| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 17 .11.2025 |
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan; ben de herkesi selamlıyorum.
Sayın Bakan, şimdi, sorumluluk ve görev alanınıza giren tüm konularda gerekli tedbirleri aldığınızı iddia ettiğiniz bir sunum yaptınız ancak ne yazık ki biz de sahada, mahallede, sokakta, kentlerimizde farklı bir tabloyla karşılaşıyoruz, sizin ortaya koyduğunuz tabloyla hiç örtüşmüyor.
Şimdi, ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınlardan bahsetmek istiyorum: Ülkenin yarısını, nüfusun yarısını oluşturuyorlar ve her an yaşamın her alanında ne yazık ki tam anlamıyla bir hayatta kalma mücadelesi veriyorlar çünkü her an şiddet tehdidiyle karşı karşıyalar. Siz de kadın cinayetlerinde önceki yıllara oranla bir azalma eğiliminden bahsettiniz sayılarla ama biz de 25 Kasıma doğru gidiyoruz ve pek çok kurum, ajans ve sivil toplum örgütü veriler açıklıyor, ne yazık ki bu veriler oldukça kötü yani hiç iyiye giden bir durum yok.
Ben, özellikle son günlerde -geçen ay- yayınlanan bir raporu biraz açmak istiyorum size: Kadın Dayanışma Vakfı ve Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği 6284 Sayılı Kanun Uygulamaları İzleme Raporu'nu paylaştı. Biliyorsunuz ki 6284, kadına karşı şiddetle mücadele konusunda en kritik meselelerden, uygulanması en kritik öneme sahip yasalardan biri ve bu nedenle uygulanmasının çok önemli olduğunu siz de biliyorsunuz; zaten bununla ilgili çabanızı da biliyoruz ama bu raporda 200 dosya incelemesi, bilgi edinme başvuruları ve kadınların deneyimlerinden elde edilen bilgiler var. Kadınlar demişler ki: Tedbir kararı için kolluk kuvvetlerine başvurduklarında daha ilk aşamada beyanlarının sorgulandığını ve şiddetin "aile içi bir mesele olduğu" olarak tanımlanarak yanlış yaklaşımlarla eve gönderilmeye çalışıldıklarını ifade etmişler; çoğunluğu bunu söylemiş. "Kolluk görevlileri kadınlara yanlış bilgilendirmeler yapıyor, şikâyetçi olmadan tedbir kararı alınamayacağını söylüyor; hâlbuki kanunda böyle bir şikâyet şartı bulunmamakta. Kadınlar gece saatinde başvurduğunda 'Git, sabah gel.' diyorlar ya da 'Eşindir, barışın.' diye eve gönderiyorlar." Böyle akıl almaz cevaplar var. Psikolojik, ekonomik ve dijital şiddet ya da ısrarlı takip gibi durumlarda asla ciddiye alınmadıklarını ifade etmiş kadınlar ve bu tür meselelerle ilgili delil şartı istenmiş. Yine, 6284 sayılı Kanun'da koruma tedbiri için delil şartı yoktur, delil şartı aranmaz, bunu söyleyelim. Yine, KADES uygulaması gibi teknolojik imkânlar dahi kolluk kuvvetlerinin yerinde ve yeterli müdahalesini sağlayamamakta. KADES'e basan kadınlar olay yerine gelen ekiplerin "Görünürde kimse yok." diyerek tutanak tutup gittiğini ifade etmiş. Dahası, fail ile şiddete uğrayan kadını uzlaştırma çabaları oldukça tekrar eden bir durum. Bu yaklaşım sadece kadınların güvenliğini tehlikeye atmakla kalmamakta, kolluğun tarafsızlık yükümlülüğünü de açıkça ihlal etmektedir. Şimdi, göçmen kadınlar açısından durum daha da vahim. Geri gönderme korkusu nedeniyle şiddete uğradıklarında dahi başvuru yapamıyorlar ayrıca başvuran kadınlar da çoğu zaman tercüman desteği alamıyor, ifadeleri yanlış ve beyanları da eksik olarak kayda geçiyor çoğunlukla. Bu çok önemli çünkü Fatma Altınmakas örneğini hatırlamak gerekiyor burada, tercüman olmadığı için ne yazık ki hayatını kaybetmiş, katledilmiş bir kadın. Kolluk birimlerinin kadınları yeterince bilgilendirmemesi silah teslimi veya gizlilik gibi hayati öneme sahip tedbir taleplerinde kritik öneme sahip ve kritik gecikmelere yol açıyor. Bu gecikmeler can güvenliği riski yüksek olan durumlarda ne yazık ki hayati bir zaman kaybı demek ama bu da yapılıyor.
