KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sayın bürokratlar; hoş geldiniz.

Tabii, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi çok önemli bir bütçe, önemli bir alan. Şimdi, önce, şöyle kabaca hemen bütçe büyüklüklerine bakacak olursak Sayın Bakan: Tabii, bütçeniz küçülüyor yani Millî Eğitim bütçesi hem eğitim bütçesi olarak hem de Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi olarak hem millî gelir içerisindeki payı olarak hem de bütçenin toplamı içerisindeki payı olarak küçülüyor. Fazla rakamlara girmek istemiyorum ama örneğin, 2016 yılında yüzde 13,4'müş bütçe içerisindeki payı Millî Eğitim Bakanlığının, çok da övündüğünüz dönemlerdi o dönemler işte "En büyük payı alıyoruz." filan diye; mesela, şimdi bakıyorsunuz, 13,4'ten 10,3'e düşmüş Millî Eğitim Bakanlığının merkezî yönetim bütçe içerisindeki payı. Mesela, o günkü payınızı korumuş olsaydınız bugünkünden 590 milyar lira daha fazla ödeneğiniz olacaktı.

Şimdi, toplam eğitim bütçesi olarak baktığımızda da o rakamın sadece millî gelire oranını vereyim. Burada hem millî gelire oranı hem de toplam merkezî yönetim bütçesi payı yine düşüyor; 3,36. UNESCO diyor ki: "Bunun normal şartlarda 5 olması lazım." Yani hedeften yaklaşık 1,6 puan gerideyiz veya hedefin yüzde 67'sindeyiz. Şimdi, mesela, burada hedefte olmuş olsaydık, yüzde 5 olmuş olsaydı, bugün 1,3 trilyon lira daha fazla eğitim bütçemiz olacaktı. Bunu niçin söylüyorum? Çok ciddi eğitim... Ben burada inşaat kısmında filan değilim bakın, birazdan onları söyleyeceğim yani inşaatla bu işin olacak hiçbir yanı yok. Siz bugüne kadar inşaat yaptınız, inşaat yapıldı çünkü inşaat kârlı bir alan ama eğitim dediğiniz şey inşaatın dışında bir şey. Mesela, öğretmen açığımız var, değil mi? Toplam personel gideriniz Sayın Bakan, 1,6 trilyon lira yani şu hedefi tutturmuş olsak 1,3 trilyon lira daha ilavemiz gelecekti. Neredeyse bugünkü çalışan öğretmenlerin yüzde 80'i kadar daha öğretmen çalıştırmamıza imkân verecek şekilde bir alanı kullanamıyoruz hedefin gerisinde kaldığınız için.

Mesela, faizle mukayese edin. 2016 yılında -on yıllar olarak hani on-on, hani dikey olsun diye aldım- faiz bütçesi 56 milyar lira, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi 76,4 milyar lira; faiz bütçesinin, faiz giderinin yüzde 136'sı yani yüzde 36 üzerinde. E, şimdi bakıyorsunuz, sizin bütçeniz 1,944; faiz bütçesi 2,742; faiz bütçesinin yüzde 29 altındasınız veya yüzde 71'indesiniz. Dolayısıyla bu bütçenin aslan payını artık siz almıyorsunuz, faiz bu işin aslan payını alıyor gidiyor. Ha, bunu, parayı, ben böyle girdiyi çok önemseyen birisi değilim, önemli olan çıktıya bakmak lazım. Çok para kullanırsın, hiçbir şey yapmıyor olabilirsin, tamam mı? Şimdi, çıktılara da bakalım ama bu parayı önemsediğim yer, özellikle öğretmen açığı yani öğretmen açığı var, öğretmenimiz var. Efendim, öğretmen açığımız var, aslında bütçede verecek paramız da var fakat bu organizasyonun bir türlü yapılmıyor, bunu anlamak mümkün değil.

Şimdi, tabii, esas önemli olan ne? Kalite. Bir de şu öğrenci başına harcamaya bakalım. Mesela, bakın, 35 OECD ülkesi içerisinde ilköğretimde 33'üncü sıradayız öğrenci başına harcamada -arkadaşlar, 35 ülkede 33; öyle uçtu kaçtı hikâyelerini kimse bana anlatmasın- ortaöğretimde 34'üncü sıradayız, yükseköğretimde 35'inci sıradayız. OECD'nin en kötüsüyüz öğrenci başına harcamada.

