon ve sosyal destek mekanizmaları devletin en güçlü politikaları arasında yer alırken bizde nedense sadece "2330 sayılı Kanun gereği ödeme yapılmıştır." cümlesiyle geçiştiriliyor. Bu yaklaşım devlet ciddiyetiyle bağdaşır mı? "Millî Dayanışma ve Demokrasi Komisyonu" adı altında terör örgütüyle müzakere girişimleri dillendirilirken şehit ailelerinin ihtiyaçlarının yok sayılması toplumsal vicdana nasıl sığar? Millî hassasiyetleri örseleyen bu kayıtsızlık birlik duygusunu zedeleyen bir zaaf değil midir? Bu bütçe şehit yakınları ve gaziler açısından utanç verici bir kayıtsızlığın belgesidir, derhal düzeltilmesi gerekir.

Kıymetli hazırun, Türk ordusu tarih boyunca sadece bir askerî güç değil milletimizin bağımsızlığının teminatı, cesaretin ve fedakârlığın simgesi olmuştur. Her zaman diğer milletlerin ordularından farklı, bugün de bu mirasın taşıyıcısı olan Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarımız aynı ayrıcalıklı konumda olmalı, ekonomik ve özlük haklarıyla desteklenmelidir. Bir ordunun gücü sadece silahın değil mensubunun güvenliğinde, motivasyonunda ve hayat standardında saklıdır. Ancak kahraman ordumuzun bugünkü mensuplarının hakları yılların ihmaliyle birikmiş ve artık görmezden gelinemeyecek bir aciliyet kazanmıştır. Subayından astsubayına, uzman erbaşından sözleşmeli erine ve sivil memurlarından işçisine kadar her kademedeki personel görevlerinin karşılığını almakta zorlanmaktadır. Sayın Bakan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin onuruyla görev yapan personelinin maaşlarında anlamlı bir düzenleme yapılacak mıdır? Uzun süredir iyileştirilemeyen astsubaylarımızın maaş ve terfi haklarını güvence altına almak ve ek göstergelerini adil bir biçimde düzenlemek için hangi somut adımları atacaksınız? Uzman erbaş ve sözleşmeli erlerin kamu kurumlarına geçişinde yaşanan sıkıntılar ordumuzdaki en temel adaletsizliklerden biridir, 657 ve 3269 sayılı Kanunlarla tanınan memuriyet hakları kadro yetersizliği ve sınıf uyumsuzluğu gerekçesiyle fiilen uygulanmamaktadır. Sözleşmeli erler 6191 sayılı Kanun gereği en fazla yedi yıl görev yapabilmekte ve süresi dolduğunda işsiz kalmaktadırlar. Bu gençler en zor koşullarda görevlerini yerine getirirken emeklerinin karşılığı sizler tarafından esirgenmektedir. Kamuya geçiş sürecindeki gerekli şeffaflık ve planlama ne zaman sağlanacaktır? Ayrıca, bu kapsamda mağdur durumda olan ne kadar personel vardır? Yıllardır dile getirilen uzman çavuşların kadrolu statüye geçiş talepleri konusunda herhangi bir çalışma yapıyor musunuz yoksa bu talep yine görmezden mi gelinecek? Emekli askerlerimizin mali durumu da içler acısı. Özellikle, emekli binbaşıların maaşları daha düşük rütbeli uzman çavuş maaşlarının altında kalmakta, bu durum ekonomik güvenliklerini ciddi biçimde zayıflatmaktadır. Ek iş yaparak geçimlerini sağlamaya çalışan emekli subay ve astsubayların durumu görev, makam tazminatının eksikliğiyle daha da ağırlaştırılmaktadır. Bizler neden yıllardır aynı sorunları tekrar tekrar tartışmak zorunda kalıyoruz?

