Komisyon Adı | : | TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU |
Konu | : | |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 4 |
Tarih | : | 15 .10.2025 |
ORHAN SARIBAL (Bursa) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli Komisyon üyeleri, uzunca bir aradan sonra tarımı ilgilendiren, tarıma dair bir konuyu birlikte konuşuyoruz ama üzgünüm, aşağı yukarı 5 bakanlığın alanını ilgilendiren, en az 5 kanunu ilgilendiren yine bir torba kanunla bir aradayız.
Şuradan başlamak isterim: Bugün Dünya Çiftçi Kadınlar Günü. Ne yazık ki tarımda en büyük emeğe sahip yani üretimde yaklaşık yüzde 40 emeğe sahip olan kadın, emeğinin, maalesef, yüzde 98'i kayıtsız bir şekilde, hatta yüzde 90'ın üzerinde kayıtsız bir şekilde, sigortadan, sağlık güvencesinden uzak üretime katkı koymaktalar. İsterdik böyle bir günde bu Komisyonun dünya çiftçi kadınlarına, ülke kadınlarına, çiftçi kadınlara söyleyeceği sözü olsun, çalışması olsun, birlikte bir rapor hazırlayıp bunu burada okuyabilelim, kamuoyuna anlatabilelim, onlar için ne yapabileceğimizi anlatabilelim. Hele de içimizi çokça acıtan mevsimlik tarım işçileri, eğitim, sağlık, ekonomi, insanca yaşam alanlarının olmadığı, susuzluk, her türlü insani yaşam koşullarından uzak bu insanlar bizim, o insanlar için gerçekten iyi bir şeyler söyleyebilelim, onu buradan anlatabilelim ve bugüne dair bu kanun görüşmelerinin öncesinde dünya çiftçi kadınlarına umut olacak, ülke çiftçi kadınlarına umut olacak, onları orada tutacak, üretimde katkılarını açığa çıkaracak hem ekonomik hem sosyal hem insani, insanca, onurluca yaşamalarını sağlayacak bin önermede bulunabilseydik. Kısaca, Dünya Kadın Çiftçi Günü'nü kutlamak gibi bir durumumuz söz konusu değil, tam tersi, onların sadece temel sorunlarını ortaya koyabilmek, deşifre edebilmek adına sadece umut ediyoruz. Geleceğe dair bu Komisyonu da bu konuda uyarmak adına o sorumluluğu almış ve üstlenmiş bulunuyoruz.
Ziraat Odasının bir rakamı var, onu paylaşmak isterim. Türkiye Ziraat Odalarının 5 milyondan fazla üyesi var değerli arkadaşlar, kayıtlı 5 milyondan fazla ve ne yazık ki sadece ve sadece 900 bin civarında, 956 bini kadın çiftçi olarak görünmektedir, bu yüzde 18 gibi bir rakama denk gelmekte ama biz biliyoruz ki üretimde kadının var olma biçimi yaklaşık olarak çok daha yüksek yani 1 milyon 700 bin civarında bir kayıt dışının olduğunu açık ve net bir şekilde paylaşmak isterim. Toplam 1 milyon 938 binin 1 milyon 750 bini kayıtsız bir şekilde gündemimizde durmaktadır. Bunu Komisyonunun bu toplantısında sizlerle paylaşıyor olmak ve sizi duyarlılığa davet etmek adına önemsiyorum. Ki yakın günlerde, biliyorsunuz, hemen hemen her gün, memleketimizin bir bölgesinden mevsimlik tarım işçilerinin trafik kazaları sonrası o hayatlarını kaybetmeleri ve sadece kendileri ve yakınlarının acılarıyla kalmaları da içimizi acıtan temel bir konu olarak gündemimizde durmaktadır.
