KOMİSYON KONUŞMASI

ADALET KAYA (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kıymetli Komisyon üyeleri, Sayın Bakan ve değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, Sayın Bakan, yani, 2000 yılı bütçe teklifinizi incelediğimizde, yirmi üç yıllık bir hikâyenin devamını vadeden bir bütçeyle karşı karşıyayız yani çiftçiyi üretimden koparan ve ne yazık ki gıda konusundaki güvenliği gittikçe azaltan, kırılgan hâle getiren neoliberal politikaların devamı niteliğinde. Bu bütçe çiftçiyi değil ne yazık ki sermayedarı ve ithalat lobilerini destekleyecek bir bütçe olmuş, onları gözeten bir bütçe olmuş. Türkiye tarımı bugün iktidarın yanlış politikaları sonucu üreticisiz, borçlu ve ithalata dayalı bir yapıya mahkûm olmuştur. O nedenle, tabii ki bu bütçeye dair eleştirilerimizi aktarmak istiyoruz sizlere.

Hükûmetiniz çiftçiyi tefecilere ve bankalara bağımlı hâle getirdi Sayın Bakan. BDDK'nin 2025 verilerine baktığımız zaman, çiftçilerin bankalara olan borçları 1 trilyon 94 milyar lirayı aşmış durumda.

Yine, takipteki borçlar bir yılda yüzde 109 artmış. 500 traktör ve 10 bin tarla haczedilmiş. SGK ve vergi borcu olan çiftçiler Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifinden kredi dahi alamıyorlar. Bu boşluğun temel nedenine baktığımız zaman elbette ki enflasyonun çok büyük bir etkisi var ve kontrolsüz girdi maliyet artışları. Mazotun litre fiyatı 2002'den bu yana 40 kat artmış, gübrenin ise yüzde 200 oranında bir artış göstermiş. Şimdi, 2025 Temmuz ayında Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi'ndeki artış yüzde 134'le genel enflasyonun çok üzerinde seyretmiş, gübrede yüzde 50,2; yem ve tohumda da yüzde 35 civarında bir artış yaşandığı görülüyor. Şimdi, girdi maliyetleri, enflasyonu geçtiği için çiftçi üretimden kopma noktasına geldi. Yani çiftçiye reva gördüğünüz desteğe baktığımız zaman yine bu da karşılamıyor, o da yüzde 27 oranında yani yine o da denk gelmiyor. Dolayısıyla, Sayın Bakan, 2026 destekleri 2027'de ödeniyor yani çiftçi bu desteği geç aldığı için enflasyon karşısında bu da eriyor, eline geçen hiçbir şey olmuyor. Bütün bunları değerlendirdiğimizde, emeğiyle ürettiği ürünleri değer bulmadığı için ne yazık ki çöpe atan çiftçiler var. Bu koşullar altında da çiftçilerin talepleri var, ben bunları iletmek istiyorum size: Borçlarının beş yıl süreyle ertelenmesi, faizlerin silinmesi, mazot ve gübre fiyat artışlarının kontrol altına alınması, destek ödemelerinin zamanında ve enflasyona karşı korunarak yapılmasını talep ediyorlar ve oldukça haklılar.

Şimdi, yapısal çözümler üretmek yerine Sayın Bakan, her defasında ithalata dayalı ve günü kurtaran birtakım çözümlere ne yazık ki saplanıp kalmış durumda Bakanlığın politikaları. 2000'lerde Türkiye tarımda kendine yeten bir ülkeyken ama bugün ne yazık ki dışa bağımlı bir ülke olmuş durumda. Pek çok arkadaşımız da ifade etti, ben de ifade etmeden geçemeyeceğim. Sizin sunumunuzdaki yani bu kitapçıktaki rakamlarla bizim rakamlarımız uyuşmuyor. Bitkisel üretimde artış olduğunu ifade ettiniz pek çok açıdan rakamlar da var ama önceki yıllarla kıyasladığımızda yüzde 5 oranında bir düşüş eğilimi vardı esasında. Bu net olarak gözüküyor. Yine, 2025-2026 sezonunda kuraklık nedeniyle buğday üretim tahminî 19 milyon tondan 16,25 milyon tona düşürülmüş. Dolayısıyla ithalatta artış bekleniyor. Mısırda durum daha da kötü durumda, tam 3,5 milyon ton ithalat izni verilmiş. Yani tüm bunlar yine bizi ithalata yönlendiren önlemler ve bunların hiçbiri çiftçi açısından ve tarımın güçlenmesi açısından ne yazık ki hiçbir şey ifade etmiyor.

