KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN ADEM KORKMAZ - Komisyonumuzun çok değerli üyeleri ve kıymetli basın mensupları; Komisyonumuzun 8'inci Toplantısı için yeterli çoğunluk vardır, toplantıyı açıyorum.

Bugün, 14 Mayıs 2025 tarihinde çalışmalarına başlayan, şu ana kadar 7 toplantı ve 5 çalışma ziyareti ve çalıştaylar gerçekleştiren Komisyonumuzun son toplantısını gerçekleştiriyoruz.

Bugün yapacağımız toplantıda Komisyon üyelerimizden varsa raporumuzda yer verilecek hususlara ilişkin görüş ve önerilerini alacağız. Üyelerimiz önerilerini toplantıda dile getirebilecekleri gibi ayrıca yazılı olarak da Komisyonumuza iletebilme imkânına sahiptir. Her birinizin katkıları bu raporun içeriği açısından büyük önem taşımaktadır. Ayrıca, 4 Temmuz 2025 tarihinde Burdur'da gerçekleştirmiş olduğumuz İklim Değişikliği Gerçeğinde Sürdürülebilir Tarım ve Sürdürülebilir Tarımsal Üretim İçin Türkiye'de Tarımsal Sigortaların Yeniden Yapılandırılması Çalıştayları'na ilişkin bir özet rapor hazırladık. Akademik bir çalışma olduğu için, buradaki neticede bu çalışmaya zaten Komisyon üyelerimiz de tamamına, hemen hemen bütün oturumlara büyük ölçüde katıldığı için bir rapor. Yani bunun üzerinde genellikle biz ilave değerlendirmeler yaparız çünkü akademik çalışmaların kendine özgü de bir hususiyeti vardır, bu bir çalıştay olarak yerini alır. Bu konuda da ben kısa bir değerlendirme sunumu yapacağım Komisyon çalışmalarımızla ilgili.

İki tane çalıştay gerçekleştirdik. Bunlardan birincisi iklim değişikliği gerçeğinde sürdürülebilir tarım. Esasında birbirine bağlı iki konu, birisi genel iklim değişikliğinin, ikincisi de özel bir konu olan ve bizim de sahada sıkça tartıştığımız, karşılaştığımız Türkiye'de tarımsal sigortalar meselesi TARSİM yani genel anlamda tarım sigortası, tarımsal sigortalar değil ama bizdeki uygulaması TARSİM olduğu için hani, buna bir genel çerçevede bir değerlendirme yaptık. Birinci oturumda iklim değişikliği gerçeğinde sürdürülebilir tarımla ilgili günümüzde yaşanan ve gelecekte yaşanması muhtemel iklim değişikliği kaynaklı tarımsal problemlerin belirlenmesi noktasındaki yaptığımız çalıştaytı. Burada biz oradaki çalıştaydaki bütün tartışmaları kendi içerisindeki kavram analizlerine tabii tutarak bir özet rapor hâline getirdik.

İklim değişirken tarımsal üretimde bitkisel üretim, hayvansal üretim, atıkların değerlendirilmesi, gıda güvenliği noktalarında karşılaşılabilecek riskler, zorluklar nelerdir dediğimizde, iklim değişikliği ve aşırı hava olayları, su kıtlığı ve su kaynağı sorunları, verim kaybı ve kalite düşüklüğü, planlama ve ürün deseniyle ilgili sorunlar, ekonomik kayıplar, maliyet artışı ve tarımdan uzaklaşma, hastalıklar, zararlılar ve biyolojik sorunlar, hayvansal üretimdeki zorluklar, gıda arzı ve gıda güvenliği sorunları, arazi, enerji, imar ve çevre problemleri, atık sorunları ve uyum problemleri olarak toparlandı buradaki temel riskler. Burada, tarım sektöründe bu zorluklardan en çok etkilenen ve etkilenecek olanlar hangileridir sorusuna ise ağırlıklı olarak bitkisel üretim alanları, hayvansal üretim alanları, genel tarım ve iklim bölgeleri, su kaynakları ve suya bağımlı alanlar, doğal alanlar ve biyoçeşitlilik, sosyal ve ekonomik alanlar olmak üzere de etki alanları ortaya konuldu.

