KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Komisyon üyeleri, Sayın Bakan, değerli bürokratlar, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, Sayın Bakan, ben gerçekten merak ediyorum, Türkiye'nin bir nüfus politikası var mı? Yani geniş anlamda, geniş kapsamlı. Mesela, nedir? Şimdi, köylerimiz boşalıyor, değil mi? Arazilerimiz birçok yerde, belli bölgelerde daha fazla olmak üzere arazilerimiz ekilmiyor, dikilmiyor, kullanılmıyor ama bir taraftan da gıdada gıda güvenliği sorunlarıyla karşı karşıya olan bir ülkeyiz. Mesela, burada bizim boş olan arazilerimizin daha fazla işlenebilmesi için bir şey planlanıyor mu? Bu sadece sizin Bakanlığınızı -elbette hiçbir konu zaten tek bakanlığı ilgilendirecek bir şey değil- ilgilendirecek bir konu değil ama nüfus işlerinin genel olarak koordinasyonunun sizde olduğu düşünülürse yani buralarda bir miktar buralarla ilgilenmek gerekir diye düşünüyorum ben.

Örneğin, şimdi, İlber Ortaylı'nın mesela bir önerisi var, diyor ki: "Fırat ve Dicle havzasında boşalan köylere Uygurlu çiftçilerin hayvancılık konusunda uzman olduğunu belirttiği Kırgızların getirilmesi gerektiğini söylüyor. Türkiye için hem teknik hem demokratik hem de siyasi açıdan bu konu hayati önem taşır. Burada boşalan köyleri vakit kaybetmeden Asya'daki kardeş potansiyel nüfusa doldurulmalıdır." Mesela, buna ilişkin düşünceniz nedir? Yani burada böyle bir politikanız var mı? İlla bu olması gerekmiyor ama yani bir ülkede köyler boşalıyor ve araziler ekilmiyorsa buna ilişkin devletin birtakım tedbirler alması gerekir diye düşünüyorum.

Şimdi, diğer bir husus, bu konuda, işte, Aile Bakanlığının koordinasyonunda yeni bir kurul kuruldu, o yapılıyor, siz de o kuruldasınız; nedir? Türkiye'de işte, doğurganlık azalıyor, ciddi bir aslında nüfus problemiyle önümüzdeki yıllarda karşılaşacağız. Tamam, burada tabii, çok geç kalındı yani bu konu çok daha öncesinde üzerinde durmamız gereken bir konuydu, nedenlerin neler olduğunun çok iyi araştırılması gereken bir konuydu fakat burada da henüz zaten o kuruluş da toplanıyor, ediyor da henüz somut bir tedbirin olmadığını, somut bir çıktı olmadığını görüyoruz.

Burada, tabii, dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da yani doğurganlık ülke genelinde totalde baktığı zaman azalıyor ama bir de bölgesel dağılımında ciddi bir dengesizlik var. Yani bazı bölgeler olağanüstü düşük bir şekilde devam ediyor. Bunlar bence hassas konulardır, bunlara bakılması lazım.

Tabii, yine, nüfus politikasıyla ilgili olarak yabancıların durumu var. Türkiye'de vatandaşlık bağıyla bağlı olmayan, işte, çeşitli şekillerde ülkemize gelmiş olan, farklı statülerde kayıtlı, kayıt dışı olan neyse gelmiş yabancılar var. Kayıt dışı ve kaçaklar hariç 3,6 milyon kişi olduğu sizin internet sitenizde görünüyor ama tabii, kaçak ve kayıt dışı olanların ne olduğunu zaten statüsü de kaçak ve kayıt dışı olduğu için herhâlde siz de bilmiyorsunuz, biz de bilmiyoruz.

Şimdi, buralarda, özellikle Suriyeliler özelinde de bakınca bu sefer de burada da doğurganlığın aşırı yüksek olduğunu görüyoruz yani ve sayısını bilmediğimiz miktarda ülkemizde bir yabancı var, bunlar gelişigüzel bir şekilde ülkenin her tarafına yayılmış, köylerde dahi bunları görüyoruz, ondan sonra ve uzun bir süre de geçtiği için artık iş kuruyorlar, evlilikler yapıyorlar ve önümüzdeki dönem için özellikle Anadolu coğrafyasının Türksüzleştirilmesi açısından ve o riskle karşı karşıya olmasından bence bu işin son derece önemli bir konu olduğunu düşünüyorum fakat Hükûmetin, biz daha doğrusu, buna ilişkin böyle doğru düzgün, kapsamlı bir politikasının olduğuna bugüne kadar şahit olmadık. Eğer böyle bir politikanız varsa, bu konuda bizi bilgilendirirseniz sevinirim.

