| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 20 .11.2025 |
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Saygıdeğer Başkan, Komisyonumuzun kıymetli üyeleri, değerli hazırun, devletimizin kıymetli bürokratları; umarız Millî Eğitim Bakanlığımızın bu yılki bütçesi hepimiz için hayırlı ve uğurlu olur, devletimize, milletimize önemli katkı sağlar düşüncesiyle hepinizi selamlıyorum.
Millî Eğitim Bakanlığımız, bildiğiniz üzere, bütçesi ve insan kaynakları itibarıyla devletimizin en büyük kurumu, en kıymetli kurumu. Aslında daha da önemlisi, Millî Eğitim Bakanlığı şu demek: Devletin ne kadar kurumu varsa, güvenlikten sağlığa, ekonomisinden insan kaynaklarına hepsinin ana bileşeni, ana kaynağı ve belki de neşet ettiği kurum. Dolayısıyla, hepimizin buna siyasal parti mantığıyla değil devletin aklı ve devletin gelecekteki yüz yıllar boyunca kuracağı düzeninin bir unsuru olarak bakması gerektiğini, şahsen ben ve partim böyle düşünüyoruz. Biz, bu dikkatle bu işe eğiliyoruz. Ben şunu da söylemek istiyorum başlarken 2026 bütçemize: millî eğitimimizin büyük meseleleri -burada konuştuk- işte, süreçle ilgili fizikî, öğrencinin maddi ve manevi gelişimiyle ilgili meseleler ve sistemle ilgili meseleler yeni değil aslında, Tanzimattan başlayan, Cumhuriyet dönemiyle devam eden bir sistem problemi.
Türkler yani Türk insanı, insanımız bizim böyle baktığınız zaman somut, soyut bir varlık değil ki binlerce yıl yüz binlerce yıl, binlerce yılını biliyoruz ama belki geçmişte, aslında bir gelenek, görenek, edep ve bir kültürle geliyor günümüze kadar. Bunu birçok alimimiz, birçok düşünürümüz tartışmış, bazen uyguladığımız politikalar bu geçmişe ve insanımıza uymuş bazen uymamış. Siyaset de bunun aslında etkileri, işte birçok arkadaşımız kendi siyasal düşünceleriyle, milletimizin ve eğitimimizin aslında bu ana yönelimine itirazlar yapıyorlar. Hepsi kıymetli bence ama bu kıymet eğer biz siyasete inanıyorsak, Meclise inanıyorsak hem idaremizin hem Meclis üyelerimizin hem de bu, bizi geleceğe taşıyan bürokratlarımızın, komisyonlara ve siyasi iradeye biraz dikkat ederek bu komisyonları takip etmesi gerekiyor ki tartışmaları aslında devamlı hâle getirelim ve milletimize de belki önemli bir...
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Nerede tartışacağız?
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Yok, yok, Millî Eğitim Komisyonundan bahsediyorum, bunu özellikle söyledim, buna dikkat etmek lazım.
ŞENOL SUNAT (Manisa) - Toplanmıyor ki.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Ben de onu dile getirdim Hocam.
ŞENOL SUNAT (Manisa) - Yani gerçekten bir kere bile toplanmayan Millî Eğitim Komisyonundan bahsediyorsunuz.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Neyse, demek ki önemli bir şey.
Şimdi, her şeye itiraz etmek elbette hakkımız. Siyasi yönelişlerimiz ve gittiğimiz zaman siyasette bizim de hesap verdiğimiz tabanlarımız var. Dolayısıyla, yapılan güzel işlere de "güzel" demek de siyasetin aslında önemli bir erdemi olması lazım.
PERİHAN KOCA DOĞAN (Mersin) - Güzel ne var?