Suçu doğrudan önlemekle ilgili bir şeyden bahsettiniz sunumunuzda yani aslında bütün meselelerle ilgili, bu çok önemli, yasakçı politikalarla ya da ağır cezalarla olmayacağını aslında biliyoruz. Sadece var olan yasalardaki cezaların uygulanması çok önemli, bunun dışında da eğitim ve zihniyet değişimine vurgu yapmak istiyorum. Kolluk görevlilerinin toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda düzenli, denetime açık zorunlu eğitim alması, şiddet bildirimlerinin her koşulda ciddiyetle ele alınması ve kadınların güvenliğini önceleyen standart uygulamaların hayata geçirilmesi zorunlu Sayın Bakan. Alınan eğitimlerin etkili bir şekilde denetlenmesi, takip edilmesi gerekiyor, 6284'ün gerekliliklerini yerine getirmeyen kamu görevlilerinin yaptırıma tabi tutulması gerekiyor. Burada soruyorum: Bu zamana kadar 6284'ü uygulama konusunda gerektiği gibi davranmayan veya ihlal eden personel hakkında hiç soruşturma açıldı mı, kaçına ceza verildi eğer açıldıysa, bunu sormak istiyorum.
Sayın Bakan, bir diğer mesele mülteciler ve geri gönderme merkezleri. Az önce göçmen kadınların geri gönderilme korkusuyla şiddete uğradıklarında şikâyet başvurusu yapamadıklarından bahsetmiştim. Korkmakta çok haklılar çünkü eziyet kaçtıkları ülkeye gönderilmeden daha burada yani bekletildikleri o merkezde başlıyor. 2014 yılında otel konforunda olduğu iddiasıyla geri gönderme merkezleri açıldı, maalesef ki birer cezaevinden farksız, hatta, daha beter durumda olduklarını belirtmek gerekiyor. Türkiye Tabipleri Birliğinin bu konuyla ilgili tespitleri ve raporu var, merkezlerdeki hak ihlallerinin boyutunu gözler önüne seriyor. Burada kapasite aşımı nedeniyle hijyen sorunları yaşanıyor, avukatların müvekkilleriyle görüşmeleri keyfî şekilde engelleniyor ve keyfî şekilde tedbir ve gizlilik kararları var dosyalara. Alıkonulmalarıyla ilgili süreçler hakkında bilgi alamama ve yakınlarıyla görüştürülmemesi gibi sorunlar yansımış raporlara. Günlük içme suyu ve temizlik için su kısıtlamaları çok kalabalık olan bu merkezlerde ne yazık ki arbede yaşanmasına sebep oluyor. Yemekler az, besin değerleri düşük, çevirmen talepleri karşılanmıyor, engelli, özel ihtiyaç sahibi ve LGBTİ+'lar, LGBTİ+ göçmenler için fiziki ve psikososyal ortamlar sağlanmamış, sağlanmıyor, şiddet ve darp iddiaları bulunmakta, hatta, bu duruma dayanamayan göçmenlerin kendilerine zarar verdikleri iddiaları var. Şüpheli ölümler, çıplak arama, terör şüphelisi oldukları gerekçesiyle hiçbir soruşturma olmadan alıkonulan göçmenler olduğunu biliyoruz. Bu da raporlara yansıdı ya da disiplin cezası olarak hücre cezası veya soğuk oda işkencesi yapıldığına dair iddialar var.