Sayın Bakan, 2026 yılı sermaye giderleriniz bir önceki yıla göre yüzde 17,7 azalmış, bütçedeki payı ise binde 31 seviyesindedir. Bu rakamlar lojman yapımı, altyapı onarımı, askerî tesislerin iyileştirilmesinin ötelendiğini açıkça gösteriyor. Özellikle, büyük şehirlerde görev yapan uzman erbaş, sözleşmeli er ve erbaşlar ile astsubay ve subaylarımızın önemli bir kısmı yüksek kira ve yaşam giderleri altında eziliyor. Lojman yetersizliği nedeniyle piyasanın insafına bırakılan bu insanlar maaşlarıyla ay sonunu getirmekte zorlanıyorlar. Lojman sıkıntısı artık kronik bir problem hâline gelmiştir. Kısa vadede kira yardımı sağlanmalı, uzun vadede batı ve doğu garnizonlarında yeterli lojman ve misafirhane yatırımlarıyla kalıcı çözümler hayata geçirilmelidir. Türkiye maalesef, NATO ve OECD ülkelerinin çok gerisinde kalıyor. Almanya, Fransa ve ABD gibi ülkelerde askerî sosyal yatırımlar bütçelerin yüzde 3'ünü, yüzde 5'ini buluyor, bizde ise sadece binde 31. Sayın Bakan, 2026'da yeni lojman ve mevcut tesislerin iyileştirilmesi için ne yapılması planlanıyor, ne kadar kaynak ayrıldı?

15 Temmuz 2016'da FETÖ'cü hainlerin darbe girişimi milletimizin kararlılığı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinde içinde vatan sevgisiyle hareket eden subaylarımızın direnişi sayesinde engellenmiştir ancak yeminine sadık kalan subayların sistemli tasfiye ve iktidarın bu sürece göz yumması orduda stratejik bir boşluk yaratmıştır. Tarih ve millet önünde bunun sorumluluğunu inkâr edemezsiniz. Ergenekon ve Balyoz davaları Türk Silahlı Kuvvetlerinin kurumsal direnç mekanizmasını zayıflatmış, FETÖ'cü unsurların etkinliğini artırmış ve ordunun operasyonel kapasitesini sekteye uğratmıştır. Ardından askerî okulların ani ve plansız şekilde kapatılması ordunun yetişmiş insan kaynağına vurulmuş büyük bir darbe olmuştur. Ordunun kurumsal bütünlüğünü ve tarihî birikimini yeniden güvence altına almak için askerî okullar ve harp akademileri ne zaman eski işlevleriyle faaliyete geçirilecektir?

Sayın Bakan, askerî hastanelerin kapatılması ise bu devlete yapılabilecek en büyük yanlışlıklardan bir tanesidir. Eğer kapatılması açıkça bir hata olarak kabul ediliyorsa bu hatayı yapanlara yönelik herhangi bir sorumluluk mekanizması işletilmiş midir? Askerî hastanelerin ne anlama geldiğini sahadan gelen örnekler de acı bir şekilde ortaya koyuyor. Düşünün ki Suriye'de ya da sınır hattında görev yapan birliğe henüz üç aylık pratisyen bir hekimin askerî doktor sıfatıyla gönderildiğini... Harp cerrahisi eğitimi yok, savaş yaralanmaları konusunda uzmanlığı yok, askerî alanda saha tecrübesi yok, travma yönetimine dair bildiği sadece birkaç haftalık staj deneyiminden ibaret. Bu genç hekim savaş koşullarında ağır yaralanan Mehmetçik'le karşı karşıya kaldığında, soruyorum: Bu askerin hayatını, bu ülkenin evladını böylesine hazırlıksız bir sağlık sistemine nasıl emanet ediyorsunuz? Bacağı kopmuş, göğsünden mermi girmiş ya da patlayıcıyla yaralanmış bir askere savaş tıbbi eğitimi almamış bir pratisyenin... Kaldı ki harp cerrahisi tecrübesi olmayan bir doktorun bile ilk müdahaleyi yapmasını beklemek askerimizin canının değerini sorgulatan bir durum değil midir? Askerî hastaneler kapatıldıktan sonra ortaya çıkan bu uygulama sadece bir yönetim tercihi değil doğrudan bir hayat kurtarma kapasitesinin zayıflatılmasıdır çünkü askerî tıp sivil tıbbın basit bir versiyonu değildir; özel eğitim, tecrübe ve disiplin gerektirir. Bugün şunu acı bir gerçek olarak karşımıza koyuyoruz: "Şehitler ölmez." diyoruz ama gerçekten tıbbi müdahale de yapılmadığı için bir annenin kapısı gece yarısı çalınıyor, bir babanın avuçlarına al bayrağın ağırlığı bırakılıyor. Bir annenin, bir babanın evladı bu kadar mı değersizdir? Bu milletin kahramanlarının hayatı bu kadar mı ucuzdur? Türkiye gibi çatışma riski yüksek bir ülkede askerî tıbbi altyapının ortadan kaldırılması hem operasyonel kapasiteyi hem de personelin moralini derinden sarsmaktadır.