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Şöyle var, şöyle var: Mesela, nezaket göstermişler, son otuz yılı istatistik olarak bize göndermişler. Bu istatistiklerde yapılan fiziksel iyiliklere -istatistiktir bu, matematiktir- bizim de vazifemiz, siyaset olarak teşekkür etmek düşer. Eksiklikleri de söylemek lazım. Şimdi, siyasi, dışarıda konuşuruz, hepimiz arkadaşız, arkada konuşuruz ama ben kendi düşüncemi ve kendi partimin düşüncesini söylediğim için burada itiraz etmenize gerek yok, dışarıda konuşuruz beraber.
Dolayısıyla, derslik başına ve öğretmen başına öğrencilerin düşmesi önemlidir bu ülke için, neden? Yapacağınız modern ve çocuğa ait o çağdaş yaşadığı döneme ait yapacağınız projelerin aslında başarılı olup olmaması hem öğretmeninizin hem de öğrencinizin mekânındaki rahatlıkla ilgilidir. Dolayısıyla, bu konuda son yirmi yılda büyük bir gelişme var. Demek ki uygulayacağımız -yarın siz de iktidara gelebilirsiniz- uygulayacağınız projelerde öğretmen sayısı ve öğrenci sayısı önemlidir ve buna göre hareket ederseniz.
KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Öğretmenleri atayın o zaman, atanamayan öğretmenleri.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Yine, biz biliyoruz, yirmi yıl önce Batı Avrupa'da ve Avrupa'da veya Amerika'daki istatistiklerle Türkiye'deki istatistiklerin kıyaslamasını hepimiz yapıyoruz, hepimiz akademisyeniniz veya öğretmeniz buradakiler. Dolayısıyla, OECD'deki Türkiye'nin ayırdığı payı da hepimiz biliyoruz, bunlar kapalı şeyler değiller ki. Hükûmet bunu başardıysa buna biz teşekkür edeceğiz. "Kardeşim, doğru yaptınız ve bu konuda bu konuda başarınızı tebrik ediyoruz ama şu konuda da hata yaptınız." derseniz o zaman hepimiz için doğru bir öneri, doğru bir sonuç ortaya çıkar. Dolayısıyla ben en azından partim adına, istatistiki olarak bize sundukları o gelişmeye teşekkür ediyorum, Bakanı ve ekibini bu konuda tebrik ediyorum.
Başka bir şey daha var benim dikkatimi çeken, eskiden bu hata yapıldı mesela, 1997'den sonra özellikle düşük nüfuslu yerlerde -bende bir köy çocuğuyum, köy okulunda ortak programla okuduk 1'den 5'e kadar- birçok okul kapatılmıştı, tamamen kapatılmıştı okullar, şimdi düşük nüfuslu da olsa yerinde eğitime Millî Eğitim Bakanlığımız çok önem veriyor ve yavaş yavaş bu okulları açmaya başladı.
ŞENOL SUNAT (Manisa) - Kaç tane açtı?
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Şimdi, Hocam, lütfen, ben içimdekini söyleyeyim, dışarıda konuşuruz. Bakan Bey'e sorarsınız kaç tane açıldığını. Ben mi cevap vereceğim ona!
Şimdi, ben, bu konuda olan iradeye saygı duyuyorum ve kesinlikle destekliyorum, benim partim de bunu destekliyor. Neden? Çünkü fırsat eşitliği aslında bulunduğunuz okullardan başlıyor. Başka bir şey daha anlatacağım burada. Neden köy okulları açılırken bizim için önemli ve partimiz için önemli? Biliyor musunuz, biz okullara ilk başladığımızda ortak sınıflarda veya şimdi de ilkokullarda 20 kişi, 30 kişi, fark etmez, aynı sırada oturuyoruz, öğretmen karşımızda, yıllarca aynı öğretmeni aynı sırada aynı şekilde izliyoruz. Böyle bir çocuğun fiziksel gelişimi, zekâ gelişimi olabilir mi 11 yaşına kadar? Hepimiz öğretmeniz, akademisyeniz.
ÖMER FETHİ GÜRER (Niğde) - O olmasa milletvekili olamazdın, iyi ki olmuş.
