KOMİSYON KONUŞMASI

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan ve değerli bürokratlar; hepiniz hoş geldiniz.

2026 yılı eğitim bütçesini görüşeceğiz. Eğitim bütçesi herhangi bir bütçe değil; bir ülkenin adalet anlayışını, kalkınma vizyonunu, çocuklarına verdiği değeri, çağdaş dünyayla kurduğu bir gösteren en temel ayna. Eğitim bütçesi milyonlarca çocuğun da kaderi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bunu "Eğitimdir ki bir milleti ya hür, şanlı, bağımsız, yüksek bir topluluk hâlinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder." diye dile getirmişti. Çocukların nitelikli eğitim hakkına erişip erişmeyeceği, öğretmenlerin yoksulluk sınırının altında yaşayıp yaşamayacağı, köy okullarının açık kalıp kalmayacağı, kırsal bölgelerdeki çocukların okula gidip gidemeyeceği, okulların afetlere ve depreme dayanıklı olup olmayacağı, velilerin çocuklarını okula gönderebilmek için borca girip girmeyeceklerini belirleyecek olan şey eğitim bütçesidir.

Her yıl burada bütçeyi dönemin bakanı ve bürokratlarıyla beraber ele alıyoruz. Bir çeyrek yüzyıldır devam eden bir iktidar var, bu iktidarın uygulamaları var, bizzat sorumlu olduğu sonuçları var. Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine baktığımız zaman geçen yıla oranla hemen hemen TÜİK enflasyon oranına aynı kaldığı görülüyor. TÜİK enflasyonu, bildiğiniz gibi, yüzde 32,9, ENAG enflasyonu yüzde 60. Cumhuriyet Halk Partisi olarak kurulacak her tür bağımsız komisyonda hangi verilerin doğru olduğunu test etmek konusunda iktidara bir kez daha çağrıda bulunmak isterim. Eğer TÜİK'in verileri doğruysa rakamlar aynı kalmış yani geçen yıla göre bütçeye hiçbir eklenmemiş demektir. Tabii, bunun ne anlama geldiğine bakmamız lazım. İstatistiklerin işimize geleni kullanmamalıyız, örneğin, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının bakanlıklar arasında Millî Eğitim Bakanlığını 1'inci sıraya getirmiş olması, onun ne kadar pay aldığını göstermez, diğer bakanlıkların daha fazla bütçe kaybettiğini gösterir. Örneğin, eğitimin, toplam bütçenin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı 2016'da 4,18'ken bugün 3,74'tür. Merkezî yönetim bütçesinden aldığı pay 19,24'ken bu yıl 15,29'dur. Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin merkezî yönetim bütçesi içindeki payı 13,38'ken, 2016'da, 2026'da 10,26'dır. Ve MEB bütçesinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2016'da 2,91'ken bugün 2,51'dir, veri budur. Bunun yüzde 83'ü personel ve sosyal güvenlik giderleridir, yüzde 7'si mal ve hizmet alımıdır, sadece yüzde 8'i sermaye gideridir. Buna da bakalım: Millî Eğitim Bakanlığının bütçesinde bir fark yaratacaksak yatırıma ihtiyacımız olduğu kesin. Bu bütçenin 2002 yılında, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar olduğunda yatırıma ayrılan payı yüzde 17,18'di. Sayın Cumhurbaşkanının beğenmediği rahmetli Bülent Ecevit'in döneminde ise 30,63'tü, bugün yüzde 8,25'tir. Yani kendi iktidarınıza göre yarı yarıyadır, Ecevit iktidarına göre dörtte 1'dir.

