KOMİSYON KONUŞMASI

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kıymetli bürokratlar, kıymetli milletvekilleri, basın mensupları; ben de hepinize hoş geldiniz diyorum. Bütçeniz hayırlı uğurlu olsun.

Öncelikle, 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü kutlayarak söze başlamak istiyorum. Millî Eğitim Bakanlığının ana unsurunun bence öğretmen olması çok önemli yani Bakanlığın, bütçesini yaparken de stratejisini belirlerken de yatırımını yaparken de önceliği, önemi öğretmene vermesi gerekiyor çünkü öğretmen bir eğitim sisteminin temeli, taşıyıcı kolunu ve sonuçlarını belirleyen en kritik bileşen çünkü eğitim yalnızca müfredat ve fiziki okul yapılarından ibaret değil, eğitimi hayata geçiren insan, öğretmen. Dünyadaki tüm araştırmalar bir öğrencinin başarısını etkileyen en önemli değişkenin öğretmenin niteliği olduğunu açıkça gözler önüne seriyor. OECD, UNESCO ve Dünya Bankası çalışmalarına göre aynı okulda aynı sınıf düzeyinde bile farklı öğretmenler öğrencinin başarısını yüzde 40'a kadar değiştirebiliyor. Bir çocuğun hayatında en kalıcı öğrenme etkisi 1'inci ve 2'nci sınıf öğretmeninin niteliğine direkt bağlı. Öğretmen niteliğindeki artış, öğrencinin yaşam boyu gelirini ve başarı ihtimalini bile yükseltiyor. Bir öğretmen öğrenciye yani vatandaşa özgüven kazandırıyor, merakı teşvik ediyor, öğrencinin yeteneklerini fark ediyor, zor durumdaki çocuğu topluma bağlıyor. Yine, bir araştırmaya göre, öğretmen-öğrenci bağı güçlü olan çocukların derse katılımının, okulda kalma oranının ve sosyal uyumunun daha yüksek olduğu da gözler önüne seriliyor. Dünyanın en başarılı eğitim sistemlerine baktığımızda, yine, ortak noktaları, en iyi öğrenciler öğretmen olma hayali kuruyor, hatta öğretmen oluyor, en iyi imkânlar da öğretmenlere sağlanıyor. Bu ülkelerde öğretmenlik yüksek prestijli bir meslek; güçlü bir eğitim, sürekli mesleki gelişim ve iyi çalışma koşullarıyla destekleniyor. Bir okulun fiziki şartları zayıf olabilir, müfredat eksik olabilir, sosyal imkânlar da sınırlı olabilir ama iyi bir öğretmen bu eşitsizlikleri önemli ölçüde telafi ediyor. Nitekim, bizim analarımızın babalarımızın yaşadığı dönemler bu şeyin ispatıdır; Türkiye'deki her türlü sosyal dengesizliği de her şeyi eşitleyip herkesi aynı noktada, eşit seviyede hayata hazırlayan eğitim sistemini Türkiye bu millete sunmuştur. Özellikle kırsal bölgelerde dezavantajlı aile çocuklarında, göçmen ve yoksul öğrenci gruplarında öğretmen kesinlikle toplumsal eşitliğin gerçek bir aktörü. Öğretmen ekonomi politikalarının niteliğini etkiliyor çünkü o öğrenciler iş gücüne dönüşüyor, demokrasi kültürünü oluşturuyor, ulusal kimliği gelecek nesillere taşıyor, bilimsel düşünceyi öğretiyor, ülkenin inovasyon kapasitesini yükseltiyor. Bu nedenle, dünyada eğitime yatırım aslında direkt öğretmene yatırım olarak görülüyor. Türkiye'de de bunu gözlemledik, demin de söyledim. Eğitim politikalarının merkezine konulması gereken tek gerçek bir ülkenin öğretmenleri çünkü bir ülke, öğretmenleri ne kadar güçlüyse o kadar güçlü oluyor. Öğretmenin motivasyonu öğrencinin başarısıyla, öğretmenin eğitimi ülkenin bilim kapasitesiyle, öğretmenin itibarı toplumun kültür seviyesiyle ve öğretmenin çalışma koşulları da eğitimde eşitlikle bire bir orantılı. O yüzden, hani öğretmenlerle ilgili de eğitimle ilgili de bir sürü şey konuşuldu ama atanamayan öğretmen ya da sadece dört yıl bir fakülteyi okuyup öğretmen olma zihniyetini, işin açıkçası, ben doğru bulmuyorum, kabul etmiyorum çünkü öğretmen gerçekten özel yetişmesi, özel yetiştirilmesi, özel kabiliyetlere sahip olması gereken bir insan.

Sayın Bakanım, resmî tatillere önem vermenizi ben de buradan rica ediyorum. Ben kendi çocukluğumdan hatırlıyorum, hafta sonunu gelse bile -30 Ağustos hariç hani o yaz tatili- biz okula gidip resmî tatili kutlardık hatta kutlamayanlara, okula gelmeyenlere yaptırım bile vardı okullarda. Bunun ben çok önemli olduğunu vurguluyorum. 10 Kasımla ilgili, o atlamayı zaten kabul etmek mümkün değil. "Türkiye Yüzyılı" başlığını kabul etmiyorum, Millî Eğitim Bakanlığında bunu söylüyorum çünkü sizin Türkçeye -ne diyeyim- sahip olduğunuz şey daha fazla. Türkiye bir coğrafyanın adı, bir toprağın adı; bir toprağın yüzyılı olmaz, bir milletin, bir toplumun yüzyılı olur. Bu ne maksatla konulmuş bir şey bunu anlamıyorum, bir de bunu eğitimin stratejisi olarak kullanıyoruz yani. Türkiye diye bir şey yok, "Türk yüzyılı" olabilir ama coğrafyanın, toprağın yüzyılı olmaz. Ayrıca, biz daha okullarda Andımız'ı okutamıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Andımız'ı kaldırdık, niye kaldırdığımız belli değil, onu anlayamıyoruz, diyoruz ki: "Türkiye Yüzyılı." Nasıl olacak, onu anlayamıyorum; inşallah, tabii ki en büyük bizim de isteğimiz odur.

Üniversite sınavlarıyla ilgili de yani aşılamayan şeyler var. Eğitim sistemi kesinlikle ezbere dayalı olmamalı yani insanların bütün hayatı üç saatlik bir sınavda olmamalı. 4 yanlışın 1 doğruyu götürdüğü sınavlar için hazırlandık, hep hata yapmaktan korktuk. Ben kendi çocuklarımda bunu şey yapıyorum. Bir süre yurt dışında yaşama imkânım olmuştu, orada çocuklarım okula gitmişti. Daha okul öncesi okuluna giden çocuğum bir yerde hata yaptığında "Kızım, hata yapmışsın." dediğimde "Anne, hata yapmak çalışmanın bir parçasıdır." dedi ve benim o an beynimde bir açılım oldu çünkü neden? Hep "4 yanlış 1 doğruyu götürecek." diye hata yapmamak üzerine "Üç saatte şu kadar soru cevaplayacağız." diye disipline olmaktan kendinizi bulmayı kaybediyoruz; bu da bence çok önemli. Bir günde değişmez ama uzun vadede değişmeli diye düşünüyorum.