KOMİSYON KONUŞMASI

NECMETTİN ERKAN (Kırşehir) - Sayın Komisyon Başkanım, Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

21'inci yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakmaya hazırlandığımız bugünlerde insanlığın küresel barışa, huzura ve refaha duyduğu hasret artmaya devam ediyor. Bilimde, teknolojide, tarımda, sanayide, ulaşım ve iletişimde yaşanan onca ilerlemeye rağmen insanlık temel meselelerini çözüme kavuşturamadı. Terörizm, açlık, yoksulluk, adaletsizlik, iç savaşlar, iklim değişikliğinin yol açtığı çevre felaketleri küresel gündemin en üst sıralarında yer almayı ne yazık ki sürdürüyor.

Dünya genelinde ekonomiler büyürken, şehirler kalabalıklaşırken, gökdelenler yükselirken, belli ülkeler sürekli zenginleşirken maalesef bazı ülkelerde çocuklar açlıktan ölmeye devam ediyor. İstikrarsızlık ve çatışmalar sebebiyle milyonlarca insan evlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalıyor. Sadece 2014 yılından bu yana Akdeniz'in mavi suları 30 binden fazla umut yolcusunun mezarı oldu. Son on senede dünya genelinde mülteci sayısı 2 kattan fazla artarak 120 milyona ulaştı. Yerlerinden edilen kişi sayısının önümüzdeki dönemde daha da yükseleceği anlaşılıyor. Böyle bir dünyada hayal ettiğimiz kalıcı barış, huzur ve istikrarın tesis etmesi beklenemez.

Teknolojinin dünyayı büyük bir köye dönüştürdüğü günümüzde nerede yaşarsak yaşayalım hiçbirimiz "Başkasından bana ne." diyemeyiz. Durduramadığımız her çatışma, engelleyemediğimiz her zulüm, çözemediğimiz her sorun sonunda bizi de etkiliyor. Filistin'de, Suriye'de, Yemen'de, Afganistan'da, Libya'da, Irak'ta, Arakan'da, daha birçok kriz bölgesinde bunu gördük; Gazze dünya tarihinin en büyük katliamlarından birine sahne oldu. Bu çatışma alanlarında çoğu kadın ve çocuk milyonlarca kişi, milyonlarca sivil hayatını kaybetti.

Uluslararası kuruluşlara bugün kimse güvenmiyor. Birtakım hesaplarla dünyanın görmezden geldiği bu kriz bölgelerindeki ihmallerin bedelini sadece sorumlular değil bütün insanlık ödüyor. Bildiğiniz üzere, bugünkü birçok meselenin temelinde İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan dünya düzeni yer alıyor. Savaştan galip çıkan 5 devletin menfaatlerini koruyan mevcut güvenlik sistemi günümüz dünyasının ihtiyaçlarına cevap veremiyor. Birleşmiş Milletler üyesi 193 ülkenin kaderini Güvenlik Konseyinin daimi üyesi olan 5 ülkenin insafına bırakan bu adaletsiz sisteme Sayın Cumhurbaşkanımız "Dünya 5'ten büyüktür." diyerek her fırsatta itiraz ediyor. Birileri fırsatını buldukça "Libya'da ne işimiz var?" "Suriye'de ne işimiz var?" "Filistin'de ne işimiz var?" diyebilir, bizler de her fırsatta diyoruz ki: Gazze'de insani yardım malzemesi girişine izin verilmediği için açlıktan bir deri bir kemik kalmış çocukların derdi bizim derdimizdir. On üç buçuk yıllık zulmün ardından 8 Aralık devrimiyle umutların yeniden yeşerdiği Suriye'ye yönelik saldırılar bizim sorunumuzdur.