Üniversite bütçelerinin gayrisafi yurt içi hasıla içerisindeki payı 2016'da 0,90'ken 2026'da 0,84'tür. YÖK üniversite bütçesinin merkezî bütçe içindeki payı 2016'da 4,14'ken bugün 3,44'tür. Adalet ve Kalkınma Partisi üniversite sayısını artırmakla çok övünüyor, YÖK Başkanımız da övünüyor. Sayı, 68'i devlet, 25'i vakıf 93 üniversiteyken bugün 208 üniversite olmuş. Peki, aldığı pay sürekli azalmışsa üniversitelerin sayısını artırmak ne işe yaramış? Bir bütçe verilmemişse, sayısal olarak üniversitelerin sayısının artması, öğrencilerin sayısının artması neye yaramış?

Türkiye'de bugün itibarıyla eğitimin hiç hoş olmayan verileri var. Türkiye'de baktığımızda çok ciddi sorunlarla karşı karşıyız. Bunların bir kısmı Adalet ve Kalkınma Partisinin yarattığı sorunlar, bir kısmı kendisinin yarattığı sorunlara kendisinin yaratmaya çalıştığı sonuçlarla, çözümlerle ilişkili. Örneğin, bizzat sizin iktidarınızın icadı olan 4+4+4'ün bugün işe yaramadığını itiraf eden ve değiştirmek isteyen yine sizsiniz. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli gibi kendi siyasi partimizin seçim bildirgesinin ismini koyduğunuz ve hiçbir yazanı belli olmayan, kaynağı belli olmayan, hiçbir ölçme değerlendirmeyle belirlenmemiş bir modelin sonuçlarıyla ilgili konuşan sizsiniz. Açık öğretim ve hayalet sınıflar sorunu yaratan sizsiniz. ÇEDES ve dinselleşme sorunu yaratan sizsiniz. MESEM'lerde ölen çocuklar sorunu yaratan sizsiniz. Okul öncesinde yaşanan sorunları olan sizsiniz. Temizlik, güvenlik, 20 bin köy okulunun kapatılması, altyapı, donanım eksiklikleri gibi sorunlara temas etmiyorum bile.

Daha bir ay önce bir okulun bahçesinde basın açıklaması yaptım, okulda sadece 4'üncü sınıf öğrencileri bayrak törenine çıkabiliyor çünkü okul diye bir tabela koymuşsunuz ama 4 sınıf yan yana bayrak törenine çıkabilecek bir bahçe koymayı unutmuşsunuz. Dolayısıyla aynı okulda 4 farklı okulun tabelasını mı istersiniz, 3 farklı okulun tabelasını mı isterseniz. Elbette yirmi üç yıllık bir iktidar okul da yapacaktır, sayıyı da artıracaktır, bir sonuç elde edecektir. Buna saygım sonsuz, teşekkür de ederiz yirmi beş yıl, yirmi üç yıl bir ülkeyi yönetenlere ama asıl sorunları da görmezden gelemeyiz. Ya da öğretmenlerimizin yaşadıkları itibar, özlük hakları, basamaklandırma sorunları, norm kadro sorunları, Öğretmenlik Mesleği Kanun Teklifi'nin Anayasa Mahkemesinden dönmesi ve gene neredeyse benzer bir şekilde geçmesi, atanmayan öğretmenler sorununun 68 bine kızan Sayın Cumhurbaşkanının bugün 1 milyon olduğunu görmemezlikten gelmesi. Mülakat mağduriyeti, "Yapmayın." dememize rağmen, "Mülakat yapmayacağız." deyip oy istemenize rağmen, oyları aldıktan sonra mülakat yapıp "Olmaz bu işler." dedik, itiraz etmenize rağmen ve bu sene alan bazlı mülakatlar yaparak bunu da itiraf etmiş olmanıza rağmen 1.611 öğretmen mülakat mağdur olarak hayatını sürdürüyor. Kim verecek onların hayatını geriye? Bu seneki sistemle geçen sene girselerdi belki de böyle olmayacaktı.