Hangi bölgelerde iklim değişikliği kaynaklı tarımsal problemlerin çok daha yüksek olması muhtemeldir diye... Bu da Türkiye'nin katılımcılar tarafından bir fotoğrafı çekilmeye çalışıldı. İç Anadolu Bölgesi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Akdeniz, Ege, Marmara, Trakya, Karadeniz, göller bölgesi, geçit bölgeleri ve sahil bölgeleri olarak katılımcılar fikirlerini ortaya koydular. Daha çok İç Anadolu Bölgesinde biraz kuraklıkla ilgili, iklim değişikliğiyle ilgili ciddi sıkıntıların olduğu daha çok kendini gösteriyor, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz de bunu takip eden bir şeye sahip.

İklim değişikliğinden kaynaklı tarımsal kayıpların en aza indirilmesi için alınması gereken tedbirler konusu, biraz daha ilgimizi çeken yani bizi gelecekte şekillendirecek olaylara karşı neler, hangi önlemler alınabilir sorusu değerlendirildiğinde bitkisel ve hayvansal üretim odaklı çözümler, su yönetimi ve verimlilik odaklı çözümler, tarım teknolojileri ve dijitalleşme odaklı çözümler, toprak sağlığı ve yönetimi odaklı çözümler ve diğer olmak üzere ana konular ortaya çıkmış oldu.

Türkiye'de iklim değişikliğine karşı tarımsal üretimde karşılaşılabilecek risklerin üstesinden gelebilmek için hangi stratejilere ihtiyaç duyulmaktadır sorusunda da risk yönetimi, su yönetimi ve suyun verimli kullanılması, biyoçeşitlilik ve genetik kaynaklarının yönetimi gibi temel üç konu öne çıktı.

İklim değişikliğinin olası risklerine karşı alınan tedbirler nelerdir, bu örneklerin sayısının artması için nasıl bir yol izlenebilir konusunda su yönetimine vurgu oldukça önemli. Sigorta ve ekonomik desteklerin artırılması zaten bizim diğer çalıştay konumumuzu da yakından ilgilendiriyor. Islah ve tohumculuk çalışmalarının artırılması, teknoloji kullanımının artırılması, kurumsal yapı ve politikalarda iyileştirmeler ve farkındalık çalışmaları şeklinde konu ortaya konuldu.

Türkiye'nin, sürdürülebilir tarımdaki stratejileri neler olmalıdır sorusuna ise stratejik planlama ve yönetimin iyileştirilmesi, toprak sağlığı ve biyoçeşitliliğin artırılması, ıslah ve yeni çeşit geliştirme çalışmalarının yapılması, sosyal ve ekonomik desteklerin artırılması, yine su yönetimi, sulama uygulamalarının iyileştirilmesi ve teknolojik adaptasyon ve dijitalleşme konuları, zirai don ve kültürel uygulamalara yönelik de stratejiler şeklinde ortaya çıkıyor.

Burada, bu çalıştayımızın özet sonuçlarında ise birincisi, iklim değişikliği ve aşırı sıcaklıklar tarımsal üretimdeki temel zorluklardır. Artık tarımsal üretimin bir sürü zorluğunun yanında iklim değişikliği ve aşırı sıcaklıklar burada çok öne çıkmış oluyor. Kuraklık, su kıtlığı, yanlış su kullanımı en önemli çevresel ve aynı zamanda da tarımsal bir sorun. Türkiye'de özellikle Güneydoğu, İç Anadolu, Akdeniz ve Ege'nin kuraklıktan, Karadeniz'in ise aşırı yağışlardan etkileneceğine ilişkin değerlendirmeler çıktı. Sürdürülebilir tarım için etkin su yönetimi ve genetik kaynakların korunması, kuraklığa dayalı çeşitler, yerel tohum bankaları ve polikültür tarım çeşitlemeleri, dijital tarım, akıllı sistemler, topraksız tarım gibi modern teknolojiler, tarımsal sigortalar yaygınlaştırılmalı ve tüm bitkisel üretim sigorta kapsamına alınmalı, küçükbaş ve kanatlı hayvancılık teşvik edilmeli ve sürümsüz tarım yaygınlaştırılmalı, Meteoroloji ile Tarım Bakanlığı koordinasyonu artırılarak çiftçiler erken uyarı sistemlerinden faydalanmalıdır, hızlı hasat tespiti, veri analizi ve zirai donla mücadele eğitimleriyle entegre bir yaklaşım sergilemelidir şeklinde bir değerlendirme çıktı.