Yine, Dünya Gıda Günü meselesi, yarın Dünya Gıda Günü meselesi değerli arkadaşlarım. Yine Komisyonu bu konuda duyarlılığa çağırmak isterim Sayın Başkan. Gıda, bir haktır değerli arkadaşlar. Gıda, birilerinin birileri için birer lütfu değildir. Devletler, iktidarlar, hükûmetler, kendi vatandaşları olsun olmasın, ülkesinde yaşayan bütün insanlar için temel gıda hakkını sağlamak zorundadır. Ne demek bu? Her insan yeterli bir gıdaya ulaşmalı, her insan dengeli gıdaya ulaşmalı, her insan bu gıda hakkı meselesini insanca yerine getirebilmeli. Bugün ülkemizde 8 milyon çocuk yeterli beslenemiyor, 6 milyon çocuk açlık sınırının altında ve ne yazık ki yetersiz beslenmeyle karşı karşıya yaşamaktadır. Ne yazık ki 2010 yılından beri sizin iktidarınızda, 2010'dan bugüne kadar Sayın Başkan, 10,8 milyon canlı hayvan, 459 bin ton kırmızı et, ki 2025 yılının ilk yedi ayı aşağı yukarı rekordur, 500 binin üzerinde canlı hayvan, 39 bin ton kırmızı et alınmıştır ama geçen on dört yılda Türkiye'de ne kırmızı et ucuzlamıştır ne dar gelirli, yoksul halkımız yeterli kırmızı ete ulaşabilmiştir. Hele de bu gelirlerle toplum ciddi bir gıda krizi içerisindedir arkadaşlar. Büyük bir gıda krizi vardır. Bu gıda krizinin temel sorumlusu maalesef, üzgünüm, iktidarın ekonomi politikalarıdır. Şunu diyebilirsiniz: "Raflarda, marketlerde, kasaplarda et var." Doğrudur, olabilir çünkü ithalatın sınırı yok ama değerli arkadaşlarım, insanlar bunları alamıyor, alıp sofrasına götüremiyor, alıp yeterince yiyemiyor. Dolayısıyla yarın 16 Ekim Dünya Gıda Günü meselesini de Türkiye'de yaşanan ciddi gıda krizinin bir ekonomi meselesi olduğunu, bir politik mesele olduğunu, bir siyasi mesele olduğunu paylaşmak isterim. Nedeni de şudur: Değerli dostlarım, değerli arkadaşlarım, Değerli Komisyon üyeleri, Değerli Bakanlık yetkilileri; eğer bir ülke bütçesinden yılda 2 trilyon faize para ödeyebiliyor ise ve tarıma destek olarak sadece 135 milyar ayırabiliyor ise orada parasızlıktan söz edemezsiniz ve 86 milyon insan her gün sabahtan akşama kadar vergiyle muhatapsa bir elinde, bir cebinde, hatta boğazında, hatta sırtında Maliye ve Hazine Bakanı her dakika vergi toplamak için onlarca senaryo üretiyorsa orada siz parasızlıktan bahsedemezsiniz. O zaman vergiyi her aşamada, su alan, ekmek alan, hayatın her alanında harcama yaptığında vergi alan bir hükûmetin, bir devletin insanın temel gıda hakkını sağlayabilmesi gerekir diye düşünüyorum. Bir kez daha, Dünya Gıda Günü'nü dünyada aç susuz hiç kimsenin kalmadığı, yeterli ve dengeli bir yaşam ve beslenmeye sahip olduğu ana kadar bir kutlama değil, bir sorunları gündeme getirme günü umudunu ve inadını hayatta tutmaya çalışacağımızı bildirmek isterim.