100 bin ücretli öğretmen var; ben sayın milletvekillerine soruyorum: Hastaneye gidiyorsunuz değil mi? Evlatlarınızı da götürüyorsunuz. Orada bir tıp fakültesinden mezun olmamış, ziraat fakültesi mezununa "kardiyolog" diye giriyor musunuz? Bir makine mühendisine "cerrah" diye ameliyata giriyor musunuz? Ücretli doktorluk diye bir şey var mı? Ücretli öğretmenlik nasıl oluyor? Eğitim fakültesi mezunu olmayan birisi, hatta dört yıllık okul mezunu olmayan birisi nasıl giriyor? Sayın Bakana sorarsınız ücretli öğretmenlik diye bir şey yok. Sonra dijital başvurunun bile ücretli öğretmenlik olduğu anlaşılınca ismi değiştirilince sorun çözülmüş oluyor. 100 bine yakın ek ders ücretiyle okula giren insan var ve siz bunları kaçak işçi olarak çalıştırıyorsunuz. Asgari ücretin altında çalıştırıyorsunuz ve 100 bin ek öğretmen gerekiyorsa 100 bin açığınız var demektir. Bu insanların maaşlarından çaldığınız yetmiyormuş gibi, bu insanlara yılın 12 ayı maaş vermediğiniz yetmiyormuş gibi atanmayı bekleyen 1 milyon öğretmen için de 100 bin kadroyu daha az paraya, daha az zamanlı çalıştırdığınız insanlarla ve çoğu liyakatli olmayan insanlarla dolduruyorsunuz; bunu konuşmayalım mı?

İSMET GÜNEŞHAN (Çanakkale) - Devletin sırtında yük görüyorlar.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Özel sektör öğretmenlerinin 1965'te kazandıkları hakkı, taban maaş uygulamasını yine Sayın Bakan müsteşarken bir gece yarısı operasyonuyla ellerinden alan sizsiniz. Onları bir mevsimlik tarım işçisi gibi, dokuz aylık, on aylık belirli süreli sözleşmelerle birilerinin iki dudağının arasında çalıştıran sizsiniz. Bu bütçe bunlara bir çözüm buluyor mu? Bu feryatlara bir duyan kulak var mı? Olduğunu zannetmiyorum. Ya da teftiş ve denetim sisteminde yaşanan sorunlar, biraz önce söylediğim eğitim bütçesinde, yatırım bütçesindeki sorunlar, liyakatsiz kadrolaşmalar... İl Millî Eğitim Müdürü olan soluğu Adalet ve Kalkınma Partisinin İl Başkanlığında alıyor ve sonra yazıyor utanmadan da "Sayın Milletvekilimize teşekkür ederim, Sayın İl Başkanımıza teşekkür ederim." diye. Siz bunu normal buluyorsanız, ben bunu normal bulmuyorum, bunu söylemek durumundayım. Özel okullara teşvik vermenizi, okul bütçesinin yokluğunu normal bulmuyorum.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Sizinkiler de akrabaları, bacanakları, yöneticileri...

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Böyle devam edebilirsiniz Orhan Bey, yakışıyorsa size devam edebilirsiniz.

Yükseköğretimde yaşadığımız sorunları söylemeyelim mi? Koordinasyon eksikliğini söylemeyelim mi, plansız genişlemeyi söylemeyelim mi? Rektör atamalarının yarattığı sorunu söylemeyelim mi? "Rektör" dediğiniz kişi ya Adalet ve Kalkınma Partisinin eski milletvekili ya onun akrabası, kayınçosu, bacanağı, kardeşi, kuzeni; böyle rektör ataması mı olur? YÖK'ün kadrosunun nasıl belirleneceğini, 21 kişinin nasıl belirleneceğini, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği işi bile geldiniz Plan ve Bütçe Komisyonunda görüştünüz, Millî Eğitim Bakanlığı Komisyonundan kaçırdınız onu siz.

İdari ve mali özerklik Hak getire; akademisyenlerin özlük hakları yerlerde sürünüyor, aldıkları maaşların geçmiş yıllardakilerle durumu ortada. Barınma, burs alanında yaşanan sorunlar ortada ve tebrik ederim üniversite mezunu olan işsizlerin oranı sadece Türkiye'de üniversite mezunu olmayan işsizlerin oranından daha fazla; bunun üzerinde düşünmek, kafa yormak gerekmiyor mu? Ve sonra oturup beyin göçünden bahsediyoruz, üzülüyoruz, hoş Sayın Cumhurbaşkanı "Giderlerse gitsinler." diyor ama öyle doktorları falan kolaylıkla bulabileceğimizi zannetmiyorum.