Bir diğer konu geri gönderme merkezinde bir kadının intihar ettiği haberi, Çatalca İnceğiz'de. Göç İdaresinin bu durumu "Merkezde kusur yok. Psikolojik sorunları vardı." diyerek örtbas etmeye çalışması, bu da Bakanlığın denetim ve şeffaflık konusundaki zafiyetini gösteriyor Sayın Bakan.
Bir de şu iddialar var: Göç İdaresi binalarının MİT tarafından muhalif göçmenleri sorgulama bürolarına dönüştürüldüğü iddiası; bu, çok önemli bir iddia.
İÇİŞLERİ BAKANI ALİ YERLİKAYA - Çok önemli bir iddia değil çok önemli bir gerçek dışılık.
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Bize haber olarak gelen başvurular bunlar Sayın Bakan, ben söyleyeyim, siz açıklarsınız.
İkamet izni veya vatandaşlık alabilme karşılığında ajanlık dayatıldığı... En son, İstanbul'da İranlı bir üniversite öğrencisinin ikamet izni iptal edildi; nedeni, ajan olması istendiği için bunu kabul etmeyip reddetmesiydi. Bu, haberdar olduğumuz en küçük mesele.
Yine, ikamet izni ve vatandaşlık hakkı... Ben bunu soru olarak sorayım: Bunun ajanlaştırma ve insansızlaştırma gibi bir aracı olduğuna dair iddialar var, bu iddialar nedir yani bunları açıklayabilir misiniz?
Bir de ülkede, sokaklarda çeteler ne yazık ki tehdit savuruyor. Seçim bölgem Diyarbakır'da gece "Devlet biziz." diye silahla halkı tehdit ederek bağırıyorlar, görüntüler sosyal medyaya da yansıdı Sayın Bakan.
Şimdi, kadınlar her gün şiddet görüyor ve her gün öldürülüyorlar ne yazık ki ama ben başka bir meseleden bahsetmek istiyorum. Diyarbakır'daki her dağı kazmaya başladı maden şirketleri. Hasandin Yaylası'ndaki şirketlerin de yine açtığı her sondaj kuyusunun önünde bir kalekol yapımı var. Bunu sormak istiyorum Sayın Bakan. Az önce AK PARTİ'li vekil "Dağda nöbet tutan jandarmamızın bütçesidir bu." dedi ama şimdi dağlarda kalekol yapılıyor. Biz oradaki, bölgedeki komutana gidip bu kalekolların neden yapıldığını sorduk, maden şirketlerini koruma amacıyla yapıldığını söyledi, hatta bunun şirkete yaptırıldığını ve daha sonra devredileceğini ifade etti. Ben sordum, oradaki karakol komutanı da bana bunu ifade etti. Yani şimdi şunu sormak istiyorum Sayın Bakan: Diyarbakır'daki her dağda, her ilçemizdeki dağlarda yapılan kalekollar halka karşı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
Bilinmeyen Konuşmacı -
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Bir dakika lütfen.
OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Buyurun.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Kalekol niye halka karşı olsun?
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Halk orada toprağını savunmak için ya da hayvancılık yapıyor, yaşam alanını korumak için madenciye karşı direniş gerçekleştiriyor. Orada ne yazık ki jandarmaya, askere madenciyi korumak için nöbet tutturuyorlar. Bunu sormak istiyorum. Ben kendim gittim, oradaydım, sordum -bu, kabul edilemez- "Neden yapılıyor bu kalekollar?" diye sordum.
Bir de Filistinlilerin Türkiye'de tedavi edilmesiyle ilgili soruyu sormak istiyorum. Filistinlilere vatandaşlık verildi mi? Çünkü bu, uluslararası camiada İsrail'in Gazze'yi insansızlaştırmasına dolaylı olarak bir tür destek olarak algılanıyor. Bunu merak ediyorum "Kaç Filistinli'ye vatandaşlık verildi?" diye sormak istiyorum.
Dinlediğiniz için teşekkür ederim.