İkinci çalıştay konumuz ise birinci çalıştay konusunun da esasında önemli bir yerini tutan, bizim de Komisyon olarak sahada en çok karşılaştığımız haklı ya da haksız eleştirileri bünyesine alan tarımsal sigorta meselesi yani bizim uygulamamızda da Türkiye'deki TARSİM uygulamasıydı. TARSİM'in esasında toplumsal beklentisinin çok yüksek bir noktada olduğunu biz de gözlemledik. Ülkemizde son günlerde yaşanan zirai don olayları ekseninde "TARSİM kurumunun faaliyetlerin olumlu ve olumsuz yönleri nelerdir?" diye bir sorumuz vardı. Poliçe kapsamının olumsuz yönlerini öncelikle ortaya koyduğumuzda, poliçe kapsamının yetersizliği ve fiyatlandırma sorunları, bilgi ve iletişim eksiklikleri, algısal yanlışlıklar, operasyonel ve hasar tespit süreci sorunları, sistemsel yetersizlikler ve uyum sorunları öne çıktı. Olumlu olarak bulunan noktalar ise finansal destek ve güvence sağlanması, sistemin yapısı ve işleyişinin iyi olması, gelişime açık olması diye. Hatta geçen hafta TARSİM Genel Müdürüyle yaptığım görüşmede şunu söyledi bu konuya ilişkin, özellikle bu donla ilgili takvim meselesi vardı, tomurcuklanma, bunu artık bundan sonraki süreçlerde bu konuyu değiştirdiklerini, süreyi daha erkene çektiklerini söyledi.

AYHAN BARUT (Adana) - En çok tartışma...

BAŞKAN ADEM KORKMAZ - Konularından birisi buydu. Bu da bizim zaten Komisyonda en çok dillendirdiğimiz, karşılaştığımız konulardan birisiydi.

"Kuruluşunun üzerinden yirmi yıla yakın süre geçmiş olmasına rağmen TARSİM poliçesi yaptırma oranlarının Türkiye ortalamasının yüzde 25 civarında kalmasının nedenleri nelerdir? Bu oran normal kabul edilebilir mi?" diye bir sorumuz vardı. Bilgi ve bilinç eksikliği, güven eksikliği ve algı sorunları, operasyonel ve süreçsel problemler diye üç başlıkta problemler ortaya konulmuş oldu. Bunların görece önemleri tartışmaya açık. Sigorta yaptırma oranlarını yükseltmek amacıyla zorunlu sigortanın yani maliyet bazlı ve örneğin yüzde 10 gibi belli bir oran düşünülerek kapsama girmesi gerektiği vurgulanmış. Sigorta zorunlu hâle getirilirse çiftçi sigorta yaptıracaktır, gelir öngörülemediği için maliyet bazlı ve belirli bir oran üzerinden hareket edilmesi tavsiye edilmiştir diye, bu da satır aralarındaki tartışmalarda ortaya çıkan bir konu. Zorunlu sigortalılık meselesini de çok tartıştık. Burada tabii, sigortacıların da kendine göre kaygıları var. Neticede TARSİM sigortası bir aktuaryel hesaba dayalı, uluslararası geçerliliği olan bir sistemi olan bir sigorta yani bütün sigorta sistemi dünyada bir riski teminat altına aldığı zaman bunu kendisi boyutunu aşacağı için de bunu uluslararası şirketlere de ne yapıyor, reasürans yaptırıyor yani onun için de kriterler uluslararası kriterler. Biz TARSİM'in yapısını çok kamu merkezli bir yapıya dönüştürdüğümüz de bu sefer de uluslararası geçerliliği ve reasürans problemleri ortaya çıkabilecek. Onun için belki burada başka bir modeli buna takviye etmemiz gerekebilir ama bunları tartışacağız zaten.

TARSİM poliçeleri farklı aracı kurumlar tarafından düzenlenirken sigortacının amir hükmü olan bilgilendirme yükümlülüğü yeterince uygulanabilmekte midir sorusuna poliçe terimleri çiftçiler tarafından anlaşılamamaktadır, kısa zamanda çok geniş kapsamlı konularda eğitim vermek yerine, eğitimler daha az kapsamlı şekilde ancak ürün bazında daha özele indirgenerek verilmelidir yani alt kat kırımlarda TARSİM'le ilgili reklam ve tanıtım faaliyetlerinin yapılması gerektiği vurgulanmış, acenteleri teşvik etmek amacıyla poliçe başına kazançları arttırılabilir, bu da primden aldıkları payın uygun şekilde yükseltilmesiyle sağlanabilir. Özetle çalıştay katılımcıları tarafından sunulan görüşler sigortacılığın amir hükmü olan bilgilendirme yükümlülüğünün daha etkin bir şekilde uygulanması gerektiğini ortaya koyuyor.