Bazen Sayın Bakan çıkıyor diyor ki: "Kız çocuklarının okullaşmasını yüzde 98'lere getirdik." Ben Sayın Bakanın paylaştığı verilerle söyleyeyim: İlkokulda okullaşma oranı 2012'den bu yana 98,9'dan 95,4'e düşmüş, ortaokulda 93,1'den 89,1'e düşmüş -benim verilerim değil buna sizin verileriniz- okul öncesi 5 yaşta -ki her seçim döneminde bunu vaat olarak veriyorsunuz zorunlu yapacaksınız diye, ben vermiyorum, siz veriyorsunuz- 84,3'ten 82,5'e düşmüş, 3-5 yaş 51'9'dan 49'a düşmüş; OECD ortalaması 84,9. Ama Sıbyan mektepleri açmakta mahirsiniz çünkü zorunlu eğitim olursa onların kapanması lazım, çünkü devlet girecek o zaman süreci içerisine, bu olmasın diye zorunlu eğitim olarak adlandırmıyorsunuz 5 yaşı. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak 4 ve 5 yaşı zorunlu eğitim yapacağız, buradan söylemiş olayım. Geri kalanlarını yarın yapacağımız programı lansmanında duyuyor olacaksınız. Ortaöğretimdeki şu andaki okullaşmanız 88'den 82,9'a düştü ve böylece 611 bin 612 çocuğumuzun hiçbir okulla bağı yok. Ben Sayın Bakana ve kadrosuna soruyorum: Siz bunu dert etmiyorsanız neyi dert ediyorsunuz? 6-9 yaştaki 77.400 çocuk, nerede bunlar diye niye sormuyorsunuz? Ailelerinden niye gidip almıyorsunuz.? Birini bulamadınız, beşini bulamadınız, yüzünü bulunamadınız 77 bin çocuk; 93 bin 10-13 yaş, 440 bin 14-17 yaş; toplamda bu hâle gelmişiz. Özel okulların sayısı 4.664'ten 14.700'e gelmiş. Temizlik meselesi, güvenlik meselesi, sağlık meselesi, yabancı dil meselesi... Aileler çocukları güvenli yaşayabilsin diye özel okullara gönderiyorlar, 1,5 milyon olmuş; siz bunu bir başarı olarak övünüyorsunuz. Devlet yatırım yapmıyor, harcama yapmıyor "Verebilenler versin parasını." diyorsunuz. Bu övündüğünüz, yarıştığınızı söylediğiniz, bizi kıskandığını söylediğiniz OECD ve Avrupa ülkelerinin rakamı değil. OECD ve Avrupa ülkelerindeki kamu harcamaları Türkiye'den çok daha fazla, hane halkı harcamaları da çok daha düşük. Neyi sabit tutacaksanız ona karar vermeniz lazım ve sonra "4+4+4" mucidi değilmişsiniz gibi tartışıyorsunuz. Diyorsunuz ki: "Efendim, bunu azaltsak kamuoyu böyle düşünüyor." Kimmiş o kamuoyu? Ben söyleyeyim: Eğitim-Bir-Sen, MÜSİAD, Ticaret Odası, Enstitü Sosyal, Enderun Özgür Eğitimciler, Şuurlu Öğretmenler, Maarif, Yeni Akit, Yeni Şafak, Milat, Türkiye Medeniyetler; ya, bunlar sizsiniz, saygı duyuyorum ama bunlar sizsiniz. Peki, Sayın Bakan ne diyor? Özür dilerim, çok üzülüyorum Sayın Bakan "Siyasi muhalifler sanki onların fikirlerini almak zorundaymışım gibi davranıyor, sizin fikrinizi almak zorunda değilim." diyor. Ben bakan olsam böyle bir talihsiz açıklama yapmam. Böyle bir şey olmaz, herkesin fikrini alırsınız, elbette kendi siyasal görüşünüze göre ve uygun bulduğunuza göre devam edersiniz. Böyle söylenmez, yapmayacaksanız bile söylenmez. Niye yapılacakmış bu? Anlatıyor bu şuurlu öğretmenler falan, ara eleman lazımmış. Kaç ara eleman lazım? Sordum ben çalışma hayatında çalışanlara, dediler ki: "1 milyon." Ben size rakam vereyim: 611 bin 612 kişiyle ilgilenmiyorsunuz, okul dışındalar; 15-29 yaş arası 4 milyon 676 bin kişi ne eğitimde ne istihdamda, oldu mu size 5,5 milyon. Mesleki teknik eğitimde -ki öğretmen okullarını bile kapattığınız yerler orası- 1,6 milyon öğrenci var, açık öğretimde 1 milyon öğrenci var -açık öğretim yok öğretim demektir bu arada ama- etti size 8 milyon. Siz 8 milyondan 1 milyon ara eleman bulamamışsınız, şimdi liseleri de kısaltıp "1,6 milyon-2 milyon kişiyi daha sokağa verelim." diyorsunuz. Madde bağımlı almış yürümüş, akran zorbalığı almış yürümüş, çeteleşme almış yürümüş; bunlarla derdiniz yok. Allah'tan Cumhurbaşkanlığı Kabinesinden geri döndü de çok da sevindim. Çocukların zorunlu eğitimiyle uğraşmamanız gerekiyor sayın arkadaşlar. Sonuç nedir biliyor musunuz? Suça sürüklenen çocuklar. 612 bin 651 çocuk; 280 bini mağdur, 202 bini suça sürüklenmiş. Dün -benim 11 yaşında oğlum var- Muhammed Kendirci hayatını kaybetti Urfa'da. Bu yıl sadece kasımda 10 çocuk hayatını kaybetti, 2025'te 82 çocuk hayatını kaybetti, 2024'te 71 çocuk; on iki yılda 819 çocuk hayatını kaybetti. MESEM'de -Sayın Bakan Bakanken- 16 çocuk hayatını kaybetti, işte Alperen Uygun, bir hafta önce öldü, asansör boşluğundan düştü öldü; bir hafta önce, bir hafta önce öldü ve ben bakan olsaydım 16 çocuğun öldüğü bir yerde o koltukta oturmazdım arkadaşlar. Ben o mesleki eğitimden sorumlu olan Genel Müdüre soruyorum: Ne zaman istifa edersiniz, ne olursa istifa edersiniz? MESEM'lerdeki 400 bin kişi ölünce mi istifa edersiniz mesela? Ne olursa istifa edersiniz?

NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Öyle de olsa istifa etmezler.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Alperen Uygun öldü, başka bir Alperen daha vardı Soma'da; Alperen öldü, cezası verildi, ne oldu biliyor musunuz? Sahibi olan -aynı zamanda başka bir yerde de çalışıyordu, siz onu denetlemediniz, iş yerinin sahibi gözüküyordu- 36 bin lira verdi gitti, ustası 15 bin lira verdi gitti; yatmadılar hapis. Allah da bizim cezamızı vermiş! Alperen Enes Ural öldü, dükkânın sahibi olan adam 36 bin lira ödedi, ustası 15 bin lira ödedi; annesi Selda ile babası Faruk'a da ağlamaktan başka bir şey kalmadı. Ben mezarını gördüm -siz görmediniz, gitmediniz çünkü- ben gittim "Dedesinin yanında yatırın." demişler, böyle küçücük bir yer çünkü iki mezar yan yanaymış; gömmüşler oraya, gömmüşler. Ben o çocuklar öldüğü zaman analarını, babalarını ararken içim yanıyor, ağlıyorum ben, arayamıyorum; MESEM budur, MESEM bir katliamdır. Dört gün işte, bir gün okulda falan diye sistem olmaz. Okulda iş öğrenilir, onu da gideceksiniz, çok kızdığınız Ekrem İmamoğlu'nun Elâzığ'da yaptığı mesleki ve teknik okulunun nasıl kurgulandığına bakacaksınız, göreceksiniz. MESEM bir çocuk öldürme mekanizmasıdır. Okullarda çocuklar ölüyor, öğretmenler ölüyor, müdürler ölüyor, öldürülüyor. Okulun içine giriyorlar, çocuğun harçlığını alıyorlar, müdür "Yapma." diyor, müdür yardımcısının burnunu kırıyorlar. Peki, neden? Okullarda 1 güvenlik görevlisi yok. Tapuda var, sizin makamlarınızda var, bakanlıkların makamlarında var, nüfus müdürlüğünde var; okullarda yok. Sordum Bakanlığa, 10 Eylülde cevap geldi: "1.032 okulumuzda özel kolluk görevlisi var." 1.032 okul, bunların önemli bir kısmı da yurt dışından fonlanan PIKTES projesiyle ilişkili olanı yani Türkiye bir numaralı korunması gereken yurttaşların olduğu mekânlara güvenlikçi koymamış. Teklif verdim, bütçe teklifi verdim şimdi, onaylayabilirsiniz; yasa teklifi verdim, onaylayabilirsiniz. Okullara 1 güvenlikçi koyamıyorsak bizim milletvekiliyiz diye dolaşmamamız lazım.