Sayın Bakan, bu millet sizden şunu duymak istiyor: Askerî hastanelerin yeniden açılması, askerî tıp geleneğinin ayağa kaldırılması konusunda bir iradeniz var mıdır, yok mudur? GATA ve diğer askerî sağlık kurumlarının operasyonel kapasitesi ve askerî tıp eğitimindeki uzmanlık nasıl yeniden tesis edilecektir? Bizler ordumuzun güçlü, bağımsız ve etkin kalabilmesi için askerî okulların ve hastanelerin derhâl yeniden açılmasını savunuyoruz.

Sayın Bakan, burada yalnızca bütçeyi konuşmuyoruz, rakamların çok ötesinde sorularla dolu, karanlıkta bırakılan olayların aydınlatılmasını bekliyoruz. 2025 yılının ilk on bir ayında 48 vatan evladı şahadete yürümüştür. Sarf ettiğiniz "Bir tane "drone"u attılar, o da bizim Mehmetçik'e çarptı." sözleriniz ise bu milletin şehitlerine gösterilmesi gereken saygı ve vakarla bağdaşmamaktadır. Devletin terörle mücadeledeki azmini gölgeleyen, şehitlerimizin kahramanlığını önemsizmiş gibi gösteren zafiyetleri örtbas etmeye çalışan bu yaklaşım kabul edilemez. O şahadet hiçbir zaman sıradanlaştırılamaz, hiçbir zaman hafife alınamaz. Bulunduğunuz makam devletin güvenlik politikalarının merkezindedir, bu makamdan çıkan her söz milletin vicdanına ve devletin kararlılığına yön verir. Bizler sizden şehitlerimizin aziz hatırasına yakışır bir duruş, milletimizin güvenliğini sağlamanızı bekliyoruz.

26 Haziranda kuzey Irak'ta Pençe-Kilit Harekâtı Metina bölgesinde kamikaze "drone"larıyla yapılan alçakça saldırıda askerlerimiz yaralanmış, bazılarıysa uzuvlarını kaybetmiştir. Aynı bölgede 12 askerimizin bir mağarada şehit düştüğü olay da aynı tablodaydı. 6 Temmuzda 12 Mehmetçik'imizin metan gazı nedeniyle şehit düştüğü facia Türk Silahlı Kuvvetlerinin hazırlık ve güvenlik standartları konusunda derin soru işaretleri doğurmuştur. "Öngörülemez ve istisnai" diyerek yapılan açıklama Türk Silahlı Kuvvetlerinin bugüne kadar gerçekleştirdiği binlerce mağara operasyonu düşünüldüğünde inandırıcı gelmemektedir. Gaz ölçüm cihazlarının, uyarı sistemlerinin ve keşif köpeklerinin kullanılmaması bu kaybı sıradan bir kaza değil, ciddi bir ihmal olarak göstermektedir. Üstelik, mağaranın iki yıldır kontrol altında olduğu söylenirken olay günü yeni bir katın tespit edilmesi istihbarat ve keşif süreçlerinde büyük bir zafiyeti işaret etmektedir. Sayın Bakan. NATO ülkeleri benzer operasyonlarda gaz ölçüm ve güvenlik sistemlerini standart hâline getirirken biz neden Mehmetçik'imizi böylesine ilkel koşullara mahkûm ediyoruz? Kamuoyunun hak ettiği bilgileri neden karartılıyor?

