| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 18 .11.2025 |
HAKAN ŞEREF OLGUN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, kıymetli bürokratlar; bugün önümüze duran 2026 Dışişleri Bakanlığı bütçesi gerçekten çok kritik çünkü artık dış politika öyle sadece diplomasi masalarında değil vatandaşın günlük hayatında hissediliyor, pasaportunda hissediliyor, vize kuyruğunda hissediliyor, yurt dışındaki Türk'ün onurunda hissediliyor. Az sonra anlatacağım olayda da göreceğiniz gibi, rehin durumda olan vatandaşlarımızın çaresizliğinde hissediliyor.
Şimdi, ben karşınızdaki bu bütçeye baktığımda şunu görüyorum: Kâğıt üzerinde büyük rakamlar var ama sahada karşılığı yok. Bakın, en basit yerden başlayalım. Bu dönem Bakanlığınıza verilmiş 472 adet yazılı soru önergesi var, bunun yalnızca yüzde 6,9'u zamanında cevaplanmış, yüzde 68'i hiç cevaplanmamış, yüzde 90'ı resmen yok sayılmış. Şimdi soruyorum Sayın Bakan; Meclisin yüzde 90'ını yok sayarsanız buna demokrasi mi diyeceğiz, denetim mi diyeceğiz? Bu cevaplanma oranı resmen "Ben Meclise hesap vermem." demektir.
Gelelim bütçeye, 2026 için 46,8 milyar TL istiyorsunuz; kocaman bir rakam, yüzde 19,9 artış ama bir bakıyoruz, bütçe büyüyor ama hizmet hedefleri küçülüyor. Mesela, gezici konsolosluk hizmetleri 43'ten 25'e düşürülmüş, diplomasi akademisi eğitimleri 4.800'den 3.500'e çekilmiş, e-vize hedefleri geriye gitmiş. Şimdi Sayın Bakan, gerçekten soruyorum; hizmet hedefleri küçülürken bütçeyi büyütmenin izahı nedir? Vatandaşa dokunan her alanda gerileme varken bu bütçe neyi güçlendiriyor? Ciddi soruyorum; bu para nereye gidiyor?
Gelelim insani diplomasi meselesine. Şimdi bakın, koskoca bütçeyi baştan sonra taradım, Doğu Türkistan tek bir satır bile yok, Uygur Türkleri bir yerde ve genelgeçer bir şekilde geçiyor, Çin'in Uygur Türklerine uyguladığı insanlık dışı baskılar, toplama kampları, zorla çalıştırma, kimlik ve inancı yok etme gibi politikaları tek bir satır bile geçmiyor. Biz zulmü kim yaparsa yapsın karşısında duran bir millet değil miydik? Mazlumun yanında olmayı şeref sayan bir devlet değil miydik? Hani bütün konuşmalarınızda "Türk dünyası" diyordunuz hani "Kimsesizlerin kimsesi olacağız." diyordunuz. Peki, ne oldu da Çin söz konusu olunca sesiniz kesiliyor? Suriye'de, Filistin'de, Mısır'da yüksek sesle konuşan bu devlet Doğu Türkistan'da neden fısıldıyor? Bugün Çin'e karşı sessizlik sadece diplomatik bir tercih değildir, bu sessizlik tarih önünde ağır bir vebaldir çünkü orada insanlar kimliksizleştiriliyor, "Türk'üm" dediği için cezalandırılıyor.
Şimdi, gelelim konuşmamın başında değindiğim rehin alınma meselesine. On altı aydır Irak'ta tutulan bir Türk vatandaşı var; Süleyman Sürmeli, kendisi 2020 yılından beri Irak'ta mühendis olarak çalışıyor ve taksirli bir suçtan dolayı çıkarılan, Hatay Ağır Ceza Mahkemesince kanuna aykırı bir şekilde çıkarılan bir kırmızı bültene istinaden Irak'ta 26/7/2024 tarihinde tutuklanıyor, Irak mahkemesi 31 Aralık 2024'te iadesine hükmediyor ki adam "Ben ülkeme dönmek istiyorum." diye de rızasını açıklıyor ama dosya hâlâ Irak Dışişleri Bakanlığında tutuluyor, Türkiye'ye iade edilse geldiği gün tahliye olacak çünkü yargılandığı suçtan ceza verilse bile infazı dolduğu gibi, yargılandığı dosyada aynı durumda tutuklu sanık da yoktur. Bir Türk vatandaşı başka bir ülkenin nezarethanesinde rehin gibi tutulurken Türkiye Cumhuriyeti ne yapıyor? Soru basit; neden, kim tutuyor bu insanı? Türkiye kimden çekiniyor? Şimdi buradan açık soruyorum, Sayın Bakanım cevaplanmasını istiyorum: Bir, Irak, Türk vatandaşlarını IŞİD iddiaları üzerinden siyasi pazarlık aracı mı yapıyor? Dünya liderini... Orta Doğu'da oyun kurduğunu söylediğiniz Türkiye bu vatandaşını Irak'tan neden iade alamıyor? Yoksa şahsın yakınlarına söylenen "Türkiye IŞİD suçlularını iade etmediği için Irak da Süleyman'ı rehin durumda bekletiyor, iade etmiyor." iddiası doğru mu? Lütfen ilgilenin Sayın Bakanım, yazıktır, günahtır diyor, saygılarımı sunuyorum.