| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 25 .11.2025 |
HAKAN ŞEREF OLGUN (Afyonkarahisar) - Türkiye'de adalet sistemi çökmüştür. Hâkim ve savcılarımızın üzerinde bulunan baskı artık herkesin bildiği bir gerçekti.
Şimdi, somut örneklerle konuşacağım ve Sayın Bakanıma soracağım. Bu düzenin nasıl işlediğine birlikte bakalım. Ayşe Sarısu Pehlivan, İzmir Barosu eski başkanı, hukuk insanı, akademisyen. Deprem sonrası yaptığı insani bir açıklama nedeniyle hedef gösterildi, soruşturma açıldı, görevinden uzaklaştırılmak istendi. Sonra ne oldu? Karşıyaka'dan alınıp Adana'ya gönderildi; bir linç kampanyasıyla, bir kararla, bir gecede. Ankara 19'uncu Asliye Ceza Mahkemesinin hâkimi bir parti yöneticisinin yargılandığı dosyada baskıya boyun eğmeyip baskı yapan savcıyı ve Yargıtay üyesini HSK'ye resmî şekilde şikâyet eden hâkim ve sonra ne oldu biliyor musunuz? Bir gecede Şanlıurfa'ya gönderildi.
Ahmet Çakmak, cumhurbaşkanının 3'üncü kez adaylığına itiraz eden yargıç, hukuku savunduğu için çok kısa bir süre içinde istek dışı göreve gönderildi.
Murat Aydın, Karşıyaka hâkimi, cumhurbaşkanına hakaret düzenlemesini Anayasa Mahkemesine taşımak cesaretini gösterdiği için eşiyle birlikte Trabzon'a gönderildi. Bir karar, bir imza ve ailecek sürgün.
Ekrem İmamoğlu dosyası, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek'e hakaret davasında beraat yönünde oy kullanan hâkim, kararından kısa bir süre sonra ağır ceza mahkemesi üyeliğinden alınıp iş mahkemesine gönderildi. Bir beraat oyu ve ardından gelen cezalandırma.
Ayşe Barım dosyası... Ayşe Barım dosyasında yaşananlar Türkiye'de yargı bağımsızlığının nasıl cezalandırıldığının en berrak örneği. Önce sulh ceza hâkimliği tutuklama kararı verdi, itiraz üzerine dosya asliye ceza mahkemesine geldi ve asliye ceza mahkemesi hâkimi Fatih Kapan tahliye kararı verdi. Ceza Muhakemesi Kanunu 271 çok açık ve altını çiziyorum, itiraz üzerine verilen kararlar kesindir. İtiraz üzerine verilen karara rağmen savcılık hukuka aykırı şekilde kesin karara itiraz etti. Hukuken mümkün olmayan bu itiraz kabul edildi ve İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesi tutukluluğun devamına karar verdi. Sonrasında ne oldu? HSK Fatih Kapan'ı görevden aldı, tüketici mahkemesine sürdü, ardından soruşturma açıp müfettiş gönderdi. Kapan bir aylık izin alıp savunmasını verdi ve kararnameyi beklemeden emekli olmak zorunda kaldı ve şimdi çok önemli bir soru daha: Fatih Dönmez, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı koltuğuna oturtulan isim. Kamuoyunda çok açık bir iddia dolaşıyor Sayın Bakan. Meslekten ihraç sonucunu doğurabilecek iki ağır soruşturma dosyası atamasından sadece yedi-on gün önce hızla kapatıldığı iddia ediliyor. Dosyanın kapağı soğumadan koltuk teslim edildi, şimdi soruyorum Sayın Bakan: Bu dosyaları kim, hangi gerekçeyle kapattı? Bu kapatılmış soruşturmalarının hemen ardından gelen başsavcılık ataması tesadüf müdür yoksa bu da mı bir ödüldür? 4 bini aşkın hâkim savcı bir kararnamede yer değiştiriyor; gerekçe yok, şeffaflık yok. Kararı beğenilmeyen hâkim sürgün, itiraz eden savcı tayin, konuşan yargıç hedef yapılıyorsa buna hukuk devleti denilebilir mi?
Şimdi çok net soruyorum: Bu ağır tablonun tam olarak neresindesiniz Sayın Bakan? Bu ülkede hâkimler ve savcılar karar verirken arkalarına bakmak zorunda mı bırakıldılar? Kimsenin gölgesi üzerlerinde dolaşmasın, bırakın artık yakalarını.
Sayın Bakan, hukuk fakültelerinde hocalar artık açıkça söylüyor, utanıyoruz, öğrencilerin yüzüne bakıp ders anlatmak içimizden gelmiyor çünkü kürsüde anlattıkları adalet ile mahkeme koridorlarında yaşanan gerçeklik arasında uçurum var ve sabahtan beri milletvekili arkadaşlarımız bu ülkedeki tokat gibi gerçekleri tek tek ortaya koyuyor. Burada sorulan her soruya, yapılan her eleştiriye sizden samimi bir cevap bekliyoruz ama lütfen "Türkiye bir hukuk devletidir." deyip geçiştirmeyin çünkü bu söze sizden başka kimse inanmıyor; hoş, sizin de inandığınızı sanmıyorum. Bu salonda artık klasik klişe cümleler duymak istemiyoruz. Tamam, bu sistemin içindesiniz, bu sistemde Adalet Bakanlığının gerçek bir etkisi, yönlendirici bir gücü, irade koyabilecek bir alanı kalmamış. Daha acısı, bu düzene karşı bir sorumluluk hissetmediğinizi görüyoruz, o da tamam, onu da anladık ama bari bu Komisyonda en azından küçük bir özeleştiriyi duyabilelim.