Beşinci soruda gerek poliçe primleri hesaplanırken gerekse hasar tutarları belirlenirken sigortalı, sigorta şirketi, eksper ve çiftçinin ortak kanaatte olduğu şeffaf ve kesin hesaplama kriterleri mevcut mudur sorumuzdu. Mevcut durumda poliçe primleri ve hasar tutarlarının hesaplanmasında şeffaf ve kesin kriterlerin varlığı konusunda katılımcılar farklı görüşler belirtmişlerdir. Hasar tespiti, eksper ve ekspertiz konularında vurgulanan detaylar göz önüne alınarak TARSİM'in bu konulardaki sorunlara özellikle odaklanması gerektiği ortaya çıkmış.

İkinci oturumunda ise sürdürülebilir tarım politikaları kapsamında tarım sigortalarının yeniden yapılandırılması ve etkinliğinin artırılması konusu söz konusu. Ülkemizin büyük bir tarım ülkesi olduğu göz önüne alındığında tarım sermayesinin korunması, sürdürülebilir tarım ve gıda arz güvenliği açısından TARSİM'in rolü nedir ve etkinliği nasıl artırılabilir dediğimizde, yapısal düzenlemelerin getirilmesi, zorunlu TARSİM ve ÇKS kaydı gibi, prim ve destek artışı, bağımsız tarım destek fonunun oluşturulması gibi kapsam ve teminat alanının genişletilmesi, üretim ve gelir kayıplarının da sigorta kapsamına alınması ve eğitim ve bilinçlendirme konusu öne çıkıyor. Burada zorunlu TARSİM'in ya da bağımsız bir tarım destek fonunun oluşturulması gibi konular dikkat çeken konular yani birisi sigortacılıkla ilgili bir konu, bunu zorunlu yapabilir miyiz, diğer iyileştirme, bağımsız tarım destek fonu konusu da sigortacılıkla bütünleşmiş ya da bağımsız bir istikrar fonu anlamında bir fon ortaya konulabilir mi diye tartışılmış.

Mevcut durumda ihtiyari ve devlet destekli olarak işleyen tarım sigortalarının merkezi bütçeye ek yük getirmeden zorunlu sigorta olarak yeniden yapılandırılması mümkün müdür? Zorunlu TARSİM sigortası gibi zorunlu ÇKS kaydının da tartışılması önem taşımaktadır. Tarımsal faaliyetlerle uğraşan herkesin zorunlu olarak ÇKS'ye kaydolması izlenebilirlik açısından kolaylık sağlayacak ve sorunların daha kolay çözüme ulaşmasına olanak taşıyacaktır. Baz sigorta modeliyle bütçeye ek yük getirmeden kademeli geçişler tartışılabilir. Sigortaların temel mantıklarından biri sermaye birikimi yapmaktır. Bu birikimler zor zamanlarda yüksek getiri sağlayarak mevcut durumla başa çıkma olanağı sağlar çünkü riskler her zaman gerçekleşmez, gerçekleşmediği zaman da fonda biriken paraların, bir de gelir ve benzeri gelirlerle de bu fon beslenebilir, yüksek risk dönemlerinde bunların harcama imkânı olabilir. İşsizlik Sigortası Fonu esasında burada Türkiye'de bu anlamda yapılmış başarılı bir fondur. Uzun süre, mesela ilk yasa çıktığında üç yıl hiç ödeme yapmadı çünkü "son üç yıl" diye bir kriter konulmuştu faydalanabilmek için ve ciddi bir fon birikti. Ekonominin iyi olduğu dönemlerde bu fon birikmeye devam etti, yüksek de getiriler elde etti hatta işsizlik sigortası hâlâ şu anda birçok sosyal programda destek olarak kullanılabiliyor yani özellikle Covid döneminde de çok ciddi ödemeler yapıldı mesela, iki yıl neredeyse birçok insan çalışamadığı zaman sadece işsizlik sigortası fonundan bütçeye hiçbir yük getirmeden o dönem faydalanmış olduk bu fondan.