Değerli Komisyon üyeleri, Değerli Başkan; şuradan başlamak isterim aslında bu yasanın özetine: Aslında, bu söyleyeceğim, anlatacağım paragraf, bundan önce çıkan maden, iklim ve benzeri kanunlar ile bugün toplandığımız ve teklif olarak gelen Doğa Koruma ve Millî Parklar Kanunu'nun sacın üç ayağının tamamlanması adına geldiğini paylaşmak isterim. Şu paragraf onu çok net bir şekilde ortaya koyacaktır: Değerli arkadaşlarım, yıl 2019, tarih 9 Ocak, konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. "Denizlerimizin kenarlarında, orman alanlarımızda yani buraları betona, toprağa çevirme gayreti içerisinde olanlar var. Şu para var ya nelere muktedir, bu kapitalizm nelere muktedirdir, orman morman ne var ne yok kesiyor, atıyor, götürüyor. Ha, oraya ben bir dikey mimari yapayım, oradan da malı götüreyim, yapılan iş bu. Doğa şöyle olmuş, böyle olmuş umurunda değil."
Arkadaşlar, ben ziraat mühendisiyim, Ziraat Fakültesi derslerinden değerli hocam da burada, umarım saygısızlık etmem, Bakanım aynı zamanda.
BAŞKAN VAHİT KİRİŞCİ - Estağfurullah.
ORHAN SARIBAL (Bursa) - Tezahür etme yani bünyede, genetik yapının içerisinde, canlıda var olan bir genetik yapının bir süre sonra ortamını bulduğunda tezahür etme yapısı. Evet, şimdi, Cumhurbaşkanının söylediği her şey bugün tezahür ediyor tersi olarak.
Buradan kanuna geçmek isterim değerli arkadaşlarım. Bu kanun teklifi biliyorsunuz ki bütün doğayla ilgili çıkardığımız kanunların temel bir dinamiği var; koruma ve kullanma. Yani millî park, doğa parkı ne diyorsanız, ne varsa oranın bir koruma alanı vardır, bir de kullanma. Çok üzgünüm, yirmi üç yıllık iktidarınız döneminde çıkan yasaların tümü, bütün bu doğal alanlar içerisinde koruma ve kullanma dengesi tamamen, Yakın tarihte Maden Kanunu'nda yetkiyi MAPEG'e verdiniz, dediniz ki: Ormanlar için ve meralar için eğer enerji ve benzeri yapılar oluşturulacaksa Bakanlığa sormadan bilgilendirmek üzere MAPEG yetkilidir, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü. Değerli arkadaşlar, şimdi, aynısını üzgünüm ama Doğal Varlıkları Koruma Millî Parklar Yasası'nda yapıyoruz. Bakın, 5 bakanlık, 5 kanun: 6831 sayılı Orman Kanunu, 2872 sayılı Çevre Kanunu, 2873 sayılı Millî Parklar Kanunu, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu, 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu. Peki, bu bakanlıklardan bu teklifle ilgili gelen görüşler var mı? Bir, bunları niye Komisyonda biz konuşmayız? İki, burada bu kanun teklifiyle ilgili o kadar çok sivil toplum örgütü, akademik odağı, ekoloji dernekleri, gerçekten ciddi mücadeleler sürdüren yapılar var; meslek odaları, çevre mühendisleri odası, TEMA, ziraat mühendisleri odası, ziraat odaları sadece burada aklıma gelenler, bunların hangisinden görüş aldık? Hiçbirinden. Biraz önce Ayhan Bey söylediği için tekrarlamak istemem yani "politik" diyorum neden "politik" diyorum? Bunun için "politik" diyorum değerli arkadaşlar. Bu teklifi bundan iki ay önce ya da şimdi gündeme taşırsınız ve dersiniz ki: Bunu üç ay tartışacağız, üç ay, dört ay tartışacağız, bir süre korsunuz elbet ama cuma günü gündeme getirip çarşamba günü Komisyona alıp, çarşamba