KOMİSYON KONUŞMASI

AYŞEGÜL DOĞAN (Şırnak) - Teşekkürler.

Sayın Başkan, sayın vekiller, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve sayın bürokratlar; hoş geldiniz. Bütçe tartışmaları bugün resmen başladı. Ben de hepinizi grubumuz adına, DEM Parti adına selamlıyorum.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Yılmaz bizi selamlarken hayırlar diledi. Genel olarak baktığımızda buradan, bu bütçeden iyilik çıkacak gibi görünmüyor ne yazık ki, en başta üzülerek ifade etmek isterim bunu.

Bütçe rakamlardan oluşmaz, o yüzden ben rakamlardan çok bu bütçenin ruhuna da sirayet eden zihniyeti biraz konuşmak istiyorum yani nedenlerinden bahsetmek istiyorum çünkü Türkiye'de meseleleri sonuçları üzerinden konuşunca gördük ki zaman kaybediyoruz. Ne demek istiyorum? Milyonların gözü kulağı bu bütçede malum olduğu üzere; kadınlar, gençler, işçiler, emekliler, yoksulluk, hatta açlık sınırının altında yaşayanların sözü ve talebi diğer bütçelerde de olduğu gibi bu bütçeye de ne yazık ki yansımamış. Bütçeye dair sunumumuzu satır satır dikkatle okudum, geçen bütçede de öyleydi, tek tek pek çok insanın yaptığı gibi siz de sıralamışsınız: "Kadın, çocuk, genç, yaşlı, işçi, memur..." 5'inci sayfaydı yanlış hatırlamıyorsam, hatta evet, tam da orası, sunumunuzun girişinde. Herkesin ihtiyaçlarının ve hakkının adil bir biçimde gözetildiğini iddia ettiğiniz bir bütçeyle karşımızdasınız, öyle ki bunu bu bütçenin temel düsturu olarak kabul ettiğinizi de ifade ediyorsunuz. Oysa öylesine yazılıvermiş olan bu öznelere baktığımızda yani kadınlara, çocuklara, engellilere, yaşlılara, emeklilere, gençlere, çiftçilere, işçilere ya da emekçilere, hiçbirinin bu bütçenin öznesi olmadığını görüyoruz. 71 sayfalık sunumda tek bir defa dahi "yoksulluk" kelimesi geçmiyor, bir kez yanlışlıkla kullanılmamış; bu ülkenin en temel, en yakıcı sorunu değilmiş gibi "yoksulluk" kelimesi tek bir defa bu bütçede yok. Yalnızca yoksulluk mu yok sayılan? Sosyal devlet bahsi de yok. "Demokrasi" var mı diye baktım Sayın Yılmaz, demokrasi de yok. "Demokratik" var mı diye baktım, olur ya, hani "demokrasi" denmemiştir ama "demokratik" denmiştir; o da yok. "Hukuk" kelimesi yalnızca 1 defa geçiyor, tek bir sefer. O da ne bağlamda, biliyor musunuz? İç hukuk bağlamında değil tabii ki dış hukuk bağlamında geçiyor, uluslararası hukuk bağlamında geçiyor. Peki, yok sayılan uluslararası sözleşmeler bağlamında mı geçiyor ya da uygulanmayan uluslararası mahkeme kararları bağlamında mı geçiyor? Hayır, öyle de geçmiyor. Veya iç hukukta bizi bağlayan birtakım anlaşmalarla mı ilgili geçiyor? Hayır, öyle de geçmiyor. Oysa, araştırmalar neyi ortaya koyuyor? Toplumun yüzde 70'i "Ekonomi kötüye gidiyor." diyor. Yine, yüzde 70'i de antidemokratik uygulamalardan ve adaletsizlikten şikâyetçi. Bir de bunu, artık bunca korkuya, sindirmeye, baskıya, zora rağmen söylemeye cesaret edebilen farklı toplumsal kesimlerden bahsediyoruz. Bu veriler demokratik bir ortamda sağlanmaya çalışılsa bu oranlar inanın daha yüksek olurdu. Bu bütçe bu sesi de duymuyor. Türkiye halkları yıllardır hazırlanan bütçelerin, kimlerin sesini duyduğunu, kimlerin sırtını sıvazladığını ve kimlerin kasasını nasıl doldurduğunu aslında gayet iyi biliyor.

"Bu bütçenin geliri nereden geliyor, kimlerden nasıl sağlanıyor?" sorusu burada günlerce tartışılacak. Holdinglerden sağlanmıyor, patronlardan sağlanmıyor; holdinglere ve patronlara vergi muafiyetleri var, trilyonları aşan istisnalar sunuyor ve onların vergi yükü de açlık sınırının altında hayata tutunmaya çalışan insanlara yükleniyor. Bu bütçenin geliri yine işçiden, yine emekliden, yine esnaftan sağlanıyor. Kısacası, 2026 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi yine "Çok kazanandan az -hatta hiç- az kazanandan çok." diyerek adaletsizliği sürdürüyor. Yani, bu hâliyle bir istikrar ve refah bütçesinden söz edemeyeceğimizi yinelemek isterim.

Şimdi, bu bütçede ne yok diye yine bakmaya devam ettik tabii. İstihdam yaratma gayreti yok, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın istihdamı yaratma çabası yok, işsizliğe, derin yoksulluğa bir çözüm yok, yatırım teşviki yok, ekolojik yıkım ve talana karşı önlem yok, bölgesel eşitsizliğe çare yok, gelecek vaadi yok, umut yok, hukuk yok, demokrasi yok, adalet yok, barış yok. Böyle bir zamanda, cumhuriyetin 102'nci yılında, bu kadar tarihsel bir kavşakta, bu bütçede niye yoklar daha fazla? Tam tersi olması gerekmez mi?