Şimdi, yine az önce de ifade ettim, mesela Uygur Türklerinin hani belki belli çiftçilik yapmak amacıyla belli bölgelere getirilmesi düşünülebilir dedik. Ülkeye gelen Uygur Türkleri var, sosyoekonomik entegrasyonu ve hukuki güvenliklerinin sağlanması konusunda sizin Bakanlığınızın da üzerine birtakım vazifeler düşüyor. Bununla ilgili olarak İçişleri Bakanlığı neler yapıyor, onu öğrenmek isteriz. Yani biz bir şey yapılmadığını biliyoruz ve düşünüyoruz, sunumunuzda zaten Uygur Türkleriyle ilgili herhangi bir şeye rastlayamadık.

Diğer bir husus, yine, İnsan Hakları İzleme Örgütü raporları, Göç İdaresi Başkanlığının bazı Uygurların uzun dönem veya insani ikamet izni müracaatlarını, özellikle millî güvenlik riski gibi muğlak gerekçelerle reddettiğini gösteriyor. Bunun nedeni nedir? Yani bunlar bizim hem soydaşımız hem dindaşımız. Uygur Türklerine yönelik olarak bu millî güvenlik riski nedeniyle müracaatların reddedilmesi konusunun arkasındaki temel gerekçe nedir? Bu Çin meselesi yani tamam Çin büyük bir ülke olabilir ama Türkiye de bağımsız bir ülke, egemen bir ülke, Türkiye de büyük ülke. Bu Çin korkusundan mı kaynaklanıyor, neden kaynaklanıyor? Yoksa bu konuya kayıtsız mı kalıyorsunuz? O daha kötü bir durum, bunun doğrusunu öğrenmek isteriz.

Şimdi, bu trafik cezası meselesi var. Vatandaşın canını yakan bir mesele yani gerçekten millet çok şikâyetçi. Özellikle gelirin çok düştüğü bir dönemde böyle ayda bir defa veya iki ayda, üç ayda bir defa insanların ceza yemesi, tabii insanların ciddi bir şekilde durumunu sarsıyor. Elbette kural ihlal edenlere ceza verilsin, onda hiçbir şeyimiz yok. Hatta bir kısım cezalar artırılabilir bile, onlara ilişkin herhangi bir itirazımız olamaz. Fakat, şimdi bazı anlamsız cezalar var. Yani, bir defa çok anlamsız trafik levhaları var. Yani burası Karayollarının sorumluluğuna mı giriyor, Bakanlığınızın sorumluluğuna mı giriyor, nedir, onları bilmiyorum. Bir kısmının kaldırıldığı da ifade edildi ama zannediyorum çok daha fazla yapılacak işler var. Ya, gerçekten bakın, yani bir bakıyorsun 90, anında hiçbir şey, uyarı yok 70'e düşüyor, 30'a düşüyor, tekrar 90'a çıkıyor filan. Ya, bunları takip etmek, bunlara uyayım deseniz ciddi bir şekilde zaten trafikte bir can güvenliği problemiyle karşı karşıya kalırız. Hepsi de küçük araba değil, nihayetinde burada büyük arabalar var. Yani sırtında 30-40 ton yük taşıyan bir kamyon bu ani hız limitlerine nasıl adapte olacak, adapte olması durumunda nasıl bir sonuçla karşılaşırız, bunları görmek lazım.

Bu radar meselesinde, özellikle yani milletteki algı şu: Devlet bize tuzak kuruyor. Devlet amacı, kurallara uymayı sağlamak veya insanları kurallara uyumsuzluğundan caydırmak değil, para tahsil etmek şeklinde vatandaşın genelinde, yaygın bir kanaat olacak şekilde bir uygulama var. Bunu mutlak surette görmemiz gerekiyor. Dolayısıyla, buna göre tedbir almak gerekiyor. Gerçekten insanlar sıkıntılı.

Bir de bu Maliye Bakanlığının konusuna da girebilir ama -yani nihayetinde cezayı kesen siz olduğunuza göre- belki sizin tarafınızdan uyarı gidebilir. Şu 15 gün içerisinde ödenmesi durumunda indirimli ödeme var. Şimdi, dar gelirli, sabit gelirli, diyelim ki ayın 15'i, yeni aylığına almış. İşte, bir süre sonra bu parayı ödemeyi imkânı yok. Mesela, bunun bir 30 güne çıkarılması, insanlar hiç olmazsa maaşını aldığında bu parayı rahat öder yani hiç olmazsa yediği cezayı indirimli olarak ödemiş olur, bunun yolunu açarsınız.