Pamuk üretiminde durum daha da vahim Diyarbakır pamuk üretiminde 2'nci sırada Türkiye genelinde çünkü bölge, pamuk üretimi açısından oldukça elverişli bir iklime sahip ancak üretim maliyetleri sürekli arttığı için üç dört yıldır çiftçinin ürettiği pamuk hemen hemen aynı fiyata satılıyor. Düşük fiyat sorununa bu yıl su sorunu artı kuraklık sorunu eklendi, verim kayıpları da yaşandı, çiftçi para kazanamıyor. Dolayısıyla bir sonraki yıl üretimden birazcık daha kaçmış olacak. Yani yıllardaki üretim oranlarına baktığımız zaman gittikçe üretimin düştüğünü görüyoruz ne yazık ki daha da artacak gibi görünüyor. Bu sorunun çözümü de pamuk ithalatını arttırmak değildir Sayın Bakan, yine pamuk ithalatını artırmakta çözümü görmüşsünüz, böyle bir önlem alınmış, bu da doğru değil.

Bir de Sayın Bakan, kaybedilen topraklardan bahsetmek istiyorum özellikle ekolojik yıkım, tahribattan. Geçtiğimiz süreç içerisinde 4 milyon hektar tarım arazisi üretim dışı kaldı, 2,7 milyon hektar tarım arazisi de kaybedildi yani tamamen yok artık. Bu alan 79 ilden daha büyük bir alanı ifade ediyor, yüz ölçümüne eşit.

Türkiye'nin mera varlığı 1940'larda 44 milyon iken günümüzde 13,2 milyona yani bütün mera alanları, tarım alanları ne yazık ki madenlere, şirketlere ve enerji sahalarına ve imara açılmış. Bu, tabii sadece sizin Bakanlığınızla ilgili bir sorun değil ama böyle bir gerçek var karşımızda.

Şimdi, iklim krizi ve yönetim zafiyetleri, bir yandan da kuraklık varken acil eylem planı konusunda ya acil durum ilan etmeniz gerekirken su konusunda, ne yazık ki gerekli tedbirleri...

(Uğultular)

ADALET KAYA (Diyarbakır) - Ben çok etkilendim konuşmalardan çünkü... Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, iklim krizi, kuraklık ve acil durum düzeyinde de bir şiddetli kuraklık yaşamaktayız. Acil durum eylem planları geliştirilmesi gerekiyor ama önleme ve korumaya dair bir politika üretildiğini görmüyoruz ne yazık ki. Tarımsal sulamada kullanılan su verimliliği sadece yüzde 51, su kaybının temel nedeni ise 70'lerden beri süregelen kanalların DSİ tarafından yeterince onarılmaması. Konya Ovası'ndan herkes bahsettiği için bahsetmeyeceğim. DSİ mevcut sulama kanallarının bakımını yapmadığı için çiftçiler mağduriyet yaşıyorlar. Şimdi, GAP kapsamında Diyarbakır'da DSİ'nin yürüttüğü bir proje var Sayın Bakan, Kralkızı ve Dicle Barajları'ndaki suyu Kayapınar, Ergani, Çınar ve Bismil ilçelerine taşımayı hedefleyen kanal projesi; geçen sene Bismil kanalın en sonunda olduğu için mağdur oluyor. Örneğin ne yapmışlar biliyor musunuz? Dicle Kralkızı Kanalı'na 20 kamyon taş dökülmüş Bismil'e su gitmesin diye ve Bismil Ovası tamamen susuz kaldı geçtiğimiz yaz. Bu haberlere de fazlaca yansıdı. Bir de orada biten bir proje var ama kanallar tam anlamıyla sulama konusunda kullanılmıyor. Bunun sebebini sormak istiyoruz.