günü Komisyondan çıkarıp salı günü Genel Kurula getirip geçirdiğinizde bu kamu niteliğinde bir kanun olmuyor. Birilerinin talebi, birilerinin isteği, yürümek istenen yolun önündeki engellerin aşılması anlamına gelir. Dolayısıyla, kamu yararı ilkesi tamamen çiğnenmiştir. Zaten "kamu yararı" kavramı -çok üzgünüm- iktidarınız döneminde artık birilerinin kâr etme, yol açma kanunu biçimine dönüştü. "Kamu yararı" dediğinizde değerli arkadaşlar, 86 milyon insanın, 780 bin kilometrekarelik coğrafyamızın, o coğrafya üzerinde var olan bütün canlı türlerinin; suyun, rüzgârın, havanın hepsinin önemi vardır. Bakın, büyük bir kuraklık yaşıyoruz, küresel ısınma ve iklim değişikliği. Değerli arkadaşlar, bunu daha önce de burada konuştuk, söyledik; atacağımız her adımda, alacağımız her kararda, yapacağımız her kanunda bu, beslenmeden yapıya kadar, inşaattan sanayiye kadar, aklınıza gelen ne tür üretim varsa her aşamasında dikkat etmemiz gereken temel konudur, temel konudur arkadaşlar. Örneklerle gitmek isterim: Bursa'da Uludağ'dan millî park var -burada birçok arkadaşımız biliyordur- orada, kamuya ait bir otel vardı, özel sektöre, iş dünyasına verildi, kiralandı. Arkadaşlar, millî parkın içine ne yaptılar biliyor musunuz? Ne yapabilirler? Birileri insin diye helikopter pisti. Engelledik, gittik mücadele ettik ama eğer bu kanun çıkarsa biliyorum ki oraya bazı beyefendiler ve bazıları gelsin, orada bir iki gece yatsın diye orada helikopter pisti olacak. Yeri belli görmek isteyenle gideriz. Sadece bir örnek, sadece bir örnek.
Yine, değerli arkadaşlar, Bursa sudan ibaret değil mi? Arkadaşlar, su yok. Su yok, bitti. Bitti değerli arkadaşlarım ve yeraltından 155 kuyu, en büyük çapla, saniyede en yüksek debiyle su çekiliyor, derinlik 300 metrelere indi ve ne yazık ki Uludağ'ın suları liberal ve kapitalist anlayışın bir gereği olarak değerli arkadaşlarım, benim bildiğim 40 üzerinden kaynak -bilemediklerimi elbette söyleyemem- satıldı. Sayın Başkan, bundan yaklaşık on beş yıl önceydi, gittik İl Özel İdaresinin o günkü Başkanına dedik ki: "Bu suları satmayın. Bursa'da içme suyu gidiyor, kalmayacak, sonsuz bir varlık değil bu. "Sürdürülebilir." diyoruz ya sürdürülebilirliği artık kalmamıştır, iklim değişti, satmayın, yapmayın." Ne dese iyi değerli arkadaşlarım? "Bizden öncekiler ucuz satıyordu, biz daha pahalı satacağız." Ve bugün Bursa susuz arkadaşlar ve enteresan olan yer altı su kaynakları da bitiyor. "Hidrolojik kuraklık" diye bir kavram var Sevgili Başkanım, Sevgili Bakanım bilir, toplam su varlığımızın tükenmesi demek. Şu salonda şunu söyleyebilir miyiz? "Hayır, dünyada bir mucize olacak, bundan sonra kışlar daha çok karlı geçecek, ilkbahar ve sonbahar daha yağışlı geçecek ve dolayısıyla biz 2030 yılında hiçbir sorun yaşamadan yeniden 3 metre, 4 metre Uludağ'da; Bolu'da 3 metre, Doğu Anadolu'da 5 metre kar yüksekliğine ulaşacağız." Var mı söyleyebilecek bir bilim insanı, bir dost, bir siyasetçi, bir politikacı? Hiçbiri yok, söyleyemezsiniz. Söyleyemezsiniz çünkü bilim hiç yanlış söylemedi, akıl ve bilim hiç yalan söylemedi ve bugün geldiğimiz noktada biz yeniden can okumaya devam ediyoruz.
