KOMİSYON KONUŞMASI

OSMAN CENGİZ ÇANDAR (Diyarbakır) - Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyeleri, sayın milletvekilleri, Sayın Bakan, Millî Savunma Bakanlığımızın değerli bürokratları; nüfusu 90 milyona yaklaşan, 780 bin kilometrekarelik, dünyanın çok özel bir noktasında, jeopolitik değeri tartışılmaz bir ülkede ve aynı zamanda, ateş çemberi içinde -kuzeyimize baktığımızda Ukrayna-Rusya savaşı, güneyimizde Gazze'de hâlâ bitmemiş bir savaş, belirsizlikle dolu olan bir Orta Doğu coğrafyası- doğudan batıya, kuzeyden güneye böyle bir alanda ülkemizin savunma harcamalarının yüksek olması ve giderek artış göstermesi gayet anlaşılabilir bir şeydir. Nitekim, dünyanın en büyük 100 silah üreticisi şirketi arasında, ASELSAN 43'üncü, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) 47'nci, ROKETSAN 71'inci, ASFAT 78'inci ve Makine ve Kimya Endüstrisi 80'inci sırada yer alıyor. Bu arada, NATO verilerine göre Türkiye'de savunma harcamaları 2023'te tahminî 16,6 milyar dolarken bir yılda yaklaşık yüzde 37 oranında artmış ve 2024'te 22,7 milyar dolara çıkmış, bu da gayrisafi millî hasılanın yaklaşık yüzde 2,1'ine denk geliyor. Az önce Sayın Bakan da ifade etti, bu sene gayrisafi millî hasılanın yüzde 2,13'ü savunma harcamalarına hasredilecek. Bütün bunların anlaşılabilir olduğunu teslim ederek bu noktadan hareketle bazı kalemlerin net olması ve belirsizliklerin bulunmaması gerektiğinin altını çizerek konuyu Eurofighter Anlaşması'yla ilgili bazı hususlara getirmek istiyorum. 27 Ekim tarihli anlaşmada 20 adet Eurofighter Typhoon uçağının alımı söz konusu oldu ve İngiltere Başbakanı Starmer Ankara'da Mürted Hava Üssü'nde mutlu bir şekilde 8 milyar sterlinlik bir anlaşma yapıldığını ifade etti; sonra gitti, İngiltere'de bu rakamı 10 milyar sterlin olarak verdi ve 20 bin kişiye İngiltere'de istihdam sağlanacağını belirtti. Millî Savunma Bakanlığından yapılan açıklamalarda 5,4 milyar sterlin yani yaklaşık 10,7 milyar dolarlık bir harcamadan söz ediliyor.

Şimdi, tabii, bu tür anlaşmalarda birim fiyattan ziyade paketin tamamı önemli. Uçak gövdesi, motor, simülatörler, eğitim, bakım altyapısı, yedek parça stokları, silah sistemleri, mühimmatlar belli bir süre için lojistik destek; bunların hepsinin hesaba katılması icap ediliyor ama biz bu anlaşmada, Eurofighter Anlaşması'nda bunların yer alıp almadığı konusunda net bir bilgiye sahip değiliz. Kuveyt 28 Eurofighter için 7,96 milyar euroluk bir anlaşma yapmış yani kabaca uçak başına 285 milyon euro tam paket olarak düşüyor. Katar gene 24 uçaklık aynı pakette, benzer büyüklükte olduğu biliniyor; silahlar, eğitim, destek, hepsi dâhil. Şimdi, dolayısıyla Türkiye'nin 20 uçak için, 7 ila 8 milyar sterlinlik bir zarf için pazarlık yapıyor olması uluslararası emsallerine göre normal değil pahalı gözüküyor. Bu konuda Sayın Bakan ve Bakanlık bilgi arz ederse uygun düşecektir.

Tabii, şunu hatırlamamız da gerekiyor: Biz bu noktada -ki Eurofighter alımı zorunlu gözüküyordu, zira Türkiye'de savunma bakımından büyük bir zaaf teşkil eden bir durum söz konusu- eğer F-35 programından çıkarılmış olmasaydık bu S-400 nedeniyle... Onların da akıbeti meçhul, ne işe yaradıkları, ne yapıldıkları; 2,5 milyar dolar niye verildi, nereye verildi ve karşılığında ne alınmış oldu? 12,5 milyar dolarlık F-35 programından ve daha da getirisi olacak bir programı terk etmek zorunda kalmaktan gayrı, bir de CAATSA yaptırımlarına ülke maruz kaldı ve 100 F-35 uçağını 9 milyar ödeyerek alacakken şimdi onun beşte 1'ini onun çok altında bir teknoloji olan Eurofighter alımı için ödeme durumundayız.

