| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 14 .11.2025 |
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, sanıyorum bu mozaiği tanıyorsunuzdur, sorsam onun adını çok rahat söylersiniz, meşhur Çingene Kızı mozaiği. Tarihi hakkında ne biliyorsunuz, emin değilim çünkü tarihi epey bir şaibeli. Neden diye soracak olursanız, pek çok tarihî kalıntı gibi gerçek tarihi tahrip edilmiş, kimliksizleştirilmiş, tarihsizleştirilmiş, tabiri caizse asimile edilmiş bir mozaik görüyorsunuz karşınızda. Belkıs yani Belkıs, Zeugma olunca bu mozaiğe de yapıldığı zamandan bin beş yüz yıl sonra çıkarıldığı topraklara gelen çingenelerin adı verilmiş oluyor, gerçeğinden ve mozaiğin manasından uzak politikalarla. Yolunuz eğer bir gün Belkıs'a düşerse Sayın Bakan, çingene olmayan bu kıza tekrar bakmanızı tavsiye ederim. Belkıs'ın köylerine de giderseniz eğer orada kofili annelerin sözlü tarih aktarımlarını, "..."(*) dinlersiniz ve bu portrenin Proto Kürt kadın unsurları taşıyan kültürel hafıza aktarımlarına tanıklık edersiniz ve belki çingene olmayan mozaikteki kızın gerçek tarihini Bakanlığınızın da misyonunu yerine getirerek ortaya çıkarırsınız. Biz de çingene kız olarak bilinen bu mozaiğin gerçek tarihini hep birlikte okuruz.
Evet, bu bir mozaik, mozaikten başladım, bu şekilde de devam etmek istiyorum. Nedir bu mozaik Sayın Bakan? Siz de pek çok çalışmalarınızda dile getiriyorsunuz "Türkiye bir kültür mozaiği." diyorsunuz, "Anadolu bir mozaik cenneti." diyorsunuz fakat sözünüzde mozaik var, pratiklerinizde mozaiğin hiçbir belirtisi yok Sayın Bakan. Çünkü mozaik nedir? Mozaik, zıtlıkların bir araya gelerek bir anlamsal bütünlük inşa etmesidir Sayın Bakan ve bu anlamsal bütünlük içerisinde farklılıkların tekçi bir anlayışla değil, renkleriyle bir arada olmasıdır fakat sizler pratiklerinizle, Sayın Bakan, bu kültürel çeşitliliği tek renk bir mermere dönüştürmek istiyorsunuz. Keşke, bugün, burada, bizler eşit farklılar olarak bulunabilseydik Sayın Bakan, keşke tek renk bir mermerin anlam ifade etmediği, farklı taşların bir araya gelerek oluşturduğu Anadolu ve Mezopotamya mozaiklerinin tahrip edilmediğini konuşabilseydik, farklılıklarımızla ayrıştırılmasaydık, bu toprakta diller kaybolmakla yüz yüze kalmasaydı Sayın Bakan, "..."(*) dediğimde, Bakanlığınızın adında da geçen "kültür"ün Zazaca, Kürtçe, Süryanice karşılığının olduğunu bilen birileri olsaydı karşımızda fakat karşıma baktığımda tek bir renk görüyorum, tek bir cins görüyorum, tek bir ses görüyorum Sayın Bakan ve bu tekçilik halklar bahçesinin renklerine ne yazık ki uygun değil. Keşke, bugün, burada, bizler halklar bahçesinin renklerini, dillerini, kültürlerini, çok dilli yaşamını görebilseydik Sayın Bakan fakat göremiyoruz. Bunu karşımızda göremediğimiz gibi ne yazık ki pratiklerinizde de göremiyoruz ve bugünkü bütçede de halkların renklerini, dillerini, kültürlerini göremiyoruz Sayın Bakan.