Temizlikle ilgili Sayın Bakanla tartıştık, tartıştık; siz 8.000 liraya personel çalıştıracağınızı zannettiniz, 120 bin kişi alacağınızı zannettiniz; özür de dilemediniz. Sonra "Okulları biz temizleyelim, yardımcı olalım." dedik "Yok, onu da yapmayın." dediniz. Sonuçta bugün Sayın Cumhurbaşkanı söylemiş -Sayın Bakanın açıklaması böyle- 70 bin kişi alacakmışsınız, onu da kadroya almayacakmışsınız? Ya sizin işçilere düşmanlığınız nedir? Alsanıza kadrolu 70 bin kişi. Bizim çocukluğumuzda hademeler vardı, okulun tarihiydi onlar ya. Niye almıyorsunuz hademe siz? 40 bin, 50 bin, 60 bin, 70 bin lira maaş verdiğiniz vatan evladını niye almıyorsunuz?

Şûra kararı var, Şûra kararında diyor ki: "Kütüphaneci, sağlık personeli (hemşire) teknik eleman, temizlik ve güvenlik personeli alın." 65 bin güvenlik personeli almamız lazım, 100 bin temizlik personeli almamız lazım. 75 bin okul sağlığı hemşiresi almamız lazım, onlar okuldaki kazalara müdahale edecekler. Hepimizin olduğu yerlerde, bakanlıklarda yok mu? Kapıda ambulans duruyor, sağlıkçı duruyor; kanun çıkarıyorsunuz, küçücük şirketlerde duruyor. 1.000 kişilik öğrencinin olduğu yerde niye 1 sağlık hemşiresi yok? Bunu tartışmamız gerekiyor, bütçenin buna karşılık gelmesi gerekiyor. Veriyoruz önergesini; buyurun, reddedin yine. Kronik rahatsızlığı olan öğrencileri kim takip edecek? Okul kazalarına kim müdahale edecek? İlaç ve benzeri tedavileri kim takip edecek? Sağlık eğitimi, hijyen eğitimi, sağlıklı yaşam, beslenme eğitimine kim bakacak? Okul sağlığı hemşireleri bakacak. Çocuklar okullara aç gidiyorlar, aç. "Aç gitmiyorlar." diyen varsa hodri meydan, beraber gidelim bakalım, bu ülkenin kuruluşları var.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Bakalım, gidelim bakalım.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sayın Bakana teklif ediliyor, 235 milyar lira. Bu arada sizde -çok özür dilerim- 2 Adalet ve Kalkınma Partisi var; biri sürekli vadediyor, öbürü yapmıyor, sizin şeyinizde var. Diyorsunuz ki, yazmışsınız -Sayın Cumhurbaşkanının da resmi var- diyor ki: "Biz bu kadar kişiye veriyoruz, yaygınlaştıracağız." Sayın Bakan, Bakan oldu, ilk iş Mahmut Özer'in okul öncesi okul yemeğini iptal etti. Şimdi de sordular "Niye vermiyorsunuz?" diye "Vallahi bu iş akademik olarak baktık, olmuyor. Yemeği yapacak personelimiz yok. Personel olsa yemek verecek yerimiz yok. Versek de -ben özel okullara sordum- çocuklar yemiyormuş. Çocuklar yemez zaten." dedi. Ya, aç diyorum çocuklar.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Çok güzel...

