| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 18 .11.2025 |
YÜKSEL TAŞKIN (İzmir) - Değerli hazırunu saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle mevcut iktidarın küresel müesses nizamın otoriter temsilcileriyle kurduğu ittifak ilişkilerinin, ülkemizdeki demokratik gerileyişin ve AB sürecinden kopuşun en önemli nedenlerinden biri olduğu tespitiyle başlayayım. Bu bağlamda, Trump yönetimiyle kurduğunuz ilişki göreli özerklik kaygısı dahi taşımayan bir teslimiyet görüntüsü vermektedir. Oysa, partinizin, ondan önce millî görüş hareketinin on yıllardır karşı olduğunu iddia ettiği ne varsa Trump yönetimi tam da bunları temsil etmektedir. Bir örnek vermek gerekirse Gazze'de kullanılan katliam silahlarının yüzde 70'ini ABD vermiştir. Trump gibi liderler sizi övdüğünde bundan ülkemizin ne kadar etkili bir aktör olduğu sonucunu çıkarmanız aslında son derece trajikomik, onlar için yararlı olduğunuzda övgü alıyorsunuz. Ülkemizden tıpkı İspanya Başbakanı Pedro Sanchez gibi dünyamızın demokrasi güçlerinin, vicdan sahibi sıradan yurttaşlarının yanında bir duruş beklerdik ama göremedik; iktidarımızda o duruşu biz inşa edeceğiz.
Şimdi, AB'yle ilişkilere biraz daha yakından bakalım. İktidarınız her fırsatta ki AB Uyum Komisyonu üyesiyim, AK PARTİ'li arkadaşlarla her Avrupa'ya gittiğimizde "AB'ye tam üyelik stratejik önceliğimizdir, AB'den gelebilecek başka alternatif önerileri kabul etmiyoruz." diyorsunuz. AB Komisyonu 2025 Yılı Türkiye Ülke Raporu'nu açıkladı. Raporda, AB'nin demokratik standartlar, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı ile temel haklar konusunda geriye gidişle ilgili kaygılarının giderilmediği tekrar, tekrar, tekrar kayda geçirildi; her yıl bu yapılıyor. Korkarım ki 2026 yılının ülke raporunda, Türkiye raporunda şu olacak: Türkiye'de bu sene HSK seçimlerini kaybeden İsmail Ergüneş'i AK PARTİ ilçe teşkilatının bir tanesinin başına atadınız, işte parti devleti görüntüsü, çok tipik. Belki bir sene sonraki raporda bunu göreceğiz.
Yine, tam Rusya'da Putin'in yaptığı şekilde Tele1'i müsadere ettiniz, müsadere kavramını gayet iyi biliyorsunuz, bu aralar çok sık kullanıyor iktidarınız dolayısıyla bir sonraki sene 2026 raporunda da bunları göreceğiz. Yine, bu ülke raporundan bir alıntı yapmak istiyorum: "Hükûmetin muhalif belediye başkanlarına yönelik baskısı, idari mali ve yargı yollarıyla artmıştır. Kayyım atanması veya muhalefet belediyelerinin mali varlıklarına seçici biçimde el konulması gibi baskı araçlarının kullanımı Mart 2025'te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının tutuklanmasıyla doruk noktasına ulaşmıştır." Aslında, Komisyonun tespitleri bir noktayı çok açık bir şekilde ortaya koyuyor. Önümüzdeki seçimleri kazanma ihtimali çok yüksek olan İmamoğlu'nun ahmak davasıyla diplomasını iptal ederek, casus ilan ederek, belediye yönetim şemasına olduğu gibi alıp suç örgütü ilan ederek tasfiye etme çabanızın asıl amacını herkes, herkes biliyor. İktidarınız bir sonraki seçimlere açık biçimde müdahale etmiştir, bu ülkemize yakışmamaktadır. Milletin büyük bir tarihsel kazanımı olan ve üzerine titrediği seçme ve seçilme hakkı iktidarınızın saldırısı altındadır. Gelin, siyasi kararları jüristokrasiye değil millete bırakalım, milletin hakemliğine başvuralım. Bu bağlamda Bakanımıza sorularım şunlar: Ülkemizin demokratik standartlarındaki gerilemenin AB sürecindeki kilitlenmede rolü olduğunu düşünüyor musunuz? AB üyeliği hâlen stratejik önceliğinizse hangi somut adımları atıyorsunuz?
Yine Avrupa Konseyiyle ilgili gerilimle ilgili konuşmak istiyorum. Bildiğiniz gibi Avrupa Konseyinin kurucu üyesiyiz. AİHM kararlarının uygulanması, imzacısı olduğumuz ve hazırlamasına fiilen katıldığımız Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine göre hukuki bir zorunluluk. Evet, bunu çok duyuyorsunuz daha da çok duyacaksınız, duymaya da alışmanız lazım çünkü hiçbir şey yapmıyorsunuz. Maalesef, şu anda Avrupa Konseyinin İnsan Hakları Sözleşmesini en fazla ihlal eden ülkelerden biriyiz. Kavala, Demirtaş ve Yüksel Yalçınkaya kararlarının gereğini bir an önce yerine getirmeniz gerekmektedir. Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu, Osman Kavala'nın hukuksuz bir şekilde mahkûm edildiği gerekçesiyle 2 kez serbest bırakılması çağrısında bulundu, ihlal prosedürü başlattı. Demirtaş için de benzer çağrılar yinelendi, bu davaların hukuki değil siyasi oldukları apaçık bir gerçek. Ülkemizin ulusal çıkarlarını göz ardı eden bu inadınızı kınıyorum. Demirtaş'ı hukuki bir sürecin doğal gereği olarak tahliye etmeyip siyasi dengeler nedeniyle tahliye ettiğinizde -o da eğer edebilirsiniz- bu ülkemiz adına rencide edici olmayacak mı? Bu durum Demirtaş'ın siyasi rehine olarak tutulduğunun dolaylı bir itirafı olmayacak mı? Bu konularda da ivedilikle inandırıcı adımlar atılması gerekmektedir. Konsey kararlarının uygulamama inadınızla Türkiye'yi ABD'den ve Avrupa Konseyinden uzak tutmak isteyen Avrupa'daki aşırı sağcıların, Türkiye karşıtlarının ekmeğine yağ sürdüğünüzü ne zaman fark edeceksiniz? Kurduğunuz zayıf savunmalar sizi ikna ediyor mu ki Avrupa Konseyini ve hukuktan minimum anlayan birilerini ikna edebilsin.
Sorum şu: Kurucusu olduğumuz Konseyden çıkarılmamızı, AB'den daha da uzaklaşmamızı göze alıyor musunuz, bunu ulusal çıkarlarımıza uygun görüyor musunuz?