Yine, 2025 yılındaki dondan bahsetmek istiyorum. Şubat-Nisan 2025'te yaşanan don tam 65 ilde etki gösterdi, 470 bin çiftçiyi etkiledi. Evet, teşvik ve destekler sağlandı, hani mağduriyeti gidermek yerine sağlanan o çözüm ne yazık ki durumu daha da kötüleştirdi. Çiftçi Kayıt Sistemi'nde olmayan küçük çiftçiler yararlanamadılar. Yine sadece 16 ürün bu kapsamda değerlendirildi ama hububat, sebze, tarla bitkileri üreticileri dışarıda kaldı yani bir tür eşitsizliği daha da kötü bir duruma soktu yaşanan bu çözümsüzlüğü. Ulukale dutu gibi yerel ürünler yüksek oranda hasar görmesine rağmen destek almadılar.

TARSİM'den bahsetmek istiyorum. Çiftçinin sigortası olan TARSİM çiftçinin ödemeleriyle, primleriyle karşılanıyor bütün bu oranın şey kaynağı. Ancak sigorta şirketleri zararı ödememek için direnmekte ve hasar konusunda da oranları düşük göstermekte, ne yazık ki hileli davranıyorlar ve çiftçiyi zor durumda bırakıyorlar. TARSİM yerine kamu güvenceli bir afet fonu kurulmasını öneriyoruz Sayın Bakan.

Şimdi ekolojik yıkım, tarım krizi ülkenin genel politikalarından bağımsız değil. Kırsalda üretici yaş ortalaması 50'nin üzerinde. Genç nüfus ne yazık ki göç etmekte. Öte yandan çalışmalı süreçte izlenen politikalar, köy boşaltmaları, mera ve yayla yasakları, güvenlikçi politikalar özellikle de bölgede doğayı ve toplumsal yaşamı derinlemesine etkiledi ve yaraladı. Türkiye'deki çayır ve mera oranlarının yüzde 40'ından fazlası Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı bölgelerde Sayın Bakan. Bu güvenlikçi politikalar nedeniyle bu meralar etkin kullanılmamakta, hâlâ da öyle. Köy boşaltmalar ve operasyonlar on binlerce dönüm verimli araziyi insansız bırakmış, tarımsal üretim zincirini parçalamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADALET KAYA (Diyarbakır) - İki dakika istiyorum ben.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Kaya, bir dakika herkese.

Buyurun.

ADALET KAYA (Diyarbakır) - Bugün hâlâ devam eden yayla ve mera yasakları üreticinin kendi toprağında üretim yapma hakkını engellemektedir, fiilen ortadan kaldırmaktadır. Çiftçinin talebi açıktır; barış olmadan bereket olmaz, bunu ifade etmek istiyoruz. Kalıcı barışın inşası için doğanın hak öznesi olarak tanınması, ekokırımın bir suç olarak iç hukukta tanımlanması ve düzenlenmesi ve çatışmaların ekolojik bilançosunu ortaya koymak üzere ekolojik hakikat komisyonlarının kurulması gerekmektedir, elzemdir.

Tarımın geri dönüşü olmayan krizden çıkması için ithalatla günü kurtaran politikaları derhâl terk etmemiz gerekmektedir Sayın Bakan. Yapısal bir dönüşüm başlatmak gerekiyor, bu bütçe görüşmelerinde çiftçinin ve doğanın sesine kulak verilmelidir. Biz de onların sesini büyüteceğimizin sözünü veriyoruz.

Teşekkür ediyorum.