Bu fahri müfettişlik meselesiyle ilgili olarak şikâyetler var. Evet, elbette bu işi doğru düzgün yapan vatandaşlarımıza teşekkür ediyoruz, büyük bir yurttaşlık görevi yapıyorlar ancak burada da keyfî, kişisel önyargı ve yanlış tespitleri önleyecek şekilde bu müessesenin de ele alınmasının ben doğru olacağını düşünüyorum.

Şimdi zamanımız azaldı. Kısa kısa birkaç konu var. Bu 18 Ekim 2025 Cumartesi günü saat 20.00 civarında DEM organizasyonunda Diyarbakır'da gerçekleştirilen bir yasa dışı toplantı ve gösteri yürüyüşü yapıldı. Burada, biliyorsunuz işte yani terör örgütü lehinde bildiriler yapıldı, afişler taşındı. Mesela "Şehitlerin hayali gerçek olacak, özgür önderlik surlara çıkacak." pankartı açıldı, "PKK halktır, halk burada." kahraman Türk polisi için düşman sloganları atıldı. Ben özetle şunu söylemek, sormak istiyorum: Bu yürüyüşe hakikaten siz hangi kanuna istinaden, neye istinaden müsaade ettiniz? Yani bir terör örgütünün terör örgütü lehinde afişlerin açıldığı ve saati de 20.00 yani gün batımından sonra normal şartlarda -benim bildiğim kadarıyla, elimde burada kanun maddeleri var, vaktim azaldı için onları söylemiyorum- yani saat 20.00'den sonra böyle bir gösteri yürüyüşüne hangi kanununa istinaden müsaade edilmiştir ve niçin müsaade edilmiştir? Daha sonra da bu özellikle Türk polisi için düşman şeklinde slogan atan veya terör örgütüyle ilgili slogan atanlar, onun lehinde slogan atanlarla ilgili herhangi bir adli soruşturma yapılmış mıdır? Bunlara da cevap verirseniz sevinirim.

Şimdi, Emniyetin uyuşturucu raporunu takip ediyoruz. Gerçekten yani Türkiye'nin artık yalnızca bir transit ülke olmadığını, sentetik kannabinoidler, metanfetamin ve sentetik ecza başta olmak üzere yeni uyuşturucu maddeler açısından hedef pazar ve üretim, dönüştürme girişimlerinin odağı hâline geldiğini maalesef görülüyor. Uyuşturucu yaşının çok küçük yaşlara indiğini biliyoruz. Dolayısıyla, tabii, uyuşturucuyla mücadelenin de yalnızca bir operasyon sayısı veya yakalama miktarına indirgenmemesi gerektiğini, gençleri hedef alan yaygın ve agresif bir risk ortamıyla karşı karşıya olunduğunu da görmemiz gerekiyor. Uyuşturucuya çok kolay ulaşılabildiğine yönelik olarak ciddi şikâyetler var. Yakalamalarla ilgili istatistikleri burada epeyce vermişsiniz ama yani niye ülkemizde bu kadar çok uyuşturucuya ulaşılabiliyor, bunu da size sormak gerekir tabii ki.

Bir de cezaevlerinin -biraz Adalet Bakanlığı konusuna girmekle birlikte- etkin tedavi ve rehabilitasyon mekanizmalarıyla desteklenmediği sürece örgütlü suç yapıları için yeniden örgütlenme alanına taşınma riskinin olduğunu da zannediyorum görmek gerekiyor.

Şimdi, Emniyet teşkilatındaki intiharlar ve sorunlara yönelik anket çalışması var. Emniyet Teşkilatı Sivil Toplum Kuruluşları Birliğinin bir çalışması var 2024 tarihli. Burada tabii, çok çarpıcı sonuçlar var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun, iki dakika süre veriyorum.