"Tarım sigortalarının zorunlu olması durumunda temel nitelikte bir baz sigorta ve ilaveten çeşitli riskleri ihtiyari olarak kapsayan bir tercihli sigorta modeli uygulanabilir mi?" diye bir sorumuz vardı. Mevcut uygulamada dolu paketiyle birlikte don, aşırı yağış, yüksek sıcaklık gibi ek teminatlar tercihli olarak alınmalıdır ve bu uygulamanın daha alt çarpanlara ayrılması gerekmektedir. Bu mevcut uygulamayla ilgili bir öneri. "Zorunlu bir baz sigortayla temel riskler düşük primlerle güvence altına alınırken çiftçiye kendi ihtiyaçlarına göre daha kapsamlı, tercihli sigorta paketleri sunmak mümkündür." diye bir fikir çıkmış. Bunu çok da tartıştık yani en azından üretim maliyetleriyle gelirin bir kısmının yani kişinin minimum yaşamsal gelirini kâr ve hani, kâr demek doğru değil ama çiftçinin en azından gelir, yatırım kazancını değil de temel tüketim ve temel maliyetlerini karşılayacak kısmını mutlaka zorunlu yapıp diğer kalan kısmını da kişi isterse kendisi ihtiyari olarak yapabileceği ikili bir sigorta sistemi tartışması yapıldı.

Dördüncü sorumuz da "Toplumsal bilincin arttırılması için başta çiftçiler olmak üzere tüm paydaşlara ne gibi faaliyetler yapılmalıdır?" diyor. Hedef odaklı eğitim ve bilgilendirmeler, iletişim ve pazarlama kanalların çeşitlenmesi ve şeffaflık diye üç madde çıkmış. Burada sürdürülebilir tarımda üretim için Türkiye'de tarımsal sigortalarla ilgili genel sonuçlara baktığımızda TARSİM kamu ve özel sektörü birleştiren, tarımı destekleyen önemli bir sistemdir, en büyük sorunlar poliçelerin kapsamı, yüksek fiyatlar ve çiftçilerdeki bilgi eksikliği olarak ortaya çıktığını çalıştay katılımcıları ifade etmiş. Eksper sayısının yetersizliği ve hasar tespitindeki gecikmeler konusunda şikâyetler vardı, zaten bizim Komisyonun saha çalışmalarımıza da biz bunları yer yer almış idik. Devletin prim desteği ve finansal güvence sağlaması TARSİM'in en güçlü yanları. TARSİM poliçelerini düşük yaptırma oranının ana nedeni ise çiftçilerdeki bilgi ve güven eksikliği yani bu ikisi üzerinde ayrıca durulması gereken konu. Bir kısmı zorunlu, bir kısmı da ihtiyari olmak üzere ÇKS kaydı ve TARSİM sigortasının zorunlu tutulması gerektiği bildirilmiştir. Tarımsal üretim ve gıda üretiminin sürdürülebilirliği ve istikrarını temin etmek için tarımsal sigortalarla bütünleşik ya da bağımsız bir yapı olarak sürdürülebilir tarım ve gıda istikrar fonu kurulması. Bunu şöyle ifade etmek gerekiyor yani benim de fikrim bu: Şu anda biz şuradaki çayımızı, hepimizin önünde çay var, bu çayımızı yudumlarken ya da sabah kahvaltısında hepimiz az çok peynir, zeytin, domates, yumurta yerken bu sadece çay üreticisinin meselesi olamaz. Bugün bu çayı ben de içiyorsam, gıdayı ben de tüketiyorsam, meyveyi sebzeyi ve gıdanın bütün türevlerini bütün toplumun tamamının kırsalda tarımsal üretim yapan kişinin sorununu onun da sorunu olmalı yani bir bakış açısı burada önemli. Ben "Peynir üreticisinin derdi neymiş? Süt üreticisinin derdi neymiş? Buğdayı üretmiş, satamamış." dediğim takdirde, ben de bugün fırına indiğim zaman ekmeği bulamadığımda ya da ekmeğin fiyatının arttığını gördüğümde, bu meselenin beni de yakından ilgilendirdiğini düşündüğüm için, bu meselenin, gıda ve tarımsal üretim meselesinin sigortadan daha bağımsız, istikrarı sağlayacak bir fon mantığının içerisinde kendine özgü, bu arz fazlası olduğunda fiyat düşüşünden kaynaklı, arza eksikliği olduğunda da fiyat artışını engelleyecek bir mekanizmayı oluşturacak güçlü ve... Tabii ki bu "fon" dediğimiz zaman fonun da bir gelir kurgusunun olması lazım. Bu geliri sadece üreticilerin ya da devletin desteğiyle, devletin kamusal desteğiyle değil, bütün toplumun bu riske katılacağı bir mekanizmayla mutlaka konunun bir vergi boyutunun olacağı bir meseleyle kurmak gerekiyor fonun çerçevesini ki bütün toplum bu riski birlikte paylaşmış olsun, yoksa hep beraber bunu kıtlık ya da enflasyon olarak paylaşırız yani bir de bu işin bu tarafı var. Onun için de bu gıda istikrar fonu meselesi ya da tarım ve gıda istikrar fonunu birbirinden bağımsız da düşünmemek gerekiyor. Tüm çiftçilerin Çiftçi Kayıt Sistemine zorunlu olarak kaydı izlenebilirliği arttıracaktır. TARSİM'in gelir sigortalarına dönüşmesi ve tüm tarımsal riskleri kapsaması hedeflenmektedir. Tabii, bunların hepsi ayrı ayrı tartışma konusu olabilir.