İşte, bu çok renkliliğin aydınlığını dönüştürmek istediğiniz karanlığın adı aslında kültürel şiddettir Sayın Bakan. Siz her pratiğinizde bu şiddeti aslında yeniden, yeniden üretiyorsunuz. Şiddet ve barış alanında çalışmalar yapan Galtung'a göre, kültürel şiddet, yapısal ve doğrudan şiddeti meşrulaştıran bir araç rolündedir. Kardeşlik türküsü söyler kültürel şiddet fakat aynaya baktığında kendisini görmek ister ve bundan korkunç bir haz duyar. Kültür politikalarınız şiddet gösterisine dönüşmüş durumda ve yaşam alanlarını ne yazık ki kültürel şiddetin olay mahallerine çevirmiş durumda. Hep birlikte kültürel şiddetin olay mahallerine gidelim Sayın Bakan. Yer: Mardin. Tarih: 16 Mayıs yani Kürt Dil Bayramı'nın ertesi günü. Çok dilli ve kültürlü Mardin'in tek renkli kayyımının düzenlediği kitap fuarında 47 yayınevi, 67 stant olmasına rağmen bir tane bile Kürtçe yayın evinin stant açmasına izin verilmedi Sayın Bakan. Bunu, Bakanlığınızın kültür politikasından farklı değerlendirebilir miyiz? Yine, başka bir olay mahalli: Cizre, Mala Dengbeja. Tarihi milattan önceye dayanan bu merkez, yıllarca Kürt kültürünün merkezlerinden biriyken şu an kültürel faaliyetlerin engellendiği bir alana dönüşmüş durumda. Buna kültürel kırım demeyelim de ne diyelim Sayın Bakan? Başka bir yer: Birca Belek. Adını söylerken bile ürperiyorum şu an çünkü binlerce yıl ürettikleriyle tarihi değiştirmiş bu yapı şu an kültür çalışmaları için değil, müze için değil, bir şahsın özel ofisi olarak kullanılmakta Sayın Bakan. Yazıktır, günahtır, suçtur demek istiyorum. Evet, Birca Belek binlerce yılın tarihî mirası şu anda eski AKP Kadın Kolları Başkanı olan, şimdi de İçişleri Bakanlığından Müfettiş Yardımcısı olan Hatice Atan'ın özel bürosu olarak kullanılıyor Sayın Bakan. Hani siz tarihî varlıkları koruyordunuz, hani tarihî mirasa sahip çıkıyordunuz? Peki ya, Bakanlığınızın İlk Eser Programı'na dâhil olmak isteyenler için esas kriterin Türkçe olması olarak belirlenmesi ayrımcılık değil mi Sayın Bakan? Belki ilk eserini Kürtçe yazmak istiyor, belki Süryanice yazmak istiyor, belki Ermenice yazmak istiyor; bu ayrımcılığı peki nereye koyacağız? Peki ya, Sayın Cumhurbaşkanının yakın zamanlarda dünya rekoru olarak nitelendirdi ve "Halk kütüphanelerinde 25 milyon kitap var." dediği halk kütüphanelerini size sorduk Sayın Başkan; "Bu 25 milyon kitap içerisinde ne kadar Kürtçe kitap var?" dedik. Bize resmen asimilasyonun cevabını verdiniz çünkü 25 milyon kitap içerisindeki Kürtçe kitap sayısı yüzde 0,08 Sayın Bakan. Biz bunu asimilasyon dışında açıklayamıyoruz.
Yine, barajlarla sistematik bir şekilde boğmak istediğiniz bir kültürel miras ve bir tarih var Sayın Bakan ve siz bu yıkımın sorumlususunuz; tarihe hesap veremeyeceksiniz çünkü baraj yapıldıktan sonra sular altında kalan yerlerin yüzde 90'ından fazlası Kürtlerin yaşadığı ve tarihsel izler bıraktığı yerler daha vahimi, bu yerler Urfa ve Adıyaman arasında. Urfa bugün, dünya tarihini değiştiren merkezlerin olduğu bir yer ve siz, Urfa ve Adıyaman arasındaki bu fiziki yakınlığı bile gözetseydiniz oraya kurulan barajların dünya tarihini nasıl boğmak istediğini, nasıl insanlık suçu işlediğini bir kez daha anlardınız ve tanıklık ederdiniz. Barajların altında kalan tarihî kalıntıların, halkların tarihinin yok etmenizdeki asıl amacın bizim tekçi tarih anlayışını kaleme alırken arkamızda iz bırakmama çabası olduğunu ne yazık ki düşünmeden kendimize edemiyoruz.