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Alparslan Türkeş'ler çıkmış o okullardan.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Bakın, onu bile anlayamıyorsunuz, olabilir ama modern çağda okul sistemi artık değişmiştir. Bakın, ilkokul 11 yaşına kadar çok önemlidir, çocuklarımızın zekâsı da çocuklarımızın gelişimi de çok önemlidir, psikolojik gelişimi de çok önemlidir. Psikologlar bunun için vardır, bilim bunun için vardır. Demek ki okul modellerimizin yeni açılırken... Eski okullarda vardı bu, o yüzden zekisiniz; çocuklar rahatlıkla bahçelerde çıkıp oynuyorlardı, teneffüse çıkıyorlardı, o bahçede kendilerini çevrede buluyorlardı. Şimdi böyle imkânlardan mahrumlar, okulların birçoğunun bahçesi yok. Demek ki okulları açarken çevreye ve o bahçeye ve çocuğun oyununa... 11 yaşına kadar oyun oynamayan çocuğun zekâsı gelişmez arkadaşlar. Şimdi, itiraz ediyorsunuz ama neye itiraz ettiğinizi siz de bilmiyorsunuz. O yüzden, lütfen iyi dinleyin. Yani bu çocuk hayatı sizin hayatınız kadar bizi de ilgilendiriyor, bizim çocuklarımızı da ilgilendiriyor. Dolayısıyla, 11 yaşına kadar çocuğun fiziksel gelişimi ve zekâ gelişimi önemlidir, bu da çevreyle ilgilidir, oturduğu mekân ve karşılaştığı insanlarla ilgilidir. Demek ki mekânlarımızı yaparken, yeni fiziksel mekânlarımızda buna oldukça önem vermeliyiz. En azından bizim partimiz ve bizler bu konuda dikkatliyiz diyebilirim ben, siz nasıl düşünüyorsanız düşünebilirsiniz.
Okul Öncesi Eğitim Kurumları Eğitime Erişim Modelleri Uygulama Yönergesi çıktı bizim Millî Eğitim Bakanlığımız için, bu da aslında çocuklarımız için çok faydalı bir şey bu yönergeye de bakarsanız. Biz bu konuda da Bakanlığımızı desteklediğimizi söylüyoruz, bunu çok önemli buluyoruz çünkü çocuklarımız gittikçe ağırlaşan ekonomik şartlarda okulda en azından ve okullardaki modellere uyumda böyle bir desteğe ihtiyaç duyuyor, bu konuda sizleri tebrik ediyoruz. Ben PISA ve TIMSS gibi uluslararası ölçütlerde Bakanlığımızın son on yılda -ama son üç yıldaki- başarıları var. Bu konu da bizim tabii ki dikkatimizi çekiyor, hem partimiz açısından hem de bizler açısından çok önemli. Bu gelişmenin umarız daha da artmasını istiyoruz çünkü nihayetinde ülkenizde bir eğitim yapıyorsunuz dolayısıyla bunu bir kıstasa vurmak zorundasınız. Dünyada da bu bir kıstastır, bunda da ilerliyorsanız bu doğru yolda olduğunuzu gösterir ama hedefinizin tam ve net olduğunu göstermez. Çocuk sadece bilimle veya yarıştırarak -Mehmet Hocam da söyledi- herhâlde mutlu olmaz en azından. Evet, başarılı olabilir ama mutlu olmaz, bu mutluluk yönlerini de bizim araştırıp hem Bakanlığımız hem de Meclis olarak bu konuda onlara destek olmamız gerekiyor. Ben bu konuda şunu söyleyebilirim: Çocuğun ahlaki ve manevi değerleri, ülke sevgisi, aile bağları ve çevreyle paylaşımı bizim millî eğitim politikamızın aslında eskiden de böyleydi ama en azından Cumhuriyetten itibaren bütün programlarımızın ortak noktası. Bu