Sayın Cumhurbaşkanı Amerika'da yaptığı temaslardan sonra Trump'ın kendisine F-35 konusunda söz verdiğini söylüyor ama Trump'ın sözlerinin -Amerikan Başkanının sözlerinin- geçerliliği nedir, ne kadardır, bugüne kadar son altı yedi aylık uygulamalarından görebiliriz. Kaldı ki verdiği sözünde yerine gelmesi hâlinde bile son derece şüpheli olmakla birlikte İsrail ve Yunanistan'la kıyaslandığı zaman hava gücümüz, oradaki F-35'lere de bakıldığında üst segmentte teknolojik üstünlüğe nasıl giderilebilecek ülkemizin bu açığı, bunu bilemiyoruz. İsrail derken F-35'lerin özel "Adir" diye özelleştirilmiş, beşinci nesil uçaklarına sahip ve oradan edindiği edayla âdeta Türkiye'ye karşı tehditkâr bir dil kullanmaya da devam ediyor. Daha çok yakın tarihte Netanyahu'nun, Türkiye'ye F-35 alımına İsrail'in -Amerika tarafından bunun verilmesine- asla izin vermeyeceği açıkça ifade edildi ve aynı Netanyahu -İsrail'in soykırımcı Başbakanı Netanyahu- "Türkiye'ye F-35 aldırmayacağız." demenin de ötesine geçerek Suriye'de Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanabileceği bir askerî üssü vurduklarını ve Türkiye'nin oradaki askerî mevcudiyetine de izin vermeyeceklerini söyledi.

Şimdi, hâl bu iken, konu Suriye'ye gelmişken Suriye'de Türkiye'nin bazı angajmanları olduğunu, Savunma Bakanlığımızın girişimleri olduğunu biliyoruz. Az önce, Sayın Bakanı dinlerken ilginç sözcükler kullandı bir bölümde, aynen metinden okuyorum: "Başta, PKK-PYD, YPG/SDG olmak üzere hiçbir terör örgütünün, bölgede kök salmasına ve farklı adlar altında faaliyet yürütmesine izin vermeyeceğimizi bir kez daha hatırlatmak isterim." dedi. Hemen altındaki paragrafta "Yakın zamanda, taraflar arasında, Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan görüşme ve koordinasyonlarda Suriye ve SDG arasındaki entegrasyon sürecinin de hızlı bir şekilde tamamlanmasını bekliyor, hâlihazırda sahadaki gelişmeleri yakından takip ediyor, her zamanki hassasiyetimizle tüm tedbirlerimizi alıyoruz, bu çerçevede, komşumuz Suriye'yle yakın bir diyalog hâlindeyiz." dedi. Şimdi, bu 2 paragrafın üslubu, ruhu ve dili birbiriyle çelişiyor. Sanıyorum daha önceki paragraf, eski alışkanlıkların getirdiği bir paragraf ve giderek bunun terk edilmesi ve Suriye'de tehditkâr bir dil yerine Suriye'deki bütün unsurları, bütün aktörleri birleşmeye yönelik teşvik edici ve bu tür telkinde bulunucu bir kullanılması isabetli olacaktır. Daha bir hafta önce benim de hazır bulunduğum bir toplantıda SDG'nin başkomutanı sıfatını taşıyan Mazlum Abdi, Türkiye'ye teminat verici bir üslupla, entegrasyon çalışmalarının devam ettiğini ve entegrasyon hâlinde, hiçbir şekilde, Türkiye'ye kendilerinin bir tehdit teşkil etmediğini ve Türkiye'yle de görüşmek istediklerini ifade etti. Savunma Bakanlığımızın, bu konularda esnek olup Suriye'nin birliğine hizmet edecek bir dil kullanması ve yaklaşım göstermesinde isabet vardır. Şunu da ifade etmek isterim: Suriye Suriye dediğiniz şu andaki Şam yönetimi, daha iki ay öncesine kadar dünyada terör örgütleri listesinde yer alan bir durumdu. Şimdi, ondan çıkması fevkalade memnuniyet vericidir ama Türkiye, İsrail'e Suriye'yi teslim etmemek, İsrail tehditlerine karşı sağlam durmak için kendi savunma harcamalarını dikkate almanın yanı sıra, tekrar edeyim, Suriye'deki bütün taraflar arasındaki birliği, teşvik edici bir dil ve bu temasları yürüterek rol almasında ülkemizin güvenliği ve Suriye'nin birlik bütünlüğü bakımından da sonsuz yarar vardır.

Bu vesileyle, Bakanlığa bu uyarılar nezdinde ve bütçe konusundaki birtakım belirsizlik, muğlaklık içeren noktalarda da açıklık getirmesi dileklerimle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim.