| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 21 .11.2025 |
MÜHİP KANKO (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, Komisyonun değerli üyeleri, kıymetli bürokratlar; hepiniz hoş geldiniz.
Sağlık bir ülkenin geleceği ancak bugün Türkiye'de sağlık sistemi maalesef çökmeye başlamış durumda. Halk çaresiz bırakılmış, sağlık emekçileri tükenmiş durumdadır. Bakanlığınızın 2026 yılı bütçesi 1 trilyon 817 milyar lira ancak kâğıt üzerinde devasa bir rakam olmasına rağmen bütçenin millete şifa değil, rant getirdiği sabahtan beri tüm meslektaşlarımın söylediği gibi ortada çünkü kaynaklar hastaya değil şehir hastanelerine, yandaş ihalelere ve ilaç tekellerine akmaktadır. Türkiye'de artık hastaneler birer tedavi merkezi değil borç merkezine dönüşmüş durumda. Vatandaş randevu alamıyor, sistem kilitlenmiş, MR randevusuna üç ay, diş tedavisi altı ay sonraya randevu veriliyor, randevu bulamayan hastalar acil servise koşuyor. 2025 yılında 42 milyon acil servis başvurusu yapılmıştır, acil servis artık poliklinik yerine geçmiş, hastaneler işlevini yitirmiştir. Atama bekleyen 100 binlerce sağlık personeli var; doktor, hemşire, ebe, paramedik saymakla bitmiyor. Yıllarca okuyup mezun olmuş ama devlet "Kadro yok." diyerek bekletiyor bu insanları. Bu arada özel hastaneler ilan üzerine ilan açıyor ama asgari ücretin altında bir maaş teklif ederek meslektaşlarımızı ve sağlıkçıları çalıştırmak istiyor. Hekimler yurt dışına kaçıyor, hemşireler iş bırakıyor, sağlık personeli şiddet görüyor. Bu tablo tamamen utanç verici bir tablodur. Sadece bu yılın ilk dokuz ayında 856 sağlık çalışanı şiddete uğradı. Sağlıkta şiddet yasası var, kâğıt üstünde duruyor, caydırıcılığı maalesef sıfır. Sağlık çalışanları artık "Bugün eve sağ dönecek miyim?" endişesiyle nöbete gidiyor fakat Bakanlığınız bunu, bu dramı hâlâ seyrediyor.
Halk sağlığına gelelim; kronik hastalıklar, kanser vakaları, bağımlılık oranları patlamış durumda ama siz hâlâ reklam filmiyle övünüyorsunuz. Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türü hâline geldi, son on yılda 2 katına çıktı. "Erken tanı hayat kurtarır." diyoruz ama mamografi cihazları yetersiz, birçok ilde erken tarama merkezleri çalışmıyor. Rahim ağzı kanseri Türkiye'de kadınlarda 3'üncü sırada görülen jinekolojik kanser, dünya genelinde HPV aşısı ücretsiz sunulurken siz bu aşıyı hâlâ halktan esirgiyorsunuz. Kaç kadının hayatı bu gecikme yüzünden kaybediliyor biliyor musunuz Sayın Bakanım? Bu kadar büyük bir bütçeye rağmen kadın sağlığı sizin politikalarınızda sadece istatistikten ibaret maalesef.
Bağımlılıkla mücadeleye gelelim, bu alanda tablo vahim. 8 Temmuz 2015'te açılan Alo 191 Uyuşturucu ile Mücadele Danışma ve Destek Hattına bugüne kadar kaç başvuru yapıldığını defalarca sorduk ama yanıt alamadık. Bu başvuruların kaçı tedaviye yönlendirildi, kaçı olumlu sonuçlandı, bunu bilmiyoruz; şeffaflık yok, veri paylaşımı yok. Uyuşturucu salgını her sokağımızda neredeyse var.