Şimdi, peki, "Efendim, biz az harcıyoruz ama kaliteli işler yapıyoruz." diyebilir misiniz? PISA'yı geçen yıl da burada tartışmıştık; geçen yılki argümanlarınızı tekrar tutanaklardan okudum. Şimdi, bu yılda PISA'yla ilgili birtakım şeyler verdiniz Sayın Bakan. Yani şunu söyleyeyim öncelikle, sizi tebrik ediyorum. Yani, PISA'dan çünkü sizin zamanınıza kadar bahseden Millî Eğitim Bakanı çıkmadı burada. Hep PISA'yı söylüyorduk biz "Bakın, bunlara bakmak lazım." filan filan diye, onlar bize "Şu kadar derslik yaptık, bu kadar inşaata para harcadık." filan anlatıyorlardı, hikâye anlatıyorlardı. Siz en azından PISA'yı söylüyorsunuz. Burada çok kısmi bir iyileşme var ama şeyler de sizin söylediğiniz kadar değil.

Bir defa, bakın, anlamlı bir mukayese yapabilmek için çekirdek OECD ülkeleriyle mukayese edeceğiz yani sonradan girmiş oraya, ismini bile bilmediğimiz bir sürü ülkelere -küçümsemek anlamında değil ama sonradan gelen ülkeler- bakınca hani "Sıramız iyi oldu." gibi falan geliyor size. Üstten sıramız zaten kötüleşiyor da alttan bakınca sıramız iyi gibi yani en son ikide üçte değiliz. Kamboçya, Özbekistan, "Morocco", Ürdün, Kosova, Filipinler, Filistin, "Dominican Republic", Makedonya, El Salvador, Guatemala yani bu ülkeler, bunlar bizim ligimiz falan değil, kimse "Bu ülkelerin üzerindeyiz." diye bize bir şey söylemesin. Neye bakacağız anlamlı bir mukayese için? İlk 2003'te yapılmış, şimdi 2022; üç yılda bir yapılıyor. Aynı ülke setini sabit tutalım, bir bakalım, değil mi? Anlamlı mukayese böyle olur.

Şimdi, böyle baktığımızda, önce şunu söyleyeyim: Bütün alanlarda ve bütün yıllarda, bütün zamanlarda ve bütün alanlarda OECD ortalamasının altındayız. Sayın Bakan "Ortalamanın üzerindeyiz." dedi. Niye onu dedi? Tabii, az önceki saydığım ülkeleri kattığınız zaman elbette ortalamanın üzerinde olursunuz, böyle bir şey yok. O ülkelerin katılması, onlar OECD ülkesi değil, onların eğitim kalitesi çok kötü olduğu için aslında buraya katılıyor, onlarla ilgili. OECD'nin bir başka göstergelerinde yok bu ülkeler bakın, bu sadece PISA'da var, anlatabildim mi? Bunun özel bir amacı var, oralara bir şeyi vurgulamak için yapılan bir şey.

Şimdi, bakalım, mesela matematik alanında Sayın Bakan, puanlarda yükselme var ama biliyorsunuz ki puandan bu iş bakılmaz. "Ranking" sıralamadan bakarsınız bu işlere. Şimdi, sıralamaya üstten doğru baktığımızda zaten bir iyileşme yok. Ben ama adil olsun diye şöyle baktım: Aynı seti sabit tuttuğumuzda Sayın Bakan, matematikte sadece 1 tane ülkeyi geçmişiz. Bakın, 2003'ten 2022'ye kadar, on dokuz yıl içerisinde sadece 1 tane ülkeyi geçmişiz, o da Yunanistan. Aynı set içerisinde bakıyorum. Şimdi, okuma anlamada 3 ülkeyi geçmişiz puan olarak, Slovakya, İzlanda ve Yunanistan, tamam mı? 3 ülke geçmişiz 35 ülke içerisinde. Ondan sonra, geliyorsunuz, fen bilimlerinde de 5 tane ülke geçmişiz. "Bunlar bizi tatmin eder, bunlar bizim için uygundur, yeterlidir." diyorsanız ne âlâ? Bakın, yirmi üç yıllık bir iktidardan bahsediyoruz, 24'üncü bütçeniz; Türk milleti size fırsat verdiği kadar hiç kimseye fırsat vermedi. Mesela, üç yıllık bir iktidar olsanız... Mesela, o yüzden Sayın Bakan, kişisel olarak sizin performansınız değil değerlendirdiğimiz şey çünkü bir yılda, iki yılda bu işlerle ilgili elbette sonuç almak çok fazla mümkün değil ama yirmi üç yıllık kesintisiz bir iktidarı artık bu konuda eleştirebiliriz diye düşünüyorum. Dolayısıyla, PISA sonuçlarında öyle büyütülecek herhangi bir şey yok. Bakalım, 2025'i de göreceğiz yani çünkü burada çok da dalgalanmalar var; ara yılları atladım, performansımızın 2003'ün altına indiği yıllar da var. Artık o ara yılları almadım yani 2003-2022 mukayesesi yaptığımızda, anlamda bir mukayese yaptığımızda kayda değer bir vaziyetin olmadığı görmek lazım.