Bu son çalıştaydan sonra da ben son olarak Komisyon tarafından yürütülen çalışmalarımızı üç boyutta sürdürdük. Burada yaptığımız toplantılarda bir çalışma yürüttük, istişare ve bilgilendirme toplantıları ve bugünkü 8'inci toplantımızdı bu salonda, Meclisimizde yaptığımız çalışmalar. İkinci aşamada saha ziyaretlerimiz oldu. 31 Mayıs 2025 tarihinde Malatya'da başladığımız programı da en son 10 Temmuz 2025 tarihinde Eskişehir'in Mihalıççık ilçesinde tamamlamış olduk. Üçüncü olarak da yine 4 Haziranda Komisyon Başkanlığımızca akademik ve bilimsel temelli çalışmalar yürüttük. Ön rapor hazırlayarak bunu Bakanlığımıza ve ilgili yerlere ilettik 4 Haziranda. 4 Temmuzda az önce sunumlarını incelediğimiz çalıştayları, akademik ve teknik katılımcılarla oluşan ve komisyon üyelerimizin de katıldığı bir akademik çalışma da sürdürdük. Çünkü çalışmalarımızı daha güçlü bilimsel zemine oturtmamız gerekiyor ki bu raporumuzu da hazırlayıp çıkarttığımızda gerek kamuoyu nezdinde gerekse ilerleyen zamanda ortaya konulacak yeni yasal ya da yapısal değişimler, sistem değişimleri için de bir güçlü zeminin oluşması gerekiyor. Dördüncü olarak da bugün yaptığımız Zirai Don Olayını Araştırma Komisyonunun çalıştay raporlarını da ben sizlere takdim etmiş oldum. Buralarda bunların üzerinde ki zaten orada tartışmalara fikirlerimizle katıldık yani çalıştay sonucunda şöyle bir, bu da bir yöntemdir: Bazı çalıştaylarda tekrar oturulur, sonuç raporları hazırlanır "Bu olsun, şu olsun." diye. Biz ona gitmedik çünkü o, biraz daha ötesi için, mevzuat çalışmaları için yapılır ama bizimki daha teknik ve akademik bir nitelik arz ettiği için görüşleri özetleyerek bıraktık ki herkesin görüşleri sonuçlara yansımış olsun diye, fikirlerimizi de bunun içerisine yedirmeye çalıştık. Raporların detayları zaten uzun bir dosya olarak kimin ne söylediği, hangi görüşleri olduğu rapor altlıklarında yer almakta.

Ben bugünkü bu çalışmalar sebebiyle hem bilgilendirme hem akademik raporların değerlendirilmesi konusundaki sunumumu gerçekleştirmiş oldum. Bugün de son bir değerlendirme yapalım, görüşlerinizi alalım raporumuzun sonunda.

En son, şeyle ilgili de bir bilgi paylaşayım. Gerek TARSİM'in yaptığı ödemeler gerekse bakanlığın yaptığı ödemelerle ilgili verileri de paylaşayım. Bunlar en son güncel veriler. TARSİM toplam şu ana kadar 18 milyar 674 milyon TL tutarında yani bu dün itibarıyla tespitlerini yapıp hasarlarını ödediği rakam. 4 milyar 347 milyon TL de muallakta olan. Muallakta şu demek: Henüz hasat tarihine bağlı onların bir takvimi var. Özellikle elma, ceviz, ayva, armut ve antepfıstığının hasat takviminden kaynaklı olarak muallakların sonuçlanması için de 4 milyar 347 milyonluk bir ödemesi var. Bu ödeme süreci aktif olarak devam ediyor. Kararnamede belirtilen şartlar dâhilinde üreticilere yani bu da Tarım Reformu Genel Müdürlüğümüzce takip edilen, TARSİM kapsamı dışında kalan...

AYHAN BARUT (Adana) - ÇKS.