Milyarlar harcanarak Kültür Yolu Festivali yapıyorsunuz; toplumun kültürüne, sanatına, sanatçısına, değerine değer vermek dururken, onlarla birlikte festival yapmak dururken âdeta bir pop konseri düzenliyorsunuz; adına da "Kültür Yolu" diyorsunuz. Kültür Yolu Festivali yaptığınız topraklar bu ülkenin kültür çeşmesidir Sayın Bakan, sizin kültür festivaliniz orada tutmaz.
Bakın, bunların bütününün, hepsinin tek bir anlamı var: Bu örnekler tekliye methiye, çokluğa reddiye anlamına gelir.
Size Mardinli sanatçıların mesajını getirdim Sayın Bakan. Mardinli sanatçılar der ki: "Mardin özelinde turizmin parlatılmış yüzüyle devletin kültür politikalarının boşlukları arasında sıkışmış bir şehir. Kültür Yolu festivalleri değil de gerçek bir kültür üretimi için sanatçının emeğine, halkının çok dilliliğine, kamusal alanların özgürleşmesine ihtiyaç var. Mardin'in kültürel çeşitliliği, binlerce yıllık birlikte yaşama hafızası, ritüelleri, anlatıları, dilleri, tiyatro için çok güçlü bir üretim kaynağı olmasına rağmen bu kaynak ne yazık ki resmî ve ticari yaklaşımlar tarafından sürekli budandığı için sanatçılar ya göç ediyor ya da direniş durumunda. Direnenlerin çoğu da zaman zaman bağımsız gruplar, kolektifler, kendi imkânlarıyla yaşamaya çalışıyor." Mardinli sanatçılar diyor ki: "Mardin'in taşları, sokakları, "bineal" gibi "Kültür Yolu Festivali" gibi adlar için konulurken satanı kendisi, üretim mekânları, kültürel sürekliliği sanatçı için gerekli altyapıyı tamamen görmezden geliyor. Mekân yok, konservatuvar yok, tiyatro yok, destek yok, dil görünmüyor ama turistik şehir vitrini daima parlatılmak isteniyor ama bu şehrin kültürünü büyütecek sanatçılar yok sayılıyor, kadim şehrimin sanatçılara barış ve demokratik toplum sürecine uygun dönüşüm ve revizyon istiyor Sayın Bakan." Biz de katılıyoruz.
Bu bayat tekliğe övgü, çağ dışı ret yaklaşımı sonlandırılmalı; bunun için gerekli çalışmalar yapılmalı, yasal boyutlar sürece dâhil edilmelidir ancak eşitliği ve farklılıkları gerçekten zenginlik olarak gören bir yaşamı mümkün kılmanın yolu kültürel dönüşümden, zihniyet ve anlayış değişiminden geçer. Bu değişimin adı bugün barış ve demokratik toplum sürecinin inşasıdır. İşte, tam o noktada da size ve Bakanlığınıza kritik roller düşüyor Sayın Bakan. Bu sebeple, tam da bu tarihsel kapsamda, yine Galtung'un ifadesiyle negatif barışı pozitif barışa dönüştürmek için dümeni çok kültürlülüğe kırmak, bundaki en büyük işin de size düştüğüne söylemek gerekir. Bu sorumluluğunuzu yerine getirmediğiniz, teklik üzerine bina edilen kültür politikasını devam ettirdiğiniz takdirde tarihin sayfaları sizi asimilasyoncu ve evvellerinden ayırt edilmeyecek hiçbir şeyin olmadığı şekilde yazmaya devam edecektir. Bu toprakların dillerini tanıyın Sayın Bakan; bu toprakların kültürlerini tanıyın Sayın Bakan ve bütçenizi buna uygun revize edin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Biz farklı ama eşit, ötekisiz ve özgür bir ülkenin mümkün olduğunu inanıyoruz Sayın Bakan.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.