Mesela, orada, yine bu PISA çalışmalarında OECD'nin varyasyonlarına bakıyoruz. Şöyle bir tablo var, sayfasını vereyim size, arkadaşlara kolay olsun diye, 64'üncü sayfa: Bakın, burada, okullar arasında varyasyonu almış, okullar arasında varyasyonun en yüksek olduğu biz 7'nci ülkeyiz arkadaşlar burada 80 tane ülke içerisinde yani fırsat eşitliği yok demek istiyor. Özeti bu, tamam mı? Fırsat eşitliği yok, varyasyonun en yüksek olduğu proje.

Çocuklarımız okula aç gidiyor, bunu görmemiz lazım. Bununla ilgili ilk çalışmayı yapan, ilk projeyi açıklayan parti İYİ Parti'dir, 2021 yılında "Rüzgârgülü Projesi" adı altında bir proje açıklamıştık, yaklaşık 3 milyar dolardır devlet okullarında okuyan çocuklarımıza iki öğün yemek vermenin bedeli, bunu mutlaka yapmak durumundasınız. Onun dışında, ya, su yok yani hijyeni filan da geçtik, su yok çocuklara. Okulda su veriyor musunuz? Hangi okulda çocuklara içebileceği temiz suyu bedava veriyoruz? Ben sordum, hiçbir okulda yok. Çocuk suluyla götürüyor, bittiği zaman parası varsa kantinden alıyor, parası yoksa musluktan dolduruyor; böyle bir şey olabilir mi? Yapay zekâdan bahsediyorsun Sayın Bakan bana ya. Bırakın yapay zekâyı filan ya. Ha, bırakın değil hani yapay zekâ önemli de. Yapay zekâyı zaten Google olarak kullanan, illeri Google olarak kullanan bir toplumuz biz ya. Ama su verin önce, şu öğrencilerimize çocuklarımıza su verelim. Okul yemeğinde oysaki, biz biliyoruz ki aç giden çocuktan hiçbir şey olmaz. Mesela, biz, burada, ben birkaç şeyde de, mesela genelinde filan da demiştim, YÖK Başkanımız da keşke burada olsaydı Sayın Bakan. Ya, şu üniversite açacağımıza içerisinde hoca olmayan hatta şimdi öğrenci de olmayan fakat büyük büyük kampüsleri yaptığımız üniversitelere biz arkadaşlar yıllık şu anda 240 milyar lira civarında para harcıyoruz. Tamam mı? Bunun kalitesi, eğitim kalitesi son derece düşük ve aslında yani çıkan öğrencinin de herhangi bir becerisinin olmadığı okullara. Ya, bunların yerine gelip arkadaş, bir kreş yapsaydık biz 15 bin tane kreş yapardık ve her yıl 15 bin kreşi yaşatacak parayı da kreşe verirdik. Yani okul öncesi eğitimin ne kadar önemli olduğunu herhâlde söylemeye gerek yok. Mesela Selçuk Şirin -Amerika Birleşik Devletleri'nde New York Üniversitesinde, iftihar ettiğimiz bir hoca- diyor ki: "Okul öncesi çocuğa yapılan 1 dolarlık yatırım 7 dolar getiriyor." Üniversite 1 dolarlık yatırım, 1 dolar getiriyor." yani ama sizin tercihiniz hiçbir şey getirmeyenin yanında oldu çünkü orada rektör var, orada makam araçları var, orada saltanat var; kreşte ne var? Kreşte hiçbir şey yok, Yani kreş müdürü olmaktan sizin seçmenlerinizin veya sizin taraftarlarınızın memnun olacağı hiçbir şey yok. "Rektörler." derken 1,2 milyon lira, 2 rektörün ismi çıktı, baldızını atayan rektörler filan. Ya, bunlar yani hakikaten bu millet bunları Sayın Bakanım şey yapmıyor. Ne derler? Hak etmiyor.

