KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET EŞREF FAKIBABA (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın, Bakanım, değerli milletvekilleri, kıymetli bürokratlar ve değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, bir meslektaşınız olarak geçen yıla kıyasla sağlık hizmetlerinde bir miktar iyileşme olduğunu memnuniyetle görüyorum ve samimi gayretlerinizden dolayı size ve ekibinize teşekkür ediyorum.

Toplum sağlığı ve koruyucu hekimlik sağlık sisteminin başarısı için olmazsa olmazımızdır. Bundan dolayı, sorunları sadece Sağlık Bakanlığına yüklemek haksızlık olur. Böylece sağlığın, ülkenin tümünün iyi yönetilmesiyle iyi olacağını düşünüyorum. Ülkenin barınma, beslenme, çevre, hijyen, altyapı gibi yaşamsal sorunları çözülmeden koruyucu hekimlik ve toplum sağlığı açısından ilerleme kaydetmemiz asla mümkün olamaz. Bu bağlamda, yerel yönetimler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, TOKİ, İçişleri Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve benzeri kurumlar bu sürecin vazgeçilmezidir. Yani, toplum sağlığı ve koruyucu hekimliğin başarılı olabilmesi için bu kurumların mutlaka iş birliği içerisinde çalışmaları gereklidir. Toplum sağlığı için gerekli olan en önemli temel ihtiyaçların başında barınma ve beslenme sorunu gelmektedir. Mesela, 22 bin lira ücret alan bir vatandaşın 5 kişilik bir aileye bakmak için bunun ne kadarını kiraya, ne kadarını beslenmeye, ne kadarını ulaşıma, ne kadarını eğitime, ne kadarını elektriğe vermesi gerekir. Sosyal devletin birinci görevi vatandaşın barınma ve beslenmesini sağlamaktır. TOKİ yıllardan beri konut yapmaktadır ancak yetersiz olduğu et fiyatlarından ve kira fiyatlarından açıkça görülmektedir.

Son olarak, Sayın Bakan 500 bin konut projesini açıklamıştır ve olumlu bir gelişmedir. Ancak keşke bu tür projeler, insanların barınma sorunu bu kadar büyümeden yıllar önce hayata geçirilmiş olsaydı. Ayrıca, TOKİ arazileri rant amacıyla konuta ihtiyacı olmayan zenginlere değil, gerçek ihtiyaç sahiplerine uygun fiyatlarla tahsis edilmiş olsaydı çok daha doğru olurdu.

Kişi başı millî gelirimiz 17 bin dolar olduğunu söylüyoruz ancak bu ortalama tüm toplumu kapsamıyor. Mesela, asgari ücretle geçinen bir vatandaşın yıllık geliri yaklaşık 6.300 dolar civarındadır. Ekonomik büyüme sağlansa bile millî gelirin adil paylaşılmaması toplumun büyük bir kısmında barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlara erişimi zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla, millî gelirin artması tek başına yeterli değildir. Ancak bu gelir adil paylaşıldığında toplum sağlığı pozitif biçimde etkilenecektir çünkü temel ihtiyaçların karşılanmadığı bir yerde sağlıklı yaşam olmaz ve insanlar sağlıkla ilgili olarak sık sık problemler yaşarlar.

2000'li yılların başında Şanlıurfa'da temiz içme suyu tesisi yoktu Sayın Bakanım ve bazı tarım alanları kanalizasyon suyuyla sulanıyordu. Bundan dolayı ateş ve ishal şikâyetiyle hastaneye gelen hastaların yüzde 90'ı tifo teşhisi alıyordu. Ancak daha sonra DSİ tarafından temiz içme suyu tesisi yapıldı ve yine DSİ tarafından tarım alanına temiz su verilince tifo vakaları hemen hemen Urfa'dan kalktı yani sizin yükünüzü DSİ azaltmış oldu.

Belediye Başkanı olmadan önce Şanlıurfa'da Şark çıbanı çok sık görülüyordu; ben, eşim ve 2 kızım da maalesef, aylarca bu hastalık için tedavi gördük. Ancak Belediye Başkanı olduktan sonra bir hekim olarak çevre ve hijyene vermiş olduğumuz önem sayesinde Şark çıbanı neredeyse tamamen Urfa'dan kalktı yani yerel yönetimler yine sağlığa hizmet etmiş oldu.