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Çok güzel resim değil mi? Bu sizin teklifiniz. Ben siyaseti etik değerler üzerinden okuyorum, siz mavra yapabilirsiniz. Bu sizin Sayın Cumhurbaşkanımızın, ilahî liderinizin vaadi, siz vadettiniz bunu Türkiye'ye, bu size vaadi.

EJDER AÇIKKAPI (Elazığ) - Doğru konuş bak.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Tamam.

EJDER AÇIKKAPI (Elazığ) - Doğru konuş.

SİBEL SUİÇMEZ (Trabzon) - Ya o kadar şeye ses çıkarmadınız

Temiz suya erişemiyorlar, okul yemeğine erişemiyorlar.

(AK PARTİ ve CHP sıralarından karşılıklı laf atmalar)

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Büyük liderinizin...

EJDER AÇIKKAPI (Elazığ) -

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sen böyle susturmaya çalış.

Büyük liderinizin toplam maliyeti 225 milyar lira, 225.(Uğultular)

Arkadaşlar, işi boğuntuya getirmeyin.

225 milyar lira okul temizlik görevlisi...

Böyle anlatacak mıyız? Böyle mi devam edeceğiz?

Güvenlik, temizlik görevlisi ve okul sağlığı hemşiresinin...

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Arkadaşlar, bir dakika.

Suat Bey, bir dakika...

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Ağabey, zamanım geçiyor.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Siz de dikkat edin "ilahi lider" ifadesi çok yanlış oldu, bunu düzeltelim.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Doğru.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Arkadaşlar, lütfen.

EJDER AÇIKKAPI (Elazığ) - Ne demek ya!

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Ejder Bey, lütfen.

Buyurun.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Efendim şöyle, bunu düzeltelim hemen: "İlahî lider" dediğim "büyük lider" olarak görüyorsunuz anlamında söylemiştim, kırdıysam özür dilerim çünkü konuşmamız gereken önemli konular var.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Teşekkür ederiz, tamam. (Uğultular)

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Ya böyle olmaz Başkanım, sürekli aynı numara.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sen devam et.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Temizlik görevlisi, güvenlik görevlisi, sağlık görevlisinin toplam maliyeti 225 milyar, okul yemeğinin toplam maliyeti 235 milyar; toplamda 450 milyar. Sizin bu sene -çok kızıyorsunuz ya- yandaş şirketlerden almamaya karar verdiğiniz vergi 768 milyar.

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Bunu ispatla.

ORHAN YEGİN (Ankara) - 1 tane şirket ismi verir misin?

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Yandaş şirketlerden alacağınız 768 milyarı... Sevgili Bakanımız, Sayın Bakanımız Yusuf Tekin'e 450 milyar lira verin, 450 milyar lira devam etsin.

CEVDET AKAY (Karabük) - Vergi harcamaları olarak var ya...