Şimdi, okul öncesi eğitimi söyledik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI NİLGÜN ÖK - Bir saniye, süreyi uzatıyorum.

Buyurun Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) - Mesela 3 yaş; OECD'nin yarısındayız okul öncesi eğitimde Sayın Bakan. 3 yaş okullaşmamız OECD'de yüzde 79. Arkadaşlar, yüzde 79 OECD'de, Türkiye'de yüzde 15; ya, böyle bir şey olabilir mi? 4 yaş okullaşma yüzde 43, OECD'nin yarısındayız. 3-5 toplamındaysa okullaşma oranımız yüzde 54 dolayısıyla yani okullaşma bu anlamdaki şeyi çözmediğimiz zaman, okul öncesi eğitimi çözmediğimiz zaman ne kadınların istihdama katılımını sağlayabiliriz, ne ekonomik kalkınmayı sağlayabiliriz ne de çocuklarımızın yeteri kadar gelişmesini sağlayabiliriz.

Şimdi, bu köy okulları meselesi var Sayın Bakan. Yani amaç yaşatmak olmalı, sizin amacınız köy okullarını kapatmak; bunu biz çok net bir şekilde anladık. Bir kriter koydunuz, o kriterin yanına geldiği andan itibaren hiçbir çözüm aramadan hemen o okul kapatılıyor. Bildiğiniz konular var, sonradan, işte, sağ olun, orada açtınız. 30, 30, 30'u bulmadan... Ya, diyor ki öbür köydekiler: "Arkadaş, ben buraya gelmek istiyorum. Ben o zaman sayıyı tutturuyorum." dediği zaman bile okullar kapatılmasın bu memlekette. Yazıktır, günahtır bunun ortaya çıkardığı sonuçları anlatmak istemiyorum yani hakikaten köy okullarının kapatılması Türkiye'ye çok pahalıya mal olmuştur. Yani tarım sektörü açısından, kentleşme problemleri açısından, her açıdan problemli olmuştur. Burada amacınız yaşatmak olsun.

İkinci bir husus: Yine, Samsun'da yaşadık Sayın Bakan. Yani, bakın, ismini bir sürü muhtar söyledi ama bu muhtar isminin okunmasına da izin verdi. Canik, Kozlu Mahallesi Muhtarı Mehmet Zengin. Şimdi mesajını okumayacağım. "Toplu taşımayı gönderdik sizin köyünüze." diyor. Sabah 2 tane, akşam 2 tane toplum taşıma geldi diye -Tamam mı?- çocukların servisleri kesildi. Millî Eğitim Müdürüyle konuşuyorsunuz "Ya, servis koyun buraya, olmaz, 7 yaşındaki çocuk nasıl koskoca adamlarla, insanlarla yolculuk yapabilir, saatleri uymuyor, yazı var, kışı var filan." dediğimizde "Paramız yok." diyor; "yapay zekâ" diyorsunuz, bilmem ne diyorsunuz bana ama okul servisi... Para yok diye İl Millî Eğitim Müdürleri okul servislerini kaldırıyor bu ülkede. Taşınmaması lazım zaten de taşımaya bile "Otobüsle gidin." diyorsunuz ya, "7 yaşındaki çocuğa otobüsle gidin." diyorsunuz; sabahı var, akşamı var, gündüzü var, gecesi var. Sabahın körü zaten ileri saat uygulaması...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Karanlıktan kaynaklanan zaten problemlerin ne kadar fazla olduğunu biliyoruz. İstirham ediyorum, buralara bütçe ayıralım, bakın, bugün biz önerge vereceğiz bunlarla ilgili. Ya, gelin, siz de söyleyin paranızı. Ya, bütçe işi böyle bir şeydir, çatır çatır pazarlık etmeniz lazım. Ben şimdiki bakanlarda, herkes hâline razı, Strateji Bütçe Başkanlığı ne verirse ona razı. "Benim bütçe payım düşüyor." diye çatır çatır pazarlık etmeniz lazım. Biz burada sizin tarafınızdayız, daha doğrusu milletin tarafındayız dolayısıyla bunlar bu şekilde çözmemiz gerekiyor. Eğer bunları yapmazsanız bu iş olmaz.