Yine, kanun teklifinden ilerleyelim değerli arkadaşlarım. Değerli arkadaşlar, turizm teşvik diyorsunuz ki: "Biz yeni yerler açacağız, buraları millî parkın içine alacağız var olan yerleri, Millî Park Kanunu'yla da burayı Millî Parklar Genel Müdürlüğüne vereceğiz." Artık, bundan sonra buradaki imara biz karar vereceğiz. Altyapıya, üstyapıya biz karar vereceğiz. Kırk dokuz yıllığına kiralamaya biz vereceğiz. Herhâlde burada aşağı yukarı herkes bilir. Eğer, bir yeri siz kırk dokuz yıllığına veriyorsanız merak etmeyin o, artık özel mülkiyete geçmiş gibi oluyor bu ülkede, artık onun çünkü on yıl sonra bir kanun çıkıyor, on beş yıl sonra bir kanun çıkıyor, başka bir şey çıkıyor, oraya doğru gidiyor. Bütün bu yeni düzenlemeler maalesef korumayı değil, kullanmayı da parayı önceliyor arkadaşlar, geliri önceliyor. Teklifi sunan arkadaşımız söyledi, bu kadar alan açtık, bu kadar yeni sulak alanlar yarattık, bu kadar yeni tabiat alanları, varlıkları yarattık. Hiç itiraz etmiyoruz olsun, keşke daha fazla olsun ama dönüp onun içindeki işletmelerin kimlere ait olduğuna bakmaya başlayalım artık. Şimdi, burada da bugüne kadar millî parklar içerisinde sosyal tesisler vardı, yok değildi vardı ama bunları bakanlık kendisi yönetiyordu, bakanlığın elindeydi. Bu kanunla beraber bundan sonra millî parklar içerisindeki yapılar, var olan yapılar, bunlar özel sektöre verilebilecek, özel sektör tarafından yönetilebilecek. Yine, ihtiyaç olursa yeni binaların yapılması diğer dışardaki imar ofislerine, proje ofislerine yaptırılabilecek. Yani kamu, tasfiye ediliyor arkadaşlar. Bu 5 bakanlık tasfiye ediliyor. Bunların yetkileri alınıyor, bir kuruma veriliyor, o kuruma da yeni yetkiler açılıyor. Yani keşke sadece 175 sayılı Cumhurbaşkanı Kararnamesi'yle ortaya çıkan oradaki düzenlemeler kanunlaşmış olsaydı hiç itiraz yok, sonunda çıkmış uygulanıyor, aksamalar var, onlarla ilgili içinin doldurulması gerekiyor, dolduralım. Av yasağı arkadaşlar, af kanununa dönüşüyor. Siz daha önce belgesi olan ama ona rağmen uygun olmayan ya da yasak avcılık yapan bir adamın belgesini alıyordu kanun bir daha da o belgeyi vermiyordu. Şimdi diyor ki: Ya, bir kere hata yaptın, iki yıl süre verelim sana yeniden belgeyi verelim, bu arada bize cezaları öde. Yani hangi af, hangi değişim varsa orada bir para hareketi var, orada bir para hareketi var.
Döner sermaye meselesi başlı başına bir dert. Yine sizin döneminizde -umarım hata yapmam- 2020 yılında bir kanun teklifinin içine konuldu "Artık döner sermayeler yavaş yavaş kaldırılacak." denildi. Şimdi bakıyorsunuz her yeni bir birim atandığında, her yeni bir birim müdürlük oluştuğunda... Kendi AKP'nin ilgili Bakanı söylemişti, umarım hata yapmam.
İLHAMİ ÖZCAN AYGUN (Tekirdağ) - Lütfi Elvan... 2021.
