Komisyon Adı | : | KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketinin 2021 ve 2022 yıllarına ait bilanço ve netice hesaplarının görüşmeleri |
Dönemi | : | 28 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 01 .07.2025 |
MEHMET ZEKİ İRMEZ (Şırnak) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Komisyonumuzun değerli üyelerini, kurumumuzun değerli temsilcilerini, bürokratlarını ve burada emek harcayan tüm emekçileri saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Tabii, burada bugün kamu bankalarının nasıl birer yandaş finansman aracına dönüştürüldüğünü, özellikle Halkbank özelinde Sayıştay raporlarının ortaya koyduğu vahim tabloyu bir kez daha net biçimde görebiliyoruz. Sayıştayın Halkbank AŞ'ye ilişkin 2021 ve 2022 yılı denetim raporlarında tekrar tekrar vurgulanan kritik bir husus var: Banka, ticari açıdan güvenilirliği düşük, kredibilitesi zayıf firmalarla borç ilişkisine girmiş, bu firmalara tahsis edilen krediler zamanında tahsil edilmemiş ve üstelik bu firmalara bankacılık ilkelerine aykırı bir şekilde "yeniden yapılandırma" adı altında müsamaha gösterilmiştir. Biz bu firmaların isimlerini sorduğumuz zaman maalesef ticari sır gerekçesiyle de açıklanmamaktadır ancak hangi çevrelerden geldikleri hepimizin malumudur, bunu anlamak için de elbette ki müneccim olmaya da gerek yok. Biliyorsunuz, kamuoyunun da çok iyi bildiği ve belki de bu konudaki en çarpıcı örneklerden bir tanesi de Demirören Grubunun Aydın Doğan Medya Grubunu satın alırken Ziraat Bankasından aldığı yüklü kredidir. Öz itibarıyla tabii ki bu toplantının konusu olmasa da işleyişin nasıl olduğunu göstermesi açısından üzülerek belirtiyorum ki güzel bir örnektir.
Konumuza dönecek olursak, Halkbank, Sayıştay raporlarına verdiği yanıtlarda zarara uğramadığını iddia etmekte ancak bu iddiasını karmaşık ve teknik ifadelerin arkasına gizlemektedir. Oysa gerçek açıktır: Bankacılık maharetiyle kamu zararı örtbas edilmektedir. Bugün Halkbank ve diğer kamu bankaları borcunu bir gün geciktiren sıradan yurttaşın üzerine giden ancak iktidar destekli şirketlerin borçlarını yıllarca tahsil etmeyen, ettiklerinde ise piyasanın altında faiz oranları uygulayan kurumlara dönüşmüştür. Bu, yalnızca adaletsizlik değil, aynı zamanda bir kamu kaynağı aktarımıdır. Üstelik, bu tablo vefa hakkı kılıfıyla daha da vahim bir hâl almaktadır. Bankacılıkta "vefa hakkı" olarak tanımlanan uygulamayla borcunu ödeyemeyen şirketlerin ipotekli malları önce bankaya geçmekte, sonra aynı gruba veya onunla ilişkili şirketlere düşük bedellerle satılmaktadır. AKP'li eski bir milletvekiline ait olan AVM'nin bankaya geçip tekrar aynı çevrelere satılması bunun çarpıcı bir örneğidir. Banka her ne kadar "Zarar etmedik." dese de bu işlem tam anlamıyla bir mal aktarımıdır.
Değerli hazırun, KİT Komisyonundaki denetimlerde reklam harcamalarıyla öne çıkan iştirakler, kamu bankaları olmuştur, Vakıfbankta da durum aynıydı maalesef, Halkbankta da farklı bir durum söz konusu değil. Rakamlar hepimizin önünde duruyor; örneğin, Halkbankın 2020'den 2021 yılına reklam ve ilan giderlerinde yüzde 92'lik bir artış söz konusu. 2021'den 2022'ye ise reklam ve tanıtım giderlerinde yüzde 155'lik gibi bir oran söz konusu. 2022 Sayıştay raporuna göre ise hizmet alım kalemlerinden reklam tanıtım giderleri, alımların neredeyse yüzde 40'ını oluşturuyor; hâl böyle. Cevaplar ise şu şıklıkta: "Şirketin marka değerinin artırılması ve yeni müşteri kazanma politikası." Diğer bir çarpıcı nokta ise bu giderlerin ihale yönergesine tabi olmaksızın, yönetim organları tarafından uygun görülecek yöntemlerle yapılması.
Şimdi, sizlere basından da güncel birkaç örnek vermek istiyorum. Özellikle AKP'li Esenler Belediyesine bazı etkinlikler için Halkbank tarafından 5 milyon TL'lik destek sunulduğu ortaya çıktı. Yine, Yeni Şafak gazetesinin ya da ona bağlı Albayrak Medya Grubunun düzenlediği "Ticarette Türkiye Yüzyılı Zirvesi" etkinliğine tüm kamu bankaları gibi Halk Bankası da sponsor olmuştu. Daha buna benzer birçok örnek elbette ki sıralayabiliriz. Bankanın reklam ve tanıtım giderleri iktidar yanlısı medyaya aktarılmaktadır, bu çok açık ve bariz zaten. Durum tam tersi ise hemen banka yetkilileri hangi kanala, hangi gazeteye, hangi internet sitesine, haber sitesine ne kadar reklam dağıtıldığını bize burada açıklayabilir. Ya da ben soruyorum, mesela Yeni Yaşam gazetesine, Evrensel gazetesine, Birgün gazetesine Halkbank tarafından reklam verilmiş midir? Mademki müşteri kazandırma politikası var ise özgür basını takip eden bu mecralardaki haber akışından bilgi edinen yurttaşlar tarafından yurttaşlar bankanın hedefinde değil midir? Sponsorluklarla, reklamlarla iktidar lehine propaganda yapan medya kuruluşları âdeta fonlanmaktadır.
Gelelim bir diğer konuya, hepimizin bildiği üzere -arkadaşlarımız da özellikle bahsetti- 5 Haziran 2024 tarihinde Birgün gazetesinde gazeteci Timur Soykan'ın yaptığı özel bir haber yayımlandı, bu haberde Halkbankın şu an cezaevinde bulunan ve organize suç örgütü lideri olduğu belirtilen Ayhan Bora Kaplan'ın para aklamak amacıyla kurduğu şirketlere 25 ayrı başvuruyla toplamda 550 milyon TL'ye varan krediler verdiği ortaya çıktı. Banka bu haberin erişime engellenmesi için başvuruda bulundu yani basın özgürlüğünün hiçe sayılması için çaba gösterdi maalesef. Dahası, bu haberi sosyal medya hesabından paylaşan 58 yaşındaki Yalçın Sevimli adlı bir yurttaşımız "Demek ki halkın değil mafyanın bankasıymış." şeklinde bir yorumda bulunduğu için Halkbank tarafından bankanın itibarının zedelendiği gerekçesiyle şikâyetçi olundu ve bu yurttaş hakkında kamu davası açıldı. Tüm bunları neden anlatıyorum? Çünkü Türkiye'deki kurumların baskı ortamının ne dereceye vardığını gösteren ibretlik örneklerdir bunlar. Bir banka düşünün ki yalnızca bu örnekte değil milyonlarca TL'lik krediler dağıtıyor ve bu kredilerin bir kısmı suç şebekelerine gidiyor ancak bu durumu kamuoyuna duyuran gazeteciler ve eleştiren yurttaşlar yargılanıyor. Neden mi? Bankanın itibarı zedeleniyormuş. Oysa bankanın itibarı çıkan haberler ya da eleştiren yurttaşlar tarafından değil kamunun kaynaklarını çarçur edenler, bankanın bütçesini "reklam giderleri" adı altında yandaşa aktaranlar, piyasa koşullarının çok altında faizlerle borç yapılandırılanlar tarafından zedelenmektedir. Bu kararların siyasi olduğunun elbette ki farkındayız. Kamu bankaları da diğer kamu kurumları gibi iktidarın ideolojik, politik perspektifi, arzusu ve doğrudan talimatları doğrultusunda hareket etmektedir.
Bir diğer konu, ABD'de görülen Halkbank davası çok konuşuldu, çok tartışıldı -arkadaşlarımız da dillendirdi- bu, hepimizi yakından ilgilendiren bir süreçtir. Benzer tartışmaları burada yeniden tabii ki açmak istemiyorum ancak banka yetkililerinin sürecin şu anki durumunu paylaşmalarını bekliyoruz. Basına da yansıdığı üzere hâlen devam eden bir temyiz süreci söz konusu. Son durum nedir? Yargılamanın seyri ne yöndedir? Bankanın pozisyonu nedir ve öngörülen sonuç nedir? Bu konuda da kamuoyunu bilgilendirecek ayrıntılı bir açıklama yapılırsa iyi olur.
Ayrıca, Genel Müdürüme, bankanın yetkililerine de sorularım olacak. 2020'de 242 milyon TL olan reklam giderleri 2022'de 1,19 milyar TL'ye çıkmıştır; bu olağanüstü artışın gerekçesi nedir? Harcamaların medya kuruluşlarına dağılımı neden kamuoyundan gizlenmektedir? Ayhan Bora Kaplan gibi, suç örgütleriyle ilişkilendirilen kredi tahsisleri hangi siyasi referanslarla verilmiştir? Bu krediler teminatlı ise tahsil durumu nedir? Sayıştaya göre birçok kredi tahsisinde istihdam taahhütleri yerine getirilmemiştir, bu konuda bir yaptırım uygulanmış mıdır? 2021-2022 döneminde yapılandırmaya gidilen kredi sayısı ve yapılandırma hacmi ne kadardır? Bu yapılandırmalarda faiz silme veya ödeme, erteleme gibi istisnai uygulamalar olmuş mudur? Takipteki krediler 2022 yılında 16,7 milyar TL olarak belirtilmiştir, bu tutarın yıllara göre seyri nasıldır? Takibe düşen alacakların tahsilat oranı nedir?
Teşekkür ediyorum, çok sağ olun.