Şimdi, 10 Kasım meselesi: Sayın Bakanım, çok özür diliyorum, yani siz de biliyorsunuz, Mülkiye'den de arkadaşımızsınız ama bu 10 Kasım işinde bilinçli bir tercih var. Bak, şundan dolayı: Ben rakamla konuşurum. Sayın Bakanım...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI YUSUF TEKİN - Gerçekten sana yakışmıyor ya.

ERHAN USTA (Samsun) - Bir dakika dur şimdi. Ben de sana yakıştıramadığımı söyledim. Sayın Bakanım, bir söyleyeyim ya, muhtemelen sizi de yanılttılar. Bakın, söyleyeceğim şimdi, ben her şeyi rakamla konuşurum, hiç öyle hamasi bir şey yok bizde. 2021, 2019, 2020 yılı ara tatilinden önce kırk dokuz buçuk gün okul var, kırk dokuz buçuk gün. Arkadaşlar not alsınlar, bunlara akşam cevap verin eğer bu bilinçli değilse. 2020, 2021'de elle dört buçuk gün okul var, ara tatilinden önce, 2021, 2022'de kırk dokuz buçuk gün ara tatilinden önce eğitim var. Şimdi, bu yıl kaç gün var? Kırk dört buçuk gün. Beş gün sonra yapsaydınız ne olurdu? Kırk dokuz buçuk olurdu. Elli dört bile yapmışsınız, kaç yıl kırk dokuz buçuk yapmışsınız. Bu bilinçli bir tercih değil de nedir Allah aşkına ya? Bakın, bu sene ilkokula başlayan çocuk... Sayın Bakan, bakın, yanıltılmış olabilirsiniz. Bakın, hepsine baktım, tarih, tarih baktım, elimde bunlar; bunu senin elemanların bile çalışmamıştır bu kadar, tek tek baktım ben buna yani gün gün baktım böyle bir şey; arkadaşlar, emin olun. Ya, bu yıl ilkokula başlayan bir çocuk hiç 10 Kasımı okulda kutlamadan okuldan mezun olacak! Ya, bunu nasıl içinize sindiriyorsunuz, ben anlamıyorum bunu! Bunu kim yapıyor? Bunun arkasında nasıl bir mantık var? Olmaz. Bakın, dediğim şekilde olmasa bile kardeşim, ben bir hafta daha ilk yarıda çocuklara fazla eğitim verip okulu uzatırım ama 10 Kasımı ben bu çocuklara okulda andırırım çünkü 10 Kasım Atatürk'tür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI NİLGÜN ÖK - Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Atatürk'ü çocuklara öğretmeden siz ne eğitiminden bahsediyorsunuz Sayın Bakan bana? Ben sizin açınızdan... Bakın, bunu rakamlarla konuşuyorum, "bilinçli" dediğim şahsınızla ilgili değil Bakanlığınız olabilir, başkası olabilir ama emin olun, bu bilinçli bir tercih, ben burada iyi niyet göremiyorum; lütfen, bu yanlıştan dönün.

ERHAN USTA (Samsun) - Daha önce kendi yaptığınız...

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - İftira atma ya!

ERHAN USTA (Samsun) - Ya, rakamla söylüyorum, arkadaş, rakamla söylüyorum, kırk dört buçuk gün değil de kırk dokuz buçuk gün olmuş olsa arada....

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - İftira atmayı bırak Allah aşkına ya!

ERHAN USTA (Samsun) - Hocam, kırk dokuz buçuk gün olmuş olsa ki üç dört yıl bunu yapmışsın, aynı uygulamayı devam ettirmiş olsan 10 Kasım tatilden önceye denk geliyor ve tatil dönemine denk gelmiyor; dolayısıyla olmaz. Atatürk'e hepimizin saygı duyması lazım, Atatürk'ü çocuklarımıza öğretmemiz lazım. Atatürk'ü öğrenmeyen bir çocuğun bu ülke için faydalı olabileceğini düşünmek mümkün değildir diyorum.

Her şeye rağmen bütçeniz hayırlı olsun.