ORHAN SARIBAL (Bursa) - Evet, Lütfi Elvan söylemişti Maliye ve Hazine Bakanı "Döner sermayeyi kaldıracağım." demişti. Şimdi, bakıyorsunuz, hangi yeni bir müdürlük kuruyor iseniz, o müdürlüğün altına döner sermaye ilave ediyorsunuz. Orada da bir para hareketi var. Başka bir şey daha var, beş yıl süre içerisinde geriye dönük bütün cezaları ödediğiniz zaman yeniden avlanma hakkına sahip oluyor. Peki, av belgesi olmayan ama yasak avcılık yapanlarla ilgili herhangi bir şey yok. Bunlar yine eskisi gibi cezayı öde, işine bak, tekrar kaçak avcılık yap, tekrar cezayı öde, tekrar işine bak mı olacak? Ciddi bir açık bu Başkan, burada ciddi bir sorun var, onu özellikle paylaşmak isterim sizinle. Dolayısıyla, bütün bunlara baktığımızda, içinde olduğum ve yaşadığım için söylüyorum değerli arkadaşlar, -Uludağ Yönetim Alanı hatırlayın burada büyük mücadeleler verdik hep beraber ama oluştu, bitti, gitti- orada bir millî park var, onun içinden hep örneklemeler yapıyorum, bunlar şey değil. Şu anda orada biliyorsunuz bir ayı meselesi oldu, âdeta... Bu teklif gelince şunu dedim: "Millî parklardaki canlılar kaçın insan geliyor." Çok üzgünüm, çok üzgünüm. Yani bu kadar büyük geniş alanlar, millî parklar, doğal varlıklar olarak tespit ediliyor, hepsi kıymetli, hepsi değerli, kimsenin itiraz edeceği yok ama her tarafta mantar gibi binalar.
En önemlilerinden bir tanesi de şu Sayın Başkanım: Kaçak yapılar daha önce mahkeme yoluyla tespit edilip mahkeme kararıyla yıkılıyordu. Şimdi diyorsunuz ki: "Mahkeme yoluna gerek yok. Bu kurul, bu kaçak binaları istediği gibi gelir hemen yıkar, yok eder." Ya, nasıl bir hukuk bu? Yeni yapılanlar tamam, yeni yaptırmayacak zaten, yaptırmasına gerek yok, zaten açılan yapılanmayla istediğiniz gibi nüfuzunuzu kullanarak oralarda yapı yapacak ortamı oluşuyor, özel sektör açısından hiçbir sıkıntı yok. Burada aynı zamanda diyor ki Sayın Başkan: "Eğer kuruma lazımsa burası onu değerlendireceğiz." diyor. Yahu, kaçak kaçaktır. Kaçağı ilgili birim değerlendirirse kaçak olmaktan çıkacak mı? Ona uygulama olmayacak, "Onu biz bir değerlendirelim, belki bizim işimize yarar, onu kullanalım." Bu çelişkiyi de kaldırın Sayın Başkan. Kaçak kaçaktır, hepsine uygulanır. "Ya, işte kamu olduğu için kamunun bir farklılığı var, biz onu alalım kendi içimizde uygulayalım." denilebilir bir nokta değil, bunu özellikle söylemek isterim. Yani kısaca çok uzatmadan şunu söylemek isterim: Bu kanun teklifi gerçekten bizi çok ciddi rahatsız eden bir teklife dönüşmüştür. Belki iyi niyetle gündeme getirilip Cumhurbaşkanı kararnamesinin eksikliklerini gideren, uygulamasındaki aksaklıkları gideren bir durumu düzeltmek için gelmiş ama içinde bu imar işi, yol, su, elektrik... Ya arkadaşlar, nasıl bir dönemden geçiyoruz, bu kadar büyük, bu kadar çok yangın oldu ve inanın bu yangınların bir kısmı, hatta bayağı bir kısmı elektrik hatlarından oldu. Hâlâ yeniden orada elektrik hatları meselesi, başka yapılar, başka yapılar, başka yapılar... Yapmayın bunu, yeter! Yani biz eğer 2025'ten de ders almadıysak geçmiş olsun hepimize.
Yani sonuç olarak, turizm teşvik kapsamı içerisinde görülmesi tamamen bir kaynak aktarımı, tamamen bir zenginleşme, tamamen bir ticarete konu edilmesini gerçekten üzülerek söylemek isterim. Elbette kenarda bekleyim, böyle avcılar gibi bekleyip oraya yatırım yapmak isteyenler olabilir ama bizim bu Meclisin ve bu Komisyonun görevi bunlar rıza göstermemektir arkadaşlar. Buralar bizim çocuklarımıza ve ülkemizin geleceğine bırakacağımız bize verilmiş emanetlerdir. Bunların hiçbir değerli arkadaşlar miras değildir, emanettir. Bizler de bu emanetleri koruyarak, kollayarak ve geliştirerek bizden sonraki kuşaklara bırakmak zorundayız. Son olarak hem teklifi ortaya koyan milletvekili arkadaşım ve arkadaşlarına ve de Komisyona şu soruları sorup bitirmek isterim:
Madde 3'te av ve doğa koruma memurluğu tanımı... Teklifte av ve doğa koruma memurluğu görev tanımı içinde yer alan “diğer faaliyetleri yürütmek” ifadesiyle hangi faaliyetler kastedilmektedir? Bunların tümünün cevaplanması kıymetlidir. Yani orada diğer faaliyetleri yürütmek doğa koruma memurluğu görevi içinde nedir o "diğer faaliyetler"? Bunları bilmiyoruz. İki, bu ifade millî parklarda av turizmi gibi ticari faaliyetlerin önünü açacak biçimde kullanılabilme ihtimali var mıdır? Üç, avcılık gelirlerinin kurum döner sermayesine aktarıldığı dikkate alındığında, doğa koruma kurumlarının gelir artırma motivasyonu ile koruma amacının çelişmesi riski gözetilmiş midir? Yani bir taraftan gelir ve para, bir tarafta millî parkı, doğa varlıkları koruma anlayışı.
Madde 4'te yapılaşma ve turizm gelişim bölgeleri... Teklife göre Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğünce hazırlanacak millî park gelişme planları kapsamında millî parklarda iskân ve yapılaşma öngörülmesinin gerekçesi nedir? Yani 70 milyon insan az 150 milyon insan mı gelinsin istiyoruz, buradaki amacımız nedir? Bu düzenleme, imar planı yapılmasını ve yapılaşmayı fiilen mümkün hâle getirmeyecek midir? Kültür ve turizm gelişim bölgeleri veya turizm merkezlerinin Turizm Teşvik Kanunu’na tabi hâle getirilmesi, Millî Parklar Kanunu’nu işlevsiz kılmayacak mıdır? Geçmişte Uludağ 2. Gelişim Bölgesi örneğinde olduğu gibi, mahkeme kararlarıyla iptal edilen projeler bu yeni düzenlemeyle yeniden mi gündeme getirilecektir? Bu maddeyle Alan Başkanlığı modelinin tüm millî parklara yayılması mı hedeflenmektedir?