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbu - 15 bin mülakatla atama yaptınız "Yapmayacağız." dediğiniz şeyleri yaptınız. Öğretmenlerin maaşlarının yüzde 70'ine denk geliyordu öğretim yılına hazırlık ödeneği, bunu yüzde 10'una indirdiniz. Ücretli öğretmenlikle ilgili söyledim.

ORHAN YEGİN (Ankara) -

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Vergi harcamalarından bahsediyor ya.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Vergi harcamalarından bahsediyorum.

Dolayısıyla, sayın arkadaşlarım, Türkiye'de büyük skandallar yaşanıyor. PISA'yla ilgili Bakan sonuçları söylüyor, sadece zamanım olmadığı için söyleyeyim: 2003'e göre her aşamada geridesiniz; 2003 ile 2022'yi karşılaştırırsanız Sayın Bakan, her noktada geridesiniz, matematikte de fende de geridesiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN YEGİN (Ankara) - Başkanım, benim dakikalarımdan üç dakika beyefendiye verin.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Konuşma, ben vereceğim.

ORHAN YEGİN (Ankara) - Şu kesinleşmiş vergisi affedilen şirketlerin ismini, 1 tanesini o üç dakikada söylesin.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Ben vereceğim, merak etme sen.

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Suat Bey, iki dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Şimdi, değerli arkadaşlar, üniversitelerdeki sorunlara giremiyoruz bile, çok fazla sorunlarımız var. Burada şunu söylemek gerekir: Büyük bir dijital kriz yaşandı; e-devlet krizi yaşandı, e-imza krizi yaşandı. Burada Millî Eğitim Bakanlığının ve Yükseköğretim Kurumunun e-devlet şifreleri, e-imzaları çalındı; Allah'a şükür, hiç kimse istifa etmedi. Yüzlerce insanın, binlerce insanın fazladan diploma aldığı oldu, kimse bununla ilgili dönüp cevap vermedi.

"Proje okullar 3'ü, 5i geçmez." demiştiniz, sayıları 2.153 oldu. Bakan nasıl yapıyor bilmiyorum, 80 bin öğretmeni ve 5 bin yönetici bizzat kendisi atıyor. Nasıl tanıyor bu insanları, nasıl birbirlerini arasından seçiyor, bilmiyorum. Şimdi de bu okulları birtakım vakıfların, derneklerin himayesine verecekmiş.

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Yapay zekâ...

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Şunu da söyleyelim: 29 Ekimde Cumhurbaşkanlarının resimlerinin okullara asılması yasa dışıdır. Bu ne Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği'ne ne Türk Bayrağı Kanunu'na uygun değildir.

Sayın Bakan, bir kez daha size söylüyorum, bir kez daha istirham ediyorum: 10 Kasım Atatürk'ü Anma Haftasını, 10 Kasım Atatürk'ü Anma Gününü tatile getirmeyin. Siz Bakan olduğunuzdan bu yana bu böyle. Türkiye'de tarihî olarak Atatürk hepimizin Atatürk'üdür. 10 Kasımı ara tatile denk getirmeyin. 10 Kasımı ara tatile getirmek size hiçbir şey kazandırmaz.

LGS'yle ilgili olarak çok şey tartıştık. Sonuç şudur: Söylediğimizin hepsinin gerçek olduğu ortaya çıktı. Sayısal ile sözelin sınav bitmeden yayınlandığı, sözelin hemen sonrasında, yetmiş iki dakika sonra, sayısalın sınav devam ederken yayınlandığı, bir kısım insanların tutuklandığı, bir genel müdürün görevden alındığı ortaya çıktı ama bununla ilgili hiçbir tasarruf uygulanmadı.

Dolayısıyla okullara ÇEDES Projesi'yle birilerini sokmak ve başka siyasi partilerin yan kuruluşlarını eğitim kurumlarına sokmak yanlıştır, bu uygulamalardan vazgeçin. Türkiye'nin eğitim alanında ciddi atılımlara ihtiyacı var. Yapılanlar için evet ama yapılacak çok iş var. Eğitim Türkiye'nin beka sorunudur.

Teşekkür ediyorum.