Aynı şekilde Alo 171 Sigara Bırakma Danışma Hattı var, yıllardır işlevsiz. Kaç başvuru yapıldı, kaçı başarıya ulaştığı kimse bunu bilmiyor. Sigara, alkol, madde bağımlılığıyla ilgili somut bir politika yok. Türkiye maalesef gençlerini kaybediyor. AMATEM doluluk oranı yüzde 90'ın üzerinde. Bazı illerde randevu süresi dört aya kadar çıkıyor yani bağımlı bir gencin tedavi olabilmesi için dört ay beklemesi gerekiyor. Bu dört ayda o çocuk kaybediliyor maalesef Sayın Bakan.
Koruyucu sağlık hizmetleri tamamen çökmüş durumda. Vatandaşın hastalanmadan korunması gerekirken siz hastalığı bekliyorsunuz. Sağlık ocakları işlevini yitirdi, aile hekimleri evrak yükü altında eziliyor, toplum sağlığı merkezleri yeterli donanıma sahip değil. Sağlık Bakanlığı halkı korumak yerine özel hastanelere hasta yönlendiriyor. Bu sistemin adı "sağlıkta dönüşüm" değil maalesef hastalıktan rant üretimidir.
Sayıştay raporları ortada. Bakanlığınıza bağlı birçok hastanede tıbbi cihaz ve ilaç alımlarında milyonlarca liralık usulsüzlükler var. Şehir hastanelerinde yapılan sözleşmeler gizli, vatandaşın cebinden milyarlarca lira çıkıyor ama ticari sır bahanesiyle saklanıyor. Bu halkın vergisiyle yapılan hastaneleri halktan gizlemeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Bütçenizdeki devasa artış hizmete değil müteahhide gidiyor. Kamu hastaneleri personel yetersizliğiyle çökerken şehir hastaneleri özel şirketlerin kasası hâline geldi. Bu, sağlıkta hizmet değil, ihale düzenidir.
Sayın Bakan, meme kanseri, rahim ağzı kanseri, madde bağımlılığı, randevu çilesi, atama bekleyen sağlıkçılar, kadın sağlığındaki çöküş, hepsi bu Bakanlığın maalesef vebali. Sağlık hakkı bir lütuf değil anayasal bir haktır çünkü. Ama siz bu hakkı maalesef ticarileştirdiniz. Biz bu bütçeye "evet" diyemeyiz çünkü bu bütçe sağlığı değil sağlıksızlığı finanse ediyor; bu bütçe hastayı değil müteahhidi yaşatıyor; bu bütçe halka değil ranta hizmet ediyor. Sağlık sistemi bir beton politikası değildir, halkın sağlığını ihaleye çıkaran bu zihniyet değişmeden hiçbir bütçe şifa getirmeyecek maalesef.
Gelelim bazı konulara, diyabetli çocukların sensörleriyle ilgili birtakım gelişmeler var ama bu yaş sınırı mutlaka kaldırılmalı, özellikle gebe hastalara bu sensör konusunda ayrıcalık ve öncelik verilmesi çok önemli. Kocaeli bölgesinde yine yoğun bakım yok. Her gün çıkan hastalar için bir sürü devlet yetkilisini arayarak ancak yoğun bakım bulmaya çalışıyoruz, herkesin derdi olduğu kadar hepimizin derdi de bu. Kocaeli ili Şehir Hastanesinde koter yanıkları vardı, bunu günlerce gündeme getirdik, bütün araştırmalara rağmen kaynağın ne olduğu bulunamadı ve hâlâ devam ediyor. Kartepe, Başiskele, Çayırova Devlet Hastanesi hâlâ bekliyor. Yetim ilaç sorunu hâlâ çözülmüş değil. Burdur Devlet Hastanesinde diyaliz hastalarına antifriz verilmesiyle ilgili bir olay vardı, bununla ilgili dava ne oldu bunu bilemiyoruz.
Taşeron şirketler aracılığıyla yapılan hizmetlerde oluşan suiistimallere bir düzenleme var, bu taşeron şirketler yapıyorlar ancak bu taşeron şirketlerle basına sık sık yansıyan, örneğin Muğla Tıp Fakültesinde bir suistimal vardı, bunların mutlaka gözden geçirilmesi gerekiyor.