Madde 5 altyapı ve özel kullanım izinleri... Planlara uygun olması, kamu yararı ve zaruret hâlinde özel hukuk tüzel kişilerine bedelli izin verilmesiyle hangi yatırım türleri örneğin enerji, turizm, altyapı hedeflenmekte midir? Elektrik iletim hatlarının millî park sınırlarından geçirilmesi, yangın riskini artırmayacak mıdır? Teklifteki “üst hakkı” düzenlemesiyle korunan alanlarda kırk dokuz yıla kadar özel mülkiyet etkisi doğurulacağı öngörülmektedir. Bu durum, 2873 sayılı Kanun’un “Kalıcı özel mülkiyet tesis edilemez.” hükmüyle çelişmiyor mu? "Termal su tesisleri” ifadesiyle, millî park sınırlarında konaklama ve turizm yatırımları da mı planlanmaktadır? “İçme suyu temini açısından acil durumlarda Gelişme Planı şartı aranmaz” hükmü, korunan alanların anayasası niteliğindeki planlama sürecini devre dışı bırakmayacak mıdır ya da bırakacak mıdır? Ambalajlı su şirketlerine geçmişte kanuna aykırı tahsis edilen su kaynakları bu maddeyle yasallaştırılmış olmayacak mı? “Kamu yararı” kavramının tanımı net midir? Ülkemizdeki uygulamalar dikkate alındığında bu kavramın rant odaklı kullanımı nasıl önlenecektir
Madde 6 yapılaşma koşulları ve özelleştirme riski... Yapılaşma koşullarının yönetmelikle belirlenmesi, yürütmenin keyfî kararlarına açık bir alan yaratmayacak mıdır? Sınırları belli değil, açıklık yok. Millî park hizmetlerinin özel sektörce işletilmesi düzenlemesiyle doğa koruma faaliyetleri ticarileşmiş olmayacak mıdır? Bu düzenlemeyle koruma faaliyetleri mi, yoksa gelir getirici turizm faaliyetleri mi öncelik kazanacaktır? Millî park sınırlarında halihazırda bulunan kaçak yapılaşmaların kalıcı hâle gelmesi riski göz önüne alınmış mıdır?
Madde 7: Mahkeme kararı olmadan Genel Müdürlük tarafından yapılacak yıkım işleri için yargısal denetim nasıl sağlanacaktır? Aynı yetkinin değerlendirme kararıyla kaçak yapıların meşrulaştırılması yönünde kullanılmamasının önüne nasıl geçilecektir? Planlama süreçlerinde yerel halk, meslek odaları ve bilim insanlarının katılımı öngörülmemiştir. Bu durum uluslararası sözleşmelerle çelişmiyor mu?
Madde 24, 25: Daha önce avcılık belgesi iptal edilen kişilere yeniden belge verilmesi yaban hayatı koruma hedefleriyle nasıl bağdaşlaştırılmaktadır? Av kaynaklarının millî ekonomi açısından değerlendirilmesi ifadesiyle avcılığın gelir kapsamına dönüştürülmesi hedeflendirilmekte midir? Bakanlığınız avcılıktan elde edilen gelirin döner sermaye modeline bağlanmasının doğa koruma hedeflerini zayıflatacağı yönündeki eleştirilerini nasıl dikkate almadığınız önemli bir soru olarak durmaktadır.
Değerli Komisyon üyeleri ve değerli arkadaşlar, genel değerlendirme olarak teklifin gerekçesinde sıkça geçen doğa turizmi potansiyelinin artırılması ifadesiyle hangi turizm faaliyetleri öngörülmektedir? Bu yaklaşım 1983 tarihli Millî Parklar Kanunu'nun koruma öncelikli yönetim felsefesinin tam tersi değil midir? Döner sermaye gelirlerinin artırılmasının Kurumun karar süreçlerinde finansal çıkar etkisi yaratacağı endişesi hakkında görüşleriniz nedir? Planlama ve yönetim süreçlerinde yerel halkın, üniversitelerin ve sivil toplumun katılım mekanizması nasıl sağlanacaktır? Bu yasa teklifi doğa koruma amacını güçlendirmek yerine doğa kullanımını kolaylaştıran bir yönetmelik hâline gelme riski taşımıyor mu?
Sonuç olarak bu yasa teklifinde yer alan düzenlemeler doğa koruma ilkelerini zayıflatmakta, kamu yararı kavramını esnetmekte, özel mülkiyet ve ticari kullanım yoluyla koruma alanlarının niteliğini değiştirme tehlikesini taşımaktadır. Yani değerli dostlarım, bu kamu yararı ilkesini değil, ticareti ve ticaretten geliri elde etmeye dönük bir yasa teklifidir; politiktir, siyasidir, iktidarın bir tercihidir.
Saygılarımla.