BAŞKAN ADEM KORKMAZ - ÇKS kaydı olan çiftçilerle ilgili bir süreçti. Burada da toplam dekar büyüklüğü 6 milyon 482 bin dekarlık bir alanda üreticilere hesaplanan toplam rakam 23,5 milyar TL. Bu ödemeler bu hafta itibarıyla başladı. Şu ana kadar 13,5 milyar...

AYHAN BARUT (Adana) - 23,5 milyar mı?

BAŞKAN ADEM KORKMAZ - Evet, 23,5 milyar TL. Ödemeler bu hafta başladı. Şu ana kadar da -yani o da bugünkü, sabahki veri, dün akşam aldığımız veri- 13,5 milyar TL'si hak sahiplerinin hesaplarına geçti yani bir 10 milyarlık kısmı var, o da her an ödemeye devam ediliyor.

BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) - Cuma günü son.

BAŞKAN ADEM KORKMAZ - Bu hafta içerisinde bitirileceği tahmin ediliyor. Yani gerek TARSİM'in 23 milyar gerekse... Esasında TARSİM oranını ve zirai don hasar oranını ortaya koyduğumuz zaman yani TARSİM'de ödenen rakamın büyüklüğünü düşünürsek çünkü yüzde 20'ler düzeyindeki bir rakam 23 milyar ediyorsa yani esasında sigortalılığın burada ne kadar önemli olduğunu, şu durumda, şu tabloda bile yani yüzde 80'e, yüzde 20; yüzde 20, yüzde 50/50 ödeme yapıyor. Yani neredeyse bakanlığın ödediği kadar rakamı TARSİM tek başına ödüyor toplam riskin yüzde 20'si olmasına rağmen. Esasında...

AYHAN BARUT (Adana) - Bu zarar diyelim ÇKS'lilerin hepsi TARSİM'li olsaydı ne kadar ödemesi gerekiyordu? Bunun hesabı var mı?

BAŞKAN ADEM KORKMAZ - Yani onun hesabını yapabiliriz ama yani o şeyden çıkartırız onu, basit. Tahmin ediyorum 4 katı, 5 katını geçer, 100 milyarın üzerine çıkardı diye tahmin ediyorum. Ama hesaba bakmak...

BÜLENT TÜFENKCİ (Malatya) - Yüzde 20'si olduğuna göre 4 kat olur.

BAŞKAN ADEM KORKMAZ - Evet, ben de öyle tahmin ediyorum bir 100 milyar TL gibi rakamı sadece TARSİM ödeyebilirdi ama işte bunu bizim oturup bu sigortalılık meselesini ciddi ciddi masaya yatırmamız gerekiyor. Toplamdaki destekleme miktarı da bu iki kalemde 46,5 milyar TL ediyor. Tabii ki bunlar ödemeler bittiğinde rakam belki değişik sebeplerle ödenememe durumlarında bir miktar 1 milyar 500 milyon aşağıya gelebilir diye düşünüyoruz ya da uyuşmazlık olduğunda, davalar olduğunda da -var şu anda TARSİM'le ilgili çok sayıda uyuşmazlığın olduğunu biliyorum- rakam belki de yukarıya çıkabilir ama ana hatlarıyla tablo bu. İl düzeyinde de bütün çalışmalar tamamlanmış. Biz, tabii, komisyon olarak özellikle Adıyaman'ın Gölbaşı ilçesindeki Trabzon Hurması ve Isparta Gülü konusunda da özellikle bir talebimiz olmuştu hem ön raporda hem şifahi görüşmelerimizde. İşte bu kararnamede 16 ürün açıklandığı için ve bu 2 ürünün de daha çok lokal yani Türkiye'de yaygınlık oluşturmadığı için bu konu kapsama alınmadı ama Bakan Bey şöyle bir şey söyledi: "Ben bu ürünlerle ilgili genel müdürlüğümüze talimat verdim. Bakanlık nezdinde ilave bir destek ne yapabiliriz bunu ayrıca çalışıyoruz." dedi. "Genel müdürlük nezdinde de bu çalışmayı takip edeceğiz hani kapsama alamadık ama buralarla ilgili de bir tespit yapıp bir özel çalışma yaptıracağım." dedi. "Bakanlık olarak bir destek vermeye çalışacağım." dedi ama nasıl destek çıkar, nasıl yapılır? Bunu tabii ki bakanlığımız çalışacaktır.