Bizim siyasetimiz barış, adalet, uluslararası hukuk, egemenliğe saygı, hakkaniyet ve dayanışma ilkeleri üzerine kuruludur. O sebeple, nerede bir haksızlık, adaletsizlik ve zulüm görsek belli bir üslup içinde tepkimizi ortaya koyuyoruz, kimseden çekinmiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız kürsüye çıktığı zaman sadece bizim değil zulümlere isyan eden bütün insanlığın hislerine tercüman oluyor. Türkiye olarak en başından beri adil ve sürdürülebilir bir dünya nizamı için her platformda gayret sarf ediyoruz, çabalarımızın boşa gitmeyeceğine inanıyoruz. Bizim dış politikamızı yaşadığımız coğrafya, siyasi ve iktisadi şartlar şekillendirdiği gibi tarihî sorumluluklarımız, insani şahsiyetimiz, millî duygularımız da şekillendiriyor. İstikbalimizin ve hâkimiyetimizin korunması, uluslararası hukukun ve insan değerlerinin savunulması, bölgesel istikrar ve iş birliğinin güçlendirilmesi; barış arayışının, diyaloğun ve diplomasinin esas alınması; ekonomik, kültürel ve stratejik ilişkilerin derinleştirilmesi dış politikamızın temel ilkeleridir. Bu ilkeler Türkiye'yi tek eksenli politikalardan uzaklaştırmıştır; bu ilkeler siyasetimize NATO, Avrupa, Balkanlar, Orta Doğu, Kafkasya, Afrika, Türk dünyası, Asya, Latin Amerika ve Pasifik bölgelerinde eş zamanlı, dengeleyici ve aktif diplomasi yürütme becerisi kazandırmıştır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye NATO'nun aktif bir üyesi, Avrupa-Atlantik güvenlik mimarisinin ayrılmaz bir parçası, aynı zamanda Avrasya merkezli uluslararası girişimlerin etkin bir aktörüdür; ayrıca, Birleşmiş Milletler, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, G20, İslam İşbirliği Teşkilatı, Türk Devletleri Teşkilatı gibi çok taraflı platformlarda karar verici ve istikamet belirleyici yol üstlenmektedir. Üstlendiğimiz sorumluluğun bilinciyle dış politikamızda denge, çeşitlilik ve bağımsız inisiyatif alma ilkelerini sürdüreceğiz. Dünyayı 360 derecelik bir bakış açısıyla tarayacak; hiçbir coğrafyadan, hiçbir siyasi ve ekonomik oluşumdan uzak kalmamaya özen göstereceğiz. Kıbrıs'tan Ege'ye, Karadeniz'den Trakya'ya kadar her yerde ülkemizin ve milletimizin çıkarlarına uygun politikaları hayata geçireceğiz. Balkanlardan Kafkasya'ya, Türkistan'dan Afrika'ya kadar coğrafyamızdaki kardeşlerimizle sıkı ilişkilerimizi daha ileri taşıyacağız. Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizi hakkaniyete dayalı bir çizgiye oturtmak için gayret göstereceğiz. TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü, AFAD, Kızılay, Maarif Vakfı gibi kuruluşlarımız ve çok sayıda sivil toplum kuruşumuzla dünyanın her yerinde güçlü ilişkiler kurmaya devam edeceğiz. Bu vesileyle, adaletli ve istikrarlı bir uluslararası sistemin kurulmasına katkı sunmak için fedakârca çalışan; milletimizin hak ve menfaatlerini her platformda güçlü bir şekilde savunan; katıldığı her platformda kararlı, vakarlı, itibarlı ve cesaretli duruşuyla milletimizi temsil eden Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan'a teşekkür ediyorum.

Sözlerimi tamamlarken, Sayın Bakanımız tensip buyurursa güncel bir konu hakkında görüşlerine müracaat etmek istiyorum.

İsrail Diaspora İşleri Bakanı dün sosyal medya hesabından şu cümleleri paylaştı: "Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Müslüman Kardeşler'in katı bir temsilcisidir. Türkiye'nin Suriye'deki cihatçı altyapısını o kurdu, El Nusra'yı silahlandırdı, Çeçenistan'daki yabancı teröristleri Kuzey Afrika'ya gönderdi, IŞİD'i Kürtlere karşı taktiksel bir silah olarak kullanıldı. Fidan Türkiye'nin Hamas'ı korumasının arkasındaki itici güçtür; Hamas liderini İstanbul'da ağırlar, örgüt mensuplarına Türk pasaportu verir, Hamas'ın silah programlarını korur ve Hamas mühendislerini Türk kurumlarına yerleştirir. Hamas içinde Türk subayı olarak bilinir. Avrupa topraklarında gerçekleştirilecek bir sonraki büyük terör saldırısı şu anda Türkiye'de serbestçe faaliyet gösteren Hamas militanları tarafından planlanıyor. Fidan Türkiye'yi -ulusal güvenlik değil de- sürgündeki gazetecileri, akademisyenleri ve muhalifleri takip etmekle meşgul olan istihbarat devletine dönüştürdü. Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'ne bakış açısı tam bir küçümseme. Batı'yı zayıf, bölünmüş ve kolayca manipüle edilebilir olarak görüyor; maalesef yanılmıyor. Hakan Fidan Batı'nın düşmanı, cihatçı hareketin ortağı. Türkiye, bölgesini tehlikeye atan otoriter bir İslamcı devlete dönüştüyse sebeplerinden ve sorumlularından birisi Hakan Fidan'dır. Bu adama güvenilmez."

Sayın Bakanım, Cumhurbaşkanımız ve siz hem İsrail lobisi tarafından hem de FETÖ'cüler tarafından yıllardır bu şekilde ağır eleştirilere maruz kalıyorsunuz. Türkiye düşmanı bu mihrakların sizlere bu şekilde saldırmalarını bizler artık doğal olarak karşılıyoruz. Hem sosyal medyada hem yazılı basında bu kadar eleştiriliyor olmak sizce son yıllardaki dış politikadaki hedeflerimiz yüzünden mi oluyor, bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Bu vesileyle, Dışişleri Bakanlığımızın 2026 bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.