çerçevede, din ve ahlak eğitimi, geleneksel sanatlarımız ve belki de kendimiz olan kültür değerleri bu politikanın temel değeri olmalı. Ben bir eksiklikten bahsedeceğim burada, benim için çok önemli, hayatımda da çok önemli oldu. Bu eksiklik, bizim Türk müziği, Türk sanat müziği. Şimdi, bizim politikalarımızda Batı müziği temel alındı, hepimiz de en az bir enstrüman, ilkokullardan itibaren Batı müziği enstrümanı çaldık ama Türk müziğine ait, Türk sanat müziğine ait -burada belki beni de anlayanlar çıkacaktır- biz temel dersler almadık. Demek ki çocuklarımızı fiziksel olarak, bilimsel olarak geliştirirken bunların iç değerlerini yani sanatını ve kültürünü geliştirmezsen çocuk uyumlu olmaz ve mutlu olamaz. O zaman bu tarafına neden biz yatırım yapmıyoruz? Yapıldı son dönemde, bunu da söylemeden geçemeyeceğim, Millî Eğitimimiz ve YÖK'ümüz bu konuda karar aldı ama birer ikişer müzik okulları açtılar ama ben bundan bahsetmiyorum, Türk millî eğitim sistemindeki programdan bahsediyorum. Programın...
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Biz daha Andımız'ı okumuyoruz.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Şimdi, ben kendimce önemli olanlarından bahsediyorum, elbette Andımız da çok önemli ama o alanı size bırakıyorum, siz oradan devam edin, olur mu? Siz oradan devam edin, o da bir katkı, ben de buradan bir katkı vereyim. Neden ikide bir itiraz ediyorsunuz onu anlamıyorum, bir şey konuşuyoruz değil mi. Bu çok önemli bir konu, benim hocalarım da bunu söylerdi, çok da bu konuda ben konferans dinledim hocam, bu önemli bir konudur Türk milleti için. Türk milletinin sanatı, müziği, estetik değeri, zarafeti olmazsa o çocukların mutluluğu olmaz. En önemli şey bu, çocuklarımızda özgüven gelişmez. Mesela, saz çalan bir çocuğun öz güveni ile gitar çalan çocuğun özgüveni aynı değildir, bu çok önemli.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Doğru söylüyorsunuz da...
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Ben söylüyorum sadece, anlayan anlar hocam, anlayan anlar.
CAVİT ARI (Antalya) - Hangisinin özgüveni yüksek onu da söyleyin.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Saz çalanın öz güveni yüksektir. Türkiye Yüzyılı... Şimdi, ben bunları bilerek söylüyorum, bilerek söylüyorum bunları tamam mı. Dolayısıyla bir başka şeyden daha bahsetmek istiyorum.
VELİ AĞBABA (Malatya) - Çok haklısınız.
CAVİT ARI (Antalya) - Sayın basın mensupları da duysun arkadaşlar...
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Bir başka şeyden daha bahsetmek istiyorum, arkadaşım, dinlerseniz iyi olur.
CAVİT ARI (Antalya) - Dinliyoruz hocam, saçma sapan konuşmanızı dinliyoruz.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Tabii, size mi kaldı, size mi kaldı, o kadar çok otorite misiniz?
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Sana mı kaldı, önünüze bakın ya.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Tabii, tabii, güzel olur.