Sayın Bakanım, Sayın Başkanım; size şu fotoğrafı göstermek istiyorum; bakın, şimdi, burada gördüğünüz su, kanalizasyon suyu yani burada çamur var, toprak var, toz var ve bu çadırlarda insanlar, aileler yaşıyor. Yani şimdi, Sağlık Bakanı olarak ne yapabilirsiniz? Bu arkadaşların, bu toplumda yaşayan insanların hasta olmaması bir mucize; tabii ki yani yükünüz artacak. Onun için sağlık, sadece Sağlık Bakanlığını ilgilendiren bir olay değildir, ülkenin tümünü ilgilendiren ve devletin ve iktidarın ülkeyi iyi yönetmesiyle ilgili olan bir olaydır. Bu çocuklarımıza, fotoğrafta gördüğümüz bu çocuklarımıza eğer Hükûmet iyilik yapmak istiyorsa deprem bölgesinde boşalan konteynerleri hiç zaman kaybetmeden ortalama 500 bin tarım işçisinin bulunduğu illere göndermesi sağlık açısından çok faydalı olacaktır.

Yukarıda bahsettiğim kurumların iş birliklerine ilave olarak, eğer Belediye, Valilik ve Tarım Bakanlığı -bakın, biraz önce arkadaşlar Sağlık Bakanlığını suçladılar ama ben bir hekim olarak şunu söylüyorum- ilaçlama şirketi için gerekli kontrolleri yapıp görevlerini ihmal etmemiş olsalardı -mekânları cennet olsun- Böcek ailesi belki de şu anda aramızda yaşıyor olacaklardı.

Sayın Başkanım, konunun daha iyi anlaşılması için konuşmamı üç ana başlık altında toplamak, istiyorum: Bir, hastaların problemleri; iki, sağlık çalışanlarının problemleri; üç, öneriler.

Hastaların problemleri...

1) MHRS sistemi eskisine göre iyileştirilmiş olsa da vatandaşlarımız hâlâ randevu almakta ciddi zorluk yaşamaktadır.

2) Yoğun hasta sayısı nedeniyle muayene süreleri beş altı dakikaya kadar düşmüştür. Bu kısa muayene süresi; hastaların doktora güvenini azaltmaktadır, doğru teşhis konulamadığından dolayı sık sık hastaneye başvurmalarına yol açmaktadır, sağlıkta şiddet riskini artırmaktadır ve randevu bulamayan hastaların acile yönelmesiyle acil servislerde aşırı yoğunluk ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Belki Böcek ailesi acile gittiğinde fazla bir yoğunluk olmamış olsaydı hekim arkadaşlarımız bu olayı atlamamış olabilirlerdi.

3) Hasta randevu bulmakta zorlanmasına ve sadece beş dakikalık muayene sürecini kabul etmesine rağmen bu kez de özellikle görüntüleme ve ameliyat için verilen uzun bekleme sürelerinde büyük sorunlar yaşanmaktadır. Görüntülemelerdeki sıkıntıları tekrar tekrar söylememe gerek yok yani bir MR, bir USG, bir endoskopi için, maalesef, hâlâ aylarca gün verilmektedir ve bu durum böyle olunca da hastalar ne yazık ki özel hastanelere gitmek zorunda kalmaktadır. Ameliyatı planlanan hastalar -Sayın Bakanım, bu önemli- tetkiklerini tamamlayıp anestezi onayını aldıktan sonra "Sizi çağıracağız." denilerek evlerine gönderiliyor ancak çoğu hasta yedi sekiz ay gibi uzun bir süre beklemek zorunda kalıyor, geldikten sonra tekrar tetkikler bir daha isteniyor, bir daha aynı tetkikler tekrar yapılıyor.

4) Sağlık Bakanlığının belirlediği düşük döviz kuru nedeniyle yaklaşık 500-600 kalem ilaç eczanelerde bulunmamaktadır. Grip mevsimindeyiz, grip var ama aşı yok. Mesela, ben aşı olmak istiyorum, samimi olarak söylüyorum, bulamıyorum, aşı yok. Soruyorum "Ne olacak?" diye, "Yılbaşında kur ayarlaması olacak." diyorlar. Yani bundan şunu anlıyoruz: Zam gelinceye kadar ilaç bulamayacağız. Aynı durum medikal malzemeleri için de geçerli.

5) Atamalar bölgeler arasında hakkaniyetli bir dağılım göstermiyor. Örneğin, bazı illerimizde ihtiyaç fazlası el cerrahi uzmanı bulunmasına rağmen nüfusu 2,5 milyon olan Urfa'da el cerrahı bulunmamaktadır. Bunun yanında, Urfa'da birçok branşlarda büyük açık bulunmaktadır.

6) Bazı hastanelerde yeniden bıçak parası hortlamaya başlamıştır ve bu konuda gerekli önlemi alacağınıza inanıyorum yani hastalarımız 2000'li yılların başına dönmek istemiyor.