ERHAN USTA (Samsun) - Tabii, ben bu çalışmanın teknik açıdan kalitesini bilmiyorum doğrusu ama kamuoyuna açıklanmış bir şey, bununla ilgili sizin tarafınızdan da herhangi bir -zannediyorum- değerlendirme de yapılmadı. Şimdi, buradaki sonuçlara bakılırsa, yaklaşık 15 bin yani örnek olarak çok iyi 15.360 personelle yapılmış bir anket. Mesela diyor ki: "Çevrenizde intihar eden ya da intihar girişiminde bulunan -bu polislere soruluyor- bir meslektaşınız oldu mu?" sorusuna 3/4'ü "evet" cevabını veriyor yani polislerimizin 3/4'ünün tanıdığı veya etrafında olan birisi bir intihar girişiminde bulunmuş. "Hiç intihar etmeyi düşündünüz mü?" sorusuna polislerin 1/3'ü "evet" diyor yani yüzde 35,2'si. Bu çok fevkalade ürpertici bir oran. Ondan sonra, Emniyet teşkilatı personeli hakkında "İstifa etmeyi düşündünüz mü?" sorusuna 7/10'u istifa etmeyi düşündüğünü ifade ediyor personelin. "Başka bir meslek seçme şansınız olsa Emniyetten ayrıl mısınız?" sorusuna "evet" diyen yüzde 77; bu da çok yüksek bir oran. Dolayısıyla polislerin ciddi ekonomik sıkıntılar, mobbing altında çalışma gibi birtakım şikâyetleri var. Yani bunları bilmiyorum, siz de ölçüyorsunuzdur. Diyelim ki bu rapor çok gerçekleri yansıtmıyorsa da...

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - Erhan Bey, kim ölçmüş onu?

ERHAN USTA (Samsun) - Emniyet Teşkilatı STK'leri Birliği.

Bakın, ben bundan mutlak bir sonuca gitmiyorum, tam tersine, diyorum ki: Böyle bir rapor var. Ben bir milletvekili olarak bu raporu dikkate almak durumundayım. Ha, bu rapordaki değerlendirmeler yanlış olabilir, buna ilişkin de sizin bir şey söylemeniz lazım. Şu anda bugün burada değil, bununla ilgili kamuoyuna açıklama yapılması lazım, bu raporla ilgili veya sizin çok ciddi mesela bununla ilgili çalışmalar yaptırılabilir. O çalışmalar çerçevesinde de böyle bir şeyin olmadığını söylemek lazım ama yani bizim çıplak gözle de baktığımızda, gördüğümüzde ciddi bir şekilde bir problem olduğunu görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Lütfen tamamlayın.

ERHAN USTA (Samsun) - Bitireceğim Başkanım.

Tabii, bu hemen bir anda bugünkü üst yönetimin sorunudur, oradan kaynaklanıyordu, bir şeydir diye söylemek çok fazla mümkün değil elbette, bunun belki yıllara dayanan bir temeli var ama netice itibarıyla buna bakmak gerekiyor.

Şimdi, 17 Mayıs 2025'te PKK yöneticileri Ali Haydar Kaytan ve Rıza Altun için düzenlenen sözde anma etkinliğine izin vermek istememesine ilişkin süreç sonrasında İçişleri Bakanlığı tarafından merkeze çekilen Tunceli Valisi Bülent Tekbıyıkoğlu... Bir defa, kendisinin karşısında saygıyla eğildiğimi bir Türk milliyetçisi olarak, bir vatanperver olarak söylüyorum. Keşke başka valilerimiz de böyle olabilse ama devletin burada kendi valisini bu kadar kolay... 2 teröristin anma törenine ilişkin bir meselede devletin valisini bu kadar kolay harcamaması lazımdı. Yani bundan duyduğum -buna çok şey söylenebilir ama- üzüntüyü burada ifade etmek istiyorum. Bu, bir defa, hiçbir şekilde çağdaş yönetim normlarına da uygun değil, hiçbir şeyle bunu bağdaştıramayız. Yani oraya biz devletin bir temsilcisi olarak valiyi gönderdiysek o valinin de oradaki işleyişe ilişkin kanaatlerine bir miktar dikkat etmek lazım, onlara saygı duymak lazımdı. Tam tersine, bu yapılmadı ve oradaki vali 2 teröristin anma töreni yüzünden Türkiye Cumhuriyeti devletinin kahraman bir valisi merkeze alındı. Bu ayıbın da ben bugünkü hükûmete yeteceğini düşünüyorum.

Bu mafya meselesine girecektim, vaktim kalmadı ama şunu görmek lazım ki bugün mafya ve çeteleşme özendiriliyor, çocuklarımız genç yaşta... Bunun bir sürü ekonomik sıkıntıları var ama asayiş boyutu sizinle ilgili, mafyanın eline geçmiş durumda. Bunlarla ilgili de daha ciddi tedbirler almak gerekir diye düşünüyorum. 1,5 trilyon lira bütçeniz var bağlı ilgili kuruluşlarla birlikte bu bütçenin de ülke hayrına harcanması konusunda iyi dileklerimi, temennilerimi iletmek istiyorum.

Teşekkür ederim.