Aile hekimliği sisteminde hasta yoğunluğu çok fazla. Bunu istediğiniz şekilde yani projeksiyonlarınıza baktığınız zaman gerekli hedefleri tutturamadınız. Tercih edilemeyen bölümler var, bütün meslektaşlarım söyledi, yakın bir dönemde benim branşım da olan kalp ve damar cerrahisinde maalesef kendinizi ameliyat ettirecek doktor bulamayacaksınız. Bu konuda mutlaka önleminizi almanız gerekiyor.
Grip aşıları yok. Ben de grip aşısı olmak istedim, piyasada grip aşısı yok. "Ekstrakorporeal Membran Oksijenizasyonu" dediğimiz, özellikle benim branşımla ilgili olduğu için bunu söylemek istiyorum. Özellikle ani ölümler de son dönemlerde medyatik insanların kaybıyla ortaya çıkan ve hastaya müdahale edip zaman kazandıran "ECMO" sistemleri artık Avrupa'da neredeyse her yerde varken şu anda Türkiye'de hâlâ ne durumda onu bilmiyoruz.
Yine, meslektaşlarımın sık sık söylediği tıp fakültelerinde çalışan öğretim üyelerinin emeklilik yaşının 72'ye çıkarılması gerekiyor. Çünkü meslektaşlarımız maalesef devlet hastanelerinde 67 yaşından 72 yaşına kadar çalışabilirken tıp fakültelerinde 67 yaşından sonra çalışamıyorlar.
Türkiye'de sahte alkol sorunu hâlâ çözülememişken eczanelerde biz kenevir satışına izin verdik. Maalesef bunu mutlaka çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor.
Bir de aşı reddi konusu var, biraz önce -sabah da- konusu geldi. Aşı reddi önemli çünkü her gittiğimiz yerde hastaların bize sorduğu, vatandaşımızın bize sorduğu şöyle bir soru var: "Covid aşıları kalp krizlerini artırıyor mu?" diye herkes bize bu soruyu soruyor, eminim herkese soruluyor, Sağlık Bakanı dâhil herkese soruyorlardır. Bununla ilgili -bunu komisyonda da söylemiştim, burada da tekrar ediyorum- bu aşı reddine yol açıyor. Yani, insanlar aşıdan kaçınmaya başlıyorlar. Bu konuda bir televizyonda bir reklam, bir kamu spotunun yayınlanmasının da fayda olacaktır diye düşünüyorum.
Performans sisteminin mutlaka sonlandırın. Üniversite hastanelerinde performans sistemi olmaz. Çünkü bir hâkime siz ne kadar çok ceza yazarsanız ya da bir trafik polisine ne kadar çok ceza yazarsanız "Sana çok para vereceğim." derseniz sağlık sisteminde de birtakım dejenerasyonlara neden olabilirsiniz.
Tabii, bu arada, tutuklu olan Belediye Başkanlarımızdan Mehmet Murat Çalık hakkında bilginiz olsun istiyorum. Yani bütün isyanlarımıza rağmen, bir lösemi lenfoma tedavisi gören bir hastanın hâlâ, hâlâ bir cezaevinde, sağlık koşulları uygun olmayan bir cezaevinde tutulması kesinlikle sakıncalı bir durum. Bu durumun da göz önünde bulundurması gerekiyor.
Evet, Sayın Bakanım, vatandaş ilaç alamıyor, sağlıkçılar geçinemiyor, hastaneler randevu veremiyor ama müteahhitler milyonlarca dolarlık sözleşmelerle büyüyor. Bu tabloyu görmezden gelmek halkın sağlığına ihanettir.
Sayın Bakan, bu ülkenin doktorları, hemşireleri, anneleri, hastaları maalesef sizden hesap soracak çünkü siz görevini unutan bir Bakanlık hâline geldiniz. Bu halk unutmaz ve bir gün bu çürümüş sağlık düzeninin faturası sizin masanızda kesilecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum.