| Komisyon Adı | : | (10/434,2104,2716,2717,2718,2719) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Komisyonun yol haritasının belirlenmesine ilişkin görüşme |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 08 .07.2025 |
AYŞE KEŞİR (Düzce) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım, sizin şahsınızda tüm heyeti saygıyla selamlıyorum.
Konuşmalardan da anlaşılacağı üzere, herkesin burada ciddi bir katkı verme gayreti var, o anlamda iyi bir rapor çıkacağına inanıyorum. Sizin Bakanlık tecrübeniz, Jülide Hanım'ın hem Bakanlık hem daha sonra partimizdeki ilgili organlarda yaptığı görev nedeniyle ciddi tecrübesi var; keza, Fatma Bakanımızın hem Bakan Yardımcılığı hem de bizzat tarafı, tanığı olarak ciddi katkısı olacak. Herkesin diğer tüm katılımcılar gibi o anlamda bir tecrübesi olduğu aşikâr burada, ciddi bir katkısı olacağını düşünüyorum.
Ben tekrara düşmek istemiyorum ama birkaç hususu kayda geçirmek istiyorum. Öncelikle, bizim konu başlığımız "engellilerin hayata katılımının güçlendirilmesi" yani Komisyonumuzun ana başlığında bu var. Ben Mehmet Ali Vekilime katılıyorum, konu çok geniş.
Öncelikle, başlamadan önce şunu ifade edeyim: Ben 1989 yılında gazetecilik mesleğime engelliler alanında başladım. Türkiye'de kimse engelliliği yazmazken bu konuda Türkiye'nin ilk dergisinin hem muhabiri hem istihbarat şefliğini yaptım zaman içinde. Bunu şöyle söyleyeyim: 1992'de Paralimpik Olimpiyatları'na ilk kez katıldığımızı düşünürseniz çok eski bir tarihten bahsediyorum. O anlamda, aynı zamanda Aile Bakanlığında hem e-KPSS'nin hem de Otizm Eylem Planı'nın hazırlanmasında fiilen yoğun mesaiyle görev almış bir kardeşinizim. Alanda yaklaşık kırk yılı bulan bir teşrikimesaim var.
Şimdi tekrara düşmek istemiyorum ama burada şunu söylemem lazım: Rakamlarda küsuratlara lütfen takılmayın ama kabaca yüzde 30 ila 35'tir doğuştan engellilik, engelliliğin büyük bir kısmı daha sonradan edinilir yani doğum sonrası. Şimdi, burada erken tanıyı mutlaka konuşmamız lazım eğer bu kadar geniş ele alacaksak, konuyu daraltmayacaksak; erken tanıyı bu yüzde 35'lik kesim için mutlaka konuşmamız gerekiyor.
Burada, sahada -alanı bizzat çalışanlar bilirler- şöyle bir şeyle karşılaşıyoruz: Genellikle bu yük kadınların üzerine kalır. Eğer engelliyi konuşacaksak engelli annesi olmayı mutlaka konuşmalıyız. Rakam vermeyeyim ama çok büyük bir oranla babalar evi terk ediyor ve ağırlıklı olarak iş kadının üzerinde kalıyor. Engellinin birinci derece yakını olmayı, bununla baş etme yöntemlerini konuşmamız lazım. Otizm Eylem Planı çalışırken gördüklerim var yani otizmli bir bireyin otizmli olmayan sağlıklı bir kardeşinin kenarda kalmış, ilgilenilmemişlik duygusuyla yaşadığı travma gibi. Ailede engelli birey olmasının o aileye getirdiği pek çok handikap var. Bunlar konulardan biri olmalı eğer geniş alacaksak.
"Sağlık hizmetleri" dediğimizde sadece tanı, rehabilitasyon, ortez, protez konusu değil bir bireyin, engelli bir bireyin sağlık hizmetine erişimi de bir konu; sadece kendi engel alanıyla ilgili alacağı tedavi, destek ve rehabilitasyon değil. Mesela bir otizmli bireye diş hekiminden diş sağlığı için nasıl tedavi aldıracaksınız ya da o engelli çocuğun annesi çocuğu iki saat nereye bırakacak da dişçiye gidecek gibi. Bunlar, ana konuların içinde özellikle kenarda köşede kalmış konular gibi. İşte erken tanı, rehabilitasyon, eğitim, istihdam ve sosyal güvenlik -Sayın Bakanım "İkisini birlikte ele alalım." dedi, çok doğru; istihdam ve sosyal güvenlik mutlaka birlikte ele alınmalı bana göre de- bunların içinde ama kenarda kalmış, çok bireysel tecrübelerle gördüğümüz bu konular da var. Bunlara girecek miyiz? Bunu bir konuşmamız lazım.
Bir de bir başka konu: Biz engelliliği gruplandırıyoruz; fiziksel engelli, otizmli ve Down sendromlu, işte CP gibi. Ama şunu da görüyoruz: Ağırlıklı olarak birden fazla engeli aynı anda yaşayan bireyler var yani hem CP'li hem işte Down'lu ya da hem zihinsel engelli hem fiziksel engelli gibi; bu da bizim için bir konu olacak mı? Bunu söylememiz lazım.
Uluslararası örnekler elbette çok önemli ama Türkiye'nin pek çok konuda bir örnek oluşturduğunu ve daha da oluşturacağını düşünüyorum. Mesela bir rakam vereyim size: Avrupa Birliğinde sadece engellilerin dörtte 1'i yardıma ulaşabiliyor ve engellilerin yaklaşık yüzde 30'u yoksulluk ve dışlanmışlık sınırında yaşıyor Avrupa Birliğinde. Diğer tarafta, bu OECD ülkeleri için de yüzde 22 yani bize çok örnek olacak -evet, iyi uygulama örnekleri var Avrupa Birliği ve OECD içinde ama- çok parlak bir şey de beklemiyor bizi. Türkiye'de mesela "evde bakım" diye verdiğimiz uygulama hiçbir ülkede yok çünkü -şimdi bu konuda tabii farklı düşünebiliriz politik olarak ama- biz de yardım, sosyal yardım anlayışı aile temelli. Ya, bu, şu demek değil, "Mutlaka aile baksın." anlamında değil ama burada aileler bakmak istiyor yaşlısına, engellisine, çocuğuna ya da kardeşine. Bu "Aileye yük olmasın, devlet bu yükü ne kadar alır?" aslında perspektifi, ilk çıkış noktasını biliyorum 2005 yılında kanunu çıkardığımızda. Ailenin yükünü devletin alması; sosyal devletin gereğiydi bu. O anlamda yani kenarda köşede kaldığını düşündüğümüz ama toplumda çok keskin sonuçları olan konular var. Bunlar buraya girecek mi, bizim gündemimiz olacak mı, bunu da aslında bir konuşalım. Benim kişisel kanaatim, şu an temel sorun gördüğümüz alanlara en azından birkaç cevap bulabilelim bu Komisyonda. Burada özellikle şunu söylemem lazım: 2005'te çıkardığımız kanun yaklaşık 5 bin civarında -Fatma Bakanım daha iyi bilir- maddeyi içeren büyük bir külliyata sahip şu an yani yönetmeliğiyle, uluslararası sözleşmesiyle falan ama bununla beraber, beraberinde Otizm Eylem Planı 2011-2012 yılında çalışıldı, devamında bunun 2'si, 3'ü geldi fakat şu an görülen o ki bence bu Komisyonda bunu tartışmamız gerektiğini düşünüyorum: Farklı engel gruplarına göre tematik ihtiyaçlar yani genelleme yapıp "İşte, engeli şu olan, oranı olan şu maaşı alır, şu tedaviyi alır."dan öte, aslında bence Türkiye'nin önündeki adımın hem Hükûmetimiz açısından hem Parlamento açısından farklı engel gruplarının ihtiyacı olan tematik programlar. Sayın Bakanım, bence bu bir çalışma başlığı, bu tematik programların olması gerektiği, kişisel olarak bu kanaatteyim ve buradan da ciddi anlamda bir Türkiye örneği, Türkiye modeli bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da daha da iyi bir Türkiye örneği çıkaracağımızı ümit ediyorum.
Burada, tabii, ailelerin "Benden sonra ne olacak?" kaygısı ciddi bir kaygı ama ben Türkiye'yi birkaç tur gezmiş bir kardeşinizim yani her köşesine, her iline birkaç kez gitmiş birisiyim. Özellikle bu evde bakım desteğinin... İşte, bir örnek vereyim, bu örneği sadece bir örnek diye vermiyorum, benzer örneklerle karşılaştığım için... Yani bir gün bir yerde ağır engelli bir çocuğa -bu tabir hoş değil, ne olur kayıtlarda da farklı anlam çıkıp farklı bir tartışma çıksın istemiyorum ama örnek olarak vermek istiyorum- bakan kişi üvey annesi olduğunu söyledi. "E, nasıl oldu?" dedim. "Annesi ölmüştü, ben eşimin ikinci eşiyim, bu çocukla beraberdik, babası da öldü." dedi ve sadece üvey anne bakıyor, baba da ölmüş. Niye? Devletten de aldığı bir destekle. Benim şehrimde 7 çocuğunun 6'sı sonradan kas hastalığı olan teyzemiz var, 6'sı kas hastası, 10-12 yaşına kadar sağlıklı bu çocuklar ama ondan sonra kas hastası ve diyor ki: "Devlet bu çocuklara bakmasa benim bakmam mümkün değil." Kırsalda, taşrada hayvancılık yapan bir aile. Pek çok örnek var. Şeye de katılıyorum, mutlaka başta erişilebilirlik olmak üzere yerel yönetimler son derece önemli. İyi uygulama örneklerini burada görelim Bakanım, bunun da yaygınlaşması lazım. Merkezî Hükûmet çerçeve çizer, merkezî Hükûmet kanunu koyar, düzenlemeyi koyar ama bundan sonra yerelde uygulayacaklar... Mesela, Düzce'de şu an biz uzun zamandır "Kusursuz Kafe" işletiyoruz belediye olarak, Düzce Belediyesi olarak. Başta Down'lular olmak üzere farklı engel gruplarından personel çalışıyor, yüzde 70'i engelli personel yani yöneticisiydi, birkaç kişi, mutfak şefi engelli değil ama onun dışında servis elemanı hatta temizlik elemanı engelli. Hatta bir engelli bireyimiz vardı, tek başına çalışamıyor, annesi de istihdam edildi, anne-kız çalıştılar gibi bu iyi örnekler motive ediyor. O anlamda bu örnekleri de burada yerel yönetimler noktasında görüşmemiz gerekiyor.
Bir konu daha var yine kenarda kaldığını düşündüğüm. İşte, erişilebilirliği konuşuyoruz, sağlığı konuşuyoruz; hukuku, haklara erişimi konuşuyoruz ama bu anlamda insan kaynağı yetiştirirken bugün üniversiteler engellilik farkındalığıyla ne kadar, nasıl yetiştiriyor öğrenciyi? Ya, bir mimar hiç engelliyle karşılaşmadan mezun olmamalı, mimarlık öğrencisi. Bir hukuk öğrencisi hiç engelliyle karşılaşmadan, bir yerde yolu kesişmeden mezun olmamalı. Yarın bir gün meslek hayatında karşılaştığında yok sayabiliyor.
Diğer taraftan da medya farkındalığı son derece önemli, bir meslek mensubu olarak söylüyorum. Bugün hiçbir TV kanalında, hiçbir dizide bir engelli başrol ya da ikinci rol görmezsiniz. O anlamda, medya farkındalığı da son derece önemli. Mutlaka medyadan da burada temsilciler olmalı, onların buna bakışını da görmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum, kolaylıklar diliyorum.