Evet, Sayın Bakan, son dönemde sık sık "Yeni anayasa şart." diyorsunuz. 12 kez değiştirdiğiniz, dörtte 3'ünü yeniden yazdığınız, tüm kuvvetleri tek elde topladığınız, denetimi sıfırladığınız, kararnameleri ferman gibi kullandığınız bir sistem varken yeni anayasayla amaçlanan nedir? Cidden merak ediyorum. Daha ne istiyorsunuz? Kalan son fren sistemini mi sökeceksiniz? Anayasa'yı tamamen kaldırıp "Cumhurbaşkanı takdir eder." diye tek cümle mi yazmak hedef? Yoksa Anayasa'ya şöyle bir cümle mi eklenecek: "Kararlar hoşumuza giderse uyarız, gitmezse tanımayız." Yeni anayasa yapıldıktan sonra mı saygı duyacaksınız Anayasa'ya? Çünkü mevcut Anayasa'ya uyulmuyor, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmuyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulmuyor. Anayasa’nın 138'inci maddesi, 153'üncü maddesi ve özellikle 90'ıncı maddesinin son fıkrası açıkça uygulanmıyor. O zaman merak ediyorum Sayın Bakan, şimdi Anayasa'ya uymayan bir siyasi irade yenisine neden uysun, ne değiştiğinde hukuka uyma iradesi ortaya çıkacak? Bizi ikna edin, yeni Anayasa hangi maddesiyle hukuka uyma iradenizi değiştirecek?
Sayın Bakan, Avrupa Parlamentosunun 7 Mayıs 2025'te kabul ettiği son Türkiye Raporu artık kimsenin inkâr edemeyeceği bir gerçeği kayda geçirdi. Türkiye'de yargı bağımsızlığı derin biçimde sorgulanıyor. Raporda, açıkça, siyasi saikle yürütülen soruşturmalar, temel hak ve özgürlüklerde ağır gerileme, seçilmiş yerel yöneticilerin görevden alınması, gazeteciler ve sivil topluma açılan davaların artması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmaması sert şekilde eleştiriliyor. İktidarınız bu rapora "taraflı" diyebilir, nitekim her seferinde aynı gerekçeye sığınıyorsunuz ama bugün Avrupa Parlamentosunun resmî metnine giren tespitler, bu ülkenin hukukçularının, baroların, akademisyenlerin ve meslek örgütlerinin yıllardır uyardığı gerçekleri teyit ediyor. Ortada bir algı operasyonu falan yok, bütün dünyanın gözünün önünde duran çıplak bir gerçek var. Bu ülkede yargı siyasal baskıdan bağımsız değil ve bunun bedelini en ağır şekilde ödeyen bu ülkenin itibarı, ekonomisi ve geleceğidir.
Sayın Bakan, bir konu daha var ki artık görmezden gelinemez; hukuk mesleklerine giriş sınavı mağdurları, bu ülkenin pırıl pırıl genç hukukçuları. Sınava karşı değiliz ancak sınavın barajı, kapsamı ve formatı mesleğe girişte ölçme değil eleme mantığına dönüşmüş durumda. Hukuk fakültelerinin müfredatında bile yer almayan derslerden sorulan sorular gençleri hukuki muhakemeye değil ezber yarışına zorluyor. Son sınavlarda başarı oranı yüzde 25. Soruyorum Sayın Bakan: Bu yüzde 25 kimin başarısızlığı, gençlerin mi yoksa sistemin mi? Türkiye'nin bütün hukuk fakülteleri mi yanlış öğretiyor, yoksa sınav mı adaletsiz? Ben iddia ediyorum ki siz, tüm bürokratlar ve biz de dâhil bu sınava girsek hiçbirimiz bu sınavda yeterli dereceyi alamayız; buyurun, hodri meydan diyorum. Ben bu konuda kanun teklifi verdim. Sizden ricam, lütfen inceleyin. Gelin, bu konuda birlikte adım atalım.
HALİL ÖZTÜRK (Kırıkkale) - Önce kendi adına konuş.
HAKAN ŞEREF OLGUN (Afyonkarahisar) - Buyurun, hodri meydan, buyurun, bekliyorum. Yapalım, ben vallahi iddia ediyorum.
İDRİS ŞAHİN (Ankara) - Halil Bey'i sokalım.
HAKAN ŞEREF OLGUN (Afyonkarahisar) - Sizi sokalım Başkanım.
Parti farkı gözetmeden bu gençlerin önündeki engeli kaldıralım.
Sayın Bakan, Covid infaz mağdurları için de birkaç şey söylemek istiyorum. Bu Mecliste hangi milletvekilinin telefonuna baksanız, hangi mail kutusunu açsanız, hangimizin kapısında bekleyenlere kulak verseniz aynı çığlık, aynı hayal kırıklığı. Şunu çok açık söylüyorum: Eğer on birinci yargı paketinde yer almazsa artık kimsenin inancı kalmayacak, ne size ne devlete ne hukuka çünkü her platformda söz verdiniz, her yerde umut yarattınız ve artık bekleyecek güçleri kalmadı. Lütfen, bu kez sözünüzü tutun, bu kez o konuyu kapatmayın.
Saygılar sunuyorum.