25 Temmuza geldiğimizde ise Hatay İskenderun'da zorunlu askerliklerini yapan 2 erimizin ölümünün süreli güneş altında kalmaya bağlı vücut sıcaklığının yükselmesi, yani hipertermi sonucu meydana geldiği ifade ediliyor. Ancak bu açıklama gerçeği aydınlatmak bir yana, yeni soru işaretleri de yaratıyor. Şunu bilmek zorundayız: Genç bir askerin ağır sıvı kaybına sürüklenmesi nasıl mümkün olur? Sağlıklı insanların, hele ki 20'li yaşlardaki Mehmetçiklerimizin uzun süre boyunca susuz kalmalarına sebep olan koşullar neydi? Nerede bulundular? Ne zaman diliminde? Neden müdahale edilmedi? Şikâyetleri farklı fark edilmedi mi? Yoksa fark edildi de gereği mi yapılmadı? 4 asker Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edildi ancak bu açıklama yaşanan ağır ihmali örtbas etmeye yetmez, sorumluların mahkeme önünde hesap vermesi gerekir. Türk Silahlı Kuvvetleri bu ihmallerin bedelini ödemeli, ailelere tazminat hakkı tanımalıdır.

En son 11 Kasım 2025'te Gürcistan'da yaşanan kazada 20 Mehmetçk'imiz şehit oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri envanterindeki C130 uçakları 1960'lardan beri görevde. Bugün 40-60 yaşındaki bu araçlar ve asker taşımak modern güvenlik standartlarının çok gerisinde kalmaktadır. Bu kayıp sadece münferit bir olay değil, yaşlanan hava filosunun, eksik modernizasyonun ve denetim zaaflarının acı sonucudur. Erciyes Projesi yıllardır erteleniyor. Uçakların çoğu hâlâ eski sistemle uçuyor. Erciyes Projesi neden hâlâ hayata geçirilmedi? NATO standartlarına uygun bakımlar yapılıyor mu? Hava filomuzun yenilenmesi ya da kapsamlı bir modernizasyon sürecine dair somut bir planlama var mıdır? Kamuoyuna neden şeffaf bilgi verilmiyor? Meclis adına, millet adına söylüyorum: Kamuoyu bu kez suskunluğu kabul etmeyecek. Grup Başkan Vekillerimiz partimiz adına bu konuları her fırsatta gündeme gündeme taşımakta, Meclise önergeler sunmakta ve kamuoyunun merak ettiği soruları dile getirmektedir. Ancak, dikkat çekici olan husus bu önergelerin büyük çoğunluğunu herhangi bir cevap verilmemesidir. Millî Savunma Bakanlığı gibi devletin en kritik kurumunun Meclis denetim mekanizmasına karşı sessiz kalması kabul edilemez. Sayın Bakan, artık toplumun sabrı taşmış durumda. Bu ülkenin çocukları size emanet ediliyor, bu nedenle yaşanan her olayın hesabı elbette size sorulacaktır.

Sayın Bakan, bütün sorulara açık ve net cevabınızı bekliyorum. Bu çocuklara ne olduğunu bilmek hepimizin hakkıdır diyorum.

Bütçenizin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Hepinize ayrı ayrı saygı ve selamlarımı sunuyorum.