7) Sayın Bakanım, herhangi bir özel hastaneye gidip hastalara "Neden devlet yerine özel hastaneyi tercih ettiniz?" diye sorduğunuzda vatandaşın devlet hastanesinden neden kaçtığını çok net görebilirsiniz; ilgisizlik, güvensizlik, randevu alamama, uzun görüntüleme randevuları ve uzun ameliyat süreleri. Çok önemli, bir arkadaşım söyledi bana, bir hastaneye gidiyor, bir tedavi için 90 bin lira isteniyor, tabii, makbuz karşılığında yani legal olarak ve deniliyor ki: "90 bin lira vereceksiniz ve ortalama bir sene beklemeniz lazım." Aynı hasta özele gidiyor, 90 bin liraya hiç beklemeden özelde muayene olabiliyor, tedavi olabiliyor. Yani artık devlet ile özel öyle bir duruma geldi ki hastalar ister istemez özeli tercih etme yoluna doğru gidiyor. Bunu önleyeceğinize inanıyorum.

Sağlık çalışanlarının problemleri... Aile hekimi arkadaşlarımızla sohbet ettiğimizde şunu paylaşıyorlar: Tansiyonu yüksek ve taşikardisi olan bir hasta geldiğinde hekimlik etiği ve vicdanlarıyla baş başa kaldıklarını söylüyorlar, hekimlik ettiği ve vicdanlarıyla. "Hastayı kardiyolojiye gönderip prim almasam mı yoksa prim alıp sıradan bir tansiyon ilacı yazarak eve göndersem mi?" Anlatabildim mi acaba Sayın Bakanım? Yani şöyle, izah edeceğim: "Hastayı kardiyolojiye gönderip prim almasam mı yoksa prim alıp sıradan bir tansiyon ilacı yazarak eve göndersem mi?" diye ikilem yaşadıkları bu durum, yine, primlendirilen mide koruyucu, antibiyotik ve bazı ağrı kesici ilaçlar için de geçerli. Yani kardiyolojiye gönderdiği zaman primi kesiliyor.

SAĞLIK BAKANI KEMAL MEMİŞOĞLU - Onu düzelttik, bir yanlışlık var, bir iletişim sorunu var galiba.

AHMET EŞREF FAKIBABA (Ankara) - Ama üç gün önce ASM'den gelen bir bir arkadaşımız şunu söyledi: "Çok nadir dahi olsa bazı arkadaşlarımız -bakın, hekim arkadaşlarımıza çok saygı duyan bir kardeşinizim- çok nadir de olsa pnömonisi ve ateşi olan hastalara primden kesilmemesi için antibiyotik yazılmadığını söyleyen hastalar oluyor." Yani onun için, bu prim sistemine bence dikkat etmek gerekir diye düşünüyorum.

Sayın Bakanım, aile hekiminin maaşının yüzde 65'i belirsiz kriterlere bağlanıyor, yüzde 65'i. Uzun süreli hastalık, ameliyat veya izin durumlarında maaş, temizlik görevlisi arkadaşların maaşına kadar düşürülebiliyormuş; bu, hekim arkadaşlarımızın bana ifadesi. Tüm bu sorunlar adil, uygulanabilir ve bilimsel bir aile hekimliği sistemine olan ihtiyacı açıkça göstermektedir çünkü hekimlik bir yaşam tarzıdır. Aile hekimlerinin reçete ve rapor yetkilileri artırılmalıdır. Eğitim aldıkları alanlarda daha geniş yetkiye sahip olmaları ikinci basamağın yükünü önemli derecede azaltacaktır. Özel binalarda hizmet veren ASM'lerde kira sorunu hâlâ devam etmektedir "En azından kamuya ait ASM'ler yapılıncaya kadar -takip ediyorum, teşekkür ediyorum, bunun sayısında her geçen gün bir artış var- o tamamen kamuya geçinceye kadar bu kira desteğinin Bakanlık tarafından verilmesi uygundur." diye bana arkadaşlar bildiriyorlar. Özellikle malpraktis yasası ve hemen hemen eşit ödenen teşvikler nedeniyle cerrahi bölümlere talepler en asgari seviyeye düşmüştür. Örneğin, Şanlıurfa'da bu ay bir genel cerrahi doktor 60 bin lira teşvik alırken, bir cildiye doktoru 70 bin lira teşvik almıştır. Cerrahi birimlerde çalışanlar mahkeme ve dava süreç süreçleriyle uğraşmak istemedikleri için "Cildiyeyi seçerim kafam rahat olur." düşüncesiyle dahili branşlara yönelmektedirler. Eğer durum böyle devam ederse özellikle cerrahi, kalp damar cerrahisi, beyin ve sinir cerrahisi, çocuk cerrahisi ve göğüs cerrahisi gibi branşlarda öğrenci yetiştirecek hoca bir bulmak mümkün olmayacaktır. Diş hekimliğine gelince, Sayın Bakan, plansızlık ciddi boyutta, şu anda 20 bin diş hekimi arkadaşımız tayin bekliyor. Yani üniversitenin girişinden mezun oluncaya kadar mutlaka ve mutlaka bir planlama şart diye düşünüyorum.