Bir başka şeyden daha bahsetmek istiyorum: Okullarımızın mekânsal değeri. Şimdi, millî eğitimimiz elbette çocuğa yatırım yapıyor. Son zamanlarda okullaşma oranımızın da dünya standartlarına geldiğini söyledik ama bu çocuklarımızı ve bizi mutlu ediyor mu, buna bakmak lazım. Okul dediğiniz şey aslında hem devletinizin hem milletinizin göstergesidir yani oradaki okullar mekânsal değere sahip olmalı ve o mekân da sizi ifade etmeli. Şimdi, Osmanlı dönemindeki medreselere bakın, Cumhuriyet Dönemi'nin yaptığı ilk dönemde okullara bakın, taş okullar vardı; bu okullar mekânsal değer ifade eder. Dolayısıyla, sizin göstergenizdir, sizin de aslında eğitimdeki seviyenizi gösterir. Demek ki yapacağınız okullar ilkokullarda tek katlı olacak ve oyun alanı olacak yani çocuğun oynayabileceği alan olacak. Liselerde gösterge olacak şehirlerde, köylerde baktığınız zaman o okul evet, bu okul bizim geçmişimizi, geleceğimizi ifade ediyor ve geleceği bir değer bırakacaksınız. Şimdi, Avrupa'ya gidiyoruz veya İstanbul'a gidiyoruz, şehrinde gezerken neye bakıyorsunuz? Onun geçmişine ve size verdiği değere, kattığı kültüre bakıyorsunuz, dolayısıyla demek ki bizim Millî Eğitim politikamızda "Yaptım, oldu." değil de yaparken... Belki yavaş yapmalı, hızlı yapmayacağız, yavaş yavaş yapacağız ama mutlaka mekânsal değeri olmalı çünkü çocuk mekânsal değeri olan yerde eğitilebilir, başka bir yerde eğitilemez.
Şimdi, bir başka, ben çok üzülüyorum, ben hiçbir çocuğumu özel okulda okutmuyorum çünkü ben eğitimciyim, çok üzülüyorum. Neden? Mili Eğitim, şimdi, son dönemde özel okulları çok bir sıkı takibe aldı, program takibine ve onlara programlara uymaları açısından büyük bir baskı yapıyor. Bu da onlar da büyük bir rahatsızlık yaratıyor. Ben bu konuda Millî Eğitimi tebrik ediyorum ancak başka bir şey söylüyorum: Eğitim ticari alan değildir. Özel okulların mutlaka ve mutlaka dünya standartlarına çekilmesi lazım. Türkiye'de yüzde 10, yüzde 19 gibi rakamlar var; 19 okullaşma oranı, yüzde 8,5-9 galiba öğrenci oranı. Bu oran hiçbir devlet de yoktur, hiçbir devlet bu orana yaklaşamaz ama önemli olan bu değil, oradaki zihniyet. Önemli olan şu: Özel okula giden çocuk eğitimi ticari görüyor ve öğretmeni de ticari meta görüyor dolayısıyla bunun hesabını kimse veremez. Bu okullar da tıpkı YÖK'te olduğu gibi, bizim yüksek öğrenimde olduğu gibi mutlaka vakıflaşmalı ve o ticari kaygı ortadan kaldırılmalı ve özel okulların da bir geleneği olmalı yani her okulun bir geleneği var. Dolayısıyla, özel okulu olacaksa yüzde 3, yüzde 4, yüzde 5 normaldir ama kaliteli özel okullar, geleneği olan özel okullar. Öğrenciye göre davranan özel okullar olmamalı, kendini buna göre konumlanmalı ve bu konuda hem siyasete hem Bakanlığımıza hem Yükseköğretimimize, herkese çok önemli görevler düşüyor ve bence bu aslında -beka meselesi dediler- eğitimin beka meselesinin en önemli şeyi. 1-1,5 milyon, 2 milyon insanı biz çöpe mi atacağız? Bu çocuklar 26 yaşına kadar okulda okuyorlar, 26 yaşından sonra bu çocuk ne öğrenecek, hangi mesleği edinecek? Şimdi, 18-19 yaş ortalama zorunlu eğitim, ondan sonra beş-altı yıl yükseköğretim; 26 yaşındaki çocuk ne öğrenebilir? Milyonlarca çocuk... Yani buna iyi dikkat etmek lazım.