Bütçe teklifleri -çokça söylenir- iktidarların tercihlerini gösterir; siyasal tutumlarıdır, belgelerdir, bu açıdan da önemlidir. Ne yazık ki biz bu bütçede, baktığımızda, iktidarın siyasi tercihlerinin değişimine dair en ufak bir emare olmadığını görüyoruz. Yine güvenlikçi bir anlayış var, yine savunmaya öncelik veren bir yaklaşım var, yine eskide ısrar var. Barışa değil âdeta savaşa hazırlanan bir bütçe tasarımıyla karşı karşıyayız üstelik. Silah harcamaları artırılmış, savunma ve güvenliğe ayrılan pay yine büyütülmüş. Üstelik şu da biliniyor: Savunma harcamalarındaki her artış, her birimizin, özellikle de Türkiye gibi ülkelerde gündelik hayatına doğrudan değiyor. Yaşam kaynaklarımızdan eksiltiyor, ekmeğimizi küçültüyor; eğitim, sağlık, ulaştırma, tüm bu haklarımızdan haksız pay alıyor. Yıllardır bu ülkenin kaynaklarını savaşa ve ranta ayıran, yurttaşları değil sermaye yandaşlarını güçlendiren -bunları üzülerek belirtiyoruz- bu tür bütçeleri konuşuyoruz, bunları eleştiriyoruz, itiraz ediyoruz, önerilerimizi sunuyoruz, taleplerimizi iletiyoruz, bütçe hakkı için mücadele ediyoruz ama eskide ısrardan vazgeçilmiyor.

Biz, DEM PARTİ olarak, bütçe gibi önemli bir anda, bu Mecliste konuşulması gereken konulara yeniden dikkat çekmek istiyoruz. Bu tarihî eşikte, eskide ısrarcı olunmamalı. Böylesi kritik gelişmelerin yaşandığı bir dönemde 2025 bütçesinin neredeyse tekrarıyla karşımıza çıkmış olmanız talihsizlik olarak ifade edilemez, bu apaçık bir siyasal tercih ve bunu yaparak yalnızca barış mücadelesi verenlere değil 86 milyona haksızlıkta da ısrar ediliyor. Oysa siz de biliyorsunuz ki bu yepyeni dönem yepyeni fırsatlar sunuyor, imkânlar sunuyor, olanaklar sunuyor. Bütçeler, demokratik bir geleceğin aynı zamanda güvenceleridir. Türkiye'nin on yıllardır çatışmalarla heba edilen enerjisi ve potansiyeli için de bir fırsat sunuyor. Yani, bunu yeniden inşa etmek için, barışa doğru evriltmek için, demokratik bir toplum tahayyülünü gerçekleştirmek için, eşit yurttaşlık için değerlendirilebilecek fırsatlar sunuyor. İçeride ve dışarıda diyalog ve müzakereyi güçlendirmek, gerilimi azaltmak, barışçı ve dostane ilişkiler kurmak; işte, tüm bunları hedeflemek mümkünken, bugüne kadar kaybedilen zamanı telafi etmek ve onarmak mümkünken, başka başlıkları konuşmak mümkünken bunları ne yazık ki bu bütçede görmüyoruz. Dolayısıyla "yeni yüzyıl" "eşit yurttaşlık" nasıl olacak, nasıl sağlanacak meselesine ve başlıklarına dair de herhangi bir öngörüde bulunmuyor.

Savaş politikalarında ısrar, hesap edilemeyecek çapta felaketler üretti bu ülkede. Bundan sonra bu felaketleri nasıl önleyeceğimize dair konuşulmalı ve bunun ruhuna uygun bütçeler tasarlanmalı. İnsansız hava araçlarıyla övünmek yerine, üstelik de çok önemli bir gelişme yaşanmışken... Bakınız, birkaç gün önce yarım asırdır süren çatışmalı bir sürece ilişkin çok somut bir adım atıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Sayın Doğan, bir dakika ek sürenizi veriyorum; uzatma yapmıyoruz biliyorsunuz.

AYŞEGÜL DOĞAN (Şırnak) - Tamamlıyorum.

Bugüne kadar silahı araç olarak kullanan bir örgüt geri çekileceğini ilan etti herhangi bir şart öne sürmeden, hukuk dışında. Hemen akabinde ne duyuyoruz? insansız hava araçlarıyla övünen bir iktidar gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Oysa, İHA'larla, SİHA'larla övünmek yerine, emeği koruyan, demokrasiyi güçlendiren, eşitsizliği ve adaletsizliği gideren bir bütçe tasarımı da bu fırsatlardan biri olabilirdi.

DEM PARTİ olarak çağrımızı yineliyoruz: Savaş politikalarında ısrar yıkım ve yoksullukta ısrardır; hayatın ve tarihin affedemeyeceği, affetmeyeceği bir suçtur. O yüzden, biz bu bütçeye hayır diyoruz. Öznesi kadın, çocuk, genç, yaşlı, işçi, emekli, emekçi olmalı; bizim ancak böyle bir bütçeye "evet" diyebileceğimizi tekrar ifade etmek istiyorum.

Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, sağ olun.