KOMİSYON KONUŞMASI

ADALET KAYA (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli bürokratlar, öncelikle hoş geldiniz.

Son konuşmacı olarak herhâlde herkesin en yorgun olduğu saatte konuşuyorum.

Şimdi, ben Kıbrıs meselesi yani millî dava, ana vatan, yavru vatan meselesiyle ilgili partimizin perspektifini konuşmak istiyorum. 1960'lardan bu yana süregelen, aslında "çözüm" adı altında tam anlamıyla bir çözümsüzlük politikasını sürdüren millî dava.

Şimdi, bu konuyla ilgili, sadece Ada'daki iki toplulukla ilgili değil sorun, bunu hepimiz biliyoruz; aynı zamanda, bölgedeki güçler, jeopolitik dinamiklerin de ürünü elli yıllık bu mesele. Dolayısıyla, geldiğimiz noktada ve artık uluslararası sistem ve bölgesel konjonktür Kıbrıs'ta bu çözümsüzlük hâlinin artık devam etmemesini istiyor ve biz de bu konuda devam etmemesi gerektiğini düşünen taraftayız. Çözümün çok aktörlü, çok faktörlü ve tamamen müzakereye, demokrasiye dayalı bir şekilde olması gerektiğini düşünüyoruz ve Türkiye'nin de bu konuda kurucu bir rol üstlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ama sunumunuzda, Ada'da iki devletin bir arada var olması konusundaki var olan politikayı sürdüreceğinizi ifade ettiniz. Bununla ilgili fikrimiz, aslında bunun sürdürülmemesi, müzakereye destek verilmesi ve bu konuda kurucu bir rol üstlenmenizdir. Çünkü, süregelen bu politika yıllar içerisinde yani özellikle bölge halkına yani Kıbrıslı Türklere bu "ana vatan", "yavru vatan" simbiyotik ilişkisinin yıkıcı zararlar verdiğini biliyoruz. Bunlardan biraz bahsetmek istiyorum.

En önemlisi, tabii ki bu ekonomik bağımlılık meselesi, hâlâ Türk lirasının kullanılıyor olması, bundan kaynaklanan enflasyonist etkiler, uluslararası izolasyon yani uluslararası sistem içerisinde yalnız kalmış olması; bunların hepsi ekonomik krizi besleyen sorunlar. Ada'nın uluslararası hukukun dışında kalması, organize suçlarla mücadele mekanizmalarını da engellemekte. Dolayısıyla bu durum, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kara para aklama, uyuşturucu ticareti, kumarhaneler ve uluslararası baronlar için bir suç cenneti hâline gelmesine neden olmuştur. Tabii, bütün bunları değerlendirdiğimizde, Kıbrıs meselesinin öznesi Kıbrıs halkıdır, Kıbrıslı Türklerdir. Ne yazık ki dışarıdan müdahalelerle Ada'nın istikrarı ve huzuru yerli halk açısından uzak bir beklentiye dönüşmüştür. Nesiller boyunca Kıbrıslı Türkler ne yazık ki vatanlarını, oraları terk etmek zorunda kaldılar. Özellikle Türkiye'nin ucuz iş gücünü yönlendirmesi sonucunda Kıbrıslı emekçiler, zanaatkârlar da ne yazık ki İngiltere, Kanada, Avustralya, gibi başka ülkelere gitmek zorunda kaldılar. Bu da bölgenin, Kuzey Kıbrıs'ın demografik yapısında değişiklik yarattı. Tabii, bunların hiçbiri onaylamadığımız politikalar. Dolayısıyla biz oradaki öznenin Kıbrıslı Türkler olması gerektiğini ve orada refah içerisinde yaşaması gereken halkın onlar olduğunu özellikle vurgulamak istiyoruz. Ben buradan tabii ki şeye gelmek istiyorum, süregelen karşılıklı güvensizlik ve uluslararası yalnızlaşma nedeniyle Kuzey Kıbrıs'ı uluslararası hukukun bir parçası olamayan organize suçlar için elverişli arkabahçe işlevi gören bir yapıya dönüşmekten kurtarmanın zamanı geldi diyoruz biz. Türkiye'nin mevcut siyaseti bir yandan Kıbrıslı Türklerin garantörü rolünü sürdürürken, hamilik rolünü de sürdürüyor inatla. Kıbrıslı Türklerin diplomatik ve ekonomik bağımlılık sarmalından çıkması gerekiyor ve bunun için de rasyonel ve karşılıklı güveni temel alan yeni bir yaklaşıma ihtiyaç var diyoruz ve bu konuda Türkiye'nin ve tabii ki Dışişlerinin aktif bir rol alması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Kıbrıslı Türkler adada kalıcı bir barış istiyor. Barış sadece çatışmanın olması, sona ermesi demek değildir, refahın ve huzurun artması ve toplumsal birlikteliğin güçlenmesi demektir. Taksim yerine birleşik, bir arada, her iki halkın eşit temsiline dayalı bir yönetim modeli talep ediyor oradaki halk. Biz DEM PARTİ olarak Kıbrıslı Türklerin iradesine saygı gösterilmesini diliyoruz ve bu konuyla ilgili olarak da Kıbrıslı Türkleri son süreçte, son seçimlerde ortaya koyduğu iradeyi desteklediğimizi ve Türk dış politikasının bir sürece evrilmesi gerektiğini savunuyoruz.