Çözüm önerileri;

1) Gelir adaletini sağlayacağız, eğer 17 bin dolarlık bir millî gelirimiz varsa bunu alttan üste, herkese eşit bir şekilde dağıtacağız ki insanlar insanca yaşayabilsin, eğer sadece karnını doyurmak adına yaşamaya çalışıyorlarsa tabii ki sağlık ikinci planda olacaktır ve bu konuda Sağlık Bakanlığının çok yapabileceği bir şey olacağını da düşünmüyorum.

2) Planlama; planlamaya ihtiyacı, ihtiyaca göre üniversiteden başlanmalıdır. Doktor açığını kapatmak amacıyla birçok yeni tıp fakültesi açılmıştır ancak bazı fakültelerde 200 kişilik amfilerde 600 öğrenci eğitim görmek zorunda kalmış, bazıları ise amfiye hiç girmeden mezun olmuştur. Bu durum, yeterli donanıma sahip olmayan hekimlerin yetişmesine neden olmaktadır. Diğer taraftan, eczacılık fakültesi sayısı 2016'dan bu yana 29'dan 63'e yükselmiş ancak nitelik açısından değerlendirildiğinde bunların yalnızca 17'si akredite durumundadır. Fakülte ve mezun sayılarındaki bu hızlı artış nedeniyle şu anda atama bekleyen yaklaşık 10 bin eczacı arkadaşımız bulunmaktadır. 105 diş hekimliği fakültesinden 94'ünde eğitim verilirken, 11 fakülte hâlâ boş ve işlevsiz durumdadır. Bu yıllardan beri süregelen plansızlığın bir somut göstergesidir. Şu anda biraz önce bahsettim atama bekleyen 20 bin diş hekimi arkadaşımız vardır.

3) Sevk zincirinin tam uygulanması; birinci, ikinci ve üçüncü basamak hizmetleri arasında güçlü koordinasyon sağlanmalı, üniversitelerde görev yapan hocalar daha komplike vakalarla ilgilenmelidir.

4) Birinci basamağın güçlendirilmesi; ASM'lerdeki eksiklikler giderilmeli, uzman takviyesi ve laboratuvar sağlanmalı, yoğun nüfuslu yerlerde nöbet sistemi getirilmeli bu sayede ikinci ve üçüncü basamaklardaki yoğunluk azalacaktır.

5) İkinci basamak için kapatılan eski hastanelerin yeniden açılmalı... Boş duruyor bunları yeniden açalım Sayın Bakanım. Binalar sağlam, bunları yeniden... Urfa'da ben biliyorum yani sağlam binalar var, ya, açın hazır Hocam. Nüfusun yoğun olduğu yerlerde ortalama 250 yataklı yeni hastaneler yapılmalı -bahsettiniz teşekkür ediyorum, yeni ikinci basamak hastaneleri yapılıyor- yeni yatak sayısı mutlaka ve mutlaka nüfus sayısına göre orantılı bir şekilde artırılmalı. Üçüncü basamakta acil dışında sevksiz hasta kabul edilmemeli. Üniversitelere ve eğitim hastanelerine acil dışında sevksiz hasta kabul edilmemeli. Branşlara göre öğretim görevlilerinin sayıları planlanmalı ve artırılmalıdır. Büyükşehirlerde toplanan öğretim üyeleri periferik tıp fakültelerine görevlendirilmelidir.

6) Öğretim görevlileri ve hekimlerin özlük hakları iyileştirilmelidir. Hekim ve sağlık çalışanları ülkelerinde onurlu bir yaşam sürmektedir. Hekimlerin kıymetini bilmeliyiz, "Giderlerse gitsin." dememeliyiz Sayın Bakanım.

Sonuç olarak, yukarıda bahsettiğimiz gibi beslenme ve barınma problemi çözülmeden, belirli branşlarda sağlık personelinin sayısı artırılmadan, birinci basamak ASM'leri geliştirmeden, eski hastaneleri ve ilave edilecek 250 yataklı yeni hastaneler açmadan, sevk zincirini işler hâle getirmeden, öğretim üyelerinin sayısını artırmadan, eğitim hastanelerine ve üniversitelere acil dışında sevksiz hasta kabul etmeden problemlerin devam edeceğine inanıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen tamamlayalım.

AHMET EŞREF FAKIBABA (Ankara) - Ancak Sayın Bakanım, sunumunuzda yukarıda bahsettiğim bazı problemlerin halledileceğine dair söylemleriniz beni rahatlatmıştır.

Bu duygu ve düşüncelerle Bakanlığımızın bütçesinin devletimize ve milletimize hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.