Ben kendi adıma, şahsım adına ülkemizin önemli bir meselesini... Yani bu mesele sadece bir zirai don olayı olmaktan çıktı. Zaten bizim çalıştığımız konulardan biri de iklim olayları, artık zirai don ötesinde. Belki bu şiddette bir daha zirai donu belki on sene hiç görmeyedebiliriz ama iklim olaylarını, suyla ilgili meseleleri, kuraklığı, düzensiz yağışları, doluları... Bunlar meteoroloji verilerinde de çok öngörülebilir "Hani şu olur, bu olmaz." değil. Hatırlıyorum burada bir akademisyenin sunumunda hani "İki şey söyleyebilirim, bir olumlu bir olumsuz." diye. "Bu tarz zirai don olaylarının daha az olacağını söyleyebilirim dünyadaki iklim olaylarında ama olduğu zaman şiddetinin de bundan daha fazla ulaşacağını üzülerek söyleyebilirim." demişti. Artık devletimizin bütün belgelerinde, resmî belgelerinde, planlama belgelerinde, partilerimizin beyanlarında stratejik olarak gördüğümüz tarımı, millî güvenlik meselesi olarak gördüğümüz tarımı artık stratejik ifadesinin altını tam anlamıyla dolduracak... Az önce verdiğim örnekte de bugün şu anda meyvelerimizi yiyoruz. Türkiye'nin dört bir tarafından kavunun nereden geldiğini, üzümün nereden geldiğini, portakalın nereden geldiğini az çok tahmin ederiz, biliriz. Biz bu portakalı, üzümü ve kavunu burada her çatalı koyduğumuzda bu üreticinin, bu üretmek konusundaki kaygı ve problemlerini ve geleceğe ilişkin öngörülerini paylaşacağımız ve bütün toplumda da bunun farkındalığının oluşturulacağı güçlü bir bakış açısını gündeme getirmemiz lazım. Su meselesinde olduğu gibi. Yani 28 milyon hane var Türkiye'de. Herkes günde 5 litre daha az su tüketse 100 milyon metreküp su eder. 80 milyon insana bakarak 400 milyon metreküp su eder. 5 litre hanede yaparsak ama kişi başına 1 litre daha düşürsek 86 milyon metreküp suyu daha az tüketebiliriz. Sadece kişisel ihtiyaçlarımız için olanı söylüyoruz. Tarımsal sulamada su o kadar önemli ki bizim maalesef tarımsal sulamada da çiftçilerimizin çok ciddi bir... Suyu bulduk mu tabiri caizse tarlayı yıkıyoruz. Hele vahşi sulamalarda. Hayır, damlama sulamalarda öyleyiz. Yani normalde bir hesabı var, suyun çıktığı bir hesap var. Su sırası geldiği zaman adam iki saat olacak bahçeyi su geç gelecek diye dört saatte suluyor. Zaten geç gelecek. Sen kendin geç gelmenin yolunu oradaki geciktirdiğin süreyle zaten belirliyorsun. Bir saat geciktirirsen bil ki o bir saatlik süre herkes için birer saat olacak ve sana geç gelecek. Yani o ilave bir saatin zaten sana hiçbir faydası yok. Suyun hatta minerallerini daha aşağılara doğru akıtma...

AYHAN BARUT (Adana) - Ya da tersi oluyor üç saatte sulayacağını yarım saatte suluyor, dolduruyor, bitkiye zarar veriyor.

BAŞKAN ADEM KORKMAZ - O da aynı şekil.

Onun için bu meselelerde sadece hukuki düzenlemeler ve sistemsel, yapısal değişiklikler değil, bir toplumsal bilincin ve farkındalığın da güçlü bir şekilde inşa edilmesi lazım.

Bu vesileyle, bu son toplantımız olduğu için de ben değerli komisyon üyelerimize, Sayın Bakanımıza ve komisyon divanımıza ve bütün programlarımıza sıkıntı ve zorluklara rağmen katılan değerli komisyon üyelerimize, bize saha çalışmalarında ve burada güçlü bir şekilde destek veren Meclisimizin çok değerli uzmanlarına, teknik personeline, lojistik ekibine hepinizin huzurunda teşekkür ediyorum.

İnşallah, bu yaptığımız çalışmaların bir neticesini de ilerleyen zamanlarda alırız ve almak için gayret ederiz. Neticede biz bir komisyonuz ve komisyon olarak elimizden geleni yapmaya gayret edeceğiz.

Çok teşekkür ediyorum.

Evet, benim sözlerim bu kadar.

İsterseniz bütün arkadaşlarımız sırayla değerlendirmelerini yapabilirler.

Sayın Bakanım, buyurun.