Şimdi, bir başka mesele, yine ÖSYM'nin ve YÖK'ümüzün çok dikkatli olması gerektiği bir mesele. Sınavlar, biliyorsunuz, bizim şimdi 4+4+4; dört ilk okulda çok önemli değil; çok teşekkür ederiz yani en azından program açısından, programlar yüzde 40 hafifletildi, ilköğretimde çocuklar biraz daha rahat, oyuna biraz daha yönlendi ama ortaokullarda maalesef özellikle 5'inci sınıftan sonra çocuklar birbirleriyle yarışmaya başlıyorlar, sınav olacak ya, liseye giriş. Yanındaki çocuk en yakın arkadaşı, her gün onu geçmek için yarışan bir çocuğun paylaşımcı olması mümkün mü? Vatana, millete, sonra değerlere, aileye nasıl saygı duyduracaksınız bu çocuğu? Her gün çalıştırıyorsunuz sabahtan akşama kadar. O zaman, sınav sisteminin kesinlikle... ÖSYM Başkanımız da burada, mesela, üniversiteye girişin birinci basamaktaki soru tipleri çok mükemmel, müthiş. Neden? Hem zekâyı öğreniyor, bilimin de analizini öğretiyor. Dolayısıyla, çocuğa aslında kabiliyeti olarak ölçüyor o sınav ama ikinci sınav öyle değil, sadece bilgisini ölçüyor. Yani sabahtan akşama kadar evimizde çocuğa aslında diyoruz ki: "Akşama kadar çalışacaksın ve gidip sınava giyeceksin, birinci olacaksınız, gideceksiniz." Çocuk mutlu olmaya veya arkadaşıyla oynamaya, seninle bir şey paylaşmaya evde ihtiyaç duymuyor, sadece çalışmaya, çalışmaya ve hayatını karartmaya. Hepimiz öyleyiz ya, hepimizin çocukları var. Bu sistemi yavaş yavaş analiz edip, kesinlikle dersleri hafifletip, analiz yeteneğini geliştirip, ders yeteneğini yarıştırmaktan çıkarmamız lazım. Bu da hem bürokrasimizin hem bu konuyla ilgilenen... Mutlu olmak istiyorsak bunu yapacağız yani başka türlü bunun yolu yok. Dünyada da böyledir ya, hiçbir yerde sınava yönelik... Büyük ülkelerde, o başarılı ülkeler sayılıyor ya, hepimiz konuşuyoruz, şu o kadar başarılı, Finlandiya örneğin Finlandiya kaç milyonluk insan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Hocam bitti, iki dakika veriyorum, toparlayın lütfen.
İLYAS TOPSAKAL (Samsun) - Ben, şöyle, toparlayayım: Bu örnekleri verirken kendi sistemimize bakıp kendi sistemimizi çocuğun mutluluğu, fiziksel gelişimi ve ruhsal gelişimine göre yapmalıyız. Bu, bilimsel bir meseledir. Dolayısıyla bu konuda biz bu yapılan çalışmaları takip ediyoruz; hem yeni modelimizi hem Bakanlığımızı bu konuda sonuna kadar Milliyetçi Hareket Partisi ve bizler olarak destekliyoruz.
Son olarak da YÖK'te son zamanda çok fazla itibar edilmeyen bölümlerin kapatılması şeyini de destekliyoruz. Bunların yalnız kapatılıp o ilçelerden kaldırılması değil de, meslek okullarına verilip yönlendirilmesi bizim planlarımızda var; bu konuya da dikkat edilmesini istiyoruz.
Dolayısıyla dikkatiniz ve rikkatiniz vesilesiyle, başta zatıalileriniz olmak üzere bütün Bakanlık bürokratlarını yaptıkları başarılı çalışmalarda tebrik ediyor ama geri kaldıkları konuda da her türlü eleştirimizi yapmak üzere her bakiyi de saklamak istiyoruz.
Yeni bütçemizin de gelecek yılda hayırlı uğurlu olmasını diliyor, hepinize sağlıklı, bereketli ömür diliyoruz.