KOMİSYON KONUŞMASI

CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.

Hoş geldiniz Sayın Bakan; epeyce eleştiri aldınız, umuyorum ki yeterince not da aldınız.

Şimdi, dün Sur'dan bir kadından bana gelen bir mesajı paylaşmak isterim öncelikle. Bu mesajı gönderen kişinin evine iki hafta önce -3 kadınla birlikte yaşadığı eve- sarıklı, cübbeli ve belli dinî saiklerle saldıran bir grup olmuştu, onlara "Buradan gitmezseniz sizi öldürürüz." demişlerdi. Bu kadınlar iki haftadır evlerine giremiyorlar. Şu anda geçici olarak kaldıkları evden -geçici kaldığımız yerin aydınlatması önemli şu anda- "Kendi evimize gidemiyoruz, başka bir yere taşınacağız." diye mesaj gönderip o mahalleden çarşı karakoluna yaklaşık olarak birkaç metre uzaklıktaki bir yerden -Sur Dabanoğlu Mahallesi'nden- taşınmak zorunda olduklarını söylediler.

Yine, başka bir Sur sakini, otuz yıldır yaşamının büyükçe bir bölümünü Sur'da geçirmiş bir kişi "Buradan gitmem için, evimden ayrılmam için pencereme hayvan omurgası astılar ve tehdit ettiler." dedi. Bir tane kafeye "Buradan gitmezseniz sizi yakacağız." deyip silahlı saldırı yapıldı geçtiğimiz yıl. "Ya şeriat ya ölüm!" şeklinde duvarlara yazılar yazılıyor ve 90'lar nostaljisiyle birlikte belli bir hafıza canlandırılmaya çalışılıyor. Bunu yapanların bazıları çok yakın zamanda Suriye'de Süveyda'da Dürzi öldürürken öldüler, çatışmalarda hayatlarını kaybettiler. Şimdi, bunların bir grubu da Diyarbakır Bağlar'da kuyumcuları haraca bağlamış durumdalar. Kuyumcular kendi güvenliklerini sağlamak için dükkânlarının önünde bellerinde silahla nöbet tutuyorlar. Şimdi, burada en çok kullanılan anahtar kelime selefti, size "selefiniz" "selefiniz" dediler; bunları yapan çetelerin adı da Selefiler. Bunlar 2015 yılından sonra türemeye başladılar; çatışmalı süreç, demografiye suni müdahale, deprem, pandemi, ardından, otoriter rejimin artması, sivil toplum kuruluşlarının kapatılması derken tıpkı mantarların üremesi için gerekli olan karanlık ve nemli ortam nasıl sağlandıysa bu suç mantarlarının da türemesi için 2015 yılından sonra uygun ortam sağlandı. Birçok parlamenter az önce konuşmalarında bu küresel organize suç endekslerinden bahsetti. Bize göre en büyük endeks, malum bir şahısla fotoğrafı varsa kesinlikle bir kriminal örgütün parçasıdır, asıl endeks odur yani 10'a 9'du, işte, 193 ülkeden 10'uncuydu falan demeye hiç gerek yok. Türkiye'de yarım milyondan fazla kolluk gücü var. Eğer yarım milyon kolluğun olduğu bir yerde 3 kadın karakola birkaç metre uzaklıktaki evine gidemiyorsa bu kadar kolluğu finanse etmek için istediğiniz bütçeyi verme rızasını toplumdan nasıl üreteceğinizi açıklamak mecburiyetiniz var. Eğer esnaflar kendi güvenliklerini sağlamak için ya çeteye haraç vermek ya da beline silah koyma mecburiyetindeyse toplumsal sözleşmenin bir parçası olarak sizinle güvenliği sağlamanız bağlamında kurduğumuz bu sözleşme bağlamında eğer siz sözleşmenin güvenlik sağlama kısmını yapamayacaksanız o zaman bu bütçeyi de isteyemememiz gerekiyor Sayın Bakan. Bu tablo bize şunu gösteriyor ama: Sadece otoriter rejim, sivil toplumun kapatılması değil ama bütçenin dağıtılma biçimi şekliyle gösteriyor ki yoksulluk ve eşitsizlik bu tip çetelerin özellikle genç çocukları uyuşturucu ve silahla kendi çeperlerine çekme ve onlara araçsallaştırma için kullandıklarını gösteriyor. Bu demek oluyor ki yoksulluğa karşı buna bütünlüklü bir müdahalede bulunmak istiyor. Yine, sizin Bakanlığınızın görev alanına giren belediyeler aslında, yerel demokrasiler, yerel kaynaklarını değerlendirerek eğer merkezî hükûmetin sürekli olarak baskısı ve kaynakları kendine ayırması olmasaydı, eğer bunu yapmalarına müsaade edilebilmiş olsaydı, o zaman demokratik toplum ilkelerini bütünlüklü bir şekilde işletebilecekleri koşullar sağlanabilseydi çetelere Ankara'dan değil, ta, Diyarbakır'ın merkezinden müdahale edebilirdik. Mesela, Sur'daki metruk binaları yıkabilmek için şu an çökmüş olan belediyenin bir bütçesi olabilirdi veya "Aydınlatma yok." diyen bu kadının sokağına bir tane elektrik direği dikebilirdik veya Valiyle temas kurmak istediğimizde, "Bakın, bu kadınlar evine gidemiyor." dediğimizde Vali Bey hızlıca "Evet, oraya güvenliği sağlayacağım." diyebilirdi ama onun yerine karakola gidip suç duyurusunda bulunduklarında polisler bu kadınlara ne demişler biliyor musunuz? "Sizi ancak iki hafta koruyabiliriz, onun ötesini yapamayız." demişlerdi. Bunun söylendiği ortamda Sayın Bakan, bize güvenlik için nasıl bir tablo sunuyorsunuz?

Teşekkür ederim.